bir şair vardı, öğretmen

31 Temmuz 2017

Osmanlı gerçeğinden günümüze.

Macit CÜNÜNOĞLU












Kırk altı yıl süren saltanat...
Otuz altı padişah içinde kırılan bir rekor...
Zigetvar seferinde verilen son nefes...
Yaş: 71
Karşınızda "Muhteşem yüzyıl"ın baş aktörü, "Kanunî Sultan Süleyman".
Fatih Sultan Mehmet Han oğlu Amasya Valisi II. Beyazıt.
Sekiz oğlu olmuştu Beyazıt'ın...
Ve "60" yaşına geldiğinde Amasya doğumlu Selim dahil, Ahmet ile Korkut kalmıştı hayatta.
İşte o Selim, babasını zehirleterek öldüren ilk padişah olarak anılacaktı...
Nam-ı diğer, Yavuz Sultan Selim Han...
Babasını, iki ağabeyini, altı yeğenini ve üç de vezir-î azamını öldürtten, "10" numaralı padişah Yavuz'un tek bir oğlu vardı...
O da kahramanımız I. Süleyman.
Erkek kardeşi olmadığı için kardeş katili olmayan.
Kendisine kafa tutan iki oğluyla bazı torunlarını
ve büyük amcası Cem'in oğluyla torunlarını öldürten cihan sultanı!

Gelelim şair Kanunî'mizin haremine...
İlk evlat Şehzade Mustafa'nın anası, Lehistan kökenli olduğu rivayet edilen Mahidevran Sultan'dan...
Ancak Mahidevran Sultan Haseki'liğini doyasıya yaşamadan çok çabuk gelir yeni kuma Ukrayna'dan...
Bir Rus papazının kızı olduğu söylenen sevgili ana atamız Roksalan!
Şanlı tarihimizdeki bilinen diğer adıyla Hürrem Sultan.
Hürrem dört oğlan çocuğu doğurur I.Süleyman'a...
Ve dillere destan meşhur hikâyemiz bundan sonra başlar...
Gelsin artık Muhibbî mahlâsıyla kaleme alınan şiirler...
Bizans'ın pamucunu dama atan, eşi benzeri duyulmamış saray entrikaları.
Cazibesini günümüzde dahi hiç yitirmeden sürdüren iktidar savaşları!
Değerli okurlarım, atalarımızdan yadigâr kalan böylesi güzel anılar...
Dizi yapılmayacakta...
Çağımız efendilerinin yaşadığı Beyaz Saray'da ki Oval Ofis'ten... 

Naklen yayınlar mı izleyeceğiz ekranlardan?

Sen çok yaşa Muhteşem Süleyman...
"Atam izindeyiz" diye haykıran torunların...
Yine arıyorlar Ukrayna toprakları üzerinde, Sultanlar sultanı Hürrem'in ayak izlerini!..
Efendim, lütfedip gelirseniz eğer,
Bir pazar Süleymaniye avlusunda buluşalım...
Mevlîd olmasa bile, "Fatiha ile üç Kulhuvallah" gönderelim...
Kanunî ile Hürrem Sultanların aziz ruhlarına!

Burgaz









Adalar içinde Burgaz'ı çok severim.
Sakindir, doğaldır.
Büyükada hem kalabalık hem de Arap turistler sayesinde
kimlik değiştirmiştir.
Heybeli ise askerin egemenliğine rağmen idare eder.
En azından Hüseyin Rahmi, Yesari Asım aşkına.
Lâf aramızda az mehtaba çıkmadım!
Yalnız Gürpınar'ın müzeye dönüşen evini gezerken duygulandım.
Başköşede âşık olduğu yüzbaşının fotoğrafı.
Nasıl olduysa imamlar kaldırmamış!
Yazarın edebiyatına da bayılırım, âdeta ülkemizin Molyer'idir.
Kınalı'ya gelince her zaman yavan, kuru gelmiştir.
Hâlbuki Ermeni adası diye bilinir, onlarca dostum da ikâmet eder.

Yine de Burgaz'ı tek geçerim.
Bir zamanlar Öğretmen Evi'nin kadim müdavimiydim.
Şimdilerde tahmin edeceğiniz gibi yasaklardan dolayı tadı yok.
Ben de Cemevi'ne takılıyorum.
Bazen madamlarla konken de çeviriyorum.
Hz. Ali'nin gölgesinde fena olmuyor.
İki bardak demli çay, azınlıklarla yapılan koyu sohbet...
Kazına kazına eski İstanbul'u konuşuyoruz.

Fakat Sait Faik adaya damgasını vurmuş.
Heykeli iskelede, evi Rum kilisesinin yanında.
Darüşşafaka Vakfı tarafından restore edilip müze yapılmış.
Bir zamanların yazarları çizerleri ne güzel yaşamış...
Sahip olduklarını gördükçe imrenmemek elde değil.
Zaten o ortamları soluyan ya şair olur ya ressam...
Tabii bestekârları da unutmadan.

