bir şair vardı, öğretmen

30 Eylül 2011

Yanan yürekler...



17 Mayıs 2010 tarihinde Zonguldak'ın Kilimli beldesinde
bulunan Türkiye Taşkömürü Kurumu'na ait Karadon
kömür ocağındaki kazada, otuz işçi yüzlerce metre
derinlikte can verdi.

Başbakan Erdoğan o gün ne dedi; “İşin fıtratında var!”…
Ya bugün? Güneydoğu’da ölenlere ne diyor;
“Ciğerim yanıyor!”…
Ne diyorsunuz, hangi Erdoğan’a inanalım?

Bilinen gerçektir; sigara akciğerin, alkol karaciğerin düşmanıdır…
Ya ölümler, terör sonucu toprağa düşen gencecik bedenler…
İnsanın benliğini derin acılar kaplamaz mı, yürekler dağlanmaz mı?

Elbette, yitirilen canın illâ ki yakınımız olması gerekmez…
Bilirsiniz ki evlat acısı hiçbir şeye benzemez, yakar kavurur insanı…
Zordur ayakta durmak, yaşama tutunmak, gülümseyebilmek…
Kazınmıştır bilince, ta ki toprağa girinceye kadar…
Yaşayacaktır sizinle, kalleştir ölümün adı!

12 Eylül kurbanlarına akan gözyaşı, Somali yoksullarına yardımlar…
Maden ocaklarında, iş kazalarında ölen yüzlerce insanımız için…
“İşin fıtratında var!”

Haklısınız sayın Erdoğan!
Bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, halkın oyunu siz alıyorsunuz…
Dokuz yıldır iktidarsınız, her dediğiniz kanun hükmünde kararname…

İstediğiniz cenazeyi kullanma hakkınız var…
İster olağan karşılarsınız, ister ciğerinizi yakarsınız, tercih sizin.

Ancak gelin görün ki; evladını yitiren hiçbir ana için durum fark etmez.
Nerede ve nasıl öldüğü değil, esas olan yaşamın geri kalanında…
Sürecektir evlat hasreti, yalnız ciğeri değil yüreği de parçalanarak.

Bu duyguyu bu acıyı anlamak için yüksek düzeyde empati lâzım…
Siyasetten önce insan olmak lâzım…
Maden işçisine, tersane işçisine, ülkenin gencine, neferine ağlamak lâzım.

Bunların hiçbiri olmuyorsa;
Ve üstüne üstlük “İşin fıtratı…” giriyorsa devreye…
Kim inanır Başbakan; sizin ciğerinizin yandığına?

Bak, 1 Ekim’de meclis açılıyor, gurup toplantıları başlıyor…
Patlat oralarda bir-iki şiir, ver gazı, peşinden de iki damla gözyaşı…
Yanan ciğerinden nağmeler söyle, %50 yetmez %70 isterim de…
 
Bu halk yine gelirse senin peşinden...
Bizde haykıracağız fıtratımız gereği;
“Ey halkım, yetti artık, düşün bu ülkenin gençlerini, geleceğini de!”


29 Eylül 2011

Terörün Kanlı Dansı!..



 Ne "Son dakika" biter...
Ne de "Flaşlar" söner...
Kahrolası terör gündemi belirlemeyi sürdürüyor.
Yitirilen canlara kadınlar, bebekler, öğretmenlerde katıldı.
Kınamalar, lânetlemeler, barışa davetler bir işe yaramıyor.
Dökülen kanlar son sürâtle akmaya devam ediyor.

Dile kolay, otuz yıllık bir macera…
Toprağa düşenlerin sayısının kırk bin, elli bin 
hatta altmış bin olduğunu beyan edenler var.

Sonuçta ancak bir savaşta olabilecek sayılarla karşı karşıyayız.
Yüreği yanan aileler, akan gözyaşları, ekilen kin nefret tohumları…
Ne yazarsanız yazın nafile, terör bildiğini okuyor.

