bir şair vardı, öğretmen

30 Kasım 2015

Yaşayıp göreceğiz!

Macit CÜNÜNOĞLU











Tahir Elçi'nin güpegündüz, üstelik sokak ortasında katledilmesiyle
derinden sarsıldım.
Demek ki bu ülkede yaşam hakkı sıfır.
Ayrıca merhumun görüşlerine katılırsınız, katılmazsınız...
Fakat yargısız infaz, hele de bu çağda olacak iş değil.
Hep yazıp çiziyoruz ya...
Birileri de boş durmuyor, Elçi için "oh olsun" diyenden
"hak etti" diyene kadar bir sürü manyak var...
Ve bunlar köşe yazarı, televizyon yorumcusu...
İnsanlıktan nasibini almamış zavallı yaratıklar...
Ne yapalım, Allah ıslah etsin!

Hrant Dink cinayeti de böyle bir şey...
Tek bir farkla, Elçi Kürt Dink Ermeni.
İkisi de muhalif hem de güçlü ses.
Öyleyse yok edilmeli...
Düşünüyorum da Dündar ile Gül şanslıymışlar...
En azından içerdeler.
Zaten her zaman söylerim; hapse girmek toprağın altından iyidir...
Bari umut taşırsın.

Evet, kaos ortamının yaşandığı mutsuz, güvensiz bir ülke olduk.
Kimin başına ne zaman belâ geleceği belli değil.
Bravo AKP iktidarına...
On üç yılda canım memleketi ne hâle getirdiler.
Bir de yüzde 49,5 oy almazlar mı...
Gerginlik, kan üzerinden...
Tepe tepe kullansınlar.

Muhalefete de bir çift sözüm var...
Özellikle CHP'ye.
Elçi'nin cenaze töreninde niye yoktun?
Çekindin mi, korktun mu?
Yoksa her zamanki gibi vurdumduymaz tavrını mı sergiledin?
Hâlbuki Doğu'da, Günaydoğu'da yoksun...
Daha doğrusu Ankara'nın ötesinde...
Altı ile sıkıştın, üçü Trakya'da üçü Ege'de...
Türkiye partisi olmak bu mudur?

İşte bu nedenlerle canım sıkılıyor canım...
Âdeta gülümsemeyi unuttuk.
Hergün tatsız olay, hergün kötü senaryo.
Nedir bu siyasilerden çektiğimiz.
Uluslararası arenada itibarımız da kalmadı...
Sanki vebalı ülkeyiz...
Ne dostluk ne komşuluk...
Yapayalnızız...
Ve karanlık bir âleme sürükleniyoruz.
Artık karşımıza kıyamet mi çıkar, cehennem mi...
Yaşayıp göreceğiz.

.

29 Kasım 2015

Katlan katlanabilirsen!

Macit CÜNÜNOĞLU












Kuzey rüzgârlarının sert estiği süreçte hayatı yorumlamanın
dayanılmaz sıkıntısını çekiyorum...
Üstelik katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin
kanı kurumadan...
Sahi, bizlere n'oluyor?
Böyle devlet yönetilir mi?
Tamam, yüzde 49,5 sağlam bir çoğunluk...
Kazananı iktidar da yapar, müktedir de...
Ama maceraperest yapmaz.

Evet, Türkiye ciddi anlamda kaosa sürükleniyor.
Çünkü tercihimizi Ortadoğu'dan yana koyduk...
Ki orası bataklık, cadı kazanı...
Başta hukuk, adalet yok.
Arap şeyhlerinin hükümranlığı hakim.
İnsan haklarıymış, Batı tipi demokrasiymiş; ara ki bulasın!
Bedevi kültürü işte, insan kesmeyi marifet sayar.
Ayrıca kafayı IŞİD'e takmayın...
Arap'ın çoğunluğu IŞİD...
Elde Kur'an, cihatçı zihniyet...
Devletlettirler, hükümettirler...
Ve uluslararası arenada boy gösterirler. (Bkz: G20)
Saddamdırlar, Esaddırlar, Suud Krallarıdırlar.
Bir güzel saltanat sürerler!

Bizim topraklardan çıkan bir kabadayı da onlara özenir...
Sanırki başı göğe erecek!
Hâlbuki Ortadoğulu olmak zor iştir...
Petrol ister, saray ister, harem ister.
Batı'nın insanlığı, sosyetesi, nezaketi orda sökmez.
Hele kültür, yenir mi içilir mi; sahi o ne ki?
Yine de hatırı sayılır ölçüde dünyadan destek görürler..
Kimi Obama'dan, kimi Putin'den...
Asla yalnız değillerdir...
Çin'le de flört ederler, Fransız'la da...
Hatta İngiliz'le yatağa bile girerler.
Yeter ki düzenleri bozulmasın!

Hâl böyle olunca göstere göstere maceraya atılan bir liderimiz var.
Padişah desen padişah değil, başkan desen başkan değil...
Tamam, bazı mekanizmaları zorluyor ama...
Kapı gibi Anayasa da ortada duruyor...
Yine de -inat işte- Ortadoğu için yanıp tutuşuyor...
Ve olan da canım ülkemizin geleceğine oluyor.

Bazen düşünüyorum da, hakikaten talihsiz toplumuz...
Cennet gibi vatan, cehennem zebanisi gibi idareciler...
Oy veren kullara da kızamıyorum...
Ne de olsa biat kültürünün malzemesi...
Yalanı dolanı, hırsızı üçkâğıtçıyı sever...
Olan da bizim gibi bir avuç azınlığa olur...
Katlan katlanabilirsen!
Bu duygular içinde iyi pazarlar efendim.

28 Kasım 2015

Bir uçak düşürdük...

Macit CÜNÜNOĞLU











Bir uçak düşürdük, hayatımız değişti!
Normaldir, Ruslar peşpeşe cezalar kesmeye başladı.
İlk darbe turizme, sonra vizeye...
Bilâhare ihracatımızın tüm kalemlerine.
Evet, Rusya ile aşık atmayı Suriye ile karıştırdık...
Sandık ki boyun eğecekler, düşen uçakları üstüne "sefanız olsun" deyip
votka içecekler...
Dalga mı geçiyoruz, karşımızda Putin.
Dünyadaki iki güçlü adamdan biri.
Çakma değil gerçek...
Üstelik Rus İmparatorluğu'nun tartışmasız lideri...
Ve diktatör.

Ya ayağına dolanan çömez...
Diplomasiyi çelik-çomak oyunu zanneden badem bıyıklı...
Oturduğu sarayı Kremlin'le karıştıran narsisist...
Sıkıçınca Batı'ya, NATO'nun gölgesine kaçan şahsiyet...
Hâlâ efelen...
Nasıl olsa askerde evlâdınız, yeğeniniz yok!