Farkında mısın, günümüz ne kadar çok değişti.
Yabancılaşma, çürüme yaşam biçimimiz oldu.
Ne sanat ne sohbet...
Elde telefon, bilgisayar televizyon karşısında tüketilen ömürler.
Yazık, çok yazık.
Sait Faik'i tanıyan tek tük insanla tanışma fırsatı buldum.
Adamın hayatı zaten hikâye.
Sımsıcak dostluklar...
Balıkçıyla, meyhaneciyle...
Dinlerken içim titreyip gözlerim nemleniyor...
Geçmişe duyduğum hasretle...
Ah hasret, ah hasret!

Macit CÜNÜNOĞLU

30 Temmuz 2017

Mutluluk

Macit CÜNÜNOĞLU



Mutlu olmak için pek çok sebep var.
Örneğin sanatın her dalı; edebiyattan operaya.
Daldın mı çıkamıyorsunuz.
Ne dert kalıyor ne kasvet.
Ne mutlu bana, iyi ki gençliğimde sola bulaşıp
dünyalı olmayı becermişim.
Yoksa işim zordu, "Vatan-Millet-Sakarya" hamasetine
sığındın mı; vay hâline!
Tayyip olup çıkarsınız.
Üstelik cami avlusunda sürünen cinsinden.

Hâlbuki elimde udum, iki duble de attım mı...
Dokunmayın keyfime.
Hele hüzzamda dolaşıyorsam, ne içli şarkılar...
Bir bilseniz.
Pavorotti de dinliyorum...
Kahrediyor beni...
Müthiş bir tenor, toprağı bol olsun...
Klasik müziğin sevilmesine çok ciddi katkıları oldu.
Bu arada bizim toplum Leyla Gencer'i pek tanımaz.
İtalya'da yaşadı, orada evrenselleşti...
Öldüğünde yakılan cesedinin külleri Boğaz'a döküldü.
İstanbul sevdalısıydı, olağanüstü bir soprano.
Âşığıyım, canlı dinlemek isterdim.


Arada sırada şiire de takılıyorum.
Nedendir bilinmez, Cahit Sıtkı hayranıyım.
Bence ölümü, yalnızlığı en iyi anlatan şair.
Biliyor musunuz "35 Yaş" şiiriyle CHP'nin açtığı yarışmada
birincilik ödülü aldı.
Devir kırklı yıllar.

Fakat Necip Fazıl'ı geç keşfettim...
Dedim ya, serde solculuk var, hiç yüz vermezdim.
Ne zaman ki aşağıdaki satırlarıyla tanıştım...
Aldım, kumarbaz esrarkeşi gönlümde bir yere koydum.
Meğersem adam derya imiş...
Nazım'la yarışacak kadar.
İşte sanat böyle bir şey...
İdeolojiye esir olmadan kanatlarında seyahat ederseniz
asla pişman olmayıp mutluluğun sırrını bulursunuz...
Ve hayata gülümseyerek bakmayı öğrenip zengin yaşarsınız...
Öyleyse Kısakürek'e bir kulak verelim...
Bakalım neler demiş...




"Ne hasta bekler sabahı,

Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?"


23 Temmuz 2017

Namus!

Macit CÜNÜNOĞLU







Köşe yazarlığı düşünsel namus gerektirir.
Öncelikle tarafın belli olacak.
Yarı Tayyipçilik yarı muhalefetçilik kimseye fayda sağlamaz.
Örneğin bugünkü Ertuğrul Özkök yazısı...
Büyük Birlik Partisi'ne bir övgüler bir övgüler...
Sonra da gençlik kolları Alperenler'e yergiler.
Yemezler usta...
Lütfen yani, biliyoruz pop sosyologsun ama bu kadarı da olmaz!
Adamların elinde sopalar; Neva Şalom Sinegogu'nu basmışlar...
Üstelik güpegündüz...
Akılları sıra İsrail'e ders veriyorlar.
Oysa ki arkalarında hükümet...
Aynen danışıklı dövüş senaryosu!

Hâlbuki ne Filistin eski Filistin...
Ne El-Fetih eski El-Fetih.
Köprülerin altından çok sular aktı.
O devirlerde sosyalizm vardı...
Rüzgârlar soldan esiyordu.
Denizler bile kavga verdi...
Üzerlerinde üniforma, ellerinde silah.

Artık kimse kimseyi kandıramaz.
Devir barış devri.
Leyla Halidlerin zamanı çoktan geçti.
Oturacaksın masaya, diplomasi konuşacak.
"Van minut"le yürümez işler...
Hele Mavi Marmara'yla hiç gitmez.
Yakın tarihimizde görüldüğü gibi...
On Niyazi'yle karaya oturursun!

Dönersek başa; Alperen dediğiniz sürü kim...
Kim besler, kim destekler...
Ayrıca Yazıcıoğlu kimdi, kime hizmet ediyordu?
Özkök ilkeli partinin lideriydi diyor...
Ancak hangi ilke, hangi parti?
Eğer kan dökmekten bahsediyorsa haklı...
Nice yoldaşımın canı vardır ellerinde...
Ah şu MİT'in arşivleri bir açılsa da...
Göreceksiniz; Ertuğrullar, Muhsinler orada...
En azından belgeler konuşsa, artık biz sussak!

