bir şair vardı, öğretmen

31 Aralık 2015

İyi ki varsınız!

Macit CÜNÜNOĞLU










Nihayet çileli bir yılı, 2015'i bitirdik.
Bakalım yeni yılda insanlığı neler bekliyor?
Televizyonlar bu akşam yılbaşı kutlamalarını verirler.
Kameralar önce Tokyo, Pekin derken Berlin, Paris, Londra
üzerinden New York'a ulaşır.
Ya Suriye'de, Afrika'da, Güneydoğu'muzda hayat nasıldır?
Farkında mıdırlar yeni yılın geldiğini...
Yoksa hayatta kalma mücadelesi mi ağır basar?

Penceremden dışarı bakıyorum.
Kar yağıyor.
Çam ağaçları gelin gibi beyaza bürünmüş.
Çok da yakışmış.
Kuşlar ortalıkta gözükmüyor.
Belli ki doğa onları yuvalarına hapsetmiş.
Büyüklerimiz çocukken yağan karın mikropları öldürdüğünü söylerdi...
Sahi mi?
Hiç sanmam...
Şu ana kadar ölen etkili ve yetkili bir mikroba rastlamadım...
Özellikle ülke yönetiminden sorumlu olan.
Deyin ki "saray mikropları".

Yine de hayat bütün hızıyla akıp gidiyor.
Bu akşam çoluk çocuk, torun torba benim evde toplanacağız.
Tabii enstrümanlarımızın akordu hazır...
Çalıp söyleyeceğiz.
Şarkıların en güzelini sonsuzluğa sesleneceğiz...
Herhâlde nihaventle başlayıp hüzzamla bitiririz.
Gerçek zenginlik bu olsa gerek...
Bana ne banka hesap cüzdanından, yattan arabadan...
Yaş 65'i geçti...
Ulaşım bedava, müzeler bedava...
Hatta helâlar bile...
Kulakların çınlasın Veli'nin oğlu...
Neydi o şiirinin adı?

Zaten hayatta iki kişiyi çok özledim...
Biri Sait Faik, diğeri Orhan Veli...
Keşke aynı çağda yaşasaydık, kesin tanışıp fotoğraflardım...
Derin sohbetler eşliğinde.

Şimdiki sanatçılar bir tuhaf...
Paradan mı, gösteriş budalalığından mı?
Bir kibir, bir afra tafra...
Herkes "ego" kurbanı...
Ara ki sade insan bulasın...
Yalansız, dolansız, maskesiz.

Neyse, varsın olsun...
Herkes kendi yoluna...
Tayyip Tayyipliğini yapsın, Davut Davutluğunu...
Biz bildiğimiz yolda ilerleyeceğiz...
İyiden, doğrudan, güzelden yana.
İnsanlık onurunu yücelterek yeni yeni yıllara "merhaba" diyeceğiz...
Başımızı öne eğmeden...
"Aldırma gönül..." dizelerini mırıldanarak...
Dostlarımızla, sevdiklerimizle kucaklaşmaya devam edeceğiz...
İyi yıllar canlar...
İyi ki varsınız.

Dostlarıma...

Kadehimi insanlık için,
barış için kaldırıyorum.
Yeni Yıl kutlu olsun...
Her şeye rağmen
Yaşasın H A Y A T!


                                                                                                                                                                                                                                             m.C.

29 Aralık 2015

"ÖZEL MÜLKTÜR..."




Macit CÜNÜNOĞLU










Dostumun deyişiyle Çelebi gibi yolculuklara çıkıyorum.
Amasyalı uslûbuyla
"it ayağından paça yemiş gibi gezmek"
denir ama almayayım; kaba olur!
Dün de Akbaba Köyü'ndeydim.
Beykoz'a bağlı, 5 kilometre uzaklıkta.
Evliya Çelebi Seyahatname'sinde:
"17. yüzyılda köyde bir çarşı ve hamam mevcuddur. Kiraz ve kestane mevsimlerinde Kestane ve Kiraz Faslı isimli mesire faaliyetlerinde, İstanbullu "safa ehli" insanların Akbaba Sultan’a giderek çadırlar kurduğunu, türlü sohbetler yapıldığını ve bunun iki üç ay sürdüğünü kaydetmektedir."

İstanbul yakınlarında en çok gittiğim mekândır.
Sularıyla ünlü: Sırmakeş, Karakulak...
Çarşının girişinde gerçek bir köy kahvesi bulunur.
Bahçesinde asırlık çınar ağaçları, salonunda kocaman soba...
Benzin varilinden yapılmış, gürül gürül yanar.
Belediye otobüsleri sık işlediği için çevreden gelenlerle birlikte
müşterisi çoktur.
İlköğretim okulunda bir zamanlar sınıf arkadaşım rahmetli Salim'in
ağabeyi Bekir Cingöz görev yapardı...
O da erken öldü.
Her gittiğimde buluşmalarımızı hatırlar, ruhu şad olsun diye dua ederim.
Tabii bildiğim makamdan!

Bir de lokantam var, ev yemeklerinin yapıldığı.
Adı: "Nazlı'ın Yeri"...
Üç kadın işletiyor, pişirdikleri nefis...
Hele bir güveçte kuru fasulyeleri var, olağanüstü lezzet.
Çarşısı da zengin, iki market, üç kasap, pastahane, berber falan derken
alın size minik bir kasaba.
Zaten köyün nüfusu iki bin civarında...
Fakat kim nasıl keşfetmiş...
İnşaatçılar işte, köyün bitişiğindeki ormanı kesip içine devasa
bir site kondurmuşlar.
Tahmin edersiniz, rezidans ayakları...
Dikkâtimi çekti, oturanların çoğu cipli...
Ah vahşi kapitalizm, sen nelere kadirsin...
Ağacı keser, dağ başını pazarlarsın!

Yine de Akbaba güzel bir köy.
İstanbul'un kurtarılmış müstesna sığınaklarından biri...
Tabii bugün için...
Yarın ne olur bilinmez.
Zaten Beykoz ormanlarının büyük bir kısmı kurban edilmiş...
Yol boyunca "ÖZEL MÜLKTÜR, GİRİLMEZ" tabelaları koymuşlar...
Sahibi kimdir, neyin nesidir?
Bir de bu ülkenin sahibi yok mudur?
Tamam, AkSaray herşeydir, Sultanımız tanrının yeryüzündeki gölgesidir...
Eyvallah...
Ancak gezip gördükçe gönlüm açılacağına vicdanım sızlamaktadır...
Nasıl bir derde düştük diye...
Çünkü burası TÜRKİYE...
Hırsızlığın, yolsuzluğun kol gezdiği ülke!
Yazık, çok yazık ama elden ne gelir?
Soygun düzeni sürer, biz bakarız...
Çaresizce!

