bir şair vardı, öğretmen

29 Ocak 2015

Liberalizmin sefilleri!

“Liberalizm”...
Kapitalist sistemin beslendiği ideolojik kaynak...
Kökleri Antik Çağ...
Sözcük anlamı: Özgürlükleri koruyup geliştirmek...
Tabii sermayenin...
Gerisi de hikâye...
İllâki rekabet olacak, yani “Serbest Piyasa Ekonomisi”...
Kıran kırana; altta kalanın canı çıksın...
Ya “devlet”...
Tek bir hedefi var...
Kapitalizme hizmet edecek...
Yoksa, hımmm...
Kim karşısına çıkarsa ezip geçecek!

Tüm bunları Mehmet Altan’dan öğrendik...
Önce Özal’ın, sonra Erdoğan’ın destekçisi...
II. Cumhuriyet’in mucidi ve yılmaz savunucusu...
Al sana Cumhuriyet, adını da sen koy!

İnsandır, şaşar beşer...
Ancak bu derece..
Hele yaptıklarını, fetvalarını izledikçe...
Bir ülkeye bu kadar da kötülük yapılmaz ki...
Şimdi konuşuyor...
İktidarı, Erdoğan’ı yerden yere vuruyor...
Ben inanmıyorum...
Ya siz?

Elbette, insan değişen gelişen varlıktır...
Ancak bir yere kadar...
Herkesin düşünce dünyasının bağlı olduğu değerler silsilesi vardır...
Hem de palamarla...
Açılırsın, macera peşinde koşarsın...
Sonra dönüp dolaşıp ait olduğun iskeleye sığınırsın.
Burda önemli olan ilke...
Ve rezil rüsva olmamak...
Yani bayrak değiştirmemek...
Marksizmden yola çıkıp liberalizmin borusunu öttürmemek.
Yoksa kim ne kadar dönerse dönsün...
Bizi ilgilendirmez...
Yalnız halkına yalan söylemek yok mu...
Tayyip’in uçağına binip saltanat yaşamak...
Asla ve tasla bağışlanamaz...
Haydi Mehmet Altan, başka kapıya...
Meşgulüz...
İşimiz; eski meski ama M. Kemal’den kalan Cumhuriyet’i kurtarmak...
Kimden mi?
Kimden olacak canımmm...
Daha düne kadar kıçını yaladığın reisten...
Memleket idare etmeyi taka kullanmak zanneden dinci bezirgândan...
Şimdilik bu kadar!

Macit CÜNÜNOĞLU
.

28 Ocak 2015

Tarihin panceresinden...

Madem komşuda olağanüstü güzellikler yaşanıyor...
Kalbimiz onlarla birlikte atsın ve yakın tarih bir kez daha canlansın.
Yıl: 1967
Yunanistan’da monarşi, krallık var...
Oranın Demirel ile Ecevit’i Karamanlis ile Papandreu...
Bugünküler değil tabii, babalar...
Geçimsizlik, didişme aynen bizde olduğu gibi...
Birinin karası, diğerinin akı...
Durum vahim, ortam kaos...
Sıyrılıyor aradan albaylar...
Faşist darbe...
Günlerden 21 Nisan...
Yedi yıl baskı, zulüm...
Ta Kıbrıs çıkartmasına kadar...
Nihayetinde yıkılıyor askeri yönetim...
Peşinden krallık...
Cumhuriyet ilân ediliyor...
Yıl: Bin dokuz yüz yetmiş dört...
Bizden yarım yüzyıl sonra...
Büyüksün M. Kemal...
Seni sevmeyen Arap olsun...
Hem de Tayyip türünden!

Derken efendim...
Faşist albaylar ömür boyu içeri...
Aynen bizdeki(!)...
Evren’in önünde merkez sağın, solun liderleri diz çöktü...
Bir el öpmedikleri kaldı...
Onu da medyanın sultanı Burhan Usta yaptı ki...
Adamın soyadı Felek!
Ah kahpe dünya...
Komşuya kavun yedirirsin, bize kelek!

Fakat komşunun demokrasisi bizimkine benzemez...
Temelleri sağlamdır...
Mayasında Heraklit’in, Aristotales’in ruhu vardır.
Bizim düzenimiz de ise...
Ne acıdır ki...
Üstelik yirmi birinci yüzyılda...
Barajlar, lider sultası...
Kısaca diktatörlük ruhu, tek adamlık hâkimdir.
Offf, of ki of...
Bir komşuya bakıyorum, bir memleketime...
Üzerinde güneş doğan topraklara...
Aksaray’da bir şey parlıyor ama...
Bence güneş değil karanlık!
Dolayısıyla komşudan alacağımız çok ders var...
Tabii arif olan siyasilere sahip olabilirsek!

Macit CÜNÜNOĞLU.

27 Ocak 2015

Komşudan...

Haydi bakalım Yunanistan, kolay gelsin...
Bizden iş geçti, sen bari...
Çünkü benim memleketimde solculuk oldum olası sevilmez...
Zaten solcu da solcuyu sevmez...
Âdeta can düşmanı gibidirler...
Her şefe bir fraksiyon...
Didiş didiş dur, hem de asırlar boyu...
Öl ki bir araya gelsinler!
O da mümkün değil ya...
Bizimkisi lâf olsun torba dolsun misali çeneyi yormak...
Neyse...
Gelelim sadede...

Efendim, Pazar günü komşuda gerçekleşen seçimlerin bence
en kayda değer yanı...
Birincisi; “Sol ittifak”...
Ki 2004 yılında kurulmuş, yani çok yeni...
İkincisi; lideri 40 (yazıyla da kırk) yaşında...
Müthiş...
Gençlerin buluşması...
Bağlaşıklığın çiçeği burnunda, önderi genç beyin...
Ortaya çıkan sinerji olağanüstü...
Başarı üstüne başarı...
Bizim hasret kaldığımız...
Bir 73, bir 77 seçimleri...
Hepsi o kadar...
Görüp göreceğimiz en ciddi zafer...
Onu da bugünün gençleri bilmez...
Yaşı altmış ekseninde olanların yaşadığı heyecan...
Şaka maka üzerinden kırk yıl geçti...
Artık tarih...
Selâm olsun milattan önceye...
O efsane devirlere...
Gençliğimize, ideallerimize...
Bir de sağlam yüreklerimize!

Fakat Yunanistan’ın da işi zor...
Onca borç yükü...
Alışılmış konformist hayat...
Tamam, nüfus derdi no problem, Tayyipsiz...
Ayrıca ayrılık gayrılık hiç yok, homojen toplum...
On binlerce Türk var...
Mübarekler kuzu, sisteme entegre olup paşa paşa yaşıyorlar.
Asıl sorun Avrupa Birliği...
Ve “Küresel Kapitalizm”...
Hadi bakalım rahmetli Çavez gibi diren...
El de yok avuçta yok, üretim dersen nanay...
Bir tek turizm ve deniz ticareti...
O da nereye kadar?