22 Temmuz 2017

Amasya

Amasya










Yeşilırmak güneyden giriş yapar Amasya'ya...
Çıkışında Tersakan'la buluşur...
Artık hedefi bellidir: Karadeniz.
Çarşamba'da azgın sulara kavuşur.
Fakat kent içinde hüzünlüdür, durgun akar.
Binlerce yıllık tarih sırtındadır.
Vadisi dar, yansımaları şiirdir.
Etilerin ayak izleri, Roma'nın azameti, Strabon'un gururu...
Kolay mı bunca yükü taşımak.

Yüreğime yine memleket hasreti düştü.
Havasından mı suyundan mı; toprak çekiyor beni.
Hâlbuki İstanbul âşığıyım.
Elli yıldır burda yaşıyorum.
Üstelik doya doya.
Ama çok özledim...
Elimde değil.
Farkında olmadan ırmak boyunda koşuyorum.
Pirler parkında bakla dolması yediğim günleri...
Çinli Yusuf'un dondurmasını...
Almancı teyzenin pastalarını nasıl unuturum?

Bir de Şehir Kulübü vardı...
Eşrafın yiyip içtiği yerler.
En son Niyazi Dal'ı gördüm...
Elinde rakı bardağı, demleniyordu!
Ya Namık Kitapçı'ya ne demeli?
Yılların gazete bayii.
Tatlı ihtiyar, yakışmış, kilo almış!

Adaşım Macit Abi de vefat etmiş.
Canti adamdı...
Efsaneydi...
Halaoğlum değerli Erol Çevikçe de seksen yaşında,
doğduğu mekânla yeniden buluşmuş.
Yenilediği evinin manzarası eskisi gibi olmasa da,
hatıraların kokusu yeter.

Evet, yıllar hızla akıp gidiyor.
Yeşilırmak gibi.
Bugün Face sayesinde "Gurbetteki Amasyalılar" sayfasında
Metin Oruç'la tanıştım, belli ki can insan...
Noktasına virgülüne dokunmadan aktardıklarını paylaşıyorum...



RAFAEL ALTUNYAN ve ANLATTIKLARI....

O Amasyalı bir Ermeni vatandaşı.1970-80 döneminde ülke genelinde hakim olan şiddetin ve gerilimin en çok kendilerini etkilediğini anlatan Altunyan da adını ve soyadını bu dönemde mahkemeye başvurarak Faruk Altınoğlu yapmış.

"Hayatımda 3 yıllık Tıbrevank deneyimim ve 1,5 yıllık askerliğim dışında Amasya'dan hiç çıkmadım. Çıkmayı da düşünmedim. İmkanım yok. Benim imkanlarım burada bile yaşamaya yetmiyor. Sokakta ayakkabı tamir ederek ailemi geçindirmeye çalışıyorum." diyor.
''Askerliğimi Sarıkamış'ta yaptım onurlu bir şekilde. Bana yapılan tüm ayrımcılığa rağmen. Sonrasında döndüğümden beri bu işi yapıyorum. Ben ortaokul mezunu olmama rağmen beni çavuş yapmadılar. Bir çavuş olmak istiyordum oysa. Sivas'ta akerlik yaparken çavuşlardan biri askeri aracın arkasından aldığı portatif kürekle beni dövdü. Oysa yanımdaki diğer Türk arkadaşa hiçbir şey yapmadı."
''Özel günlerde babamlar ve şehrin önde gelenleri ULUMAMA denen yerde toplanırlardı. Şimdi kaldı mı bilmiyorum. Savadiye'deydi. Ama ben kendimi bildim bileli şehirde önemli bir yapı, kilise falan yok. Bir mezarlığımız var işte. Şimdi belediye orayı yaptırmış. 3'te 2'si gitmiş. Babamın babaannemin mezarlarını tespit ettim ben. O kadar."


Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, gülümsüyor
Rafael ALTUNYAN


Not: İyi ki Metinler var. Gözlerim nemli,
daha fazla yazamıyorum.
..
Bağışlayın dostlar...
Yaşlılık işte!


Macit CÜNÜNOĞLU

16 Temmuz 2017

Altın vuruş!

Macit CÜNÜNOĞLU









Biliyorsunuz, ülkemizin yakın tarihi darbelerle doludur.
60'da start almış, 15 Temmuz 2016'ya kadar sürmüştür.
AKP üçünü önemser; 27 Mayıs ile 28 Şubat ve 15 Temmuz.
Dün gece bir kez daha görüldü ki, sömürülmeye elverişli konular.
Öncelikle AKP'li efendiler "millet" diye diye halkı ikiye böldüler.
Bizden olanlar, olmayanlar...
Ve tüm organizasyonlarını parti mitingi gibi düzenliyorlar.
Boş verin "Yenikapı ruhu" martavalını...
Zaten hiç inanmamıştım...
Dertleri iktidarlarının güçlenip pekişmesi.

Hâlbuki bu ülkede 12 Mart, 12 Eylül de oldu.
Binlerce gencimiz yitirildi, ağır bedeller ödendi.
Daha doğrusu Türkiye solu tırpanlanıp budandı.
Âdeta siyasî soykırım.
Ancak hatırlamaya gelince tısss!
Hani "Kendine Müslüman" deyimi vardır ya, sanki
AKP'liler için icat edilmiş.