28 Aralık 2015

İstanbul

Macit CÜNÜNOĞLU








Anadolu'yu da severim ama İstanbul'un tadı başka.
Esrarengiz bir kent.
Hele anlamaya, keşfetmeye çalışırsanız müthiş.
Dokunduğuz her köşe, gezdiğiniz her sokak
sizi alır başka dünyalara götürür.
Özellikle Sur içi; Bizans'ın kalbi...
Bambaşka bir âlem.
Güzelle çirkini bir arada bulursunuz.
Sanatın zarifliğiyle kabalığın görgüsüzlüğün sakilliği yan yanadır.
Özellikle Fatih semtinde.

Yine de büyüleyici bir atmosferi vardır...
Tarihsel bilinçle yaklaşırsanız ruhunun derinliklerine inebilirsiniz...
Kadın kokar, aşk kokar...
Yeter ki sevdalanmaya hazır olun!


Bir de İstanbul tükenmez...
O sizi tüketir.
Bazen düşünürüm, kaç milyar insan bu kentte yaşamıştır?
Şimdilerde 15 milyon kişiyiz...
Ülkemizin beşte biri...
Hatırı sayılır kalabalık...
Tabii arasına katılırsanız.
Kahve köşelerinde ömür geçirmekte var...
Günlük siyasî dedikodularla yoğrularak...
"Tayyip şunu dedi, bunu dedi"...
Offf!.. Ne kadar sıkıcı!

Neyse ki Sultanımız Arabistan'a gidiyormuş...
Hayranı olduğu kutsal topraklara.
Bir süre kıbleden esecek rüzgâr!
Tahminince bol bol Suud dostluğundan söz edecek...
Çünkü demokrasi orada, laiklik orada, insanlık orada(!)
Ne de olsa Vahabi kültürü...
Bedevi ile girerse yatağa...
Güller açılır bağrında!

Neyse, üstüme vazife olmayan mevzulara girmemeliyim...
Benim derdim İstanbul...
Canım benim.
İnanır mısınız hiç ihanet etmedi...
Hep verici oldu...
İş verdi, eş (eşler) verdi, çocuklar torunlar verdi...
En önemlisi üniversitelerinden mezun etti.
Benim için laboratuardı...
Hatalarımızı, günâhlarımızı bağışlayan...
İyi ki var...
İyi ki İstanbul'dayım...
Ve bu kentte öleceğim...
Tabii allah sağlıklı ömür verirse...
Âmin!

27 Aralık 2015

İyimser olmanın dayanılmaz hafifliği!


Macit CÜNÜNOĞLU












Bugün 2015'in son pazarı...
Geçen aylara bakıyorum da, kötü bir yıl geçirmişiz.
Bireysel yaşam tarzlarından söz etmiyorum, ülke bağlamında...
İki kez sandığa gittik...
İlki 7 Haziran'da, umut saçan...
İkincisi 1 Kasım'da, umutlarımızı tekrar karanlığa gömen.
Tüm yaşadıklarımıza gelip geçen tarihsel bir süreç diyeceğim ama...
Pek öyle değil...
Daha doğrusu insan yaşamında 13 yıl az bir süre değil.

Gidişat can sıkıcı...
İster istemez duyarlı yürekleri endişelendirip çaresizliğe sürüklüyor.
Yüzde 49,5 iktidar, yüzde 11,9 peşinden koşuyor...
Geriye demokrasi özlemi çeken bir avuç azınlık...
İster Kürt olsun, ister Türk; fark etmez...
Bütün mesele elimizden kayan seküler yaşam...
Yani dinamitlenen laiklik!

Yaklaşık yüzyıllık değerler bir anda paramparça oldu...
Kimi "Yetmez ama EVET'çi" kılığında destekledi...
Kimi "İleri demokrasi" yalanına inandı...
Sonuç, koskoca bir hüsrân!
Tabii iktidar kendi zenginini yaratmaktan geri durmadı.
İslâm soslu, milliyetçilikle bezenmiş...
Yalaka takımı çığ gibi büyümüş...
Havuz medyası tamam...
Kara propaganda almış başını gitmiş...
Sanki yaşananlar ağır bunalımın kara habercisi!

Mustafa Kemal'den mirâs kalan siyasî kurum CHP ise
iç hesaplaşmaların derdine düşmüş...
Delege pazarlıkları, kurultay aşağı kurultay yukarı...
Sanki Kılıçdaroğlu düşse ülke düze çıkacak...
Hâlbuki yüzde 25'le bu işler olmaz...
En azından yüzde 30 barajını geçmek lâzım...
Bir de nitelikli seçmen, özgül ağırlığı olan...
Sesler yükseldi mi karanlık odakların yüreğine korku salan...
Benimki de hayâl işte...
Yılbaşı arifesinde; her gelen yıl yeni bir umut, taze bir başlangıçtır ya...
İşte o hesap...
Ülkem hergün Dersim'i yaşıyor...
Yine de kötü düşünceleri dünyamdan kovup geleceğe iyimser
bakmak istiyorum...
Gücümün yettiği kadar
!

26 Aralık 2015

Altta kalanın canı çıksın!

Macit CÜNÜNOĞLU










Neyin nesidir, kimdir tanımam.
Kürsüde konuşan Nuri Pakdil'miş...
Necip Fazıl ödülünü almış.
Vatana millete hayırlı olsun!
Yalnız yaptığı konuşma dikkatimi çekti...
Gelin birlikte göz atalım:

"Hepinizi anti emperyalist, anti kapitalist, anti sosyalist,
anti nazizst, en önemlisi de Türkiye özeline ait olmak üzere
anti firavunist bilinçle selamlıyorum.
Ne mutlu, ezeli ebedi ulu önderimiz Hz. Muhammed'in
şefaatçisi olanlara.
Şimdi bir slogan atacağım. Çok yoğun bir alkış bekliyorum.
Sloganım şudur: Ne mutlu müslümanım diyene!"

Ricası kırılmıyor tabii, başta Sultanımız olmak üzere salondaki
zevat ayakta alkışlıyor.
Bendeniz de televizyon başında orta oyunu, tiyatro niyetine
keyifle izliyorum.
Çünkü adamdaki bilinç derya deniz!
Hem anti emperyalist...
Hem anti kapitalist...
Hem anti nazizst...
Hem anti sosyalist...
Hem anti firavunist...
Özetle full-aksesuar!
Üstelik "Ne mutlu müslümanım" diyecek kadar dindar.
Kıskandım valla, hiçbir zaman bu özelliklerin tamamını taşımadım.
Hâlâ anti kapitalist, anti faşistim ama işin işine inanç meselesi girince,
rölans...

Evet, ülkemizi yöneten zihniyetin özeti:
"Ne mutlu müslümanım diyene"...
Gerisi fasa fiso, hele de anti kapitalist olmak...
Siz kim kapitalizme karşı durmak kim...
Ayrıca servet düşmanı mısınız?
Gülerler adama, hem de kıçıyla!
Ayrıca Sultanımızın başında olduğu sistemin adı: Kapitalizm...
Diğer bir deyişle "serbest piyasa ekonomisi"...
Yani rekabetçi düzen...
Çalmak, çırpmak mübâh, doğruyu söylemek haram...
Yoksa Silivri Toplama Kampı niye dolup taşsın.
Yüzlerce günâhsız içerde yatıyor...
Kimsenin umurunda değil...
Altta kalanın canı çıksın!