Neyse, daha iki günlük iktidar...
Bu tür olumsuzlukları öteleyelim...
Vakit bol, ilerde yazar çizeriz...
Yalnız bir konuya açıklık getirelim...
Pek çok sevinçliyiz...
Akdeniz’de rüzgâr soldan esmeye başladığı için...
Uyan Türkiye...
Olacak iş değil ama bir de sen nasiplensen!

Macit CÜNÜNOĞLU

.

25 Ocak 2015

CHP nereye?

CHP’nin Beyoğlu İlçe Başkan Yardımcısı Barış Tınay Hırant’ın
arkadaşlarından “Neye, kime ve kimlere hizmet ettiği bilinmeyen bir güruh”
olarak söz ediyor...
Ve anma gününe katılan üç milletvekili Şafak Pavey, Sezgin Tanrıkulu,
Umut Oran’ın Yüksek Disiplin Kurulu’na sevki için şikâyet dilekçesi döşüyor!
Vay benim memleketim...
Vay benim anlı şanlı sosyal demokrat partim...
Ki sana yıllarca oy verdim, sandıklarında bekçilik yaptım...
Yeri geldi faşist saldırılar karşısında teşkilat binalarında yattım...
Helâli hoş olsun...
Yalnız gelinen noktada bir dakika...
Şikâyetçi muhteremin adı güzel... Ki barıştan söz ediyor...
Beyoğlu gibi bir ilçenin de başkan yardımcısı...
Yalnız İstanbul’un değil, Türkiye’nin vitrini...
Enternasyonal atmosfer, tarihsel doku...
Çok uluslu, tabiri caizse yetmiş iki milletin yaşadığı mekân...
Kısaca orası bir Sultanbeyli, bir Tozkoparan değil...
Pera...
Tabii idrak edene!

Gel gör ki adam yoz, çürümüş kafa, çağdışı zihniyet...
Ve bu akıllar CHP gibi partilerde söz ve karar sahibi olurlarsa...
Yalnız keten helva yanmaz...
Bu toplumun umudu da söner...
Ayrıca beklentilerimiz çıkmaz ayın son çarşambasına kalır ki...
Artık Kemal Abi kına mı yakar...
Yoksa muhalefetteki rehavetiyle oynar mı?
Bilemem...
Lâkin uzağa gitmeye gerek yok...
Tüm bu soruların cevabı 7 Haziran’da, sandıkta...
Oldu mu güzelim...
Beni duyuyor musun Barış Efendi...
Sosyal demokrat hareketin müstesna gülü...
Hırant dostlarına utanmadan, sıkılmadan, hayasızca “güruh” de bakalım...
Şikâyet dilekçesi ver...
Elbet hesap sorulur bir gün, hem de çok yakında!

Şimdi anlaşıldı mı CHP niye seçim kazanamıyor?
Hem de Beyoğlu gibi bir ilçede...
İşte eldeki malzeme, üstelik etkili yetkili makamda...
Milliyetçilikle sarmaş dolaş düşünce tarzı...
Zaten bu zihniyet iktidarda...
Ah tarihi fotoğraflar...
Bir zamanlar Alpaslan Türkeş vardı...
Vakti zamanında tek doğruyu söyledi...
Devir 12 Eylül faşizmi...
Beyefendi sıkıyönetim mahkemesinde yargılanıyor...
İçine sindirememiş olacak ki...
Mahkeme heyetine:
“Ne işimiz var burda, düşüncelerimiz iktidarda” deyivermişti...
Ve gerçeği ifade etmişti!

Yıllar sonra aynı kafa tekrar karşımızda...
Bu kez CHP içinde boy gösteriyor...
Karar sizin...
Canım ülkemizde “Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”

Macit CÜNÜNOĞLU

24 Ocak 2015

Gelecek arap!

Türkiye yasta...
Suud kralı öldü...
V
ahhabi...
Bayraklar yarıda...
Üzgünüz, acımız büyük...
“Her ölüm erken ölümdür” der şairimiz...
Doksan yaşındaydı mevta...
Pek de iyi bilmezdik hani...
Tanrı taksiratını ister affeder ister af etmez...
Yalnız bu dünyada yaptıkları yenir yutulur türden değil.

Zenginmiş, hem de çoook...
Bize ne...
Halkı düşünsün.
Petrolün üzerine kurulan saltanat...
Hem de nasıl...
Altından saraylar, pırlantadan hamamlar...
Ye pompacım ye...
Arkanda Yedi Kız Kardeş...
Aralarında Mobil, Shell, BP...
Sömür dibine kadar...
Nasıl olsa insanlık utanmıyor...
Mevzubahis milyarlarca dolar...
Bu arada yalnız rengin değil...
Yüreğin de arap!

Ah şu petrol denilen sıvı yok mu?
Doğanın insanlığa hediyesi...
Kan oldu aktı Ortadoğu’ya...
Zülüm oldu, baskı oldu, diktatörlük oldu...
Tanrının dinine bulaşıp lekeledi...
Sanki “kara delik”...
Kör kuyu...
Zifir karanlık...
Aydınlığı sevmeyen, ışığa izin vermeyen zihniyet...
Dün öldü...
Benim ülkem yasta...
M. Kemal’in ülkesi...
“Olacak iş mi?” demeyin...
Daha bunlar başlangıç.

Millî görüş Arabistan’a evrildi...
Kıbleden esiyor rüzgâr...
Batı tu kaka...
Hayaller Mescid-i Aksa...
Sultanımız perperişan...
Kral öldü...
Yaşasın şeriat...
Bekle geliyoruz çok yakında...
İnancımız ulu, mezhebimiz kutsal...
Anayasamız fıkıh...
Yeşil bayrak çekeceğiz göndere...
Vicdanlar çürümüş...
Gelecek arap ve de kapkara!

Macit CÜNÜNOĞLU.

23 Ocak 2015

Taziye

Macit CÜNÜNOĞLU
23/01/2015 22:00

 

A+
A-
KARA-BİGA
Uzanan eski iskele, Karabiga kasabasında
Kara, karadan da kara alın yazılılar
Sırtında kömür dolu küfeler,
Solgun yüzler
Gider gelir yırtık pantolonlu çıplak ayaklar
Motor bile yorgun taşıdığı yükten
Dalgalara direnmez sallanır da sallanır
Ama o!
Bu gün işe çıktığından üstelik mutlu…
Bir yirmi beşlik bile verecek Ahmedine
Dilediğini alsın oğlan, simit, şeker ya da iğde
Kara kara titrer yürekte, Ahmedi akıllı oğlan;
“Onu bir yol okutsam, eminim Ali gibi aha şöyle bir muallim”
Ahmedi taşıyamaz küfeyi, Ahmedi akıllı oğlan
“Bizim karı yaman seneye doğurur gene, kız olsa bari sonraki”
Karısı gelir önüne, örgü örgü saçları
Kaçırdığı gün, dün gibi
İki çocuk toprağa verdi hâlbuki.