Hâlbuki savaş ciddi iştir...
Malzemesi candır, kandır...
Bir nevi ölüm kusan arena...
Ağlayanı anadır, babadır...
Çünkü gidenler genç fidanlardır.

Fakat Ankara'dan üflemek kolay...
Hele karşınızda muhtarlar varsa...
Salla babam salla!
Kim tutar sizi...
Arkanda toplumun yarısı...
Ve yalaka takımının en akıllısı...
Binbir bahane üreterek "ben bu uçağı niye düşürdüm?" sorusunu
izah et...
Tabii yerlerse.

MHP'nin zeki çevik lideri hemen zıpladı...
"Destekliyorum!"...
Halk güldü, bıyık altından da söylendi...
"Ne zaman desteklemedin ki?"
CHP önderi de mırın kırın etti, her zamanki gibi sesi duyulmadı...
HDP'liler de konuştu ama ne dediği anlaşılmadı.

Evet, bir uçak düşürdük, hayatımız değişti.
Tırışkadan teyyare masalı da yarattık...
Siyasilerimizin nağmeleri davulcu yellenmesine karıştı...
Lâkin Putin boş durmadı...
Çıktı meydane; ölen pilotunun hesabını sordu...
Çünkü giden candı, insandı...
Öyleyse kolay gelsin canım TÜRKİYEM!
.

27 Kasım 2015

Selâm olsun!

Macit CÜNÜNOĞLU










Söze ülkemiz sıkıntılı ve zor günlerden geçiyor diye başlayacağım,
ama hangi günümüz sıkınıtlı ve zor değil ki...
Özellikle son on üç yıldır.
Hem içte hem dışta acayip politikalar sergileniyor.
Bir nevi adı konmamış despotizm.
Hele Rusya ile papaz olmak...
Ne haddimize?

Zaten Putin denilen zat-ı muhterem modern çar...
Demokrasisiz imparatorluk yönetiyor.
Bizimkinin de ondan aşağı kalır tarafı yok...
Bir farkla...
Putin dünya üzerinde kabul gören aktör...
Bizimki ikinci sınıf figüran, ABD'nin kayığına binmiş...
Ne rota ne ciddiyet...
Ortadoğu çemberinde savrulup duruyor...
Üstelik dünyaya rezil olma pahasına!

Yazık oluyor toplumun geleceğine...
Bu arada bir de TIR maceramız var.
Dokunan yanıyor.
İster asker ol ister savcı...
Hatta gazeteci...
Bil ki kelle koltukta.
Ancak mevzuu hassas...
Ucu IŞİD'e çıkıyor!

Tutuklanmış Can ile Erdem...
Cumhuriyet'ten...
Neymiş; TIR'ları haber yapmışlar...
Büyük suç, anında Silivri Toplama Kampı!
Ah canım ülkem...
Her geçen gün sen de yaşamak zorlaşıyor...
Tabii başı dik durana.
Yalaka takımına zaten hayat hoş...
Hani derler ya,
"susma susma, sustukça sıra sana gelecek."
Aynen öyle...
İsyan geleneği olmayan toplumların kaderi...
Ezilmek, sürünmek!

Evet, memleket çoktan bölündü...
Yeni adıyla: Saraylılar ve karşı duranlar.
O da üç parça.
Türkçülerin ki kuyrukçu...
Kürtçülerin ki demokrat görünümlü aşiretçi...
Geriye kalan M. Kemal mirâsı...
İlkesizce tepe tepe kullanılan!

Dolayısıyla bir avucuz....
Bağımsız, özgürce düşünen.
Dertlerimiz, kaygılarımız var.
Arzularımız insani değerlerle yaşamak...
Evrensel boyutta, dünyalı olarak sonsuzluğa göçmek...
Keşke başarabilsek.
Bir de zeybek eşliğinde toprakla bütünleşebilirsek...
Selâm olsun üzerimizdeki çimenlere...
Uçan kelebeklere...
Teselli ikrâmiyemizdir o zaman!

.

24 Kasım 2015

Hayatın içinden

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Fethullah yanlısı kanalları özleyeceğimi hiç aklıma getirmezdim...
Hele Bugün-Tv, ciddi ciddi arar oldum.
İnternet üzerinden izleniyormuş ama televizyon dururken
PC ekranından haber-yorum takip etmek bana göre değil.
Neyse, bu da bir süreç...
Sansürlü, yasaklı "ileri demokrasi" icraatları.
Zaten alıştık da!

Aslında bütün mesele hukukun ahlâkı olmayışında...
Devre göre değişiyor.
Dünkü terör örgütü Ergenekon...
Başı Genelkurmay...
Bugün ise Fethullah...
Lideri Pensilvanyalı!

Demek ki Kemalist, militarist vesayetten böyle kurtulunuyor.
Eski ortaktan da...
Ve hukuk utanmazca birilerine hizmet ediyor.
Ayrıca beş altı yıl içerde tuttuklarına "pardon" diyebiliyor.
Örneğin İlhan Cihaner...
Devletin savcısı, odasında tutuklandı...
Hapis yattı...
Şimdi parlak bir milletvekili.
Üstelik bu şahsiyet tehlikeyi görüp cemaatin peşine ilk düşenlerdendi...
Keşke devlet "Üstün Hizmet Madalyası" verseydi...
Ama nerdeee?

Dün dostlarımla birlikteydim...
Musikişinaslarla...
Hâl hatır sorduktan sonra çaldık söyledik...
Ortam keyifliydi...
Lâkin iş memeleket meselelerine gelince herkes tedirgin ve kızgın.
Hem yüzde 49,5'a veryansın ediyorlar, hem muhalefete.
Kıyamam Kemal Abime...
Çelebidir, naziktir, çalışkandır...
Doğal olarak arkasında durdum.
Ve başladım övmeye...
Dedim ki "muhafazakârlık bu toplumun fıtratında var"...
Ve ilâve ettim; "CHP ağzıyla kuş tutsa yüzde 25'i aşamaz"...
Fiks mönü, gerçek istikrar(!)

Sonra Hicaz'a geçtik...
En seçkin eserlerine...
Kanun, ud, ritm...
Biraz hüzün biraz neşe...
"Yâr saçların lüle lüle'ye..." gelince, dayanamayıp kalktık oynadık.
Sefamız olsun...
Hep siyaset hep siyaset...
İçimiz karardı yahu.
Bizde insanız, bizim de kalbimiz var...
Selâm olsun devrimci mücadelemize derken üç arkadaş bugün
için randevulaştık...
Öğretmenler gününü kutlayacağız.
Ne de olsa eski dostlar...
Biri on yıl, diğeri 7,5 yıl hapis yattı...
Sürgünleri saymıyorum bile...
Çaresizliği, umudu, yarınları konuşacağız...
Tabii rakı&balık eşliğinde!