25 Aralık 2015

Talan var talan!


Macit CÜNÜNOĞLU










Uygarlık dediğimiz hayat tarzı su ile başlamış.
Nerde bir ırmak, nerde bir nehir veya göl insanın yerleştiği
köyleri, kasabaları, kentleri görüyoruz.
Örneğin Amasya; benim de doğduğum şehir,
Yeşilırmak vadisi boyunca su ile bütünleşmiş...
Şimdilerde bağlardan bahçelerden eser kalmasa da; yine de
yeşilin izine rastlayabiliyoruz.

Okuyanlarım bilir, her zamanki gibi günlük turlarıma çıktım...
Dün de ver elini İstanbul'un yakın köyleri...
İlk durağım Mahmut Şevket Paşa...
Polenez'in hemen altında, şirin mi şirin bir Rum köyü.
Tabii eski sakinleri yok...
1924 mübadelesinde köklerini kazımışız.
Peşinden Selanik muhacirleri köye yerleşmiş...
Adın da anlaşılacağı gibi Osmanlı paşası Mahmut Şevket Paşa'nın
ismini taşıyor.
Bu tür geziler İstanbul'un keşmekeşinden sonra insan ruhuna
iyi geliyor, birazcık nefes almak, birazcık doğaya bakmak...
Hele sonbahar mevsiminde ayrı bir güzel.

Yalnız Üçüncü Köprü bağlamında yapılan yolları, viyadükleri
görünce insan ürküyor...
"N'oluyoruz ya?" diye sormaktan da geri duramıyor.
Sanki vahşi bir talan!
Hem de nasıl; nerede açılan bir yol var...
Anında BETON CANAVARI eşlik ediyor!
Bu arada köy kahvesinde çay içip sohbet ederken köylünün
birine sordum: "Bu köylü ne yer, ne içer, ne üretir?"
E'lan cevap geldi: "Beyim bu köyü ölüler besliyor!"...
"Nasıl yani?"
"Hiç kimse çalışmaz, biz yatarız toprak yatar...
Görüldüğü gibi kahvelerimiz bütün gün doludur...
Sadece atalarımızın mirâsı mülkleri satarız!"
Ve ilâve ediyor: "İşte geçim kaynağımız"...
Manzaraya bakılırsa adamcağız haklı...
Tespit de bir o kadar doğru.

Demek ki çağımızda suyun hükmü kalmamış...
Yeter ki yol olsun.
Bir de İstanbul'a yakınsa; alın size rantın kralı...
Ah Yavuz Sultan Selim, canım hemşehrim...
Yaşadığın çağda alevilere kan kusturdun...
Şimdi de adını taşıyan köprüyle İstanbul'a!
Öyleyse sultanlık düzeni devam ediyor...
Tek bir farkla...
Tarihteki yönetim merkezimiz Topkapı'ydı...
Şimdi AkSaray...
Kaçak maçak ama içindeki muhterem her dediğini yaptırıyor.
Öyleyse "Yaşasın İleri Demokrasi!"

24 Aralık 2015

Barış dileklerimle...


"Özgürlük" içinden...

Macit CÜNÜNOĞLU










Kadıköy için Özgürlük Parkı şans...
Nefes alınan ender mekânlardan biri.
Feneryolu Gönüllüleri Derneği de içinde.
Haftanın 7 günü aktif...
Kurslar, konserler, toplantılar derken semtin ışık saçan
yegâne merkezi.
Dün uğradım, baktım içeriden müsiki sesleri yükseliyor...
Şef Osman Aksu...
Kanunlu, udlu küçük bir saz heyeti...
Semiha Şakir Huzur Evi'nin yaşlı sakinlerine konser veriyorlar.
Tabii ev sahiplerinin çoğu kadın...
Yine de daldım salona...
Enfes bir masa, upuzun.
Üzerinde envai çeşit yiyecekler...
Herkes evinden yapıp getirmiş.
Duygulanmamak elde değil.
Demek ki insanlık hâlâ ölmemiş, bir yerlerde yaşıyor.

Sazlardan hüzzam nağmeler yayılıyor...

"Beklerim hergün bu sahillerde..
Mahzun böyle ben..
Gün batar.. Kuşlar döner..
Dönmez bu yoldan beklenen..
En nihayet anladım..
Yokmuş gören.. Hatta bilen..
Gün batar.. Kuşlar döner..
Dönmez bu yoldan beklenen..."

Baktım yaşlı gözlere...
Çoğu nemli, şarkıya eşlik ediyorlar.
Ne güzel duygudur yaşam sevincini kaybetmemek...
Ortalama yaşlar seksen...
Bedenler çökmüş, lâkin o cevher var ya...
Hayata tutunma isteği...
Işık olup parlıyor, şarkı olup dudaklardan dökülüyor.

Gurur duydum Feneryolulu komşularımla...
Müthiş bir özveriyle çalışıyorlar...
Bu arada bendenize de hocalık teklif etmezler mi...
Fotoğrafçılık kursları için...
"Ne haddime" diyerek savuşturdum ama peşimi bırakmayacak gibiler...
Haydi hayırlısı...
Bakalım zaman ne gösterecek.
Ayrılırken sıkça duyduğum bir söz geldi aklıma;
"sen gelmezsen bir eksiğiz"...

Galiba haklılar!

23 Aralık 2015

Sonbahar Güneşi

Burgaz
















Siyasetin çürümüş labirentlerinden sıyrılıp birazcık nefes almak,
birazcık hayatın derinliklerine dalmak...
Yorgun ruhuma öyle iyi geliyor ki...
Durmak yok, ver elini Burgaz.
Sait Faik'ten mi nedendir bilinmez; bu adayı çok seviyorum.
Sanki kurtarılmış bölge.
Yalnızlık, sessizlik orada...
Ve yeniden tazelenmek, yaşam sevincinin coşkusunu hissetmek...
İşte hayat, işte umut!

Kaç kere turladım bilmem...
Köşklerin arasında ağır ağır ilerlemek...
Ada sakinleriyle selâmlaşmak...
Solmuş begonvillere, mimozalara gülümsemek...
Hepsi o kadar güzel ki...
Mutlu olmamak için hiçbir sebep yok.

Hele martılar...
Burada yaşayanlar başka havadalar.
Sanki kanatları birer dost eli...
Çilingir sofrası arkadaşı lezzetinde...
Büyük bir iştahla sohbete hazırlar.

Evet, kimi Eyüp Sultan'a gider...
Duaları kabûl olsun diye...
Kimi Umre'ye...
Yüklü günâhlarından arınsın diye.
Bense haftada en az bir kez Burgaz'ın yolunu tutuyorum...
Kulağımda müziğim; çocuk gönlüm şenlensin diye!