Bu saatten sonra da demokrasi, adalet gibi kavramların
varlığına inanmıyorum.
12 Eylül faşizminin garabetleri vardı.
Tutukluları tek tipe mahkûm eden...
Aynı ruh hortlayıp karşımıza çıktı.
Belki Fetöcü alçaklar hak ediyorlar ama hukuk herkese lâzım.
Ayrıca AKP'lilerin 15 Temmuzculara teşekkür etmesi gerekir...
Yeryüzündeki hiç bir darbe iktidarın ekmeğine bu denli
yağ süremez.
Tüm bu gerçekleri kullanıp dibine kadar sömürüyorlar.
Utanmazca, arsızca.

Ah Feto, sen neymişsin...
Yıllarca iktidara hizmet ettin...
Altın vuruşu 15 Temmuz'da gerçekleştirdin.

Saraydakinin yerinde olsam Devlet Nişanı'yla
şereflendirirdim seni...

Ki aptallar sürüsünü bin yıl daha birlikte yönetelim!





15 Temmuz 2017

Güle güle Sevan...

Sevan Nişanyan, firar edip yurt dışına çıktı
Sevan NİŞANYAN

Sevan tüymüş, iyi yaptı...
Özleyeceğiz O'nu.
Üç yıl hapis yattı...
Aldığı toplam ceza 11,5 yıl.
Gerekçesi Şirince'ye ev yapmak.
Suça bakın, neredeyse idam edecekler.
Burası Türkiye, adaletin olmadığı ülke.
Asarlar da keserler de...
Hatta Hrant gibi sokakta vururlar!
Biliyorum, mahpuslarda çürümek kolay değil.
Fırsatını buldu mu kaçacaksın arkadaş.
Baksanıza Can'a, başına gelecekleri bildiği için
kapağı Almanya'ya attı.
Ya Ahmet Kaya; neredeyse linç edilmesine
ramak kalmıştı.
Nurlar içinde yatsın, Paris'te özgürce öldü.
Siyasî tarihimiz sürgünlerle doludur.
Başta Nazım ve daha niceleri.
Yoldaşları Sabahattin ise Istranca dağlarında
vahşice katledildi, mezarı bile yok.
Bir hiç uğruna Enis de 25 yıl yedi.
Cumhuriyetçiler 1 yıla yakındır içerideler.
Özetle ülkemizde adı konmamış faşizm rüzgârları esiyor.
Sevan'ın şansına 11,5 yıl düştü...
O da özgürlüğe yelken açtı.
Unutmayacağız seni dostum...
Bu toprakları, ana vatanını ne kadar sevdiğini biliyoruz.
Yolun açık olsun, asla yüreğinden silme bizleri.
İnşalllah güneş tekrar doğarsa buluşuruz Şirince'de...
Şaraplar içer...
Aydınlığı selâm göndeririz...
Gözlerimiz nemli!


Macit CÜNÜNOĞLU

14 Temmuz 2017

Ortaçağ'dan günümüze...

Macit CÜNÜNOĞLU





Ortaçağ'da kilise cennetin tapusunu satıyordu.
Endüljans denir.
Bir Alman papaz geleneği yıktı.
Adı: Martin Luther.
Protestanlığın kurucusu.
Engizisyonlara, aforozlara rağmen yılmadı, amacına ulaştı.
Günümüz Türkiye'sinde kilisenin yaptığı işi AKP devraldı.
Ancak bir farkla, dünyevisini pazarlıyor.
Hem de nasıl, durumundan memnun olmayan AKP'liyi görmek
mümkün değil.
Bir elleri yağda, bir elleri balda.
Durduk yere mi kapağı attı Numan'la Süleyman.
İkisi de bakan!

Ancak köşeyi dönenlerin sayısı belli.
Yaratılan servet herkese yetmiyor.
Baldırıçıplak partililerin hakkına huriler düşüyor.
Yani gariban takımı, canlarım benim...
Namaz niyaz derken hayâle devam.
Şarap akıyor ırmaklardan, melekler dört bir yanda.
Cüppeli kapı komşu.
Biraz ötede Feto ile Tayyip...
Eski ortak...
"15 Temmuz"u konuşuyorlar.

Ah Tanrım, sen nelere kadirsin...
Şeytanı sever, namuslu kulunu sevmezsin.
Bu mudur adaletin?
İnanır mısın, gönderdiğin Sultana peygamber diye bakıyorum.
Elimde değil, madem ki halkımıza reva gördün...
Ne diyebilirim ki...
Sensin yaratan, sensin sunan...
Çekeriz cezamızı.
Yine de şikâyetçi değiliz.
Afrika'dan bir adım önde, Araplardan bir adım gerideyiz.
Çünkü petrolümüz yok...
İnsan gibi yaşayamıyoruz.

Açizene, yetmiş yaşında bir emekliyim...
Evim, arabam olmadı.
İnkâr etmeyeyim, bolca hatun ikrâm ediyorsun... 

Ama elden ayaktan düştüm...
Hâlimi görmez misin?

En iyisi mi senden uzak durmak.
Yıllardır fikir ayrılığım var...
Sen yoluna ben yoluma...
Zaten her şey oluruna...
Kitap de öyle diyor, Bakara süresi, 131. ayet...
Sana inanmaz mıyım?