23 Kasım 2015

Öğretmen ve Umut

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Çok kutuplu bir dünyadan geliyoruz.
Sert ve acımasız.
Altmışlı yıllarda öğretmen okulundayım.
Sağcılık solculuk yeni yeni filizlenmeye başlamış...
Doğal olarak bazı hocalarımız solcu bazıları da sağcı.
Tabii idare mevcut iktidara bağlı olarak sağcıların elinde.
Ve sürgünler...
Keskin solcu öğretmenleri okullarda barındırmıyorlar.
Dertleri bizar edip yıldırmak.
Basıyorlar tayini...
Elbette gitmesi yerleşmesi zor bölgelere.
Hele bir meslek dersleri hocamız vardı...
Yeni evli, kundakta bebeği...
Köroğlu dağlarının en tepesindeki kasabaya atamışlar...
Maksat sürünsün!

Hâl böyle olunca çoğunluğu yoksul halk çocuklarından oluşan
öğretmen okulları Köy Enstitüleri geleneğini bir ölçüde sürdürdü.
M. Kemal sevgisiyle donanmış, aydınlık gençlerin yetiştirildiği kurumlar...
Ve idealist.
Tabii öğretmenlik ciddi meslek...
Toplumların geleceğini belirliyor.
Ayrıca boşuna mı RTE Bey İmam Hatip diye yırtınıyor...
O da biliyor ki eğitime verilecek yön ve yatırım yarınlarımızı tayin edecek...
Milliyetçi, mukaddesatçı toplum.
Maalesef başarıyor da!
Yoksa yüzde 49,5'a bu kadar kolay ulaşamazdı.

Fakat öğretmenlik mesleğinin çürüyüp dejenere olduğuna inananlardanım.
Gerekçesi tüketim toplumunun dişlisi hâline gelmek...
Konformist hayat özlemleri, çoluk çocuk gailesi...
Hepsi birleşince ortaya yoz bir manzara çıkıyor.
Alt yapısı olmayan; sanattan estetikten bilimden uzak...
Sürekli ev ve lüx arabaların konuşulduğu platformlar...
Merak duygusu iğdiş edilmiş...
Empati kültürü sıfırlanmış...
Katı bir militarist duruş...
60 darbesinin özlemini çekmek...
Ve hepsinden önemlisi de vurdumduymaz yaşamak ve demokrasiyi
hafife almak...
Özetle tepeden bakmacı tavır...
Halktan kopuk, sınıflara hapsolmuş...
Çekilir nane değil!

Yine de genç nesillerden umutluyum...
En azından bizler gibi duygusal değil realistler.
Evet, benim kuşağım romantizme dayalı idealistti...
Şimdikiler ise dünyayı tanıyan, üstelik uyanık kalmayı becerebilen
özgürlük düşkünü gençler...
İyimser olmak için yeter de artar bile...
Ne güzel!

22 Kasım 2015

Kolbastı günleri!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Bu pazar siyaseti bırakıp sitemiz "gazetemen"in hâllerine
değinmek istiyorum.
Biliyorsunuz, uzun süredir sistem virüs uyarısı yapıyor.
Belki kırk takla atarak giriliyor ama manzara hoş değil.
Dolayısıyla da okunmuyor.
Bu durumu dostumuz Fatin Dağıstanlı'ya ilettim;
ilgileneceğini söyledi...
Fakat değişen bir şey yok, aynı tehlike devam ediyor.

Hâlbuki değerli kardeşimiz Canan Yılmaz Ekinci iş başına geçmiş,
kusursuz hizmet üretiyordu.
Hoş, hâlâ da öyle.
Güncellenen bir gazetemen, tıkır tıkır işleyen paylaşımlar...
Tam da arzuladığımız gibi.
Gel gör ki Fatin ustamız ortalıkta yok.
Yapma etme siteyi ıskalama desek de yok!

Elbette kendi tercihleri ama insan yine de güzellikler istiyor.
Baktım "Kılavuz" başlıklı yazısı var...
Fırsat bu fırsat deyip klavyenin başına geçtim.
Kayyumla yönetilen Bugün Gazetesi'nin Ankara temsilcisi olmuş.
Hayırlı uğurlu kıdemli olsun.
Tabii bir de köşesi...
Artık yazılı basının kalemşörlerinden...
Hem de iktidarın en kallavi destekçilerinden!

Aferin Fatin'e, iş bilenin kılıç kuşanın hesabı yanlış ata oynamayacaksın...
İşse iş, geçimse geçim...
İtibara gelince, yemişim itibarı...
Yeter ki cebinde paran arkanda iktidarın olsun...
Ondan sonra kırmızı halılar döşenir...
Son zamanlarda baktım da, gazetesi bakanlar kurulu resmi geçit platformu...
Herkes orda, âdeta sıraya girmişler...
Dertleri Fatin'e demeç vermek...
Valla kıskanmadım dersem yalan olur...
Bir kez daha aferin Fatin'e...
Yiğidim, aslanım benim!

Fakat madolyunun bir de diğer yüzü var...
Sel gider kum kalır.
Bu ülke nice gazeteciler gördü, babalar gibi çarpışan, kalemini satmayan.
Pek çoğu tarih oldu...
Ya da sonsuzluğa göçtü...
Ancak değerdiler...
Çetin Altan'ın dediği gibi, önemli değil yıldızdılar...
Parlayan yıldız, asla sönmeyen.

Gönül isterdi ki Fatin arkadaşımız da muhalif cephede yer alsın...
Hacı hocanın kuyruğuna takılmasın...
Zaten liberal damardan gelmektedir...
Viskinin, şarabın en kralını bilmektedir...
Afiyet olsun, bal şeker olsun...
Binde bir sahibi olduğu siteye uğramaktadır.
Hoşgeldi, sefalar getirdi...
Gördüğümüze ziyadesiyle memnun olduk.
Zaten kaptanımız O, kılavuzumuz O...
Haydi eller havaya; Patron geldi oynamaya...
Koy kızım Ankara'nın bağları'nı...
Kolbastı havası olsun!

21 Kasım 2015

Marx Amcam diyor ki...

 

Son çare

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Terör geçmişte de vardı...
Şimdi başka boyutta.
Artık "canlı bomba" moduna geçti.
Durum gerçekten vahim.
Ve olayın en üzücü yanı da Dünya seyrediyor.
Özellikle ABD...
Ki onlar 11 Eylül saldırısında üç bin vatandaşını kaybetti.
Bunun sonucunda da Afganistan'ı işgâl ettiler.
Tabii Usame Bin Ladin denilen alçağın defterini dürerek...
Peşinden Irak...
Azgın Saddam'ın ülkesi.
Üç günde haritadan silinip paramparça edildi.
Ve lideri fare deliğinde bulunup ipe gönderildi.

Tüm bunlar iyi hoş da...
İte kaka yirmi birinci yüzyıla geldik.
Hatta epeyce ilerledik.
Çağımıza yakışıyor mu Suruç, Ankara, Paris, Mali katliâmları?
Kim olursa olsun bu çağda insan terörün kurbanı olmamalı.
Tabii devlet terörünü göz ardı etmeden!

