bir şair vardı, öğretmen

07 Temmuz 2019

Rehavetin dayanılmaz cazibesi!



Tanrının en büyük mucizesi kadını yaratması olmuş.
Bakmış Adem'in cennette canı sıkılıyor...
Havva anamızı yaratıp koynuna sokmuş.
İki oğulları olmuş, Habil ile Kabil...
Sonrası malûm hikâye.
İster inanın ister inanmayın, mitoloji böyle diyor.
Bir de elma esprisi var...
Yasak meyva, Adem yemiş ve kırmızı kartı görüp
dünyaya kovulmuş.
İyi de olmuş, ya Mars'a gönderilseydi...
Ne idiğü belirsiz yerlere...
Hiç çekilmezdi hayat!

Evet, insan soyunun ilginç macerası yeryüzünde hâlâ sürüyor.
Savaşlar barışlar, sonu gelmez kavgalar.
Bu didişmelerden bir avuç azınlık büyük paralar kazanıyor...
Çoğunluk ya kurban oluyor, ya da gördüklerine pişman.
Tuhaf bir dünya.
İki sınıf var; ezen ve ezilenler...

Veya sömüren, sömürülenler.
Milattan sonra yirmi yüzyılı tükettik...
Yirmi birincisinin ilk çeyreğindeyiz.
Değişen bir şey yok.
Yoksula, düşünceye hep zulûm baskı, gelen ağam giden paşam.

Aslında bıktım izlediğim manzaralardan.
Daha doğrusu kan ve acı görmekten.
Hele hapishanelerden sıtkım sıyrıldı.
Ağzına kadar dolu, kim suçlu kim suçsuz, o da belli değil.
Sanki kafesteki kuşuz, dala konmak yasak.
İyi kötü elim kalem tutar.
Aklî melekelerini çoktan yitirmiş padişahımızın hışmına

uğrar mıyım diye yazarken içim titrer.
Bu ne la!
Özgür müyüm, tutsak mı?
Yoksa kör kuyuların içinde çaresiz miyim?

Her şey güzel olacak diye İmamoğlu'nu seçtik...
Rehavete kapılan partisi tatile çıktı.
Normaldir, rakı&balık eşliğinde memleketi kurtarmak
alışkanlığımızdır.
Bir de deniz-güneş-kum, yanınızda da manitanız varsa...
Gölge etme dostum Allah aşkına!

Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: