bir şair vardı, öğretmen

21 Şubat 2018

Yetmez mi?

Su-Ben-Nehir











Ağlamak için sebep çok.
Yitirdiklerin  gelir aklına.
Koyver gözyaşlarını.
Bazen de geçmişle bütünleşirsin...
Nemlenir gözlerin.
Yeter ki insan olmayı bil.

Çok dostum ayrıldı hayattan.
Arkalarından onca yazı yazdım.
Hiçbiri ayrılık acısını gideremedi.
Birazcık yüreğimin yangını söndü...
O kadar.

Yaş yetmiş, lâf aramızda iş de bitmiş.
Son çeyreğin içindeyiz.
Kâh üzüntülerle, kâh sevinçlerle sonsuzluktayız.
Yine de hâlimize şükür.
Beterin beteri var, hâlâ ayaktayız.
Udumuzla iki nihavent patlatıp rakımızı içiyoruz.
Yoldaşımız Kemanî Sarkis...
Kimseye şikâyet etmeden yaşıyoruz.

Evet dostlar, yaşamın son demindeyiz.
Nasıl geçerse geçsin diyemeyecek kadar da
dünyaya bağlıyız.
En azından torunlarım var, pamuk ellerini tuttukça

gül bahçelerinin içindeyiz.
Mis kokan, heyecanla taşan...
Yetmez mi?

Macit CÜNÜNOĞLU

20 Şubat 2018

Engin hoca

Görsel sonucu
Engin Gençtan











Engin hoca da aramızdan ayrıldı.
Çok büyük değerdi.
Çağımızın Erich Froomm'u, Freud'un izinden yürüyen aydın.
Yıllar önce televizyon ekranında sohbet imkânı bulmuştum.
Benim için ne mutluluk.
Nesli tükenen filozof familyasından, özel mi özel.
Rivayet olur ki, Büyük İskender'in danışmanı Aristoteles.
Ya Engin hoca...
Bir kuşağın rehberi oldu.
Öncelikle insan olmanın inceliklerini öğretti.
Özleyeceğiz, hem de çok.

Az yetişiyor bu tür değerler.
Çağını kavramış, felsefenin inceliklerini zarifçe anlatıp
geniş kitlelere ulaştıran.
Öğretmenlik sanatının sırları.
Hepsini dağarcığında barındıran beyefendi akademisyen...
Adı: Engin Gençtan.

Dostlarıma en çok onun kitabını hediye ettim:
"İnsan Olmak" başyapıt.
Okumayan kaldıysa tavsiye ederim...
Fromm'un "Olmak, Sahip Olmak" eserinin devamı niteliğinde.
İnsan psikolojisinin dünyasında böylesi kıymetlerle seyahat etmek
doruklarda gezinmekle eş değer.
Veya okyanus derinliklerinde keşfe çıkmak.
Kılavuzluklarını cömertçe aktardılar.

Nurlar içinde yat hocam...
Sizin gibiler az gelir bu dünyaya.
Yaşadığınız sürece yalnız izler bırakmadınız...
Yüreğimizi fethedip insan olmayı öğrettiniz.
Minnettarız, sizi hiç unutmayacağız.

Macit CÜNÜNOĞLU

19 Şubat 2018

Soy ağacı

Macit CÜNÜNOĞLU







Dedem Mustafa 1849 doğumlu.
Babaannem Ümmü Gülsüm 1873.
Soy ağacı uygulaması eleştirilir ama hiç de fena değil.
Göçebe toplumdan geriye kalan malzeme.
Dile kolay, dedemle aramda yüzyıl var.
Babamla elli yıl.
Keşke birlikte yaşama fırsatım olsaydı...
Hafızama kim bilir neler kaydederdim?

İşte ömür denilen parantezler arası serüven.
On dukuzdan yirmi birinci yüzyıla.
Atalarım kaç padişah gördüler acaba...
Ya bizler?
On altı yıldır aynı Sultan!

Hayat garip bir macera.
Girenler çıkanlar.
Sevgililer kadroya dahil değil.
Eşler kadim kayıtlı.
Soy ağacına baktım, derinden etkilendim.
Âdeta destan.
Mustafa'dan Mustafa'ya sonsuzluk.
Arada bir yığın teferruat.
Geldik gidiyoruz işte...
Gözler nemli, çoğunluk sevinç gözyaşları.

17 Şubat 2018

Böyle bir hayatta yokum

Macit CÜNÜNOĞLU










Altan kardeşlere ve Nazlı hanıma ağırlaştırılmış müebbet
cezası verildi.
Suçları terör örgütü üyeliği!
Seversiniz, sevmezsiniz; olacak iş değil.
Ülkenin yazarlarını Apo ile eş değer tutmak ancak
bu topraklarda olur.
Ayrıca Altanların babası Çetin usta ölümünden bir süre

önce Reis'in elinden ödül aldı.
Hemen hemen aynı fikirleri savunuyordu.
Aslında söz konusu kişilerin günahları çok...
Feto'nun uçağına binip az methiyeler düzmediler.
Yine de hukuk adalet var.
Kararı okuyunca içim acıdı.
Eline hiç silah almamış vatandaşları mahkûm etmek...
Ve adına da "ileri demokrasi" demek.
Koca bir yalan.

İnanın insan yazıdan korkar hâle geldi.
Ya klavyenin başında yanlış bir sözcük kullanırsak...
Kimin başına ne geleceği belli değil.
Âdeta korku imparatorluğunda yaşıyoruz.
Üstelik bizler yalnızız.
Tutuklansak yongaya karışırız.
Medyanın son deliğin de bile haber olmayız.

Utanıyorum bu düzende yaşamaktan.
Adı ne olursa olsun, mahkeme kararları tarihsel kara belge.
Özgürce tartışmak varken bunca zulûm niye?
Ya korkudan, ya da diktatörlüğün olağan refleksi.
Öyleyse bana müsaade...
Böyle bir hayatta yokum.

15 Şubat 2018

Güneşin yasaklandığı ülke

Objektifimden. Macit CÜNÜNOĞLU











Şubat aynının ortası, bir süre balkonda oturdum.
Güneş içimi ısıtıyor.
Hâlbuki kış mevsimindeyiz...
Demek ki galaksimiz böyle karar vermiş.
Amasyalı Cemal abi (Lokumcu) aklıma geldi.
Yetmişli yıllarda Kandilli Rasathanesi'nde çalışıyordu.
Ziyaret ettim, O da kubbeye götürdü.
Güneşin patlamalarını rasat ediyordu.
Bir süre izledim.
Müthiş, belki de salisede hareket var.
Ateş topları sonsuzlukta uçuşuyor.
Çok etkilenmiştim.

Kainat bambaşka bir şey.
Akıl sır erecek gibi değil.
Okyanusta damla, gezegende zerreyiz.
Ama bir telaş, bir telaş...
Sanırsınız dünyada yalnız biz varız.

Yine de zaman su gibi akıyor.
İçine etmişim siyasetin...
İnsanlık bir yerlere sürükleniyor.
Suçsuz yere içeride yatanları düşündüm...
Ne kadar da zordur güneşe hasret yaşamak.

Kahrolsun kötü politikacılar...
Ve vicdanları körelmiş iktidar sahipleri.
Bugün varsınız yarın yoksunuz.
Halkımıza yaşattığınız zulûmden de öte...
Işığı yasaklayansınız.

13 Şubat 2018

"Bir dil bir adam"

Macit CÜNÜNOĞLU










Oldu bitti yabancı dil bilen insanlara özenirim.
Bir nevi dünyaya açılmaktır, yani evrensel boyutlara taşınmak.
BBC'yi dinlemek önemlidir...
Haberin kaynağı, ilk elden.
Ama benim kuşak dili ıskaladı...
Özellikle öğretmen okullu çıkışlılar.
Dil dersi hiç yoktu.
Öğretmenlerimiz dahi bilmezdi.
Çok büyük kayıp.
Eğitim programları köy kalkınmasına endekslenmişti.
Endüstri devrimini yaşamamış toplum...
Kurtuluşu tarımda görüyordu.
O da bir yere kadar.
Traktörsüz, biçer-döversiz üretim.
Olsa da ithal.
Toprak ana ağırlıklı olarak kol gücüne bağlı...
Tabii öküzün eşliğinde.

Aslında yanlış mecralara sürüklendik.
Gençliğin bir bölümü Sovyetler devrim tarihini ezbere bilir.
Bir bölümü de Ergenekon'da gezinir.
Dinciler ise gömülmüşlerdir Kur'an'a, cennetin sırlarını arar.
Ama yabancı dili merak edip peşine düşmek Kaf dağının
arkasına gizlenmek kadar gariptir.
Oysa ki bir Galatasaraylı, bir Robertli her zaman bir adım öndedir.
Bizler ise köy edebiyatıyla ömrümüz geçti.
Ayrıca Fransız edebiyatına, Alman felsefesine alabildiğine uzak durduk.
Hele bir eseri orijinalinden okumak...
Muhakkak ki büyük keyiftir.

Eskiler de der ya; "bir dil bir adam"...
Ne kadar da doğru.
Yine de hâlimizden memnunuz.
Klasiklerden anlar, Beethoven dinler, Van Gogh hayranıyızdır...
Bu kadar artı değer de bizlere fazlasıyla yeter.

12 Şubat 2018

Sevinç gözyaşları

Torunum Nehir Özarca



















Yatıya kalmadığı sürece her gün arıyor.
Tabii hâlimi hatırımı soruyor.
Münzevi hayatımın içinde parlayan bir ışık.
Daha üç buçuk yaşında.
Ama zeka, evlere şenlik...
Sanırsınız uzaylı.
Hoşlanmadığı davranış içindeysem...
Anında cezayı kesiyor ve dedelik sıfatım gıcıklığa terfi ediyor.
Evet, torunlarımız bir âlem...
Özellikle günümüz çocukları.
Hepsi birer harikâ.

İyi güzel de, nasıl da tatlı hayat yaşıyorlar.
Çekilen sıkıntılardan hiçbirinin haberi yok.
Bolca oyuncak, kurslar tiyatrolar...
Yemedikleri yanı başında.
Ama diller bir karış.

Yine de sevdanın yolları dedelere kalıyor.
Yaşadıklarımız aşkların en güzeli.
Pamuk ellerle oynaşmak, yatakta sarılmak...
Mutluluğun zirvesi.
Evlâtlarım iyi ki doğurmuşlar...
Âdeta yaşlılık ikramiyesi.
Işıl ışıl gözlerde yaşanan geçmiş...
Ve acı tatlı hatıralar.
Sinema şeridi, duygular dalgalı...
Ama başımı koyduğum yastık ıslak...
Neden mi?
Elbette ki sevinçten.

Macit CÜNÜNOĞLU

11 Şubat 2018

Dostlar sofrası

Beşiktaş















Bir zamanlar meyhanelerde akşam olurdu.
Masada lüfer balıkları.
Ayrıca komşulara ikrâmlar.
İçilen rakıların hesabı yok.
Beşiktaş'ta Hasbi, Arnavutköy'de Kaptan, Üsküdar'da Hacı Baba,
Kuzguncuk'ta İsmet'in yeri.
Yetmişli yıllar, maaşlar mı çok, yoksa biz mi ayarsısız?
Kim bilir, her halükarda memnunuz.

Temel gündem ülkenin düzeni...
"Nasıl çıkacak karanlıklar aydınlığa?"
Elli yıla yakın süreden söz ediyorum.
Pırıl pırıl yürekler ve devrimci idealler.
Özlem dolu, buram buram samimiyet kokan.