Güneydoğu'da yine sıkıyönetim, yine saldırılar.
Masum yurttaşlarımız tek tek toprağa düşüyor.
Farkındasınızdır, olaysız tek bir günümüz geçmiyor.
Nasıl bir ülke olduk yahu...
Barış süreci dedik; can-ı gönülden destekledik.
İleri demokrasi dedik; vesayetin kırılmasına selâm durduk...
Fakat böylesi kan gölünü hiç de istemedik.

Ah siyaset ah...
Hem içte hem dışta...
Bir de iktidar tutkusu...
İnsani değerleri alt üst ediyor anında.
Baksanınıza CHP'nin hâline...
Yüzde 25'lik kontenjanına bakmadan parti yangın yerine dönüştü.
Sanırsınız hükümet kuracaklar.
"Kim başkan olacak"mış?
İster İnce, ister Balbay, ister Oran...
Kılıçdaroğlu'nu devirsinler (o da çok zor)
partinin kuyusunu kazacaklar.
Ama farkında değiller.

Hâlbuki sosyal demokratlar barışa kafa yormalı...
Ciddi projeler üreterek.
AKP'nin yapamadığını yapmalı...
Ortadoğu'ya uzanıp Batı'ya açılarak.
İşte fırsat işte reçete...
Yoksa içte kavga dışta kavga...
Evdeki bulgurdan olacaklar, benden hatırlatması.
Belki de son çare...
Barışın yollarına güller döşemek...
Haydi CHP, bir kere olsun söz dinle!

20 Kasım 2015

Yarınlar için

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Güneşli bir İstanbul sabahı...
Sonbahar bütün güzelliklerini sergiliyor.
Sabah kahvesinde Yıldız Parkı'ndayım.
Dökülen yapraklar üzerinde yürümek...
Sincaplarla oynaşmak yorgun yüreğime iyi gelecek.
Ondan sonra ver elini Cankurtaran.
Erol Taş'ın kahvesinde Yeşilçam klasiklerine takılmak...
Arzuya bağlı olarak nargile içmek...
Ve öğle yemeği için Cankurtaran Öğretmen Evi'ne çökmek...
Hardal soslu jülyen tavuğu nefis yapıyorlar...
Tavsiye ederim.

Hemen yanıbaşında Küçük Ayasofya...
Bizans'ın ilk kiliselerinden.
Şimdilerde cami, yine de olağanüstü güzel.
Harikâ bir Roma mimarisi...
Korunmuş, tüm ihtişamıyla ziyaretçilerini beklemekte.
Az yukarıda Mozaik Müzesi...
Her bir köşesi sanat eseri...
İki bin yıllık...
O taşlara dokunmak sanki zaman tüneli.
İnsan kendini saray bahçelerinde buluyor...
Tanrılar eşlik ediyor gezinize...
Zeus, Ares, Afrodid; hepsi ordalar.

Bugünlerde Aya İrini yalnız...
En iyisi hemen dibinden Arkeoloji Müzesi'ne sarkmak.
Restore ediliyordu, son hâlini merak ediyorum...
Bir kez daha Sümer tabletleriyle buluşmak iyi fikir...
Arkadaşım Asuman da Türkçe'ye çeviriyordu...
Müze çalışanı...
Bakalım Mezopotamya'dan yeni haberler var mı?

Zaten ömür dediğiniz ne ki...
Benimki de gezmeyle, görmeyle geçiyor.
Sakın şikâyetçi olduğumu sanmayın.
Tarih sevdası işte...
Geçmişe ait ne varsa temas etmeyi büyük zenginlik sayıyorum.
Keşke gençlerde becerebilse.

Geçenlerde edebiyat öğretmeni bir kızımızla tanıştım.
Arkadaşımın sahibi olduğu Fen Bilimleri Okulları'nda çalışıyormuş....
Sait Faik, Hüseyin Rahmi derken Adalar'dan söz ettim.
"Hiç gitmedim" dedi...
Şaştım kaldım!
Sonra düşündüm; RTE bu kadar kolay başarıya nasıl ulaşıyor?
Hem de on üç yıldır?
Sorun biz de mi, yoksa siyasetin doğasında mı?
Ne yalan söyleyeyim, gönül rahatlığıyla cevaplayamadım.
Belki gerekçelerini sizler biliyorsunuzdur...
Öyleyse lütfen yorumlayın...
En azından gelecek kuşaklar, yarınlar için!

19 Kasım 2015

Sıla'ya...


 


Bugün kızımın yaş günü.
Adı: Onur Sıla.
Doğduğunda gurbetteydim.
Yöneticisi olduğum sendikanın toplantısı vardı.
Kutsal görev, vatan mücadelesi!
Anasına da tembih etmiştim; "ben gelene kadar doğurma"...
Sen misin diyen...
Sabah Ankara'ya inip sendikaya adımımı attım...
Ki İstanbul'dan telefon gelmiş...
Arkadaşlarım söyledi; "kızın olmuş".

Birkaç gün öncede Talip Öztürk'ü yitirmişiz...
Öğretmen hareketinin öncülerinden.
Partili yoldaşım.
Canım sıkkın mı sıkkın.
İstanbul'da vurmuşlar, hem de çalıştığı okulun önünde...
Öğrencileri seyretmiş...
Ne hazin, yüreğim kavruk!

Sonrası malûm...
12Eylül kâbusu...
Kaçaklıklar, göçeklikler, işkenceler, zindanlar vs...
Bu arada çocuklarımın annesinin hastalık neticesinde ölümü...
Oğlum 6, kızım 2,5 yaşında.
İşsizlik bir taraftan, Sıkıyönetim tarafından aranıyorum.
Bir dost yardımıyla kızıma nüfus cüzdanı çıkarttım...
Ve adını Onur Sıla koydum.
Onur annesinin adı, Sıla gurbetin simgesi...
Hikâyem bu işte!

Ve yıllar akıp gitti...
Sıla oldu 36, abisi 40...
Bir de iki torun.
Şimdi o sabilerin geleceğini düşünmekteyiz.
Gerekçe; nasıl bir ülkede yaşayacaklar?
Takunyalı, takkeli mi...
Yoksa çağdaş değerlerle donanmış eğitim sisteminde mi?

Zor sorular, bir çırpıda cevaplanmıyor.
Bazen umutsuzluğa düşüp karalar bağlıyorum...
Bazen içimde güneş doğuyor...
Kızgın mı kızgın, bir ateş parçası.
Yeniden doğuyorum...
68 yılının heyecanı, yetmişlerin kavgaları...
Bulutlara doğru yürüyorum...
Kollarımda meleklerim...
Sonsuzluğu keşfetmenin mutluluğunu yaşıyorum.

Evet, hayâllerim var...
Ama imkânsız değil.
Çalışıp öğreniyorum, yazıp çiziyorum...
Derdim martılarınki kadar özgür bir dünya kurmak...
Minicik, belki gecekondu...
Varsın olsun...
Yeter ki çocuklarımızın, torunlarımızın yüzleri gülsün.
Ve ışığın peşinden koşuyorum...
Gölgeler zevk veriyor bana...
İçinde biraz sanat, biraz müzik, biraz aşk var...
Paylaştıkça coşuyorum...
Sevincim çocuk, gönlüm kıpır kıpır!

İyi ki doğdun Sıla...
Seni seviyorum...
Nice yıllara canım kızım...
Yık yalnızlığı, çoğal çoğal...
Aksın Su'lar, taşsın Nehir'ler...
Karanlıklar kayboluncaya kadar!

Macit CÜNÜNOĞLU


18 Kasım 2015

Krizin gölgesinde!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
91 yılında biz bu filmi görmüştük.
Leyla Zana kürsüye çıkmış; "Türkiye Milleti..." diye yemin etmişti.
Dün yine tekrarladı.
Yalnız aradan koskoca 24 yıl geçmiş...
Demek ki aynı yerdeyiz.
Tabii bu yıl yemin töreni daha da renklendi...
Besmele çeken mi ararsınız, bayrak çıkaran mı...
Bence iyidir, parlamento denilen kurum zaten böyle işlemelidir.

Ayrıca Sultanımız ne diyor...

"Ben Anayasa'ya uymam, O bana uyacak!"
Ne kadar ayıp, hele de Anayasa gibi en üst hukuksal nizama,
toplumsal sözleşmeye karşı durmak...
Hem suç hem günah!
Ancak takmıyor işte...
Ve bir şey de olmuyor.
Adam number one!

Aslında yemin seremonisini büyütmemek lâzım.
Çünkü mecliste Türk, Kürt, Arap, Süryani, Ermeni var...
Dolayısıyla "herkesin hissiyatı kendine" deyip yürüyeceksiniz...
Tabii gerçek manada demokratsanız...
Ve de hoşgörü sahibiyseniz....
Yoksa lüzumsuz yere kriz çıkar...
Ki siyasetin en sevdiği iş...
Ondan sonra mesele uzar da uzar!

Hâlbuki memlekette dert çok...
Bir kısmı acilen çözülmesi gerekir.
Birincisi IŞİD belâsı, ikincisi Suriye.
Baksanıza resmen tehdit altındayız...
İnsanlık düşmanlarını Ankara katliâmı kesmedi...
İllâki "daha çok kan isteriz" deyip çırpınıyorlar.
İçte destek çok...
Ne de olsa cihat kültürüyle büyümüşüz.
"Dünyada barış, yurtta barış" söylemi bir zamanların geçer akçesi...
Ya şimdi?
Emevi camisinde namaza giderken kulağa gelen hoş nağme...
Söyleyen nurlar içinde yatsın...
Bıraktığı mirâs paramparça...
Ne Cumhuriyet kaldı ne laiklik.
İmam Hatip ruhu üzerinden yükselen bir toplum olduk.
Kına yak yüzde 49,5...
Elbet bedel ödenecek zaman da gelecek!

Yalnız hayattan şunu anladım...
Her daim haklı-doğru kazanmıyor.
Ağır mağlubiyetler de yaşanabiliyor.
Belki birazcık umut, bir ölçüde örselenmiş yaşam sevinci...
Ayakta kalmamızı sağlıyor...
Her şeye rağmen!

17 Kasım 2015

Belki duyan olur!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Ali Koç "Sorun kapitalizmde" deyince ister istemez
Marx Amcam gündeme oturdu.
İyi de oldu.
En azından sosyalizmi tekrar tartışma fırsatı doğdu.
Yoksa tümden unutulup gidecekti.
Düşünsenize, on dokuzunca yüzyılda vahşi kapitalizmin
panzehiri olarak ortaya çıkmış...
Marx ve Engels insanlık çaresiz kalmasın diye onca emek harcamışlar...
Belki ütopya, ama sınıfsız toplum yaratma umudu.
Ne güzel!

Hoş, Sovyetlerdeki uygulama teorinin içine etmiş olsa da,
yine de kazanımları göz önüne alındığında küçümsenecek boyutta değil.
Hele kadınları...
Gittim, gördüm...
Sanki cennetteyim!
Elbette asl'olan ekonomi.
Ev, eğitim, sağlık, elektrik, su, doğalgaz bedava...
Ama yetmiyor işte.
İnsanoğlu açgözlü, hele kapitalizme olan tutkunluğu...
Tüket, yüket; nereye kadar?

Tüm olumsuzluklara rağmen Marx Amcamı severim.
Yarattığı teori uğruna yıllarca mücadele ettim.
Madalya vermediler ama dünyalı olmayı öğrendim.
Aslında büyük kazanç.
Memleket sınırlarını aşmak...
Uhrevi öğretilerin etkisinden uzaklaşıp özgür yaşamak...
Bir de aklınızı kiraya vermekten vazgeçip düşünsel
bağımsızlığa kavuştuysanız...
Gelsin tatlı hayat!

Nitekim uzunca süredir bağımsızım.
Ama gerçek anlamda.
Serseri mayın misâli takılıyorum...
Kimsenin kayığına binmeden, kimsenin küreğini çekmeden.
Yüreğim sadece sanata, aşka teslim...
Siyaseten de azılı bir antikapitalistim.
Hâlâ emekten yanayım, eşitlik sevdalısıyım.
Ve hepsinden önemlisi mutlu ve huzurluyum.

Yalnızca genç ölümleri karşısında dağılıyorum...
Tetikte bekliyor gözyaşlarım...
Çünkü Marx'ın yoldaşıyım...
Ve insanım.
Bir de şuna inanıyorum...
Gün gelecek insanlık sosyalizmi yeniden keşfedecek.
Tabii proletarya diktatörlüğü saçmalıklarıyla değil...
Demokratik ilkeler çerçevesinde...
Hakkın, hukukun korunduğu değerlerle...
İnsan merkezli dünya...
Kimse bir adım önde değil...
Kardeşçe, dostça yaşamaktır dileğim.
Belki duyan olur, belki okuyan...
Zaten onun için yazıyorum!

16 Kasım 2015

Marx'ın izinden...

 

Güneşi beklerken...

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Fransa, sanatın kültürün vatanı...
Edebiyatın, resmin, tiyatronun...
Bir de 1789 Devrimi'ni ekleyin...
İnsanlık tarihini aydınlatan güneş...
Şimdi ağlıyor.
Çok değil, bu yılın Ocak ayında Charlie Hedbo dergisi basılmış...
11 cana kıymışlardı.
Bütün dünya ayaklandı, insanlık Paris'e aktı.
Görkemli bir cenaze töreni düzenlenmişti...
Dünya yöneticileri kolkolaydı...
Verilen mesaj güçlüydü ; 
"teröre karşı beraberiz."