Aklımıza 60’lı, 70’li yıllar geliyor…
Gencecik insanların sokağı teslim aldığı devirler.
Çoğu eğitimli, üniversite öğrencisi, lâkin gözler kararmaya görsün…
Ne diplomaya bakar, ne yaşa ne de akla…
İdeoloji teslim almışsa beyni, hedefte varsa insan hayatı…
Ne yaparsanız yapın, hangi önlemi alırsanız alın durduramazsınız asla.

Hareketin doğasında, ritüelinde var savaşmak, yakıp yıkmak, yok etmek.
Verilen bu kavga Vietnam’da da, Filistin’de de, 12 Mart’ta da böyleydi.
Ne zamanki düşünce kararır körleşir, karşınıza çıkar intihar eylemcisi!
Artık Kızılay meydanını, Anafartalar çarşısını, masum insanları görmez gözler…
Çeker bombanın pimini Üsküdar vapurunda, Halk otobüsünde…
Ne kadar çok can giderse başarı olarak yazılır mücadelenin karnesine!

Evet, uzun yıllardan sonra terörün oku tekrar fırladı yaydan…
Oturdu yüreğimize, gönlümüze ta derinliklerine.
Kara harekâtı, hava harekâtı kimsenin umurunda değil…
Ayrıca ciddiye alanda kalmadı, Kandil silâhları bırakmadığı sürece.

Barzani diyor ki; Kürt Kürt’le savaşmaz, illâ kurulacak Büyük Kürdistan…
İran füzelerine karşı ABD patentli “kalkan”ları döşüyoruz topraklarımıza...
Ahmedinejat efendinin boş duracağını mı sanırsın?..
Dünkü dostun, kankan Esad’ı düşman bellersin…
Suriye’den Ankara’ya güller, çelenkler gönderileceğini mi umarsın?..

Demezler mi adama; “Senin anan güzel mi?”…
İşte aynen öyle, bu devirde ne ekersen onu biçersin…
Dişe diş, kana kan…
Çağımızda hakim olan, “Orman Kanunu”dur…
Ne kadın tanır ne bebek…
O nedenle toprağa düşer binlerce fidan.

Ah canım memleketim, ne çok derdin var…
Recep efendi ayrı bir âlem, muhalefet evlere şenlik…
Yedi düvele açtık cihad...
Bakalım bu belâlı işlerin sonu nereye varacak?


28 Eylül 2011

Zamane Masallar!..



Erdoğan Time dergisine yine döktürmüş;
“Dünya beş ülkenin kölesi oldu!”
Oldukça iddialı bir tespit…
Başta ABD olmak üzere Rusya-İngiltere-Fransa ve Çin'den şikâyetçisin ha?..


Tipik bir “Üçüncü Dünya”lı yaklaşımı…
Hatırlarsanız iki kutuplu “Soğuk savaş” yıllarında
Bloglar dışı kalıp uluslararası arenada boy göstermek popülerdi.

Örneğin Tito, Nasır o devirlerin en ünlü liderleriydi.
Antiemperyalist politikalar izleniyor, Doğu ve Batı bloglarına karşı çıkılıyordu.
Latin Amerika ülkelerinden Afrika’ya, Avrupa’dan Asya’ya kadar genişlemişti.
Kapitalizm ile sosyalizm arasında bocalayıp duran bu ülkeler, iki derede bir arada
misâli feodal kalıntılar arasında yıllarca debelenip durdular…

Ta ki duvarların yıkılıp Sovyetlerin dağılması ve kapitalizmin mutlak zaferini
ilân etmesine kadar. Üçüncü Dünyacılar “Yeni Dünya Düzeni” efendilerinin önünde
tek tek sıraya girdiler Amaç endüstrileşmek ve yaratılan katma değerden daha fazla pay alıp sefâlet çemberini kırmak. İşte çağımızın gerçekleri ve “Tekelci sermaye”nin güzellikleri(!)

Biliyorsunuz, ülkemizde bu işin öncülüğünü Özal yaptı, kısa zamanda yarattı bir “CENNET!”
Kapitalizm yol oldu, araba oldu, apartıman oldu, telefon oldu, marka oldu, AVM oldu, kredi kartı oldu… Yayıldı da yayıldı fakir memleketimde baştan başa!

Ve; nı nınııı nı!..
Tarih sahnesine çıktı Recep Tayyip Erdoğan!
Zenginlik yarışında bayrağı aldı rahmetli Özal’dan…
Kim tutar artık ülkemizi ve lideri olduğu A-Ke-Pe’yi?
Necip halkımızın tam desteği, Neo-Liberallerin olağanüstü ilgisi…
Dokuz yılda dokuz doğursak da, çağ atladık keyfi bambaşka(!)

Şimdi de kalkmış; “Dünya beş ülkenin kölesi oldu” diyor…
Valla fakir/fukaranın köle möle olduğu yok…
Dün nasıl yaşıyorsa bugünde öyle yaşıyor, yani alçak sürünme...

Lâkin asıl köle olanlar bir elinde “Kuran” bir elinde “Bayrak”…
Efendiler önünde kırk takla atarak sınıf atlayanlardır…
Ve bu türlerin sayısı sanıldığı kadar fazla olmayıp halkını, inançlarını
dibine kadar sömürmekten çekinmeyen asalaklardır.

Evet, savaş naraları altında politika yapmak yükselen trend…
“Asarım keserim” nağmeleriyle yürüyor iç siyaset…
İzleyelim bakalım, masalın sonu nasıl nihayetlenecek?

THE END!


27 Eylül 2011

CHP!



CHP tıkandı mı?
Başkanlık Kemal Bey’e bir gömlek fazla mı geldi?
Kaza sonucu görevinden ayrılan Baykal özleniyor mu?
Parti içi guruplar varlığını koruyor mu?
2012 Mayıs ayında yapılacak kurultayı neler bekliyor?

Aklımıza takılan ilk sorular.
Çünkü CHP’de işlerin iyi gitmediği aşikâr…
Nedenine gelince; partide sıkıntı var, terliyor, bunalıyor…
Sanırsınız patlamaya hazır barut fıçısı!

Kemal Bey tedirgin, ilk günlerdeki coşkusu, heyecanı yok.
Uzatılan mikrofonlar karşısında mahcup, kırık dökük.
“Nerden sardım bu belâyı…” diyen hoşnutsuzluğu var.

Anlaşılıyor ki %26 yetmemiş, sanıldığı gibi başarı da değilmiş.
Üstelik %26 korunsa iyi, parti her geçen gün kan kaybediyor…
Dostta farkında, düşmanda… En başta da Tayyip Usta!

Evet, Genel Başkan ideolojisizlikten yakınıyormuş…
Alınan mağlubiyetlerin tek sorumlusu fikrî eksiklikmiş!
Güler misin, ağlar mısın?
Ülkenin en eski partisi böylesi handikapla yaşarsa... 
O zaman bu hasta ne yerse yesin ölür, kusura bakma Kemal Usta!

Demek ki CHP’ye oy vermeyen seçmenin bir kısmı haklıymış…
İdeolojisi olmayan partiyi hiçbir şeye benzetememişler…
Sola koymuşlar olmamış, sağa koymuşlar yakışmamış, ortaya koymuşlar sırıtmış…
Öyle ya, en yetkili ağız diyorsa ki; bizim ideolojimiz yok…
O zaman haklı olarak seçmen de demez mi;
Benimde renksiz partiye verecek oyum yok!

Anlaşılıyor ki %26 oyu CHP iyi almış, öpsün başına koysun.
Yine seçmen vefalıymış, ama M.Kemal aşkına ama Cumhuriyet aşkına…
Her dört seçmenden biri oyunu vermiş, AKP’ye tümden teslim olmamak adına.

Peki, bundan sonra ne olacak, nasıl çıkılacak halkın karşısına?
Doksan yıllık partiye ideoloji mi ithal edilecek yoksa yarışma mı açılacak?
Neden olmasın, yarışma iyi fikir!..

İsim, amblem yarışması oluyor da, ideoloji neden olmasın…
Birinciye para pul vermeye de gerek yok, verirsiniz kontenjandan bir milletvekilliği…
Eğer o da çok gelirse, ballı bir belediyeye yaparsınız imardan sorumlu meclis üyesi!