Ya şimdiler, balık yiyecek bütçem yok.
Çünkü emekliyim.
Ama ulusal gelir on bin dolar.
Hiç tanışmadım, toplumun büyük çoğunluğu gibi.
Müthiş bir yalanla yaşıyoruz.
Ayrıca hangi eve kırk bin lira girer?
İnananlar oy veriyor saltanata...
Bizler de sahtekarlığı yazıyoruz gözlere soka soka!

Yine de rakı-balık günlerini özlüyorum Beşiktaş'ta...
Gençtim, delikanlıydım...
Cebimde param...
Dostlar sofrasındayım.

Macit CÜNÜNOĞLU

Ateş düşen ocaklar

Macit CÜNÜNOĞLU


Dile kolay; on bir şehit.
Niçin?
O istedi.
Tek Adam, oy verdiğimiz ve on altı yıldır
iktidarı teslim ettiğimiz reis.
Demokrasisiz geçti zaman.
Laiklik ilkesi paramparça.
Zulûm had safhada.
Kol geziyor korku.
Hapishaneler tıka basa.
Anaların gözyaşları sel olup akıyor.
Saray mutlu.
Ve haykırılıyor: "Şehitler ölmez, vatan bölünmez."
Aslında çoktan bölündük.
M. Kemal sevdalıları bir tarafta...
Diğer tarafta siyasal dinin karanlık koridorlarından
medet umanlar.
Peki, bu kavga ne kadar sürecek?
Elbette insanlık gün gelip galip gelecek...
Hiç şüphemiz yok.
Ancak yakın zamanda değil.

Sadece umutlarla ayaktayız...
Tarihe güvenimiz sonsuz.
"Bir belâdır" deyip yaşıyoruz işte.
Ağlayın analar ağlayın; kınalı kuzular kolay yetişmiyor.
Hepsi birer ışık...
Yarınların fidanları.
Ama ülke cellatların yönetiminde.
Yürekleri nasır bağlamış cehennem zebanileri...
Dikkat edin, cenaze törenlerinde en ön safta onlar...
Yalandan birkaç dua.
Fakat kanayan yürekleriniz yok mu...
İşte gerçek acı, işte ateş düşen ocaklar.

10 Şubat 2018

Keşke yazsa

Aybars ve ben













Yetmişli yıllar, ülkede devrim ateşi yanıyor.
İstanbul Yapı İşleri I. Bölge Müdürlüğü'nde çalışıyoruz.
Sevgili dostum Aybars'la tanıştım.
Pos bıyıklı devrimci kardeşim.
Kavgamız sendikal mücadele için.
İşyeri yetkilisi Yol-İş'e bağlı YSİ-İŞ.
Başkan Orhan, sekreter İsmet Acar.
Nam-ı diğer "Topal İsmet".
Şimdiki Acarlar Holding patronu.
Önce şubeyi ele geçiriyoruz.
Açizane başkan ben, Aybars sekreter.
Sonra da merkez yönetime giriyoruz...
İkimiz de Yol-İş delegesiyiz.
Rahat durmak var mı, ver elini DİSK'e bağlı BAYSEN.
İlk genel kurulda Genel Başkan Vekili seçiliyorum.
Bilâhare görev Aybars'ta.

Gençlik anıları...
Aybars'a yaz diyorum, bin bir bahane.
Haklı da, plastik aortla ancak vaziyet bu kadar idare ediliyor.
Bir de rakı takviyesi...
Ondan sonra da "ah bu şarkıların gözü kör olsun!"
Aslında çok zengin kitaplığı var...
Kalemini oynatsa sular seller gibi döktürür.
Üstelik İLK-SEN, TÖS kurucusu bir babanın evlâdı...
İsmail Sefa Güner amcamız...
Nurlar içinde yatsın, müthiş eğitimci önderdi.