Hayat bütün hızıyla akıp gidiyor dostlar...
2018 de kapıya dayandı.
Yeni bir yıl...
Yeni sevinçler, yeni umutlar...
Kısaca herşey yeni.
Ya biz?
Feleğin çemberinden süzülerek gelen kuşağımız...
Ne acılar gördük, ne tecrübeler edindik.
Etrafımızda paylaşacak kimse yok.
Koskoca bir yalnızlık masalı...
Bazen iyi, bazen dayanılmaz...
Elbette nerden baktığınıza bağlı...
Ben Burgaz'dayım...
Deniz kenarında balıkçı arkadaşlarla şarap içeceğiz...
Yanıbaşımızda yoldaşımız martılar...
Kanat çırpıyorlar...
Sonbahar güneşini selâmlamak için!

Macit CÜNÜNOĞLU


22 Aralık 2015

Ara Güler Usta!

Macit CÜNÜNOĞLU










Ara Güler'i herkes tanır...
Dünya çapında yıldız fotoğrafçımızdır.
Bertrand Russell, Winston Churchill, Picasso, Salvador Dali'yi
fotoğraflayıp ropörtajlar yapmıştır.
Eksik olmasın; şimdi de Bay RTE'yi albümüne eklemiş.
Şık mı değil mi?
Sonuç da AkSaray'ın davetlisi olup mesleğini icra etmiş.

Ben yakıştıramadım...
Üstelik olağanüstü saygı duyduğum bir kişilikti...
Çalışmalarını beğeniyle izler takip ederdim.
Bugüne kadar hiçbir sergisini kaçırmadım...
Yine de son hamlesiyle midem bulandı, tadım kaçtı...
"Ne işin var Saray'da?" diye haykırasım geldi...
Etyen de (Mahçupyan) öyle...
İktidar yanaşması...
Biliyorsunuz, ikisi de Ermeni...
Enternasyonal entelektüel...
Azınlıkların yüzakı olmaları gerekirken...
Bir başka havadalar.

Aslında sanatçıların -en azından bir kısmının- AKP kuyrukçuluğu
yapmalarına alıştık...
Lâkin Ara ustadan hiç beklemezdim...
O ki Yaşar Kemallerin, Aziz Nesinlerin dostu...
Kısaca solcuların, ezilenlerin yoldaşı...
Gel de son çalışmasını tasdik et!

Tamam, siyaset dediğimiz mekanizma yeterince dejenere oldu...
Ya sanat dünyamız...
Umudumuz, oksijenimiz...
Güvendiğimiz kaleler...
Onlar da bir bir düşüp teslim olurlarsa...
Çürümüştür toplum, yok edilmiştir geleceğimiz.

Demek ki Can ile Erdem boşuna yatıyorlar Silivri'de...
Değmez, hele de toplumsal yıldızlarımız saraylarda diz çöküyorlarsa...
Yazık, çok yazık verilen emeklere...
Çekilen işkencelere, yatılan hapisliklere...
Onlar ki umudumuzu söndürüp güneşi batırmışlardır...
Bir daha doğmamacasına!

21 Aralık 2015

Ah bir fark edebilsek!

Macit CÜNÜNOĞLU











Maraş katliâmının yıldönümüydü...
İktidarda CHP, Başbakan Ecevit...
Yıl: 1978
105 vatandaşımız hunharca katledildi.
Tabii çoğunluğu aleviler...
Düşünüyorum da toplumumuzda ne çok kara lekeler var.
Sivas, Çorum, Uludere, Suruç ve yakınlarda Ankara.
Aslında yaşanılan acılar dayanılacak gibi değil...
Karanlık, ürkütücü Türkiye manzarası.
Derin güçler işbaşında...
Ortak paydaları insanlık düşmanı olmaları.

Ancak şu gerçeği artık kabullendim...
Özellikle Güneydoğu'yu gördükten sonra.
Kurt sisli havayı sever misâli kaostan beslenen odaklar var...
Bunlar devlet de olabilir, örgütler de...
Yeter ki kan dökülsün, gerginlik had safhaya tırmansın...
Kahrolası oy hesapları yok mu...
Halkın gözü korkutularak elde edilen...
İstikrar uğruna birliği sağlamak...
Ve hepsinden önemlisi de siyasal çıkarlar için insan harcamak...
İşte ülkemizin geldiği nokta!

İspanya'da da seçimler yapıldı...
Ki o ülke iç savaşlarda ne acılar yaşadı.
Fakat sandıktan hiçbir parti tek başına çıkamadı...
Bir nevi 7 Haziran sonuçlarımız.
Ancak muhafazakârla sosyalistler koalisyon için bir araya gelebiliyorlar...
Bizim beceremediğimiz.
Tekrar yetmişli yıllara dönüyorum...
Demirel ile Ecevit'in kör inatlaşmalarına...
İşbirliği içinde 12 Eylül faşizminin yoluna gül döktüler...
Sokaklar kan gölü, genç bedenlerle toprak dolup taşıyor...
Siyasal kin öylesine kemikleşmiş ki...
Vicdanlar âdeta kurumuş...
Yanıyor ülkem, cehennem yeri...
Yine de partizanlık uğruna zafer çığlıkları atan liderler var!

Bugün de farklı değil.
Kökleştiremediğimiz demokrasimiz de "sıkıyönetim" umutları
hâlâ geçerli, prim yapabiliyor.
Günaydoğu'da savaş...
Ankara'da yerde sürünen diplomasi...
Rusya çatışması, İsrail dostluğu...
Derken cümbür cemaat sürekleniyoruz kıyamete...
Ah bir fark edebilsek!

19 Aralık 2015

"İleri demokrasi" yalanı!

Macit CÜNÜNOĞLU
 
 
İsrail ile ilişkiler yeniden başladı...
Üstelik onca lâftan sonra.
Yadırgamıyoruz artık; AKP'dir, ne yapsa yeridir.
Aslında iyi de oldu...
İsrail'i hesaba katmadan Ortadoğu'da bir adım dâhi atamazsınız.
Neydi o Mavi Marmara macerası...
Gazi ünvanı ekleyerek adını bile değiştirmeye kalktılar...
Eh haklılar, ne de olsa içinde on Niyazi can verdi!

Şimdilerde yirmi milyon dolara fit olmuşlar...
Demek ki insan hayatının değeri bu kadar.
Yazık çok yazık ama...
Ah o bağnaz ideolojileri yok mu...
Kâh Hamas'ın yanında, kâh IŞİD'in!

Batı'dan süratle uzaklaşarak tipik bir Ortadoğu ülkesi olduk...
Bünyesinde 2,5 milyon Suriyeliyi barındıran.
Diplomasi derseniz...
Tamamen bitmiş.
Günlük, hatta saatlik...
Olayların gidişatına bağlı, her an her şey olabilir.
Uçak düşürürüz...
Rusya tu kaka...
Komşumuz Esad'ı destekler...
İran'ı çizeriz.
Irak derseniz, malûmunuz...
Kapı arkalarında Barzani ile dans edip Kürt katliâmına girişiriz.

Dengesiz, tuhaf bir ülkede yaşıyoruz.
Can ile Erdem'in tutuklanmalarını gördükten sonra gelin bu düzenin
adını siz koyun...
Tabii elinizi vicdanınıza koyarak.
Bence dinci faşizmin ayak sesleri.
Parlamentosu iflas etmiş, devlet kurumları köleleşmiş...
Hak, hukuk, adalet çoktan kepenk kapatmış...
Duyarlı vatandaşlar için nefes almak bile zorlaşmış.
Zor dostum zor, bu ülkede huzur içinde yaşamak.
Emin olun, çok yakındır...
BARIŞ'ı yasaklamak.
Kim ki bu dileği telaffuz eder...
Adres bellidir: Silivri Toplama Kampı...
Demek ki çağdaş Hitlerlerin tuzağına düşmüşüz...
"İleri demokrasi" yalanına kanarak!


17 Aralık 2015

Yaşasın UMUT!

Macit CÜNÜNOĞLU










T24'deki köşesinden sesleniyor değerli Oya Baydar:
"Yazı değil, çığlık zamanı!"
Tabii yazdığı sözler ülkemizin yürekler parçalayıcı
durumuyla ilgili.
Âdeta isyan ediyor ve devleti, PKK'yı, KCK'yı, PYD'yi
bir güzel fırçalıyor.
Ne kadar da haklı...
Ortalığı kan kokusu sardı...
Ve köpek balıklara sahaya inip av mevsimi başladı.
Ne zamandır?
Tarih aşikâr, 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra.
Çünkü iktidardaki parti yüzde 40'ı görüp ilk kez yenildi.
Durum vahim...
Düşebilir, parçalanabilir; hatta yok olabilir.
Öyleyse acilen gerginliğe, savaşa ihtiyaç var.
Bas düğmeye...
Ülkeyi baştan aşağı terörle sallandır...
Suruç'ta, Ankara'da, Güneydoğu'da...
Yağmur gibi yağsın ölüm heberleri...
Ta ki tekrar başarı kazanıncaya kadar.

Geride mutsuz, yılgın halk yığınları...
Çaresiz, boynu bükük ve hepsinden önemlisi de umutsuz.
Çılgın bir zatın ustalık dönemini izliyorlar!
Kimle karşılaşsam yöneltilen ilk soru:
"Ne zaman kurtulacağız?"
Onların hedefi belli; 2023 ve sonrası...
Peki, reçete...
Ah iki gözüm, sevgilim, canım benim...
Maalesef yok!

Görüyorsunuz muhalefetin hâlini...
Nasıl da harcadılar yüzde 60'ı...
Ki o Bahçeli denilen patolojik varlık...
Bağırdı, çağırdı...
Bir çuval oyu berbat etti.
Aynı şekilde Kılıçdaroğlu...
Başbakan'la kırk gün kırk gece halvet oldu...
Netice: S I F I R...

HDP'ye, Demirtaş'a lâf söylemem...
Bence muhalefetin en yüreklisi, en tutarlısı.
Bir de Kandil'le köprüleri atsa diyeceğim...
Ama zor dostum zor.
Etle tırnak gibiler.
Akılları sıra halk hareketini yönetip isyan ediyorlar...
Hangi gerekçeyle olursa olsun...
Bu çağda İNSAN canı üzerinden verilen her türlü mücadeleye
lânet olsun!
Bizler barışseveriz...
Toprağın üstünü altından daha çok severiz...
Ve ölümün yarattığı derin sessizliği ve boşluğu,
bu ülkede siyaset yaptığını zannedenlerden daha iyi biliriz...
Ah derdimizi bir anlatabilsek...
Çığlıklarımızı bir duyurabilsek...
Yeniden kurulur bu dünya...
Çiçekler içinden yükselir ruhumuz...
Şarkılar, türküler eşliğinde...
Yaşasın U M U T!

15 Aralık 2015

Kemal Tahir

Macit CÜNÜNOĞLU












Uzun süredir İstanbul gezilerini ihmâl etmiştim...
Çok ayıp!
Önce Üsküdar, sonra Haliç vapuru...
Ver elini Altın Boynuz.
Aslında ne de özlemişim...
Eminönü, Kasımpaşa, Hasköy, Sütlüce, Ayvansaray'ı...
Son durak Eyüp.
İnanırsınız inanmazsınız; sizin bileceğiniz iş.
Kutsal kişinin gerçek adı: Ebu Eyyûb El-Ensarî.
İslâm peygamberi Muhammed'i Mekke'den Medine'ye göç ettiği zaman
evinde ilk misafir eden sahabi...
Bu sebeple kendisine bu olaydan sonra mihmandar-ı nebevî dendiği de olmuştur.
Daha sonra 90'lı yaşlarında İstanbul kuşatması sırasında şehit düşmüş...
Vasiyeti üzerine de İstanbul surları dibine gömüldüğü rivayet edilir.
Fetihden sonra Akşemsettin manevi keşif yoluyla mezarını bulur.
Şu anda onun adına taşıyan bir türbe; bir de aynı semtte Eyüp Sultan Camii'si bulunmaktadır.

Yolculuk iyi geldi yorgun ruhuma...
Bir tarafta yaşlılık sorgulaması...
Diğer tarafta yaşam sevinci.
Bakalım hangisi galip gelecek?
Tabii dua falan etmedim, kurban da kesmedim.
Aklım bilimden, doğrudan yana.
Yine de şiirimsi satırlara sığındım...
Haddim değil, çünkü şair değilim...
Dedim ki,
"Ey dünya, ey insanlık...
Nedir bu hâlin?
Bunca adaletsizlik, bunca eşitsizlik, bunca zûlum...
Hiç mi yaradılışından, hiç mi inancından utanmadın?"

Dönüşte kitapçıma uğradım, Kadıköy'de...
Hoş sohbet derken...
Güzüme "Biz böyle delikanlılar değildik" ileşti...
İTHAKİ YAYINLARI'ndan...

Edebiyatımızın güçlü ve klasikleşmiş ismi Kemal Tahir’in 1947-51 yılları arasında çeşitli gazete ve dergilerde tefrika edilen romanları ilk defa bu kitapta toplanmış...
Ve arka kapağında Oğuz ATAY...
Bakın ne diyor;

“Bütün sanatlar gibi roman sanatı da bir gelenek üzerine kurulur. Bu gelenek yalnız roman geleneği değildir; toplumun kültür geleneğini yaratan bütün davranışların tarihidir. Sanıyorum Kemal Tahir Türk tarihine eğilirken, zengin kültür geleneğimizden esaslı bir biçimde yararlanmanın gereğini duyan ilk romancımızdır... Belki de bunu gerçek anlamıyla kavrayan tek romancımızdı."

Keşke biz de genç yaşlarımızda üstâdı anlayabilseydik...
Ülkemizin en büyük romancısını...
Bir başka olurdu fikir dünyamız...
Geçmişiyle namusluca hesaplaşan...
Geleceğe sağlam, dimdik duran!
.

11 Aralık 2015

Hayata sarılmak

Macit CÜNÜNOĞLU











Dolmabahçe'yi gezerken Muâyede salonuna gelince sarsılmıştım.
Öncelikle çok büyük ve balo yapılıyor.
Tabii klasik müzik eşliğinde.
Padişah Abdülmecid, sanatkâr ruhlu...
Eşlerinin sayısı yirmi yediye ulaşsa da zarif adam.
Balyan ailesi sayesinde İstanbul'a çok eser kazandırmış.
Hepsi hayranlık uyandırıyor.
Bir de çöken imparatorluk koşulları düşünülürse...
Para yok patrik yok...
Osmanlı ağır hasta...
İngilizlerden alınan borçlarla vaziyet idare ediliyor.
İyi de yapmış...
Hiç olmazsa padişahın yaptırdığı saray, kasır bahçelerinde
bugün gezip dolaşıp çay içiyoruz!

Hep iddia ederim...
Osmanlı'dan Cumhuriyet dönemine miras olarak aristokrat
sınıf kalmamış...
Doğal olarak burjuva da.
Bütün bunları Nobel törenini izleyince düşündüm...
Yerleşik toplumun geleneklerini, paçadan akan asaletini...
Bir de kürsüde Aziz Sancar olunca...
Gel de gurur duyma!
Kadınlı erkekli oturulan masalar...
İçilen şaraplar, şampanyalar...
Şimdilerde bu görüntüler bizim topluma o kadar uzak ki.

Artık ülkemizde kaba bir görgüsüzlük hâkim...
Maestro sarayında Orhan Gencebay'a ödül veriyor.
Bir şaşaa bir şaşaa...
Sanırsısınız çalışmalarıyla insanlığa büyük katkı yapmış...
Alt üstü arabeskin kralı...
Bir İdil Biret, bir Suna Kan değil...
Ama gel gör ki Akîl Adam...
İnsanın kalibresi dar olunca bütün bunlar normaldir...
On dokuzuncu yüzyıl padişahının ruhuna bile rahmet okutur!

Yine de Orhan Pamuk'tan sonra Aziz Sancar'ın Nobel almasına
çok sevindim.
En azından yaşadığım süreçte ara gazı oldu...
Kendimi daha fazla dünyalı hissettim...
Bütün bu sevinçler benim gibi sıradan vatandaşa yeter de
artar bile...
N'olacak, üç günlük ömrümüz kaldı...
Hep acı hep sıkıntı...
Bizde birazcık gülelim...
Biraz tebessüm, biraz mutluluk...
Hayata dört elle sarılmak için sebep olsun...
Ne dersiniz, haksız mıyım?


.

09 Aralık 2015

Tehlikenin eşiğinde!

Macit CÜNÜNOĞLU










Dur durak yok, Bağdat maceramız da başladı.
Farkındasınızdır, bölgemizin huysuz yaramaz çocuğu olduk.
Önümüze gelene taş atıp dalıyoruz...
Yetmiyor; deniz aşırı dostlarımıza da (Mısır, Libya) yetişiyoruz.
Demek ki Ak Parti'nin diplomasi anlayışı bu...
Hukuku, insanlığı, vefayı bir tarafa bırak...
Hesapsız kitapsız saldır.
Bari sırtlarını sıvazlayan adam olsa...
Nerdeee!
ABD malûm; çağımızın asalak imparatoru...
Sömürgen, aşağılık politikaların utanmaz sahibi...
Suud, Katar destekçisi...
Tek hedefleri var, bol bol silah satsın, petrol gelirleri kesilmesin!
Aynı şekilde Batı...
Riyakârlığın düstur edildiği ülkeler...
Kapitalizmin cennet vatanı...
Her liderin elinde nalıncı keseri...
"Hep bana, hep bana!"

Evet, bu çağda dış politika zor.
Kıvraklık, esneklik lâzım...
Bir de samimiyet.
Yani bizde olmayan.
Kibir, azamet bataklığında sürünen sultanımız var...
Arkasında yalama takımı...
Ortadoğu liderliğine soyunmak istiyor...
Bir nevi halifelik makamı...
İçerde "Başkan", dışarda "Vatikan"...
Ah ustam; yüzde 49,5'tan başka kim takar seni?

Yine de umut var...
Suriye sonunu getiremedi...
Belki Irak.
Esad'ın ülkesi yoksul...
Amerika'nın paramparça ettiği komşumuz zengin...
Dünyanın en verimli petrol yataklarına sahip...
Araplarla Kürtler ülkeyi yeniden inşaa ediyorlar.
Bizimki boyundan büyük işlere kalkıp ABD rolüne soyunursa...
Rusya tetikte, İran teyakkuzda...
Belâ belâyı getirir...
Al sana sultansız coğrafya...
Haritalar yeniden çizilir!


.

07 Aralık 2015

Şifre: 1923

Macit CÜNÜNOĞLU










AB Bakanı Volkan Bozkır "Daha çok şehit vereceğiz" demiş.
İşte Türkiye, işte devletin görüşü.
Demek ki savaştayız...
Ya barış?
7 Haziran öncesinde kaldı.
Artık kan zamanı...
Yoksul halk çocuklarının ölüm vakti.

Evet, ülkemizde acılar giderek daha da çoğalacak...
Ne devlet duracak ne PKK...
Gücü yeten yetene.
Bolca demeç bolca hamaset...
Cami avlularından yükselen "şehitler olmez vatan bölünmez" nidaları...
Bıyık altından gülümseyen siyasiler...
Bakalım genç fidanların toprağa düşmesi kimin işine yarayacak?

Geçenlerde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ndeydim...
Bir hasta yakınım için.
Bilirsiniz, çoğu kapı şifrelidir.
Tabii rakamları öğrendim...
Sıkı durun; açıklıyorum...
1453
Yani İstanbul'un fethi...
Fatih'in torunlarıyız, üstelik savaşçı milletiz ya!
Hâlbuki Pastör'ün doğum yılı veya Hipokrat'ın ki ne yakışırdı...
Ancak kimin aklına gelecek?

Bu ülkede yaşamak zor dostum zor.
Can ile Erdem içerde...
11 gün olmuş.
Daha ne kadar yatacakları da belli değil.
Vatan haini, casus suçlamaları ortalığı sarmış...
Düşünce hapiste...
Hırsız iktidarda.

Elbette burdayız.
"Dört nala gelip UzakAsya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi
uzanan bu memleket bizim..."
Türk'ün, Kürt'ün, Ermeni'nin, Rum'un, Yahudi'nin...
Asla şeriatçının, yobazın, softanın çiftliği olmayacaktır.
Çok uluslu topraklarda doğduk...
Barış içinde yaşamasını biliriz.
Yeter ki aydınlanma çağını yeniden keşfedelim...
Kıralım Cerrahpaşa'nın şifrelerini...
En azından 1923 yapmak için.


.

04 Aralık 2015

Bastır Putin!