Ah CHP ah!
Hani oyuncu diyor ya; “Ömrümü yedin ömrümü!”…
Hadi M.Kemal, Millî Şef dönemlerini katmayalım…
Karıncaezmez şair Ecevit’imize de dokunmayalım…

Ancak son yirmi yılda, yalnız bizim ömrümüzü değil…
Umutlarımızı da yedin, helâl olsun sana CHP!


26 Eylül 2011

Umudumuz Pîri Reis!



Patron Recep
Kaptan Davut-Tayfa Egemen
Kuşaklar arası olağanüstü kopuş mu var?
Ülkemiz hakikâten bilgi çağını mı yaşıyor? 

Paylaşımın uçurumlar yarattığı…
Hukukun, adaletin itibarsızlaştığı…
Böylesi devirleri hatırlıyor musunuz?

Ülkemizde kara bulutlar dolaşıyor…
Sistem top yekûn çöküyor…
Vatan adım adım bölünüyor…
Barzani coştukça coşuyor…
Farkında mısınız?

Çözüm mü tutuklamalar…
Binlercesini kodese tıkmalar…
Kandil’in arkasında kimler var…
Sen bunu görüyor musun?

Ne çabuk unuttun geçmişi…
12 Mart’ı, 12 Eylül’ü…
Düşman yaratmak işkenceden geçiyor…
27 Mayıs’tan ders almadın mı?

Evet, bindik bir alâmete…
Gidiyoruz kıyamete...
Yoksa bugünleri de arayıp alçaktan mı sürüneceğiz?

İktidar memnun hâlinden, gidişattan…
İç borç dış borç, carî açık umurunda mı?
Anketler yayımlanıyor sabah akşam…
Alan razı veren razı…
Oylar tırmanıyor %60’lara…
Muhalefeti ara ki bulasın piyasada!

Açılmış denizlere asrın harikâsı halis uzay aracımız Pîri Reis …
Altını üstüne getirecek Akdenizin, balık dahil...   
Ne kadar zenginlik varsa çıkaracak gün ışığına!
Arap şeyhleri gibi beleş petrolün-gazın üzerine oturacak patron Erdoğan…
Ortadoğu’nun efesi olarak da posta koyacak sağa sola!

Ne dersiniz, bizim gördüklerimiz hayal mi?
Elimizden geldiğince işimiz gerçeklerle ama…
Olur ya, insanız, belki yanılmışızdır…
Ancak RTE’nin dokuz yıllık karnesine geçer not verir misiniz?

Verirseniz eğer mesele yok, no problem…
Yok, bu böyle gitmez diyorsanız…
Çalalım o zaman Kemal Abi’nin kapısını…
Diyelim ki; “Ne iş Usta, sen hâlâ hayatta mısın?”
Bırak artık parti içi didişmeleri…
Sağa sola bir bak, ne hâlde memleket işleri...
Gelen tehlikenin farkında mısın?

.

25 Eylül 2011

Ye Memedim Ye!



Savaşsız bir dünya olur mu?
Savaş var ülkemde
Kan akıyor, toprağa düşüyor fidanlar.
Siyaset kirli, kurnaz, hesapçı
Akan kandan medet umanlar var.

Ankara meşgul
Somali’den Libya’ya kadar tam mesai
Esad’a karşı tehditkâr
İsrail-Kıbrıs ile kanlı bıçaklı
Savaş tamtamları çalıyor iktidar.

BM’de konuşuluyor, terör lânetleniyor
Aynı saatte Kızılay’da parçalanıyor
Gencecik evlatlarımızın bedenleri.

Bu ülkede iyimser olmak için var mı bir neden
Geleceğin aydınlık güneşli olacağına inanan
Barış umudunu taşıyan
Namuslu kaç insan tanıyorsunuz?

Yöneticiler zenginlik peşinde
Fakirin esamisi okunmuyor ülkede
Oyları da olmasa ihraç edilecekler cennete!

Eğitimin omurgası din ile iman
Müfredatta ara ki bulasın ilim ile izan
Ulemanın vaazları, fetvaları yükselen değer
Cüppeli soytarısı bile reyting kralı, sistemin baş düzenbazı.

Eşsiz önder M.Kemal sembolik gönüllerde
Cumhuriyet kazanımları yıkılıyor tek tek, sürünüyor yerlerde
Mecliste ant içen zevatın gözü Kâbe’de Umre’de!

Cemaatçilik, tarikatçılık almış yürümüş
Mezhepçilik her zaman olduğu gibi revaçta
Milliyetçilik amacından sapmış, yurtseverlikten çıkıp
Irkçılığın tehlikeli sularına doğru yol almakta!

Dört bir yanımızı çevirdik cadı kazanına
Adına da dedik sıfır sorunlu politika
İçte malûm, kurbanlar olursa üç-beş; vaka-ı adiye
Geçerse on’u; “Vatan bölünmez, şehitler ölmez…” sloganları eşliğinde…
Buyrun cenaze namazına!

Farkında mısınız; “İleri demokrasi” filân hikâye
Atı çalan geçiyor Üsküdar’dan öteye
Bu devirde asl’olan, “Önce cüzdan” deyip iktidara tırmanmaktır
Umutta kalıyor fakire, ye memedim ye! 

.

22 Eylül 2011

Anılar, yarınlar...



Yeni Dünyanın Mabedi!
Nihayet yağmur serinliğine kavuştuk…
Bu mevsim bir başka güzel İstanbul’da…
İnsanı yoran, canından bezdiren sıcaklar yok…
Yudumlanan rakının, tavadaki balığın lezzeti var.

Ya siyaset, ya Akdeniz, ya Obama’yla halvet olan Başbakan
Ne âlemde dersiniz?

50’li yılların sonu rahmetli A.Menderes geldi aklımıza.
Marshall yardımları suyunu çekmiş, ülke yüksek enflasyonla tanışmış…
Ortalık siyaseten gergin, halk inim inim inlemekte, cepheler kuruluyor memlekette.

Çaresiz kalan yufka yürekli Menderes THY uçağına atlıyor…
Ver elini Amerika, çıkıyor huzura bir bir derdini anlatıyor başkan Eisenhower’a.
Ancak tık yok, başkan olmuş duvar…
Bir çay ısmarlayıp postalıyor bizimkini Ankara’ya!

Eeee, demokraside çareler tükenir mi? İllâ ki çözülecek vatandaşın meseleleri.
Tez zamanda ilişki kuruluyor Sovyetlerle, Başbakan anında konuyor Moskova’ya.

Ve hazin sonun başlangıcı oluyor bu ziyaret, ipe doğru yolculuğa çıkıyor Menderes!
Malûmunuz üzere ilk darbemiz gerçekleşiyor 27 Mayıs’ta,
ABD’nin dönem çocukları artık işbaşında, MBK üyeleri olarak parlamentoda!

Hey gidi günler hey, Erdoğan’ın Oval Ofis ziyareti neler çağrıştırdı bize.
Sakın yanlış anlaşılmasın, sevgili Başbakanımızın geleceğini birilerine benzettiğimiz sanılmasın. Maksat muhabbet olsun diye elli yıl öncesinden söz ediyoruz!

Evet, lâfı uzatmadan gelirsek günümüze;
Yapılan görüşmelerde Suriye devlet başkanı Esad’ın infaz kararı verilmiş, bu biiir…
İkincisi, Obama recebin sırtını bir güzel sıvazlamış ve demiş ki M.Marmara’da haklısın…
Ancaaak, her kuşun eti yenmez, İsrail konusu aceleye gelmez, bakarız çaresine!
Üçüncü ve son olarak da; “Füze kalkanı” konusunda minnettar olduğunu etmiş deklere.

Bilmem anlatabildim mi, doğru özetleyebildim mi gelişmeleri?..
Lâkin durum bu merkezde.

Şimdi tekrar dönersek başa, -yağmurlara, rakı/balığa değil canım- Menderes’e…
O da az çırpınmadı, dört döndü durdu memleket için…
Fakat o Moskova gezisi yok mu, asla bağışlamadı dostumuz Amerika.