12 Temmuz 2017

15 Temmuz

Macit CÜNÜNOĞLU











İktidarın ilân ettiği 15 Temmuz haftasına girdik.
Televizyonlar malûm, âdeta yarışırcasına Fetö'ye çakıyorlar.
Hâlbuki adam dünün kutsalıydı, ruhani liderlikten öte
peygamber muamelesi görüyordu!
Haklıydı da, polisi, hakimi, savcısıyla resmen devlet ortağıydı.
Ayrıca siyasetin en tepe noktalarında dostları vardı...
Soldan, sağdan.
Bir de generaller eklenince hoş geldin 15 Temmuz!

Darbe görmüşler için olan biten trajikomik sahnelerdi ama
ortada 249 ölü, 2000'den fazla yaralı vardı...
Dört elle sarıldı AKP...
1, Ordu ağırlığını koymuş, Sultanın can güvenliği sağlanmıştı.
Artık kahramanlık, şov zamanıydı(!)
Öyle de oldu...
Kıçı kurtaran ekranlara koştu...
Halk sokağa çağrılıyordu...
Camiler devreye girdi, sabaha kadar okunan selalar direnişin
sesi oldu.
Parlamento ayaktaydı, milletvekillerinde bir demokrasi aşkı,
bir demokrasi aşkı; gurur duyup gözlerimiz yaşardı.

Asil milletiz vesselâm...
Tankın önüne yatar, kurşunlara göğsümüzü siper ederiz.
Çanakkale ruhu, Kurtuluş Savaşı kararlılığı.
Tarih yeniden yazılıyordu ki...
Kılıçdaroğlu ortaya çıktı; dedi ki "kontrollü darbe"...
Haydaaa, efendilerin kulağına kar suyu kaçtı...
Başladılar saldırmaya, azgınlaşmaya.
OHAL girdi devreye, Kemal Bey'in ne Fetö
cülüğü kaldı
ne şeriatçılığı.
Adresler karışmıştı artık, Cumhuriyetçiler, Enis tutuklandı...
Tarihin en büyük cadı avı.
Benim gibi düşünmeyen kahrolsun.
Oysa hak, hukuk, adalet isteniyordu...
Ama kimden?

Sultanımız tramvaydan çoktan inip Arap çöllerine yelken açmıştı...
Gözü karaydı...
ABD'ye posta, AB'ye posta, İran'a katakulli...
Darbeyle içeride huzur sağlanmıştı.
Referandum kıl payı kazanılmış...
Karanlığa hızla sürükleniyordu vatan...
Saray mutlu, iktidar huzurlu...
Bakalım, ne kadar sürecek bu zaman?








10 Temmuz 2017

Dostlarım

Macit CÜNÜNOĞLU








Yetti artık, bıktım kanser haberlerinden.
Kahrolsun kapitalizm, bu illetin tedavisi bulunamadı.
Kesin ticari, ilaç sömürüsü had safhada.
Çaresizlik insanı it bokuna muhtaç edermiş...
Kaldı ki tomografi, radyoterapi, kemoterapi, ameliyat derken...
Bir yığın yalan dolan.
Sektör mutlu, başta hastaneler ve doktorlar....
Ardından ilaç tekelleri.
Tıkır tıkır işleyen sistem!

En son Mehmet Ali'nin haberini aldım.
İyi değilmiş.
Sevgili Uğur'un kocası, yoldaşım benim.
Az hapis yatmadı, Tuncelili yurtsever.
Çoşkulu, heyecanlı...
TKP'ye, DİSK'e uzun yıllar hizmet etti.
Aynı şekilde karısı da CHP Genel Merkezi'nde çalıştı.
Militan ruh, adanmış hayatlar.
Çocukları Amerika'da...
68 kuşağının isimsiz kahramanları.

Giderek azalıyoruz...
Aybars, Nakip ve ben...
Sendikadan üç kişi kaldık.
Bir de başkanımız Cevat Bey var ama o da geçmişi hatırlamıyor...
Başka bir illetin pençesinde.
Yüksel'i özlüyorum, devrimci kardeşim benim.
Soyadı gibi keskindi.
Yaşına başına bakmadan kavgaya soyunurdu.
Kırkında işkencelerden geçti, hapislerde süründü...
Nurlar içinde yatsın, az çekmedi.

Evet, sona yaklaşıyoruz...
Birer birer eksilerek.
Az önce Nakip'le konuştum; şerefime kadeh kaldırdı.
Aynı şekilde Aybars...


Geçmişi anarak minik adalarımızda mutluyuz...
Bu arada Faik'in kulağı duymuyor...
Karakuloğlu Antalya'da...
Mustafa her zamanki gibi Diyarbakır'ın yıkılmaz kalesi...
Geriye kalan da gurur duyacağımız anılar...
İyi ki yaşamışız diyerek teselli buluyorum...
Yarınlara umutla bakarak.