Macit CÜNÜNOĞLU











Geçtiğimiz günlerde kadim dostlarımdan biriyle sohbet ediyorum,
ülkemizin geleceğinden fevkalâde umutlu.
Şöyle ki, yakın bir tarihte RTE'nin gideceğine inanıyor...
Hem de gidiş biletinin Putin tarafından kesileceğini iddia ederek...
Ve ilâve ediyor; "seçmenin beceremediğini komşumuz becerek."
Bence mahzuru yok, ayrıca iyi de olur.
Zaten ülkemizde yaşanan rezillekler ayyuka çıktı...
Üstelik uluslararası arenada!

Her zaman söylerim, üstüne vazife olmayan işlere karışmayacaksın.
Hele de Arap baharına bulaşmak...
Bir de Batı'nın maşası olarak...
Maskara olursunuz...
IŞİD de ayağınıza dolaşır!

Ortaya atılan tezlere bakıyorum da...
Yenilir yutulur cinsten değil.
Haşmetmaabımız aile boyu bataklığa sürüklenmiş.
Petrol işi bu...
17-25 Aralık'a benzemez.
Üç beş hakim ayarlayacaksın...
Feto'yu terörist ilân edeceksin...
Peşinden darbe senaryoları...
Yemezler.
Dalaştığınız güç Rusya, hemen yanıbaşında İran...
"Müslüman müslümana bunu yapar mı" nağmeleri...
Ne diyorsun Usta...
Uçağı düşürürken düşünecektin.
Keklik avına çıktığını mı sandın?
Ayrıca Putin'le Esad karıştırılır mı?
Geleneği var, yerleşik toplumların en eski temsilcisi.
Artı uygarlık gibi dertleri var...
Bilimi, sanatı katmıyorum bile...
O toplumu anlamak, tanımak için sadece Petesburg'u görmek yeter.

Bizler ki Puşkin'le, Çaykovski'yle büyüdük.
Pavlov'u çok sevip şartlı refleksi öğrendik.
Bir de Rus dostlarımız oldu...
Mavi gözlü, sarı saçlı...
Akrabadan yakın, arkadaştan ileri.
Daha ne olsun.
O nedenledir ki yoldaş Putin'in söylediklerini önemsiyor
devrimci mücadelesini destekliyorum.
Öyleyse haydi ileri...
Durmak yok yola devam...
Ta ki sultan devrilinceye kadar!
.

02 Aralık 2015

Yaş Günü

Macit CÜNÜNOĞLU










Torunum altı yaşına "merhaba" dedi.
Zaman su gibi akıp gidiyor, hayatımıza katılalı beş yıl olmuş.
Dile kolay, koskoca beş yıl.
Yakın bir tarihte okul...
O mu büyüyor yoksa biz mi yaşlanıyoruz?
Hâlbuki vedalaşma vakti için bin yıl var.
Bu hız bu telaş niye?

Aslında Erasmus ne güzel söylemiş...
"Ölüm aklıma hiç gelmiyor; yaşarken düşünmüyorum,
geldiğinde ise ben yokum."

İşte yaşam felsefesinin en kralı...
Keşke herkes böyle düşünebilse.
Hele siyasiler...
Bir başka olurdu dünya.
En azından barış gerçekleşir savaşlara izin verilmezdi.
Fakat iktidar tutkusu yok mu...
İllet, hastalıklı zaaf...
Arsızca, yüzsüzce koltuğa yapışmak...
Ne fena, ne dayanılmaz durum!

Bence insanlık kötü tercihler yapmakla bedel ödüyor.
Üstelik farkına varmadan.
Örneğin Sultanımız; itibar edilecek adam mı?
Kibirli, şımarık, ne oldum delisi.
Gel gör ki tanrının lütfu muamelesi görüp el üstünde tutuluyor...
Tabii içerde, dışarda kimsenin taktığı yok.

Yine de hayat sürüyor...
Hrantlar, Tahirler katlediliyor...
Sınır boylarında uçaklar düşürülüyor...
Gencecik insanlar acımasızca havada vuruluyor.
Sonra da askeri tören...
Karikatür gibi ülkeyiz...
Ne güven veriyoruz ne de ipimizle kuyuya iniliyor...
Özellikle Rusya ile...
Akkuyu nükleerinde beraberiz...
Akdeniz'i zehirlemek için...
Lâkin ihracatta domatesle, pırasayı paylaşamıyoruz...
Diplomatik gerginlik için!

Neyse ki yaş günleri var.
Aile üyeleriyle bir araya geliyoruz.
Yükselen dayanışma ruhu, yalnızlık çemberinin kırıldığı sahneler.
Minicik bir pastanın etrafında sevinç dolu yürekler.
Gecenin merkezinde İspanyol çingenesi giysileriyle torunum...
Âdeta Carmen...
Fonda Bizet'in müziği...
Dans eden gönüller...
Hayat bizlere ara gazı veriyor...
Bir kuple yaşam sevinci, bir kuple heyecan...
Ta ki başka yaş günlerinde buluşuncaya kadar!
.

01 Aralık 2015

Su'dan haberler...

Torunum Su 5 yaşında...
Nice yıllara canım benim...
Sağlıkla, mutlulukla.
Gülümsemeleriniz hiç eksik olmasın
tüm çocuklarla.
Deden m.C.

Yorumlar
Elif Gün Oyyy ne güzelsiniz siz. Yolun açık olsun Su,yaşam sana hep gülsün.
Melisa Mon Iyiki doğdun iyiki varsin ablacimmm...
Vedat Özmen Allah bağışlasın/ Su ne zaman 5 yaşında oldu...
Sadan Dedeoglu Sağlıklı mutlu güzel yaşlar yaşasın sevgili SU.
Macit dedesi olduğu için çok şanslı .
Zuhal Nakay Maşallah, yine güzel yaşlara olsun dede-torun hep beraber...
Lerzan Alp Sağlıkla büyüsün. Mutlu ve huzurlu, dedesiyle birlikte yaşasın.
Günay Diren ne mutluluk böyle maşallah sağlıklı başarılı yıllar su ya dedeleriyle gurur duyacakları kesin sevginiz her yıl daha çok artsın arkadaşım selamlar

30 Kasım 2015

Yaşayıp göreceğiz!

Macit CÜNÜNOĞLU











Tahir Elçi'nin güpegündüz, üstelik sokak ortasında katledilmesiyle
derinden sarsıldım.
Demek ki bu ülkede yaşam hakkı sıfır.
Ayrıca merhumun görüşlerine katılırsınız, katılmazsınız...
Fakat yargısız infaz, hele de bu çağda olacak iş değil.
Hep yazıp çiziyoruz ya...
Birileri de boş durmuyor, Elçi için "oh olsun" diyenden
"hak etti" diyene kadar bir sürü manyak var...
Ve bunlar köşe yazarı, televizyon yorumcusu...
İnsanlıktan nasibini almamış zavallı yaratıklar...
Ne yapalım, Allah ıslah etsin!

Hrant Dink cinayeti de böyle bir şey...
Tek bir farkla, Elçi Kürt Dink Ermeni.
İkisi de muhalif hem de güçlü ses.
Öyleyse yok edilmeli...
Düşünüyorum da Dündar ile Gül şanslıymışlar...
En azından içerdeler.
Zaten her zaman söylerim; hapse girmek toprağın altından iyidir...
Bari umut taşırsın.