Aynı belâ Suruç'ta karşımıza çıktı...
Giden 34 fidan...
Sonra Ankara...
Barış mitinginde canlı bombalar patladı...
Kan, kan, kan...
Bilanço: 102 can...
Ağlıyor ülkem...
Fakat yalnızız.
Birkaç kuru mesaj...
Haber yapmak yasak...
Toplu cenaze töreni yasak...
Devlet kalabalıklardan korkuyor...
Yangından mal kaçırılır gibi cesetler kaçırılıyor...
Aynen Soma'da olduğu gibi!

Mesele artık IŞİD olmaktan çıktı...
Gerekçe din de değil.
Mesele insanlık sorunu...
G20 zirvesiyle çözülemeyecek kadar ticari ve siyasî.
Katı bir şeriatla yönetilen Suud kralıyla aynı masaya oturmak...
Özgürlükleri, barışı, insan haklarını konuşmak...
Ne kadar doğru?

Evet, çağımız ikiyüzlülerin maskeli varlıkların çağı.
Ortadoğu=Petrol...
Bu kadar basit mi?
Hani insan, hani yaşama hakkı?
Ayrıca Arap Baharı'na n'oldu?
Kar mı yağdı insanlık ideallerine?

Geçiniz bunları efendim geçiniz...
Antalya'da bir şov yaşanıyor...
Ev sahibi biziz.
Demokrasi yalan...
Hukuk yalan...
Ortadoğu'ya transit servisimiz var...
İçinde silahlar olan!

Ağla Fransa ağla...
Bizde ağlıyoruz.
İnsan her yerde insan...
Tek bir farkla...
Sizler dünyalı...
Bizler Anadolu'yuz...
Sultan tarafından yönetiliyoruz...
Arap'a hayran, Arapça'ya kurban...
Bir tuhaf ülkenin vatandaşlarıyız...
Makus talihini yenemeyecek kadar çaresiz...
Bitkin ve küskün...
Doğacak güneşi beklemekteyiz!

15 Kasım 2015

Y O R U M S U Z

 

Ah bir fark edebilsek!

Macit CÜNÜNOĞLU

 


 
 
Yalnız ülkemizin değil, dünyanın da çivisi çıktı.
İnanın, bu kadar acıya şahit olmak fazla...
Nedir yahu, bir örgüt çıkıyor...
Hem de İslâm adına; ülkeleri kana buluyor.
Suruç, Ankara, Paris fark etmez...
Katledilen insan, çoluk cocuk.
Yetti artık.
Elbette sorumlusu kapitalizm.
Daha doğrusu Batılı tekellerin menfaatleri.
El-Kaide'yi yaratan da onlar, IŞİD'i de.
Neymiş efendim; söz konusu olan Ortadoğu üzerinde egemenlik hakları.
Ortalık cehennem yerine dönmüş...
Kimsenin umurunda mı?

Al sana işte...
Fransa'nın tam orta yerinde, üstelik başkentinde adamı böyle vururlar...
Ve bizim gibi ülkelerde de bazı zavallılar "oh" çekerler.
Olacak iş değil ama...
İnsanlık öldüyse yapacak başka da birşey yok!
Aslında vah hâlimize de...
Yine de umutlar taşıyıp kafa yoruyoruz.

Yoksa Silvan'ın hâli ortada.
İki haftadır sıkıyönetimle idare ediliyor.
Ve en iyi Kürt ölü Kürt'tür zihniyetiyle vur Abalıya.
Aslında çılgınlık devrini yaşıyoruz.
Kimin eli kimin cebinde belli değil...
At izi it izine karışmış.
Bir hengâmedir gidiyor.

Olmaz olsun böyle demokrasi...
Tutturulmuş bir başkanlık sistemi...
Saray aşağı saray yukarı...
İpler de bir kişinin elinde...
Yüzde 49,5 haykırıyor: "Padişahım çok yaşa"...
Geri kalanı da nefretle seyrediyor.

Göreceksiniz; Paris katliâmı üzerine ne fetvalar verilecek.
Cezayir'in Tunus'un hesabı sorulacak.
Maksat Arap dünyasına şirin gözüküp Hristiyanlığı mahkûm etmek!
Yer mi Batı?
Veya izan sahibi aklı başında insan...
Belli olmaz...
Milliyetçilikle din harmanlandı mı ortaya
en büyük insanlık düşmanı çıkar...
Ve başetmesi zordur.
Oluk oluk kan akar...
Arsız yüzsüz Kapitalist Dünya seyreder...
Yeter ki üretim tüketim dengesi aksamasın...
Sorgulamasın insan, düşünmesin...
Yatıp kalkıp tanrıya dua etsin...
Verdiği nimetlere şükretmek için...
Aslında giden ömürle birlikte çürüyen ahlâktır...
Ah bir fark edebilsek!

12 Kasım 2015

Güneşler batmasın...



Yaşasın umutlar...
m.C.

Sonsuzluğa yolculuklar...

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Acı ama gerçek...
Cenaze törenlerinde eski dostlar, arkadaşlar bir arada oluyoruz.
Son olarak Karacahmet-Şakirin Camii'sinin avlusundaydık.
Aslında mimari görünüşüyle mabetleri önemsiyorum.
Tabii dinsel açıdan değil, sanatsal boyutta.
Örneğin Şakirin Camii kadın elinden çıkmış...
Ne derece doğrudur bilmem ama aşırı dindarların bu durumdan
hoşnut olmadıklarını duydum.
Yine de modern çağın izlerini taşıyan farklı bir eser...
Alışılmışların dışında.
Yine de ben hoşlanıyorum.
Elbette cenaze yolcu etmekten değil...
O atmosferi solumak ruhuma iyi geliyor.

Eskiden (gençken) namaz da kılmazdım...
Yani mevtayı uğurlarken...
Ayrıkotu gibi bir köşeye çekilir dikilirdim.
Ama şimdi...
Herkes gibi safta duruyorum...
Maksat saygıda kusur etmemek.
Birileri dua okuyor...
Bense gidenin arkasından derin derin bakıp sonsuzluğu düşünüyorum.

Geçen gün (10 Kasım) Beyazıt'taydım...
Sahaflar çarşısında.
Eski tadı yok ama kitap kokusunu teneffüs etmek için birebir.
Avluda İbrahim Müteferrika'nın minik büstü...
Seyre dalmışım...
Saat 9'u 5 geçiyor...
Malûm siren sesleri...
Ve huşu içinde saygı duruşu.
Görevimizi ifa ettik...
O da ne?
Bir kadın bir genci azarlıyor...
Ve diyor ki, 
"sen niye durmadın?"
Genç altta kalmıyor, anında cevabı yapıştırıyor;

"Fatiha okudum, ayrıca ben sana karışıyor muyum?"
Ve ilâve ediyor: 
"Sen de bana karışma, sadece saygı göster,
en az benim sana gösterdiğim kadar."