Perihan Abla öldü...
Karabigalı...
Kocası Erol Çevikçe...
Halamın oğlu, her daim gurur duyduğum.
İlk yazısında yukarıdaki şiir vardı...
“Bigazete”de yer aldı...
Hayatın içinden süzülerek gelen satırlar...
Bir an, bir tarih...
Belki de yürek...
Sustu artık...
Biga’da başlayan nefes...
Son adres; Amasya...
Halamın yanı...
Erol Ağabeyimin anası...
Eminim Hoca Kazım...
Ki -eniştem-...
Kadından iyi anlar...
Dilerim her ikisine de sonsuzluğa kadar (Hurilere kapılmadan) sevgiyle bakar...
Üçünün de huzuru bol olsun...
Nurlar içinde yatsınlar.

22 Ocak 2015

Her şeye rağmen...

Macit CÜNÜNOĞLU
22/01/2015 17:03

 

A+
A-


Dört fatura üst üste geldi...
Tabii herkes gibi...
- Elektrik
- Doğalgaz
- Su
- Telefon...

İlk üçü temel ihtiyaç...
Olmazsa olmaz...
Topladım, çıkarttım...
Emekli maaşımın yarısı...
Yaşasın canım Türkiyem!

İktidara baktım...
Devleti idare edenlere...
Bakanın kolunda yedi yüz bin liralık saat...
Zamanı gösteren araç...
Hâlbuki benim için “zaman” ödenecek fatura...
Kahretsin...
Yaşamaya mecburum.

Meclis ise bir başka âlem...
Onlar diyor ki hırsızlık masal...
Ölür müsün, öldürür müsün?
Başka gidilecek memleket de yok.
Ortalık lağım...
Taşmış...
Her taraf pislik...
Paralelci aşağı, paralelci yukarı...
Sonrası dipsiz kuyu, bezirgân pazarlığı!

Zor iştir bu ülkede yaşamak...
Namusunla, şerefinle.
El koymuş iktidara çete...
Dinci, milliyetçi...
Sen çırpın dur...
Ay sonunu zor getir...
Kimin umurunda...
İki fotoğraf çektir...
Elinde rakı bardağı...
Dilinde nihavent...
“Bir ihtimal daha var...” diye mırıldan...
Hayat akıp gider...
Her şeye rağmen!

Aliler...

Macit CÜNÜNOĞLU
22/01/2015 10:52

 

A+
A-
"Daha 19 yaşında, düşlerinde özgür dünya
Öptüğü çubuklu forma, yaşayacak anısında
Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe yıkılmaz"


Ev Fenerbahçe stadına yakın, duyarım...
Binlerce seyirci haykırır...
“Daha 19 yaşında...”
Gözlerim nemlenir...
Gezi günleri gelir aklıma.

Nasıl da kıydık onca gence...
Tamam, emir büyük yerden, padişahtan...
Tankla, topla, tüfekle insan öldürülür...
Anlarım...
Ne de olsa halka savaş açılmıştır...
“Darbe” zamanı...
Ağaçlara sarılan gençler iktidarı alaşağı etmek istiyor...
Ellerinde karanfil, gül...
Milyonlar omuz omuza...
Yüzler gülümsüyor, halay çekiyor eller...
Yürekler inançlı, kararlı...
Taksim’in tam da orta yerindeki Park illâki kurtulacak...
Hükümet siperde...
Ve onun başı...
Ordularını sevk ediyor Dolmabahçe’de...
AVM düşkünü, beton hayranı...
Özcümle yeşil karşıtı...
Kin, öfke, nefret yaşam biçimi...
Sözde ülke yönetiyor...
Görünüşte insan!

Yaprak gibi toprağa düşüyor gençler...
Daha solmamış...
Berkin henüz on altısında...
Ekmek almaya çıkmış...
Paramparça kafatası...
Ah, kör olası kurşunlar...
Titremeden tetiğe basan eller...
Giden fidan...
Tomurcuk...
Baharında sonlanan hayatlar.

Ali İsmail Korkmaz...
Sopalarla katledilen can...
Yaş: On dokuz...
Bir başka gülümseyiş...
Üniversite öğrencisi...
Fenerbahçe tribünlerinde yaşıyor...
“Düşlerinde özgür dünya...”  
Ve bizler duyuyoruz acıyla...
Çok uzaklardan el sallıyor Sabahattin Ali...
Mezarı yok...
Yıl bin dokuz yüz kırk sekiz...
Istrancalar...
Parçalanan beden...
Ve seyrediyoruz çaresizce...
Yıllar geçse de...
Yüreğimiz yaralı, gelecek karanlık...
En fenası da umutsuzluk...
İnsanı kahreden!

21 Ocak 2015

Son durum!

Dört bakan aklandı...
Yakışır...
Partinin adı durduk yere mi AK...
Kara yaşamaz bünyede...
Sütte, kaymakta leke bulunur...
Orda asla...
Tertemiz vatan evlâtlarından oluşur...
Kâbe’de, camide hile yolsuzluk ara...
Ama AK çıkarsa karşına...
Dur, düşün ve emin olsun yüreğin...
Hırsızın, uğursuzun olmadığı mekândasın!

Canım ülkem, sen nelere kadirsin...
Bilirim, hep ilklere imza atarsın...
İş kazalarında, siyasî cinayetlerde bayrak sende...
Yalanda, dolanda, rüşvette ha keza...
Ancak Arap dostusun...
Yalelli sever mehterle göbek atarsın...
Bir de peygamber sevgin...
Evlere şenlik, düşman çatlatan türden!
Kitap çalma der; milletin gözünün içine baka baka çalarsın...
Öldürme der; al sana bomba...
Dünya âlem şahit...
Uludere’de otuz dört genci paramparça edersin!

İyisin, hoşsun da...
Ah bir de pişkinliğin olmasa!
İki de bir ortaya çıkar ahlâktan, faziletten söz edersin...
Yetmez...
Demokrasi, özgürlük, insan hakları, ötekileştirme dersin...
Ve mazlum, mağdur edebiyatı yaparsın...
Üstüne de cennet sosu eklersin...
Dinle harmanlanan milliyetçi duygular hoş gelir kulağa...
“Tek Bayrak, Tek Millet”...
Kusura bakma ama hepsi palavra!

Ancak işe yarar, oya dönüşür, bazen de yüzde elli ikiye dayanır...
Dedim ya, gariptir memleketim...
Tescilli hırsızı baş tacı, iktidar yapar!
Olsun, zaten Jet Fadıl geçmişimiz...
Muammer asaletimiz, Zafer zamanımız, Egemen Batılılığımız...
Erdoğan asil ruhumuzdur!
Sen çok yaşa Türkiye...
İlelebet...
Yarınımız, umudumuzsun...
Birazdan randevum var sosyal demokrat arkadaşlarla...
Hepsi belediyeci...
Bizim çocuklardan yirmi beş bin lira rüşvet istemişler...
Ruhsat işi...
Bakacağız, ne kadar düşürebilirsek...
Bu arada aman ha, aklınıza mukayyet olun...
Yoksa fıttırırsınız...
Ayrıca düşkünlük bizim gibi kalbi bütün Müslüman evlâdına yakışmaz...
Şimdilik hoşça kalın!

Macit CÜNÜNOĞLU

20 Ocak 2015

Ya siz?