Geldik gidiyoruz işte, yarınlara bir şeyler bırakmak lâzım.
En azından torunlarımız için.
İleri yaşlarda bizleri tanıyıp değerlendirsinler.
Hele de Aybars dedelerini.
Kürsü cambazı, hafıza deposu, Marx'ın sadık takipçisi.
Adam gibi adam...
Yine söylüyorum...
Keşke yazsa!

Macit CÜNÜNOĞLU

09 Şubat 2018

Biraz hüzün, biraz sevinç

Aygün-Ben-Fahri-Atila
















Onlarla Beşiktaş'taki kahvede görüşüyorum.
Yıllardır müdavimler.
Özellikle "Baba" vazgeçilmez adam.
Bayındırlık Müdürlüğü'nün efsanesi.
Kim öldü, kim kaldı; âdeta haber kaynağı.
Şimdilerde Mete var.
İyi ki Face sayfası oluşturmuş...
Canlı yayın...
En son İhsan'ın evlâdını yitirişini öğrendik...
Ne acı?
Nurlar içinde yatsın, elbette dayanılması zor.
Yener de dünyayı terk etti...
Ve daha niceleri.

Vefat listesine bakıyorum...
Gidenler mi çok, kalanlar mı?
"Her ölüm erken" der şair...
Kimler gelmiyor aklıma.
Örneğin Perihan abla...
Emekli olduktan sonra Kanlıca'daki evinde ziyaret etmiştim.
Klasik müzik eşliğinde viski ikram etmişti.
Edebiyat Fakültesi mezunu...
Yapı İşleri I. Bölge Müdürlüğü'nün idari işlerinden sorumluydu.
Ne mutlu bizlere ki personeli olduk.
Aynı şekilde Fikret Dirilgen...
Unutulmaz Bölge Müdürü.
Yardımcıları Ertuğrul bey, Nevzat bey...
Ve kaliteli grup amirleri.
Rakım Uçtum, Avni Yüncüoğlu, Raşit Rona Rodopman, Doğan Ulutaş...
Beyefendi mühendis, mimarlar.
Hepsi birer (moda deyimle) "yaşam koçu"...
Unutulmaz değerler.

Günümüzde var mıdır böyle çalışma ortamları...
Paranın konuşulmadığı, insanlığın ön plâna çıktığı.
Hiç sanmam.
Beşiktaş'taki meyhanede az mı rakı içtik
Mengü, Fuat abilerle...
Tabii Aygün baş rolde.
Aybars sekreterimiz, Fadıl neşe kaynağı...
Öyleyse gidenlere selâm, bizler Mete'nin sayfasındayız...
Biraz hüzün, biraz sevinç yaşasak da.

Macit CÜNÜNOĞLU
 

08 Şubat 2018

Çünkü ben insanım

Büyük Yıldız Köyü-Tokat
































Bazen fotoğraflara dalıyorum, gençlik hatıraları.
Yukarıdaki enstantane staj döneminden.
Yıl 1967.
Öğretmen okulu son sınıftayız.
Devletin imkânlarıyla iki ay hocalık antrenmanı yapıyoruz.
Sol baştaki Salim Cingöz, can arkadaşım.
Maalesef toprağa verdik.
Düşünüyorum da ne kadar çok eksilmişiz.
Yitirdiklerimiz sıralamayla tükenmiyor.
Nur içinde yatsınlar, hepsini de çok özlüyoruz.

En son sevgili Mustafa Soydemir'in cenaze törenine katıldım.
Amasyalı, Tatarlar mahallesinden.
Dönemdaş olmasak da aynı okul mezunuyuz.
Daha sonra Gazi Eğitim'i bitirmiş.
İyi bir müzisyen.
You Tube'da çok sayıda canlı yayını mevcut.
Zaman zaman izlerim...
Ve derim ki, "iyi ki sosyal medya var"...
Yoksa sevdiklerime nasıl ulaşacağım?
Sınıf arkadaşım Zileli Fevzi (Düzen) de gelir aklıma.
Eşsiz sesiyle ne şarkılar okurdu.
O da göç etti.