Hoppala...
Alın size beklenmedik kaza...
Öyleyse ne yapmalı...
Taraf mı olmalı, yoksa polis mi çağırmalı?
İnsanız, duyarsız kalamıyoruz.

Neyse, duruma el koyup iki tarafın gönlünü de alarak meseleyi hallettim.
Tabii uzlaşmayla.
Ne de olsa yılların tecrübesi(!)
Fakat son on yılı, yirmi yılı düşündüm...
Ne kadar da çok kamplara bölünmüşüz.
Tamam, laik-antilaik cepheleri biliyoruz...
Nedenlerini de az çok idrak ediyoruz...
Lâkin bu kadar mı?
İnanın şaştım kaldım!

Beyaz Türk refleksi ayrı bir âlem...
Siyasal dinci söylemi ayrı bir âlem.
Birincisi gergin ve öfkeli...
İkincisi iktidar ve kinci!
Dolayısıyla işimiz zor...
Hem ülkemizin hem insanımızın.

Bu arada binbir umutla gittiğim Sahaflar çarşısından boynu bükük ayrıldım.
Çünkü aradığım kitabı bulamadım...
Cennet-Cehennem üzerineydi...
Bakarsınız vardır, yaşlar da kemâle erdi...
Dersime çalışayım istedim!
Bir de M. Kemal'in 77'inci ölüm yıldönümünde hâlâ tartışılıyor
olmasına hem sevindim hem üzüldüm...
Gerçekten de çağının lideriymiş...
Nefret edeni iktidar oluyor...
Seveni de tam seviyor!
Ne dersiniz, haksız mıyım değerli dostlar?

11 Kasım 2015

Maksat Kurultay olsun!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Olsun bakalım...
Nurlar içinde yatsın Kurthan Hocamız...
CHP'nin içindeki şef bolluğunu yıllar önce keşfetmişti...
Hem şef hem lider...
Sürüsüne bereket!

Ancak parti kıpırdasa...
No problem, gelen ağam giden paşam.
Fakat yüzde 25'e kilitlenmiş, tık yok...
Bir de başkan; "başarılıyız!" demez mi...
Hasbinallah, ölür müsün öldürür müsün...
Yoksa ne hâliniz varsa görün deyip uzaklaşır mısın?

Olmuyor işte, yıllara dayalı gönül bağımız var.
Ha deyince vazgeçilmiyor...
Kemal Abimizin gözünün içine bakıyoruz...
Bir umut bir ışık...
Belki yüzde 30.

Ne yapalım; kader utansın!
CHP'yi sevmek böyle bir dert.
Ya sittin sene muhalifliğe dayanacaksın...
Ya da Kurultay numaralarına katlanacaksın!

Haberiniz vardır, seçim sonrası partide kaynama başladı...
Tabii tek çare Kurultay....
M. İnce piyasada, peşinden U. Oran...
Balbay'ı da katarsanız -tanrı eksikliğini göstermesin- lider adayları
sıram sıram...
Partiye bak be?
İktidar olamıyor ama hayâl dünyası zengin siyasiler yetiştiriyor.

Artık seyredin cümbüşü...
Vaadler, demokrasinin zirvesinde gezinmeler...
Alt üstü bin kûsur delege...
Atılan taklaların bini bir para...
Hâlbuki değer mi?
Bırakın Kılıçdaroğlu'nu...
Havlu atana kadar götürsün.
Ayrıca alaşağı etseniz n'olacak...
Ben söyleyeyim size; CHP yüzde 20'lere doğru süratle yol alacak...
Kesin mi?
Elbette, mazlumun ahı varsa alevinin bağı var...
Yazın bir tarafa!

Fakat 7 Haziran'ı asla unutmayacağım.
Muhalefete yüzde 60...
Tayyip'e yüzde 40...
Daha n'olsun?
Krediyse kredi, mühürse mühür...
Hem de on üç yıllık saltanatı yıkma pahasına.
Ya onlar; tarihi fırsatı kalk; denize at!
O nedenledir ki muhalefetin üç güzelini affetmeyeceğim...
Anaları Kurultay yapıyormuş...
İzlemeyeceğim, ilgilenmeyeceğim.
Zaten o günlerde umrede olacağım...
Takıldığım meyhanenin kontenjanından...
Sağolsun arkadaşlar, aralarında para toplamışlar...
Maksat değişiklik olsun...
Dertleri hurma rakısı içmek.
Beni görevlendirmişler.
Emir emirdir...
Hele de dostlarınki olursa...
Fizan'a kadar yolumuz var.
Öyleyse dönüşte görüşürüz, by by CHP...
By by Kemal Abi, aman kendine dikkat et!

10 Kasım 2015

M. Kemal'e şükranla, saygıyla sevgiyle...

 
Posted by Picasa
Solak torunum benim...
Can Su'yum...
M, Kemal sevgin yeşersin...
Büyüsün büyüsün...
Ülkemizin kurtuluşu ,umudu olsun.
Canım benim, meleğim, geleceğim.

m.C.

08 Kasım 2015

Acının ardından...











Bir yıla yakın süredir çekiyordu...
Amansız hastalık girmeye görsün, çektirir süründürür.
Yalnız yakalananı değil, bilirsiniz; yakınlarını da perişan eder.
Halamın torunu Emel Mısırlı'dan (Kiper) söz ediyorum.
Dün gece saat 10'da vefat etmiş.
Bir hastane odasında...
Az önce öğrendim, tabii derinden sarsıldım.
Şairin dediği gibi "her ölüm erken ölümdür"...
Gençti...
O'na gitar öğrettiğim günleri hatırlıyorum.
Zeki, daima gülümseyen pırıl pırıl bir çocuktu.

Hayat işte, Candan'ın şarkısındaki gerçek;
"Ölümden başkası yalan"
Ya geride kalanlar...
Özellikle yaşlı annesi; mezara kadar taşınacak acılar.
Emel sitemizin yazarı değerli Erol Çevikçe'nin de yeğeniydi...
Kim bilir ne hâldedir.
Elbette acı paylaştıkça azalır ama bu tez evlat acısı için geçerli midir?
Yıllar önce Milas'ta bir bekçiyle tanışmıştım...
Labranda'nın, Karya uygarlığının önemli kalıntılarından...
Osman Dayı olarak biliniyor.
Hoş sohbet falan; yaşını sordum...
"52" dedi, meğersem aynı yaştaymışız.
Karşımda çökmüş, kocamış bir adam duruyordu...
Devam etti; "18 yaşındaki evladımı kaybettim"...
Ve
"ben ölseydim o beni unuturdu, lâkin yaşadığım sürece
onu yüreğimde taşıyacağım"
dedi.
İçim sızladı, yoksul bir köylüden insanlık dersleri alıyordum.