Macit CÜNÜNOĞLU
20/01/2015 09:49

 

A+
A-
“Çok yaşa Hırant”...
İyi ki varsın, iyi ki varlığını yüreğimizde hissediyoruz...
En azından her yılın Ocak ayında...
Toplanıyoruz on dokuzunda...
Senin haince katledildiğin gün...
On binler oluyoruz Taksim’de, Osmanbey’de...
Haykırıyoruz sonsuzluğa;
“Katil devlet er ya da geç hesap verecek”.

En önde sevgili eşin Rakel...
Hemen kolunda Şafak...
Artık hüzün mü desem, coşku mu...
“Sarı gelin” türküsü çalıyor...
Yaşlı genç el eleyiz...
Bazılarının gözlerinde nem...
Çoğunlukta öfke ve hınç...
Ortak payda UMUT...
Heyecanlanıyoruz...
Ve yarınlara daha sevdayla bakıyoruz...
İçinde barış...
Dirlik düzen olan!

Merdivene asker dizmeyle adam olunmuyor...
Geçmişle hiç barışılmıyor...
Bizim derdimiz 1915...
“N’oldu?”
Komşuma; Mari’ye, Agop’a, Kevork’a...
Güzeller güzeli Paris’e...
Mardiros Amca ustamdı...
Gülizar Ablam fanila don örerdi...
Ermeni’ydi, sahi niye Gülizar...
Yoksa baskıdan mı?
Kuyumcu Dikran Abi...
Nurlar içinde yatsın...
Geçenlerde ölüm ilânını gördüm...
Adından önce “Amasyalı” yazmış...
Toprak işte, vatan...
Anlayana, hissedene.

Agos’un önünde kocaman bir afiş...
Sesleniyor kalabalığa;
“YÜZLEŞ”...
Ben varım...
Ya siz?

18 Ocak 2015

Önce İnsan

Macit CÜNÜNOĞLU
18/01/2015 09:18

 

A+
A-
Uzun yıllar gurbette kalanlar dönüşte vatan toprağını öperler...
Güzel bir sahnedir, duyguludur, yaşayanlar için çok şey ifade eder.
Osmanlı özlemi de öyledir...
Altı yüz küsur yıllık imparatorluk...
Tesadüfen yıkılıp kepenkleri kapatmış...
Ardından da REKLÂM konulmuştur.
Rejisör: M. Kemal...
Adı: Cumhuriyet...
Doksan iki yıldır oynuyor...
Ve THE END!

Bakalım Osmanlı hasretiyle yanıp tutuşanlar kimin kıçını öpecekler...
Örneğin Abülhamid...
Ulu Hakan, iktidarı uzun, neden olmasın?
Veya sonuncusu, “36” numaralı Vahdettin...
Firari...
Mezarı Şam’da...
Yakında eyaletimiz...
O da mümkün!

Ah canım ülkem...
Üzerinden kimler gelip geçti...
Hattiler, Hurriler, Etiler, Bizans, Selçuklu derken geldik geldik bu sapkınlara...
Dinden beslenen yeryüzünün en harami çetesi...
Osmanlı diyorlar başka bir şey demiyorlar...
Bizce mahsuru yok...
Alsınlar Osmanlıyı, tepe tepe kullansınlar...
Zaten yaptıkları o...
Bir padişahımız var, mutlak gücü elinde bulunduran...
Bir de sadrazam; davul boynunda tokmak sarayda...
Sanırsınız Hayali Küçük Ali’nin ibişi!

Ve hep beraber yolculuk yapıyoruz Osmanlı’nın erişilmez saltanatına...
Altta kalanın canı çıksın!
Ey dostlar, saflarınızı belirleyin...
Önümüzde iki seçenek var...
Ya kulluğa ricat...
Ya da onurlu vatandaşlığa devam...
Yetmedi...
Tekrar iki seçenek var...
Ya Cumhuriyet, demokrasi, laiklik...
Ya da şeriat...
Arık Acem işi mi olur, Arap mı?
Karar sizin...
Varsanız onurlu insanlık mücadelesinde; beri gelin...
Ki sesimiz gür çıksın...
Biliyorsunuz Haziran’da seçim var...
Ve sandık...
Oyumuz tek değeri yüksek...
İşte kurtuluş reçetesi...
Haydi, şimdiden görev başına...
Daha fazla gecikmeden...
Bu kavga haysiyet kavgasıdır...
Iskalamaya gelmez...
Söz konusu önce insan...
Sonra vatandır.

15 Ocak 2015

İbretlik düşünceler!

Yetmişli yılların gündem maddelerinden biri de Adalet Bakanı
Şevket Kazan’ın “Gırgır” dergisiyle mücadele etmesiydi...
Mübarek mizaha karşı âdeta savaş açmıştı...
Her sayısına bir dava...
Sonuç itibariyle kazanan hep “Gırgır” olurdu ama gene de Ş. Kazan
hır çıkartmaktan geri durmazdı.
Fıtrat işte; sanattan nasiplenmeyen ideolojinin esiri oldu mu ortaya bu tür
manzaralar çıkıyor.
Aslında şaşırmamak lâzım, hatta böylelerinin gülümsemesi bile günâh...
Ne de olsa ümmetçi...
Ataları akıncı, önderleri mücahit...
Ocakları Erbakan dergâhı...
Millici, mukaddesatçı...
Yüzler Ortadoğu’ya dönük...
Akıllar Arap’a teslim...
Griniç Kabe...
Kılavuz Gazali...
Karikatür mü, mizah mı?
O ne ki?
Hedefleri şeriatçı düzen!

Ne diyor soyadıyla müsemma Diyanet İşleri Başkanımız Görmez:
"İslam coğrafyasında 12 milyon insan katledildiğinde ses çıkarmayan
insanlığın 12 kişiye düzenlenen cinayet için ayağa kalkmasını ibretle izledik.
"
Din adamı için müthiş tespit; zekice, kurnazca, pragmatik...
Galiba Stalin haklı...
O da vakti zamanında;
“Bir kişinin ölümü trajedi, milyonların ölümü istatistiktir!” demişti.
Bunların hepsi aynı, nato kafa nato mermer...
Hırant bir kişi...
Sivas şehitleri otuz üç...
Katille fotoğraf çektiriyor polis...
Elinde benzin bidonu, diri diri insan yakanların ziyaretçisi oluyor bakan...
Adı da Şevket Kazan, “Gırgır” düşmanı...
İster istatistik deyin, ister cinayet...
Geçti gitti onca can!

O kadar uzağa gitmeye de gerek yok...
En son Uludere...
Parçalanan otuz dört genç beden...
Eyyy din simsarları nerdesiniz?
Milyonlar sel olup aktı Paris’te...

Sayın Diyanet İşleri Başkanı Görmez...
Utançla izliyoruz zat-ı âlinizi...
Sözün bittiği, insanlığın ayaklandığı yerdesin...
Ne hazindir ki sen farkında değilsin...
Ve ibretlik düşüncelerinle sunni İslâm'ı temsil etmektesin!

Macit CÜNÜNOĞLU

.

14 Ocak 2015

Aman DİKKAT!