Tüm bu gerçekleri iyi bilen Erdoğan, adımlarını denk atıyor…
Beyaz Saray’da “One minute” ayaklarına yatmıyor…
Ne de olsa karşısında “Büyük Patron”, göbeğinden bağlı olduğu yer Pentagon.

Kasımpaşalılık, efelenmek sökmez…
Central Park Tahrir meydanı’na benzemez.
Ayrıca oralarda kimsede; “Sen tanrının lûtfusun” diyerek yağcılık yapmaz.

Aceleye mahal yok, Birleşmiş Milletler’de de konuşsun Başbakan
Yeniden değerlendiririz, ülkenin falına bakarız o zaman!

.

21 Eylül 2011

Kaos!


AKP’nin önlenemeyen yükselişi,
muhalefet partilerinin oy kaybı…
Yarınların kestirilemeyen belirsizliği!..

Evet, nereye sürükleniyor ülkemiz?
Aydınlık günlere mi yoksa kaosa mı yelken açıyoruz?
Bu sorunun cevabını vermek o kadar zor ki?

Son yıllara baktığımız da genç demokrasimizin ne sağı ne solu kaldı.
Merkezi kapladı bütün haşmetiyle iktidar partisi!
Dediğim dedik çaldığım düdük, mutlak otorite modunda.

Bu gidişata halkımız, demokrasimiz nereye kadar tahammül eder?
Sakın ha, darbe özlemcisi olduğumuz sanılmasın, maksadımız sesli düşünmek.

Menderesleri, Demirelleri, Özalları hatırlıyorum da…
Son dokuz yılın patronu hepsinden bambaşka…
Düşürmediği, teslim almadığı kale kalmadı…
Devleti, özeli, geneli ve dahi medyası girdi tek tek sıraya!

Ya uluslararası ilişkiler?

Dünkü dost Esad, bugün oldu düşman…
Diktatörlerin üçü de Arap Baharı’na kurban…
Hamas, Hizbullah, Müslüman Kardeşler yükselen trend…

Ahmedinejad efendiye gelince, oldum olası kadîm kanka!
Cameron ile Sarkozy bizimkinin sanal rolünün peşinde…
İthal nikâh şahitlerinden azgın teke Berlusconi hâlimize kıs kıs gülmekte!
Demek ki sıfır sorunlu ülke böyle yönetilmekte! 

Füze kalkanıymış, İsrail’e Kıbrıs’a sarkma, bulaşmaymış…
Kimsenin umurunda değil, vatandaş dört köşe, iç güveyisinden hâllice!
Kredi notumuz da açıklandı, tahmin edileceği üzere “Eksi-Be Be!” Ne demekse(!)

Dönelim başa; anketçi esnafı zevata...
Vatan gazetesi yazıyor; Tayyip Usta’nın beş puan artmış oyu…
Allah allah!.. Köftehorlara kızamıyorsun da, ne deseler haklı çıkıyorlar.

Ancak memlekette acayip bir durum var, belli ki bizim aklımız yetmiyor.
Göz boyamayla, balonlarla, AVM’lerle, mega apartmanlarla ekonomi iyiye gidiyor!
Sokakta dağıtılan kredi kartları sistemin can damarı oluyor…
Ve bizim gibi ülkelerde “Ayranı yok içmeye…” atasözü derin anlamlar taşıyor!

Ey halkım; yola devam oya devam, %50 yetmez %60’a tırman…
Tarih boyunca gelmez sırtın yere, bir yerlerinin açık olduğunu fark etmedikçe.

Kusura bakma, dost acı söyler…
Bizdendir diye bağrına bastıkça recebi…
Başın belâdan kurtulmaz yoksulluğun son bulmaz...
Savaşlar sürer durur, anaların gözyaşları durmaz.


20 Eylül 2011

Barışa Sondaj!


Eveeet sayın seyirciler, iki oyuna bir bilet…
Yeni oyunumuz yüksek huzurlarınızda…
Başlıyor, başlıyooor, yerlerinizi ayırtınız mı?
Sahnemiz üç boyutlu, “3D” gözlüklerini taktınız mı?