Geriye dönüş yok

Macit CÜNÜNOĞLU



Maltepe mevzidir.
Hem de ileri bir mevzi.
Bu çizgiden geri çekilmek yok.
On maddelik manifesto deklere edilmiştir.
Takipçisiyiz, destekçisiyiz.
CHP yüz binlerin katılımıyla kurultay yapmıştır...
Ve Kılıçdaroğlu oy birliğiyle genel başkan seçilmiştir.
Kıymeti bilinmeli...
Verilen destek değerlidir, samimidir.
Bu fırsat da her zaman çıkmaz.
AKP'nin ensesine binilmiştir.
Saray rahatsızdır, huzursuzdur.
Ve giderek saldırganlaşacaktır.
Bu sabah Koray Çalışkan gözaltına alınmış.
Ne ilk ne son olacaktır.
Vatandaş "hak, hukuk, adalet" dedikçe iktidar kör parmağım
gözüne gözüne yasaları hiçe sayarak azgınlaşıyor.
Ve halkın seçtiği milletvekili terörist ilân edilebiliyor.

Ok yaydan fırladı, geriye dönüş yok.
Özgürlük meşalesi Maltepe'den yola çıktı.
En önde Kılıçdaroğlu, arkasında milyonlar...
"Geliyoruz zincirleri kıra kıra..." nidaları eşliğinde
Ankara'yı teslim almaya gidiyoruz.
Bu kavga demokrasi, insanlık kavgasıdır.
On beş yıllık uygulamalar bıktırdı, yıldırdı.
Fetö alçağının ortakları ülkeyi yörüngesinden çıkarttı.

Yetti artık, Maltepe rüzgârı dinmesin.
Anadolu'nun en ücra köşesine kadar sürsün.
Ne diyor Kılıçdaroğlu: "Herkes için ADALET"...
Bu ülkü bayraklaşıp herkesi sarabilir.
Yeter ki umutlar yeşersin, moral değerler yüksek tutulsun.
Bir de inanç, halka sonuna kadar güvenmek...
Hiç belli olmaz, bakarsınız "sandık" mezarları olur birilerinin...
Çöker saray, güneş doğar Çankaya tepesinden!










09 Temmuz 2017

Aydınlık olsun yarınlar

Maltepe'deyim.
Halay çekiyor gençler.
Meydan: Köyiçi.
Meyhaneler dolu...
Kadehler "adalet" için kalkıyor.
Türkiye orada.
Tayyipsiz hava sahası.
Özgürlüğe, demokrasiye duyduğum özlemle insanlığa hasretim.

Kürsüdeki Kılıçdaroğlu iyiydi, sağlamdı.
Verdiği mesajlar güçlüydü.
Hele "başlangıç" demesi, yüreğimize su serpti.
Yoksa ataletten çürüyorduk.
Nefes alıp umut tazeledik...
Ya yarınlar?
Torunlarım Su ile Nehir geçti gözlerimin önünden.
Ve kürsüden uçurulan beyaz güvercinler...
Saçılan karanfiller...
Zülfü haykırıyordu: "Ey özgürlük"...
Aslında içim kan ağlıyor...
Nasıl da teslim olduk bu haine?

Halay çekmek geçiyor içimden...
"Dağ başını duman almış..." marşıyla...
Koşuyorum koşuyorum güneşe karşı...
Arkamda gençliğim, yüreğimde M. Kemal...
Yaşasın umut, aydınlık olsun yarınlar.

Macit CÜNÜNOĞLU








Mitinge doğru...

Macit CÜNÜNOĞLU




Maltepe sahiline umutla gidiyorum.

Beklentim yüz binler.
Böylesi yığınsallığı 1 Mayıs'larda yaşamıştım.
Bir de yetmişli yıllarda CHP mitinglerinde.
Hatta bir keresinde Demirel başbakan.
Ecevit'i arıyor, Taksim organizasyonu için süikaste
uğrayacağını söylüyor.
Bülent Bey eşi Rahşan Hanım'la birlikte korkusuzca kürsüdeydi.
Kalabalık müthiş, İstanbul tarihinin en görkemli toplantısına
tanıklık ediyordu.

Bugün de aynı duygu, aynı heyecan içindeyim.
Çünkü ihtiyacım var.
Uzun zamandır çaresizlik, karamsarlık içimi çürüttü.
25 günlük ADALET yürüyüşü ise taze bir başlangıç,
umutlarımın yenilenmesine sebep oldu.
Bravo Kılıçdaroğlu'na, tam da zamanında karar vermiş.
Yoksa iktidar arkasına aldığı OHAL yasalarıyla azgınlaştıkça
azgınlaştı.
Hâlâ da öyleler ama belki bir uyarı, belki temiz sayfalar için
fırsat olur.

Biliyorum, benimki halisane temenniler.
Ülkemi seviyorum, halkımı seviyorum.
Kimseye öteki niyetiyle bakmadım...
Ne türbanlıya, ne Kürde...
Enis'in de yanındayım, Selahattin'in de...
Yeter ki bu topraklara barış gelsin, bir tutam da demokrasi.
Baksanıza G-20 zirvesine, protestocular Hamburg'u hallaç
pamuğu gibi attılar.
Mazallah bizde olsa, kan gölünden geçilmezdi!
İşte fark.
AB'yi küçümseyenlere saygı ile arz olunur.
Tabii anlayana.

Yine de Maltepe mitingi iyi oldu.
En azından üzerimizdeki ölü toprağı silkelendi.
Hazır AKP de düşüşe geçmişken, bakarsınız yeniden
güneş doğar vatan sathında...
Gülümseyerek, umutla.








 

07 Temmuz 2017

Kılıçdaroğlu'na...