Nüfusun büyük bölümü Müslüman, ya da resmî dini İslâm olan ülke sayısı 63’tür...
1,5 milyar civarında insan yaşar, Dünya nüfusuna oranı ise yüzde 23^tür...
Bu bilgiler ışığında gelelim ülkemize, Türkiye’ye...
Farklıyız, ama hepsinden...
Kimin sayesinde?
Elbette M. Kemal’in...
O’nun üstün çabaları sonucu yurttaş olduk, birey olduk...
İyi kötü laiklikle desteklenen bir Cumhuriyet kurduk...
Demokrasisi yok ama...
Olsun, gerekçesini merak eden yirmilerin otuzların Avrupa’sına baksın!

Gel gör ki aydınlanma çağımız sona erdi...
Özellikle son on iki yıldır.
Ayıptır söylemesi, heves ettik Ortaçağa...
Hem de nasıl...
On iki yaşındaki kızlarımızı türbanladık, doymadık...
Eğitim sistemimiz alt üst oldu...
İmam esnafımız devletin kutsal kararları sonucu ayrıcalıklı sınıfa terfii etti...
O da yetmedi...
Hastaneler, üniversiteler...
Hatta tiyatrolar bile hacı hoca tarafından yönetilir oldu!
Kısaca başka bir çağa yelken açtık...
Belki kıyamet günü yakın...
Lâkin iktidar destekçileri çoğaldıkça çoğalıp dayandı yüzde elliye...
Ve gelelim en önemli meseleye...
Bu cennet vatanımız radikal dincilerin bereketli topraklarına dönüştü...
Terör düşkünü eli kanlı evrensel çeteler...
Öyleyse adlarını sıralayıp hatırlayalım...

- Hamas
- El-Kaide
- İhvan
- Hizbullah
- IŞİD vd. ve türevleri...

Alayı aydınlık düşmanı, yoldan çıkmış sapkın düşünceler...
Fakat Türkiye...
Takım kurdukları, antrenman yaptıkları ülke...
Gazeteleri, dergileri, radyoları, televizyonları var...
Örneğin en son olaylar...
Fransa’daki katliam ve bu bağlamda yapılan sessiz yürüyüş...
Biliyorsunuz, sevgili başbakanımız Ahmet Davutoğlu da katıldı...
Aferin O’na, ne de olsa enternasyonal monşer...
Fakat kızdılar, eleştirip yerden yere vurdular.
Bazıları sıra numarası ve öpülmediği nedeniyle...
Bazıları da külliyen reddettiler...
Çünkü müstahakmış, az bile yapılmış...
Malatya’daki gibi ölenlerin niçin hayaları kesilmemiş?
Ayrıca ne işi varmış Paris’te, yürüyüşte?

Aman dikkat!
Artık sözün bittiği yerdeyiz...
Ve iktidar tarafından beslenen yaratık sürüsüyle yaşıyoruz!
Her an karşımıza çıkabilir...
Ellerinde pala, ruhlarında peygamber sevgisi...
Kesmeye hazır, Sultanımız tarafından madalyalılar...
Bir kez daha...
Aman DİKKAT!

M. CÜNÜNOĞLU

.

12 Ocak 2015

"Amca beni unutma!"

 

Macit CÜNÜNOĞLU
macitcununoglu@gmail.com
12 Ocak 2015, 11:52
                           
 
Fransa’daki olaylar insanlık için trajik, iktidarımız için şans...
Nedenine gelince; hırsızlıklar, yolsuzluklar davulcu yellenmesine karıştı...
Hem de nasıl...
Dört bakanımız pürü pak, suçlamalar kumpas...
Ah o Paralelci vatan hainleri yok mu?
Boyları devrilesice...
Lale devrine çomak soktular...
Memlekette ne dirlik kaldı ne saltanat!

Fakat dünyanın hâlleri de iyi değil...
Bilhassa gidişat.
Batı bize kötü bakıyor, biz de onlara...
Öncelikle potansiyel cinayet aletiyiz...
Hepimiz IŞİD, hepimiz El-Kaide’yiz...
Ya onlar...
Ortaçağ kafalı Hristiyanlar...
Sanırsınız cadı avına çıkmışlar.
Bundan böyle Müslüman pasaportunun değeri yok...
Hoş geldin mesajı da değişti...
“Geç lan sıraya, donuna kadar arayacağız!”

Vay be, ne günlerden geçiyoruz...
Hâlbuki çağ atlamıştık...
Modern yüzümüzle Batılıydık...
Ulu önderimiz hedef koymuştu...
Ne yapıp ne edip muasır medeniyetler seviyesine ulaşacaktık...
Olmadı işte...
Aslında oldu da...
Yemediler...
Kılık kıyafetimizi beğenseler de inanç sistemimizle göçtük.
Öyle ikmale falan da değil...
Resmen sınıfta kaldık!

Belki de haklılar...
Ta yıllar önce Salman Abi’yi (Rüşdü) koruyamadık...
Ölüm fermanı çıktı hakkında, adamcağıza zindan ettiler dünyayı...
Ya Turan Dursun hocamız...
Bir kitap yazdı...
Bedel ödedi canıyla, kanıyla...
Delik deşik ettiler İstanbul’un orta yerinde...
Sen misin peygambere yan gözle bakan...
İndirdiler özgür düşünceyi...
İnsanlığın gözleri önünde!
Uğur Mumcu, Bahriye Üçok paramparça...
Kışlalı yok artık...
Daha niceleri...
Katiller soyundan bir Palalı çıktı...
Gezi olaylarıydı...
Saldırdı genç kızlarımızın üzerine...
Bir madalya takmadığımız kaldı...
Mühim olan maneviyat!

Evet, herkes evinin önünü temizlesin...
Bizim evin önü korkunç...
Binlerce şehidin üzerine basarak çıkıyorum sokağa...
Kanı yerde kalanların cesetleri...
Demokrasi kahramanları, güzel insanlar...
Benim toprağım, benim vatanım...
Bir köşeden el sallıyor Berkin...
“Amca beni unutma!”

08 Ocak 2015

Aranan Adres?

026
Macit CÜNÜNOĞLU
Ortadoğu’da aylardır IŞİD rüzgârı esiyor...
Ve Dünya eli kolu bağlı seyrediyor.
Sanki masal, kırk haramiler ülke basmış...
Kafa kesip kadınlara tecavüz ediyor...
Ellerinde yeşil bayrak...
Ne gam...
Bana dokunmayan IŞİD bin yıl yaşasın!
Öyle mi?
Al sana, al sana...
Avrupa’nın tam da orta yerinde...
Kurşunlara hedef oluyor on iki masum can!

Bu kez sahnede El-Kaide...
Batı düşmanı...
Sabıkası kabarık...
Yılların tecrübesi...
Yaratıcısı ABD...
Bumerang misali vuruyor anasını, babasını...
Hem de can evinden...
Toprağa düşüyor on iki can...
Tam da Avrupa’nın orta yerinde!