Oyunumuzun adı SONDAJ
Geçtiği mekân sıcak sular…
Başrolde Türkiye ile Kıbrıs
Peşinden geliyor İsrail ile Yunanistan
Ve tahmin edileceği gibi fonda ABD ile AB’giller.

Mevzuu bilumum enerji kaynakları…
Doğal gazdan petrole kadar!

Duyduk duymadık demeyin, başlıyor oyunumuz…
Muhteşem Süleyman’dan kalan tapulu malımız…
Akdeniz’in masmavi enerji yüklü sularımız!
Kıbrıs ulusal davamızdır davamız!

Boşa mı oyladık Annan plânını… Kızdırmayın kafamızı…
Alayınızı imamemin altına dizer, tespih taneleri gibi çekeriz!

Peki, gelinen durum ne merkezde?..
Efendim, bizimki diyor ki Rum’a; denizin dibini deldirmem…
Rum’dan el’an geliyor cevap; delerim, senden icazet almam!

Haydaaa!.. Ölür müsün öldürür müsün?
Kimin malını deliyorsun lan?
Üstelik müsaade filân almadan!

Hasbinallah, bunların hepsi birbirine benziyor!
Gazze uğruna daha dün dalaştık Yahudi’yle…
Şimdi de Rumlar çıktı karşımıza, denizin dibindeki gaz aşkıyla!

Erkekseniz tek tek gelin diyecem ama…
Bizim için fark etmez, arkamızda iki yüz milyonluk Arap âlemi var.

Bunca zamandır boşa mı kürek çekiyoruz kutsal çöllerde?
Ayrıca hesaba katmıyor musunuz, Türk ve Arap âleminin lideri olduğumuzu!
Bir de ekleyin Gagavuzları, Alman gettolarında yaşayan vatandaşlarımızı…
Sırtımız yere gelir mi sanıyorsunuz?
Ateş olsanız PKK’lılar, cirminiz kadar yer yakarsınız!

Hazırlanın dostlar, RTE patentli, Hz.Davut’un üretimi halis Türk Malı
senaryomuz en kısa zamanda sürülüyor uluslararası arenaya!

Sizi daha fazla bekletmeyelim, hepinize iyi seyirler…
Oyun hakkındaki şikâyetlerinizi bize, memnuniyetinizi dostlarınıza iletmenizi…
Can-ı gönülden arzu eder, yegân yegân gözlerinizden öperiz.
Savaş dolu günler dileğiyle, kalın sağlıcakla(!)

.

18 Eylül 2011

"Sizin hiç eşiniz öldü mü?"

.

Güle güle Güngör Yurdakul...
Cemal Süreya şiirinde soruyor;
“Sizin hiç babanız öldü mü?”
Ve yanıtlıyor şair;
“Benim bir kere öldü kör oldum…”

Evet, sizin hiç eşiniz öldü mü?
Eşini yitiren D.Yurdakul bu soruyu aklımıza düşürdü.

Cezaevinden iki gün izinli çıkan Doğan askerin denetiminde,
sivil polisin gözetiminde caminin avlusunda sarılıyor eşinin tabutuna…
Öpüyor öpüyor, vedalaşıyor karısıyla, ruh kelepçeli, gönlü tutsak zindanda!

Güngör Hanım hapisteki kocasına son kez sesleniyor;
“Dert etme beni, iyi halimle hatırla”

Ya Yurdakul’un izin dilekçesi?
Taş olmuş makamlar, kas katı vicdanlar, anında yazılıyor cevap, R E T!

İşte burası Türkiye, bizim memleket…
Dokuz yıldır iktidarda mazlumun sesi!
Mağduruz diyerek halkımızın oy’unu toplayanlar…
Piyasaya sürdüler “İleri demokrasi”nin nimetlerini!

Yurt dışına kaçarlar(mış), delilleri karartırlar(mış)…
Mış mışla geçiyor aylar, yıllar…
Kim suçlu, kim suçsuz belli değil…
Yalnızca belli olan, onlarca kararmış hayatlar!

Ekmek elden, su gölden…
Yatsınlar Silivri’de, Mahkeme salonları kampın içinde.
Henüz verilen bir karar yok, kararın çıkacağı tarih de belirsiz…
Bellimi olur, bakarsınız  “Mührü zaman”a kalır dava!..