Evet, kaos ortamının yaşandığı mutsuz, güvensiz bir ülke olduk.
Kimin başına ne zaman belâ geleceği belli değil.
Bravo AKP iktidarına...
On üç yılda canım memleketi ne hâle getirdiler.
Bir de yüzde 49,5 oy almazlar mı...
Gerginlik, kan üzerinden...
Tepe tepe kullansınlar.

Muhalefete de bir çift sözüm var...
Özellikle CHP'ye.
Elçi'nin cenaze töreninde niye yoktun?
Çekindin mi, korktun mu?
Yoksa her zamanki gibi vurdumduymaz tavrını mı sergiledin?
Hâlbuki Doğu'da, Günaydoğu'da yoksun...
Daha doğrusu Ankara'nın ötesinde...
Altı ile sıkıştın, üçü Trakya'da üçü Ege'de...
Türkiye partisi olmak bu mudur?

İşte bu nedenlerle canım sıkılıyor canım...
Âdeta gülümsemeyi unuttuk.
Hergün tatsız olay, hergün kötü senaryo.
Nedir bu siyasilerden çektiğimiz.
Uluslararası arenada itibarımız da kalmadı...
Sanki vebalı ülkeyiz...
Ne dostluk ne komşuluk...
Yapayalnızız...
Ve karanlık bir âleme sürükleniyoruz.
Artık karşımıza kıyamet mi çıkar, cehennem mi...
Yaşayıp göreceğiz.

.

29 Kasım 2015

Katlan katlanabilirsen!

Macit CÜNÜNOĞLU












Kuzey rüzgârlarının sert estiği süreçte hayatı yorumlamanın
dayanılmaz sıkıntısını çekiyorum...
Üstelik katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin
kanı kurumadan...
Sahi, bizlere n'oluyor?
Böyle devlet yönetilir mi?
Tamam, yüzde 49,5 sağlam bir çoğunluk...
Kazananı iktidar da yapar, müktedir de...
Ama maceraperest yapmaz.

Evet, Türkiye ciddi anlamda kaosa sürükleniyor.
Çünkü tercihimizi Ortadoğu'dan yana koyduk...
Ki orası bataklık, cadı kazanı...
Başta hukuk, adalet yok.
Arap şeyhlerinin hükümranlığı hakim.
İnsan haklarıymış, Batı tipi demokrasiymiş; ara ki bulasın!
Bedevi kültürü işte, insan kesmeyi marifet sayar.
Ayrıca kafayı IŞİD'e takmayın...
Arap'ın çoğunluğu IŞİD...
Elde Kur'an, cihatçı zihniyet...
Devletlettirler, hükümettirler...
Ve uluslararası arenada boy gösterirler. (Bkz: G20)
Saddamdırlar, Esaddırlar, Suud Krallarıdırlar.
Bir güzel saltanat sürerler!

Bizim topraklardan çıkan bir kabadayı da onlara özenir...
Sanırki başı göğe erecek!
Hâlbuki Ortadoğulu olmak zor iştir...
Petrol ister, saray ister, harem ister.
Batı'nın insanlığı, sosyetesi, nezaketi orda sökmez.
Hele kültür, yenir mi içilir mi; sahi o ne ki?
Yine de hatırı sayılır ölçüde dünyadan destek görürler..
Kimi Obama'dan, kimi Putin'den...
Asla yalnız değillerdir...
Çin'le de flört ederler, Fransız'la da...
Hatta İngiliz'le yatağa bile girerler.
Yeter ki düzenleri bozulmasın!

Hâl böyle olunca göstere göstere maceraya atılan bir liderimiz var.
Padişah desen padişah değil, başkan desen başkan değil...
Tamam, bazı mekanizmaları zorluyor ama...
Kapı gibi Anayasa da ortada duruyor...
Yine de -inat işte- Ortadoğu için yanıp tutuşuyor...
Ve olan da canım ülkemizin geleceğine oluyor.

Bazen düşünüyorum da, hakikaten talihsiz toplumuz...
Cennet gibi vatan, cehennem zebanisi gibi idareciler...
Oy veren kullara da kızamıyorum...
Ne de olsa biat kültürünün malzemesi...
Yalanı dolanı, hırsızı üçkâğıtçıyı sever...
Olan da bizim gibi bir avuç azınlığa olur...
Katlan katlanabilirsen!
Bu duygular içinde iyi pazarlar efendim.

28 Kasım 2015

Bir uçak düşürdük...

Macit CÜNÜNOĞLU











Bir uçak düşürdük, hayatımız değişti!
Normaldir, Ruslar peşpeşe cezalar kesmeye başladı.
İlk darbe turizme, sonra vizeye...
Bilâhare ihracatımızın tüm kalemlerine.
Evet, Rusya ile aşık atmayı Suriye ile karıştırdık...
Sandık ki boyun eğecekler, düşen uçakları üstüne "sefanız olsun" deyip
votka içecekler...
Dalga mı geçiyoruz, karşımızda Putin.
Dünyadaki iki güçlü adamdan biri.
Çakma değil gerçek...
Üstelik Rus İmparatorluğu'nun tartışmasız lideri...
Ve diktatör.

Ya ayağına dolanan çömez...
Diplomasiyi çelik-çomak oyunu zanneden badem bıyıklı...
Oturduğu sarayı Kremlin'le karıştıran narsisist...
Sıkıçınca Batı'ya, NATO'nun gölgesine kaçan şahsiyet...
Hâlâ efelen...
Nasıl olsa askerde evlâdınız, yeğeniniz yok!

Hâlbuki savaş ciddi iştir...
Malzemesi candır, kandır...
Bir nevi ölüm kusan arena...
Ağlayanı anadır, babadır...
Çünkü gidenler genç fidanlardır.

Fakat Ankara'dan üflemek kolay...
Hele karşınızda muhtarlar varsa...
Salla babam salla!
Kim tutar sizi...
Arkanda toplumun yarısı...
Ve yalaka takımının en akıllısı...
Binbir bahane üreterek "ben bu uçağı niye düşürdüm?" sorusunu
izah et...
Tabii yerlerse.

MHP'nin zeki çevik lideri hemen zıpladı...
"Destekliyorum!"...
Halk güldü, bıyık altından da söylendi...
"Ne zaman desteklemedin ki?"
CHP önderi de mırın kırın etti, her zamanki gibi sesi duyulmadı...
HDP'liler de konuştu ama ne dediği anlaşılmadı.

Evet, bir uçak düşürdük, hayatımız değişti.
Tırışkadan teyyare masalı da yarattık...
Siyasilerimizin nağmeleri davulcu yellenmesine karıştı...
Lâkin Putin boş durmadı...
Çıktı meydane; ölen pilotunun hesabını sordu...
Çünkü giden candı, insandı...
Öyleyse kolay gelsin canım TÜRKİYEM!
.