Gidenlerin çoğu altmışlı yaşlarda bu dünyayı terk etti.
Ne acıdır ki yetmişi bile göremediler.
Elbette genç yaşlarda ölenlerin yanında bizler yaşlı sayılırız.
Hele de kirli savaşlarda yitirdiğimiz fidanlar...
Utanırım yaşadığımdan.
Dua bile okuyamam, çarpar yüreğim...
Gözlerim yaşarır...
Çünkü ben insanım.

Macit CÜNÜNOĞLU

06 Şubat 2018

Kavgamız

Macit CÜNÜNOĞLU









CHP'nin kurultayı Kılıçdaroğlu'nun zaferiyle sonuçlandı.
Sorarım; başı göğe mi erdi?
Onca yenilgi, onca başarısızlık...
Demek ki bu koltukta bir şey var.
Oturan kalkmıyor, illâki ben olacağım.
Tek parti dönemini anladık, CHP devletin siyasi organıydı.
Ya çağımızda?
Kan değişikliğine ihtiyaç duyulmaz mı?
Yazık, çok yazık.
Tabii Muharrem İnce'nin kaybedişine değil...
O popülizmin zirvelerinde dolaşıyor...
Tam halkımıza göre.
Lâkin siyaset ustalık işi.
O da Kılıçdaroğlu'nda yok.
Baykal geleneğinin takipçisi...
Askere selâm, yola devam!

Aslında ihtiraslar uğruna umutlar tükeniyor.
Gençliğimizde "Tek yol devrim" derdik...
Bu ülkü uğruna nice canlar yitirdik.
Sürgünler, mapusluklar caba.
Kerhen söz konusu partiye oy veriyoruz...
Ama içimiz kan ağlıyor.
Şairin dediği gibi güneşli günler özlüyoruz.
Mutlu yarınlar.

Bıktık kapkaranlık düzenden.
Şiirle yaşamak istiyoruz, müzik doğamız...
Tahammülümüz yok gericiliğe...
Haykırmak istiyoruz sonsuzluğa...
Biz her şeye rağmen buradayız....
Ve karanlığı yenecek güçteyiz.


05 Şubat 2018

Çukurova'dan doğan ışık

Macit CÜNÜNOĞLU









Adana'dan değerli dostum Mustafa Kımıl aradı.
Asıl mesleği avukatlık, bir dönem "Gazetemen"de
köşe komşumdu.
Şimdilerde telefonla görüşüyoruz, sağolsun aramayı
hiç ihmal etmez.
Bugünlerde ise çok meşgul...
Sebebi Adana'dan bir meşale yola çıkıyor.
En önde Adnan Dağıstanlı...
Genel Sekreter bizim Mustafa...
Hareketin adı: "Hürriyetçi Demokratlar"...
Rahmetli Menderes geleneğinin devamı.
Çok sevindim, başarılı olmalarını can-ı gönülden arzu ediyorum.
Madem ki işin içinde Hürriyet ve Demokrasi gibi iki
kutsal kavram var...
İdeallerine ulaşmaları en büyük temennim.

Ancak işleri çok zor.
Öncelikle siyasi akımlar savrulmuş...
Adam gibi ne sol ne sağ kalmış.
On beş yıldır AKP'nin borusu ötüyor.
Yine de bir şeyler yapmak lâzım.
Umut adına, ülke geleceği adına.

Dikkatle izliyorum, birçok ilde temsilcilikler açmışlar.
Demek ki tercihleri tepeden değil tabandan örgütlenmek.
İşin doğrusu da bu.
Yoksa kapı arkalarında kurulan siyasi partilerin ömrü
uzun olmuyor.
Örneğin Tantan'ın, Pamukoğlu'nun, Öztürk'ün esamesi okunmuyor.