“Kalkınma”yı boş verin, iktidardaki partinin adında ADALET var!
Özelleştirme furyasında “Adalet”te özelleşmiş, kimin umurunda?
Hizbullahçıları davul/zurnalar eşliğinde serbest bırakan anlayış…
Ahmet, Nedim, Doğan’a gelince keskin kılıç, bırakmam, hepsi terörist!

Yaş dayanmış yetmişe, eş verilmiş toprağa, yurduna kul olmak için savaşılmış…
Yurdakul Doğan’ın Silivri’ye dönüşte hâli nicedir?

Ah Adalet ah, sen yok musun sen?
Kimini güller içinde yaşatırsın, geliyorsa molla geleneğinden…
Kimini taş duvarların ardında hücrelere lâyık görürsün, demokrasi neferiyse!

Sana ne demeli nasıl beddua etmeli, bilmem ki Adalet?..
Başına “Özgürlük heykeli” kadar taş düşsün dersem…
Tam isabet, takdiri ilâhî der misin?

Başın sağ olsun Doğan YURDAKUL
Nurlar içinde yat Güngör Abla

Tekrar soruyoruz; “Sizin hiç eşiniz öldü mü?”
Çok değerli DOSTLAR?  


Makûs Talih!..


Erdoğan’ı izliyor Türkiye…
Yere göğe konduramayanlar çoğunlukta…
Ülke sınırları dar geliyor, coşuyor kabarıyor taşıyor yurt dışına.

“Arap Bahar”ının başrol oyuncusu, Ortadoğu’nun bülbülü…
Sarkozy ile Cameron kaynak yapmaya çalışsa da
kül yutmuyor bizim Sultan!

“Tanrının lûtfu” diyenler giderek artıyor,
köşelerinden methiyeler düzenler RTE’ye güller saçıyor.

İsrail sıkışmış köşeye, korkudan tir tir titremekte.
Kıbrıslı Rumlar sıranın kendisine geleceğini bilmekte…

Gördünüz mü;
Yüz yıl önce Enver-î Paşa’nın ideallerini bizimki gerçekleştirmekte…
Diyeceksiniz ki fark var, Enver’in emelleri Pan-Türkizm…
Ne fark eder canım, Recep’inki de Pan-İslâmizm!

Ayrıca günümüzde Turancılık yapmak zor…
Azeri, Türkmen, Kırgız, Kazak yutar mı böyle ırkçı numaralar?
Ama İslâmcılık öyle mi?
Tek Peygamber tek Kitap derken malı götürecek Kasımpaşalı Efe!

Evet, ülkemizin makûs talihi değişiyor…
Başbakan Erdoğan tarih yazıyor sil baştan!

Memleketin ne derdi var ne tasası…
Vatandaş memnun, dört bir köşede çalıyor oyun havası.

Büyük şehirlerde inşaat furyası, semaya yükseliyor apartmanlar…
Ağaoğlu kuyruğa dizmiş milleti; “Kredi benden” deyip dağıtıyor rezidansları!
AVM’ler kaplamış dört bir yanı, mahalleli kovmuş bakkalı, manavı, kasabı.

Diziler, alçı takviyeli Kütahyalılar her gece ekranda, yarışmalar tam gaz…
Sanatçılar koro halinde seslendiriyor; “Beraber yürüdük biz bu yolları..”…
Türkiş “İhvan” yayılıyor dalga dalga, intifaya geçilecek çok yakında!

Rahmetli Özal bugünleri görmüştü, gelecek Türklerindi…
Altın çağını yaşayacaktı, alan değil verenler sınıfında olacaktı vatan!

Büyümede Avrupa'da birinci, Dünya'da ikinciyiz…
Yaşam kalitesinde her zamanki gibi sonlardaki yerimizdeyiz.

Özgürlükler sıralamasında sınıfta kaldık, açlık sefalet işsizlik gani…
Çin işi Capon işi bunu yapan iki kişi, biri RTE diğeri tüketici!

İyi Pazarlar efendim, kalın sağlıcakla, sürçi lisân ettiysek affola.