Macit CÜNÜNOĞLU





Kılıçdaroğlu İstanbul'a ulaşmış.
Aslanım benim...
Helâl olsun sana.
Dile kolay, 450 km'yi yürümek az iş mi?
Kolay gelsin Usta...
Gandi İngilizleri alt etti...
Darısı senin başına.
Olmaz olmaz deme, bakarsın Sultan'ın başına taş düşüp
nedamet getirir!
Fakat karşılama törenindeki Mehteran bölüğü canımı sıktı.
Yapma etme güzel adam.
Biliyorum teşkilâtın işgüzârlığıdır.
Lâkin şık olmadı.
Teselli niyetine İzmir Marşı da çalmışlar...
Yine de rol çalıp Tayyipleşme!

Pazar günü Maltepe sahilindeyiz...
Yüzbinleriz, milyonlarız.
İnanıyoruz sana, davanı samimi buluyoruz.
Boşver Feyzioğlu'nu, Kocasakal'ı...
Şovmenlerle işimiz yok bizim.
Bu arada Deniz'i yanaştırma.
Fırsatçıdır, Saray'ı sever.

İnanır mısın CHP yeniden doğuyor.
İlk kez "Hayırcılar" aynı safta buluşuyor.
Asla küçümseme.
Önümüzde yerel seçimler var.
Emin ol: iktidarı tokatlarsak İstanbul'da, Ankara'da...
Artık bayrak senindir.
Kıymetini bil, hedefe koy.
Bugünden hazırlığa başla.
Gaza gelme, ayrılık rüzgârları estirme.
Ve küçük parti hesaplarının kurbanı olma.

Bir de Marmara'ya karşı çalarsan My way'i...
Öperim seni.



BENİM YOLUM


Hayatı dolu dolu yaşadım 
Her yolu baştan sona dolaştım 
Ve dahası , çok daha fazlası, 
Hepsini keyfimce yaptım! 
Pişmanlık mı? var elbette biraz 
Ama sözü edilmeyecek kadar az 
Hep yapmam gerekeni yaptım 
ve hepsine istisna olarak baktım 
Evet, oldu bazı zamanlar 
Eminim hatırlayacaksınız 
Çiğneyebileceğimden fazlasını 
Umarsızca ısırmıştım 
Ama bütün bunların yanında 
Bir an bile şüphe duyduğumda 
Hemen yuttum o lokmayı 
Ve tükürüverdim dışarı 
Yüzleştim tümüyle 
Ve hep bastı ayaklarım yere 
Hepsini yaptım keyfimce 
Sevdim, güldüm, ağladım 
Kaybetmekten payımı fazlası ile aldım! 
Ve şimdi… yatışırken göz yaşlarım, 
Hepsini gülümseyerek hatırlarım! 
Düşündüm de bütün bu yaptıklarım… 
Utanç duymadan anlatılır mı? 
Utanç mı? 
Hayır , hayır, bu ben değilim! 
Ben hepsini keyfimce yapanım.

Boğuluyoruz

Macit CÜNÜNOĞLU











Ülkemiz siyaset sahnesinde iki ideoloji varlığını sürdürüyor.
Birincisi siyasal İslâm...
İkincisi Kürt milliyetçiliği.
Hedefleri belli.
İlki şeriat, diğeri ayrılık peşinde.
Gerisi yalan dolan.
Çünkü sol değerleri savunan parti yok.
MHP de Bahçeli sayesinde golü çoktan yedi.
Âdeta iktidarın stepnesi.

Öyleyse Türkiye'nin geleceğini bu iki ideoloji belirleyecek.
Siyasal İslâm on beş yıldır iktidarda...
Kürt milliyetçiliği de Güneydoğu'da hâkim.
Ege, Akdeniz sahilleri Beyaz Türkler'in alanı.
Rakı&Balık için bulunmaz ortam.
Haydi kadehimizi kaldıralım: Şerefine Türkiye!

Evet, ülkemizin işi zor.
AKP'den kurtulmak başlı başına sorun.
Giderek kök salıyorlar.
Hele 15 Temmuz darbe girişimi...
Senaryo yazsanız, gerçekleşmez.
Her yol iktidarın çıkarlarına hizmet ediyor.
Dillerde Fetö, Saray gibi düşünmeyene kurşunlar.
Hapishaneler dolu...
Paranoya had safhada, herkes herkesten şüpheleniyor.
Döt korkusu bacayı sarmış.
Özgürlükler ayaklar altında...
Özetle OHAL saltanatı yaşanıyor.

Bir ülke düşünün, sistem ne demokrasi ne monarşi...
Sarayda yaşayan tek kişi...
Adalet O, hukuk O, kanun O...
Adam yellense, kıçından kararname çıkıyor.
Elbette dayanılması imkânsız.
Godot'u bekler hâle geldik...
"Tek yol devrim" diyeceğim ama yaşım yetmiş.
Belim bükülmüş, ayaklarım çekmiyor.
Yine de elim kalem tutuyor.
Ve dağa taşa yazıp haykırıyorum:
"Boğuluyoruz, yok mu kurtaracak insan?"