Evet, ölüm üzerine yazmak zor...
Hele de genç ölümlerinin...
Büyüklerimiz boşuna dememişler; "Tanrı sıralı versin"...
Olmuyor işte...
Nice cenazeye katıldım...
Ancak hiçbiri gençlerinki kadar hüzünlü olmadı.
Arkadaş, dost çocuklarını gözyaşları içinde toprağa verdik.
Büyüklerimizi ise yaşadığı hayata saygı duyarak.

Hâlbuki birazdan yola çıkacaktım...
İstikâmet Beykoz korusuydu.
Altın sarısı yapraklarla randevum vardı...
Mevsim sonbahar...
Bir kaç fotoğraf, biraz içsel gezinti...
Olmadı işte...
Hazan mevsiminde kara haber tez yetişti.
Aslında bekleniyordu...
Hayat tek yönlü bileti çoktan kesmişti...
En hazin yolculuk.
Nurlar içinde yat kardeşim...
Seni özleyeceğiz...
Ve gülümseyen yüzünü daima hatırlayacağız...
Meleklerin, ışıkların bol olsun sevgili EMELİM.

Macit CÜNÜNOĞLU

.

07 Kasım 2015

Kim tutar beni?

Macit CÜNÜNOĞLU










Şükürler olsun ki seçim travmasını atlattım.
Artık günlük tempomu sürdürebiliyorum.
Tabii müzik eşliğinde kitap okumak ilk sırada...
Ve bolca gezmek.
Bu arada yaşadığım şehir İstanbul her zamanki büyüsüyle
beni özlemiş...
Nasıl ihmal ederim...
Daldım Pera'nın arka sokaklarına...
Sohbeti açacağım o kadar çok mekân var ki...
Kürtler ayrı bir âlem...
Hele Suriyeliler...
Şıkır şıkır Türkçe, hepsi renkli bir dünya...
Hayâllerinde Avrupa var...
Öyleyse; ya kısmet!

Ne mi okuyorum...
Dün aldım, sahaftan...
Elias Canetti'nin "Körleşme"si...
Adam 26 yaşında yazmış...
Ve Nobel'i kapmış.
Bir başyapıt, ben demiyorum; Batılı otoritelerin tespiti...
Gerçekten de müthiş...
Öznesinde insan var...
Ve yabancılaşma.
Daha başlardayım ama okuduğum en sağlam roman.
Canetti'yi hatırlarsınız...
Doksanlarda çevrilen "Kitle ve İktidar" adlı incelemesi çok ses getirmişti.
Bu arada Ahmet Cemal'in çevirisini göz ardı etmemek lâzım...
Tek kelimeyle harikâ.

Dinlediğim müziğe gelince...
Genç arkadaşlarım sayesinde yeni bir radyo keşfettim...
Adı da "radiooooo"...
İnternetten yayın yapıyor.
Özelliği geçtiğimiz yüzyılın başından başlayıp günümüze kadar
onar yıllık zaman dilimleri eşliğinde dünya müziğini sunuyor...
Ve bir de ülkeler haritası...
Nerden isterseniz...
Bu aralar İran ezgilerini dinliyorum...
Özellikle Mohsen Manjoo'yu...
Sürgünde yaşayan genç bir besteci...
Fakat eserleri olağanüstü lezzetli...
Hele caz enstrümanlarıyla harmanlanmış olanlar...
Sanki rüya gibi.

Evet, günlük siyasetin girdabında boğulmaktansa...
Gezip tozmak en doğrusu.
Yalnızlık gibi bir derdim de yok...
Bütün mahalle kahveleri benim.
Çay 50 kuruş, muhabbet bedava...
Yeter ki insan sevdan olsun...
Gönüller açılıyor, kucaklar sarmalıyor.
Nazım'ın sözünü ettiği cavahir var ya...
Kararmasına izin vermediğim...
İşte bütün mesele.

Tayyip ustaya gelince...
Yüzde 49,5'u aldı...
Bir nevi güven tazeleme...
Ne hâli varsa görsün.
Muhalefet de kına yaksın...
Yüzde 60'ı kolayca harcadıkları için!
Hayat devam ediyor...
Elimde "Körleşme"...
Kulağımda müziğim...
İstanbul sevgilim...
Kim tutar beni!

06 Kasım 2015

Doğru söze ne denir?

 
 
                                                                                                                                                           m.C.

Gönül Adaları

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Bazı dostlarıma şaşırıp kalıyorum...
Ülkeyi terk edeceklermiş!
Şaka söylemiyorum; ciddi ciddi düşünüyorlarmış.
Gerekçesi de malûm; AKP'nin yüzde 49,5'luk başarısı...
Yani her iki kişiden biri iktidar yanlısı.
Ne var bunda?
Sandık demokrasisi dediğimiz şey böyle bir şey!
Yap tehditi, bastır parayı...
Al sana çuval dolusu oy!

Ayrıca necip halkımız istikrarı sever...
Bir de söz konusu muhafazakârlıksa...
AKP'den iyisi mi var?
Hem dinci hem serbest piyasacı...
Özetle ihtiyaca cevap veren dört dörtlük parti.

Hâlbuki bendeniz iyimserim.
Üstelik tarihin karanlık süreçlerine alışığım.
Şu kısa ömrümde (65 yıl) neler gördüm neler.
Babalar gibi faşizmi yaşadık...
Hem de kaç defa.
İşkencehane, hapishane işin fıtratında var...
Yılmadık, boyun eğmedik, dimdik durmaya çalıştık...
Selâm olsun o günlere.

O nedenledir ki sandıktan çıkan mutlak iktidarlardan ürkmüyorum.
Zaten on üç yıllık zengin tecrübemiz de var.
Memleketin ekseni kayıyormuş...
Kaysın be birader...
N'olur yani?
Partizan bir hükümet, dinsel iklim...
Şeriatla harmanlanmış diktatörlük hazırlıkları...
Ohhh, suyundan da koy!

En iyisi inceldiği yerden kopsun diyerek yaşamak...
Örneğin benim yaptığım...
Dere tepe gezmek...
Kulağımda klasik müziğin en seçkin eserleri...
Nerde müze, nerde sanat aktivitesi...
Ordayım.

Siyaset konuşmaktan yoruldum...
Hele şikâyetçi dostlarımı dinlemek...
Hiç bana göre değil.
Dolayısıyla gönlümde minik bir adacık oluşturdum...
Öyle yol geçen hanı da değil.
Sadece gülümsemeye, umuda yer var...
Ülkeyi terk etmeye hazırlanan dostlarıma gelince...
Hepsini gözlerinden öper, iyi yolculuklar dilerim!
Nasıl olsa biz burdayız...
Kadim muhaliflerden...
Her zaman bekleriz efendim!