İdeoloji böyledir işte...
İster din kılığına bürünsün, ister milliyetçilik...
Yoldan çıkmaya görsün...
Ne barış kalır ne insanlık...
Ezer geçer.
Vahşet yaşam biçimidir...
Tarihte örneği çok görülmüştür...
Çağdaş Naziler artık aramızdadır...
IŞİD’dir, İhvan’dır, Hizbullah’tır, Hamas’tır...
Artık herkes Yahudi...
Yok edilmesi gereken düşmandır!

Aslında yaşananlar Ortaçağ karanlığı...
İzlenen kutsal değerler savunuluyor diye barbarlaşan insan evladıdır...
Kan, öfke, intikam...
Ancak nereye kadar?
Ayrıca kim “dur” diyecek?
Yitirilen canlara yürek dayanmıyor...
Geriye kalan sadece gözyaşı ve acı...
Olan biten üç beş çocuğun işi değil...
Bugün Paris’te...
Yarın nerde?
Bombanın fitili çoktan çekilmiş...
Adres arıyor...
Ve insanlık seyrediyor çaresizce...
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın sessizliğiyle...
Utanç manzaraları...
Dayan dayanabilirsen!

Vicdanımızın sesi

Macit CÜNÜNOĞLU
08/01/2015 08:54

 

A+
A-
Paris’te baskın, giden on iki can...
Gerekçe: Muhammed’in intikamı...
Caniler El-Kaideci...
“Hay sizin ideolojinize”...
Öncelikle bunlar insan mı değil mi, onu tartışmak lâzım.
Hiç tanımadığın kişileri kurşun yağmuruna tutup öldürmek...
Tek kelimeyle vahşet...
Savaş değil, cihat değil...
Lâkin din yok mu?
Ne menem bir şey şeyse; “öldür” diyor...
Hem de bu devirde...
Sanırsınız tanık olduklarımız Ortaçağ karanlığı!

Yeni Akit ile Türkiye gazeteleri tivit atmış...
“Müslümanları kışkırtan dergi...”
Vahdet yazarı da Penguen’i hedef göstermiş:
“Bak milletin inançlarına hakaret edilerek mizah yapılmaz. Gör bunları.”
Vay benim demokrasim...
Vay benim köse sakalım...
El-Kaide Paris’te değil, içimizde...
Hemen yanı başımızda...
Eli tetikte...
Fırsat kolluyor...
Binecek tepemize...
Arkasında siyasal din...
Kalkanı peygamber...
Kim tutar sizi...
İyiye, güzele, doğruya saldır da büyü...
Ki iktidar olasın!

Nitekim oldun da...
Arkanda yüzde elli...
Kefenliler sürüsü...
Zor tutuyor Reis...
Milyonlar ayaklanmış...
Lânetliyor El-Kaide’yi...
Bizde de katliama övgü...
Utanmasalar sel olup Taksim’e akacaklar...
Ellerinde yeşil bayraklar...
Katiller kahraman...
Âdeta tanrının askerleri...
Kalplerde Hamas, Hizbullah, IŞİD, İhvan, El-Kaide...
Bastırın...
Yok edin düşünceyi, özgürlüğü...
“Söz konusu peygamberse; gerisi teferruattır” ilkesinden hareketle...
Kesin, vurun insanlığı...
Nasıl olsa sizler biat kültüründe yetişmiş zavallılarsınız...
Haysiyetten, şereften uzak...
Bugün iktidar, yarın tarihin çöplüğüne gönderilecek kara lekelersiniz...
Tamam mı...
Duyun duyun sesimizi, yükselen namuslu vicdanların sesi...
Siz de bakın görün, dar gelecek bu dünya...
Bırakın cenneti, cehenneme bile uzaksınız...
Barbarca döktüğünüz kanda elbette boğulacaksınız!

07 Ocak 2015

Genç umutlar

Macit CÜNÜNOĞLU
07/01/2015 10:31

 

A+
A-
Bursa milletvekili Aykan Erdemir’i yeni tanıdım...
O da Hürriyet’e verdiği röportaj sayesinde.
Kırk yaşında, asıl mesleği Sosyal Antropolog.
Önemli tespitlerde bulunmuş, okurken keyif alıp heyecanlandım.
Altını çizdiğim görüşlerini de paylaşayım istedim...
Bu arada aferin CHP’ye, böylesi cevherleri kamuoyundan yıllardır sakladığı için!
Ne de olsa mahirdir...
Kaşarlanmış mahalle politikacısını genel sekreter yapar...
Bilim adamını manken...
Ki ihtiyaç duyduğunda vitrine koysun diye!

Efendim, genç milletvekilimiz diyor ki,
Türkiye’nin iki temel sorunu var...
Birincisi Gerontokrasi (Yaşlılar egemenliği)...
İkincisi Patriyarki (Erkek egemenliği)...
Ve parlamentodan örnekler veriyor...
Yalnızca yüzde 14’ü kadınmış...
Hâlbuki toplumun yarısı kadın...
Demek ki erkek milleti bu kadar lütfetmiş...
Buna da şükür, bir de şeriat düzeni olsaydı...
Kadının adı hiç olmayacaktı...
Var mı itirazı olan?

Gençler de seçmenin yarısıymış...
Yani kırk yaş altı...
Gel gör ki meclisteki oranı sadece yüzde 9...
Normaldir...
Ne demiş atalarımız:
“Dayak gençlerin, parlamento büyüklerindir.”

Bu açıklamalar çerçevesinde işte hâlimiz...
Özeti de, yaşlıların egemenliğinde yaşıyoruz.
Vay geleceğimize?
Geçenlerde 1932 doğumlu eski bir milletvekiliyle karşılaşıp sohbet ettim...
Ada dönüşüydü...
Adam da bir iştah bir iştah...
İllâki bir dönem daha mecliste olacak...
Yanılmıyorsam yarım yüzyıldır aktif politikada...
Deniz gibi, hani hiç yaşlanmayan biyonik şahsiyet...
Akdeniz’in çılgın çocuğu...
Milletvekilliği parti tüzüğüne nakşedilmiş...
Ölecek ki ruhuna Fatiha...
İşte O’nun gibi, “Atam izindeyiz” durumları!
Tanrı uzun ömürler versin...
İlelebet parlamentodalar...
Neredeyse Cumhuriyet yıkılacak...
O kadro ayakta...
Deniz-Ali-Oktay...
Çık dışarı oynayalım desem de...
Ne diyor Bursalı delikanlımız...
Temel sorunumuz: Gerontokrasi ile Patriyarki...
Kısaca yaşlı erkekler elini ayağını siyasetten çekmediği sürece
bu memleket selâmete ermez...
Yaşasın gençler, yaşasın kadınlar...
Hoş geldin aydınlık yarınlar!

05 Ocak 2015

Diyojen aramızda...

Macit CÜNÜNOĞLU
05/01/2015 08:51

 

A+
A-
Nazım’ın mısraları yüreğimizde...
“Hava kurşun gibi ağır...”
Siyaset “5 Ocak”a endeksli...
Komisyon tarihî kararını verecek...
“Ya hep ya hiç”...
Belki takvim yapraklarından “17-25 Aralık” sökülüp atılacak...
Utanç günlerimiz; hırsızlığın, yolsuzluğun, rüşvetin belgelendiği günler...
Ancak arsızca yüzsüzce devam eden hayat...
Duygular, öfkeler kol saati...
Vicdanlar ayakkabı kutusunda...
Namus, ahlâk para kasalarına sığınmış...
İşte siyaset, işte iktidar!