Evet, Türkiye bir anlamda politik örgütler çöplüğü...
Fakat hürriyetleri, hele de gerçek demokrasiyi hedefleyen
hareketlerin şansı olabilir...
Bir de arkalarına tarihsel misyonların rüzgârlarını almışlarsa...
Başarıya ulaşmamak için hiçbir neden yok.
Bu vesileyle Mustafamın gözlerinden öper, her türlü
desteğimi esirgemeyeceğimi bilmesini isterim.

04 Şubat 2018

İnsan olmanın ahlâkı

Macit CÜNÜNOĞLU









Hayatla ilgili derin düşünceler içindeyim.
Elbette kitap okuyor sanatla ilgileniyorum.
Özellikle müzik, olmazsa olmaz.
Lâkin ciddi anlamda iç huzursuzluğu yaşıyorum.
Sebebi salt ülke yönetimi değil...
Yarınlara duyduğum kaygılar.
Afrin denilen beladan her gün şehit haberleri geliyor...
Destekleyen çok, hamaset zirve yapmış...
Savaş denilen kan bu kadar cazip olabilir mi?

Hâlbuki barışın ülkesi olmalıydık, sağa sola bulaşmayan...
Lâkin iktidarın kirli politikaları yok mu...
Ana kuzularını hiçe sayan.
Toprak gözyaşlarıyla sulanıyor...
Anaların dışında ağlayan yok.

Geldik gidiyoruz işte, ne savaşlar gördük.
Kore'yle doğduk, Vietnam'la büyüdük...
Kıbrıs'la yetişkinliğe eriştik.
Her hâlde en çirkini Suriye'ye saldırmamız.
Daha düne kadar can komşumuzdu...
Tabii ki Esad'ı savunmak mümkün değil.
Halis diktatör...
Benzeri bizde de var...
Halklar kuzu olduğu sürece!

Aslında yorgunuz, yaşadığımız çağın manzarası kötü.
Kan kokusuna tahammül edemiyoruz...
İnsan olmanın ahlâkı ve sorumluluğu ile...
"Barış" söyleminin suç olduğu ülkede!
.

01 Şubat 2018

CHP

Macit CÜNÜNOĞLU









3-4 Şubat tarihlerinde CHP 36. olağan kurultayını
s
ıkıntılı bir süreçte yapıyor.
Bir tarafta savaş koşulları...
Diğer tarafta siyasî kavgalar.
Zor durum.
Özellikle Kılıçdaroğlu açısından.
Hele bir seçilsin, geleceğe bakarız.
Aslında CHP sudan çıkmış şaşkın ördeğe benziyor.
Ne sosyal demokrat olmayı beceriyor...
Ne de AKP'nin çekim merkezinden kurtuluyor.
Aslında grup sözcüleri gerici politikalara karşı devrimci
çıkışlar yapıyor...
Fakat Genel Başkan bazen manda göle yapar gibi yapıyor.
Örneğin savaş taraftarlığı...
Anlaşılır gibi değil.
Hâlbuki partinin geleneğinde "barış" söylemi var...
Ve "Yurtta sulh cihanda sulh" ilkesi.
Ancak Suriye macerasını yürekten destekliyor.

Öyle olsun, ilerici kamuoyu bunun hesabını er geç sorar.
Zaten son yıllarda CHP taraftarlığı zûl olmaya başladı.
Yüzde 25'e endekslenmiş eşeğin kuyruğu...
Ne uzar ne kısalır.
İktidar umudunu yitirmiş, davası 150 civarında milletvekili.
Tepe tepe kullanın bakalım bakalım, neye yarıyorsa?

Sayın Kılıçdaroğlu...
Aklını başına al, belki de son kurultayın.
Devrimcilikten uzaklaştıkça çukurdasın...
Yalnız sen değil...
Bir halkın yarınlarını bataklığa gömeceksin...
Nasıl mı?
Son on beş yıla bakmak lâzım...
Adresi bulacaksın.