Necip halkımız diyor ki,
“Ben politikacının çalışkan, zeki, dürüst olanını severim”...
Memleketlimiz Diyojen çağlar öncesinden gelip aramıza katılmış...
Gündüz vakti elinde fener...
O meşhur seslenişi eşliğinde “insan arıyor”...
Yeni Türkiye’de, Ankara’da...
Karşısına çıka çıka Melih çıkıyor...
Bir derebeyi, güzelin içine tüküren adam...
Sanki iktidardaki partinin izdüşümü...
Osmanlıspor’un yaratıcısı kahraman(!)

“Böyle gelmiş böyle gider” dediğimde dostlarım kızıyor...
Umutsuzluğum, çaresizliğim için...
Hâlbuki manzara berbat, her taraf lağım...
Pis kokular sarmış dört bir yanı...
“Millî irade” gül koklayınca midesi bulanan bok böceklerine dönüşmüş...
Yine de bir gurur, bir azamet, bir kibir...
Tuhaf bir çağdan geçiyoruz...
Anlaması zor, kavraması zahmetli...
“Hava kurşun gibi ağır, bağır bağır bağırıyorum”...

Ancak “Tarih” yetişiyor imdada...
Satır aralarında kimler yok ki...
Saraylarında kendi kanıyla boğulan zavallılar...
Yaşadıkları sırça köşklerde paramparça olan yürekler...
Hırsızlar, yolsuzlar, soysuzlar doluşmuşlar bir gemiye...
Belki Nuh’un enkazına...
Vize komisyondan...
Yolculuk var bataklığa...
Hareket günü 5 Ocak 2015, yani bugün...
İskele alabanda...
El sallıyor geride kalanlar...
“Gidişiniz olsun da, dönüşünüz olmasın inşallah!”...
Âmin ustam âmin...
Ben gidiyorum Diyojen’in yanına...
İnsan aramaya...
Şimdilik hoşça kalın!

04 Ocak 2015

Bir demet İstanbul








Olacak iş mi?

Macit CÜNÜNOĞLU
04/01/2015 10:10

 

A+
A-
Sanatla yaşamayan toplumların hâli sıkıntılı...
Günlük hayat âdeta sorunlar yumağı.
Yetmişli yıllar geliyor aklıma...
CHP iktidarıyla birlikte Şehir Tiyatroları şaha kalkmış...
Başkan Ahmet İsvan, önder Muhsin Ertuğrul...
Tiyatro önlerindeki uzun kuyrukları bugün dâhi unutamam...
Özellerde öyle...
Bir “Şili’de av”, yazan Orhan Asena...
Dostlar oynuyor...
Salon kocaman, bir yıl kapalı gişe...
Gençlik orada, umut soluyor...
Gelecek aydınlık...
Ve kahrolası “12 Eylül”...
Her şeyin sonu, güzelliğin ilerlemenin...
Soğuk Savaş yıllarının toplumumuza hediyesi...
Eli kanlı, vahşi...
Alkışlayanlar o kadar çok ki...
Bugün iktidarlar!

Yılbaşı gecesi Acun’un televizyonuna göz attım...
Sanki ulusal gazino...
Yıldız dolu, herkes şarkı söylüyor...
Jüri harika...
Gökhan şirinlik abidesi...
Hadise giyimiyle kuşamıyla gözleri okşuyor...
Mazhar ağır abi rolüyle malı götürüyor...
Ve millî haramiye kaptırdığımız Ebru...
Her zamanki gibi fındık kurdu, sesiyle duruşuyla bir içim su...
Belli ki rahatlamış, kâbus dolu günleri geride kalmış.

Katılımcılar ise ayrı bir âlem...
Arda’dan Şafak'a...
Bülbül sesleriyle döktürüyorlar...
Kadroda Cüppeli eksik...
Tam bir eğlence timi, gönülleri hoş ediyorlar!
Kim bilir, kutlanan “Yeni Yıl” değil...
Biricik sultanımızın zaferi!
Öyle ya, Acun’un olduğu her yer, her organizasyon...
AKP iktidarına hizmet ediyor...
Futboldan, eğlenceye!

Bakmayın bizim kötümserliğimize..
Bunca rezilliğe rağmen magazini, kakara kikiriyi seven toplumuz...
Hırsız mı yakalanmış, koy sepete...
Rüşvetçi mi kıstırılmış, patlat kahkahayı...
Hayat zaten bir tiyatro, inançlar manzumesi “Bakara-Makara”...
Ve yükselen değer...
Vergi rekortmenimiz Acun...
Halkın nabzını tutan adam...
Rahmet okutuyor Manukyan’a...
Madam da işini devletini sever, yüksek vergiler öderdi...
Yıllarca şampiyon olacak kadar...
Keşfetmişti milletin aklının olduğu adresi...
Kolonya, peçete...
Namusluca hizmet ederdi...
Şimdikiler öyle mi...
Hem yaptıkları sanal, hem de sömürüyorlar...
Üstelik her daim bir numaralar...
Olacak iş mi?

03 Ocak 2015

Kaybolan Şeref!

 

Kaybolan Şeref!
Macit CÜNÜNOĞLU
macitcununoglu@gmail.com
03 Ocak 2015, 17:03
                           
Türkiye nasıl tarif edilir?
Bence mutsuz insanlar ülkesi!
Fakiri, zengini, orta hâllisi...
Gülümsemek hayâl...
İçten selâmlama çoktan tedavülden kalkmış...
Yalnız 2014’te iş kazalarında ölen işçi sayısı 1.886...
Gerisini siz tasavvur edin!

Evet, mutlu bir azınlık var...
O da iktidar sahipleri ve onunla yağlı ballı olanlar...
Yeni zengin sınıfı...
Müteahhit, marketçi vs.
Son on iki yılda yepyeni bir politikacı tipi türedi...
Başta “hacı”, doğal olarak da dindar, muhafazakâr...
Öyle eskiye, geleneklere bağlı değil...
Ağaç gördü mü keser, yeşil gördü mü gökdelen diker...
Tuhaf bir durum yani...
Dolarcı, servet düşkünü...
Havuzlu villadan, rezidanstan aşağısına tenezzül etmez...
Kapılarının önünde cipler, vipler, it sürüsü korumalar...
Kısacası kibir azamet paçadan akar...
Ve ülke yönetirler!

Arkalarında yüzde elli oy desteği...
İki kişiden biri...
Aldatılmış, afyonlanmış...
Ne derseniz deyin...
Sonuç itibariyle on iki yıldır iktidarlar, üstelik muktedirler.
Dedikleri dedik, çaldıkları düdük...
“Kaşının üstünde gözün var” demeye gelmez...
Anında makul şüpheli sıfatıyla yaftalanırsın...
Ve kıçı kurtarana kadar Kemalist avukatlara kaz olursun...
Ki onlarda ev geçindirecek...
Yolmakta yerden göğe haklılar!

Ya muhalefet?
Onları sormayın gitsin...
Hele şimdi, seçim zamanı...
Herkes düşmüş kendi derdine...
Mühim olan liste...
Bilirsiniz, alışmış kudurmuştan beterdir...
Bir kere ceylan derili koltuklara oturmaya gör...
Alttan alttan okşar seni...
Kimliğin değişir, farkında bile olmazsın!

Öyleyse “böyle gelmiş böyle gider" deyip...
Uşşak makamından devam edelim...
“Akşam oldu hüzünlendim ben yine...
“Hasret kaldım politikacının halisine...”
Haydi, hep birlikte kadeh kaldıralım:
Canım ülkemin kaybolan haysiyetine!

02 Ocak 2015

TÜSİAD üzerine...

Macit CÜNÜNOĞLU
02/01/2015 08:08

 

A+
A-
“Siz kiminle aşık attığınızı zannediyorsunuz?”
“Başbakanı muhatap alırlarmış!”...
Güldürmeyin, gülünç olmayın...
Siz herkesi rahmetli Ecevit mi sandınız...
Ki ne rezilce düşürmüştünüz iktidardan?
Serzenişim anlaşılmıştır, sözüm TÜSİAD’a...
Solun yükseldiği dönemlerde alelacele kurulan konjonktürel sermaye örgütü.

Yıl: 1971...
Sendikal hareket almış başını gidiyor...
Şanlı “15-16 Haziran” devirleri...
Özgürlük, demokrasi özlemleri tavan yapmış...
İşbaşında -kader bu ya- faşist CUNTA...
İlerici, devrimci avı peşinde...
Ve yüksek huzurlarınızda TÜSİAD...
Sözüm ona memleketin âli menfaatlerini savunuyor...
Hükümetler deviriyor, hükümetler atıyor...
“24 Ocak Kararları”nın yılmaz destekçisi...
Kısaca 12 Martçı, 12 Eylülcü, 28 Şubatçı...
Dedim ya; sermaye örgütü...
Dini imanı milliyeti çıkar olan sömürgenler güruhu...
Şimdiler de kalkmış; iktidara, üstelik biricik reisine posta koyuyor...
Kargadan başka kuş, Davutoğlu’ndan başka “muhatap” tanımazlarmış...
Sevsinler sizi; ilkelerinizi, dik duruşunuzu...
Yalnız bu efelenmeniz nereye kadar?

Görürsünüz, bunların kahramanlığı yatsıda biter......
Hele Sultanımız bir coşup HSYK gibi inlerinde ayar vermeye kalksın...
Alayı iktidarın kulu kölesi olmazsa...
Hatta Ferit Şahenk’in Doğuş’una dönüşmezse “Haksever” yavşak olayım!
Dalga geçiyorlar sanki...
Hâlbuki bu asil millet yer mi?
Maksat tarihe not düşmekse, o başka...
Yalnız karşınızda millî irade...
Ve yegâne temsilcisi...
Bir hapşırsa sarsılır, bir yellense yıkılırsınız...
Çünkü köksüzsünüz, soysuzsunuz...
Demokrasi inancınız arızalı ve de sabıkalı...
Özgürlük tutkunuz; “hep bana, hep bana...”...
Hukuk anlayışınız; meteorolojiye endeksli, yani havalar nasıl olursa olsun...
Yeter ki sizin heybeniz dolsun!

İşte TÜSİAD, işte hür teşebbüs...
Denizler, Erdallar asılır...
Arazi...
Metin Göktepe döve döve katledilir...
Ara ki bulasın...
Gezi’ye destek vermişlermiş...
Kim yutar kim inanır?
Varlık nedenlerinin atında işçi sınıfının, emekçinin, yaratanın alın teri, kanı...
Ve hiç unutulmayacak, asla ve asla kirlenmeyecek insanlık onuru var...
Ya sizde, TÜSİAD’ın şöhretli üyelerinde...
İktidar yalakalığından, ihale kapmaktan başka hangi özelliğiniz var...
Bir de marketleriniz, bankalarınız...
Ki sömürün bakalım; zavallı halkımızı dibine kadar!

01 Ocak 2015

Altı ay sonra?

Macit CÜNÜNOĞLU
01/01/2015 09:09

 

A+
A-
Yeni bir yıl, yepyeni umutlar...
Önümüzde sandık var, Haziran’da buluşacağız.
Partiler hareketli, binlerce insanımızın gönlünde milletvekili olma hayâli...
Hadi bakalım, kolay gelsin.
Çağımızda parlamentoya kapağı atmak hem keyifli hem garantili iş...
Hele de kazasız belasız yirmi dört ayı tamamladı mı...
Gelsin ömür boyu emeklilik, üstelik aile boyu!

Yanlış anlaşılmasın, kimsenin makam mevkiinde gözümüz yok...
Ciğere uzanamayan kedi de olamayacağımıza göre...
Aklımıza geleni, dilimizin ucundakini söyleyeceğiz...
Ki yarınlarda alnımız açık, başımız dik olsun.
Çünkü mayamızda solculuk var...
Ama doğru ama yanlış...
Bunamazsak hayat biçimimiz...
Hani “dikine” derler ya...
İşte öyle bir şey!

Fakat Nisan 2015 mühim...
Biliyorsunuz, 1915 yıkımının yüzüncü yıldönümü...
Artık adına tehcir mi dersiniz, soykırım mı?
Bir biçimiyle hesaplaşma vakti...
Korkusuzca, yiğitçe...
Hamasetten yalandan arınmış duygularla meseleyi masaya yatırmak lâzım...
Ki Ermenilerin yüzüne bakacak hâlimiz olsun...
Ve sevgili Hrantımızın kanı yerde kalmasın...
Yoksa Kemani Sarkis Efendi’den şarkı dinlemeye devam ederiz ki...
İçinde mücrim ve endişe taşıyan...
Ben yokum...
Milliyetçi, mukaddesatçı değilim...
Ermeni, Rum, Yahudi fark etmez...
Hepsi kanım canım...
Çünkü insan olamaya çalışan sıradan bir insanım...
Doğrunun, iyinin, güzelin peşinden koşan!

Bir de Kürt meselesi, bu bağlamda Barış süreci...
Anadilde eğitimden, özerklikten, bölünmeden korkmuyorum...
Zaten paramparçayız...
Hem de tam orta yerimizden...
Yüzde elli Tayyip’in izinde...
Diğer yüzde elli muhalefetin...
Haziran’da seçim var, sandıkla buluşacağız...
Ak döt kara döt çıkacak ortaya...
“Ne kadar vicdanlıyız, ne kadar saraylıyız...
Ne kadar namusluyuz, ne kadar yamuğuz?”

Aceleye mahal yok...
Altı ay sonra seçmen olarak vazife başındayız...
Öyleyse, durmak bize yakışmaz...
Karanlığın iktidarına son vermek için...
Bugünden tezi yok, yollara düşüp derdimizi yazalım dağa taşa!