06 Temmuz 2017

İnsanlık onuru




Açlık grevinde dört ayı geride bırakan Nuriye ile Semih

artık yürüyemiyormuş.
Düştükleri duruma kader kurbanları demeyelim de, hukukun
sefaleti diyelim.
Saray her geçen gün azgınlaşıp zalimleşiyor.
Merhamet, vicdan rastgele...
Âdeta Arap şeyhleriyle yarışıyor.

Zaten bu saatten sonra demokrasiden, adaletten söz etmenin de
faydası yok.
Sistem ipten kurtulmuş azgın boğa gibi bir yerlere koşuyor.
Tanrı sonumuzu korusun.
Belki de ülkemizi Suriye'nin akıbeti bekliyor...
Hele Barzani referandumunu yapıp devletini kursun...
Bakalım nasıl bir coğrafya karşımıza çıkacak?

Bu arada Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşü işe yarar mı?
Hiç sanmam, ancak boş oturmaktansa iyidir.
En azından Batı'ya sesleniş...
Hatta haykırış;
"görün hâlimizi, insan haklarına bile muhtaç kaldık"
dercesine.


Evet, umutların tükendiği noktadayız.
Ortada muhalefet de kalmadı.
Birazcık CHP ile kıyıma uğrayan HDP.
Geriye kalan Devlet ile Doğu'yu bağla, koy sepete.
İkisi de iktidar uşağı...
Rezilcesine, utanmazca.

Hâlbuki açık alınla çıkmıştık yola...
Yüreğimizde M. Kemal sevgisi...
Ülkümüz Cumhuriyet'i yaşatmak.
Hepsi yalan oldu.
Şimdi İmam-Hatip gerçeğiyle boğuşuyoruz.
İktidarda kapkaranlık zihniyet...
Elbette kavgamız sürecek...
İnsanlık onuru galip gelene kadar ama...


Macit CÜNÜNOĞLU

05 Temmuz 2017

4 Temmuz

Macit CÜNÜNOĞLU







Dün "4 Temmuz"du.
Amerika'nın bağımsızlık günü, yıl: 1776
Fransız Devrimi'ni derinden etkileyen kuruluş öyküsü.
İngiltere 18. yüzyılda sömürgelerinden birini daha kaybediyor...
Ve tarih sahnesine çağımıza damgasını vuran ABD çıkıyor...
Ölümsüz imparatorluk.
Bildirgelerine göre demokrat, insan merkezli yönetim anlayışı var.
Ancak elli milyon Kızılderili'ye "ne oldu?" diye sorarsanız;
insanlık tarihinin en trajik katliâmı karşımıza çıkar.
Ya Afrikalı yerlilerin başına ne geldi?
Kölelerin!
Yüzyıllarca süren vahşet ötesi uygulamalar...
Hem de yakın tarihe kadar.

Yine de özgür bir ülke, insan hakları üst seviyede.
Bilim, teknolojide çağa öncülük ediyor.
Ekonomi de ise tartışmasız number one!
Öncelikle silah üretiyor.
Fantom'dan nükleere.
Âdeta ay üstü alfada hayat yaşanıyor.

Ancak uluslararası siyaseti kirli, acımasız.
Özellikle II. Dünya Savaş'ı sonrası ülkemize biçtiği rol...
İleri karakol muamelesi, asker ihraç eden ülke yaratma hedefi...
Kore'yle başlayan serüven.
Endüstriyel dönüşümü sağlayamamış köylü bir toplum ideali...
Anti-Komünist uygulamalarla darbeler coğrafyası!
Aynı şekilde Ortadoğu.
Petrol aşkına Arap diktatörlerle kolkola çıkarları peşinden koşmak...
Tam emperyal politikalar.
Vahşi, hayasızca...
El-Kaide ile sarmaş dolaş olacak kadar!

Bu arada Fetö niye Pensilvanya'da...
En azından hâlâ?
Teslim etmeye de niyeti yok.
Elbet bir bildiği vardır.
Çünkü orası Amerika...
Aptallar ülkesi; kozbi ailesine güler, Tramp'ı seçer...
Siyah ırkı sevmez...
Holivud'la dünya sahnesine çıkar...
Uçak gemileriyle insanlığın yüreğine korku salar.
Adı: Fırsatlar ülkesi...
Fırsatını buldu mu da hiçbir ülkenin gözünün yaşına bakmaz...
Biner tepesine, suyunu sıkar...
Çok yaşa Amerika e mi, tanrı seni korusun...
İnsanlığı keşfedene kadar!



04 Temmuz 2017

Yeniden doğuş!



Gümüşlü Cami-î







Amasya'yı düşünüyorum

Dağlarını, Yeşilırmak'ı.
Selağzı'na komşu Gümüşlü'de doğdum.
Bir de mahallemin adını taşıyan camimiz vardı.
Selçuklu eseri.
Yıkılan Amasya'da gün ışığına çıkmış.
Tepeden bakıyor meydana .
M. Kemal anıtı az aşağıda.
Tankut Öktem'in ölümsüz eseri.
Ne de yakışmış memleketime.

Çocukluğumda Sinan hamamı vardı.
Babamla giderdik.
Komşuları onlarca esnaf.
Şuayip'in tandır evi, Petriç'in binbir çeşit dükkânı...
Çağlayan içkili lokanta, önünde taksi durağı.
Opel Mustafalar, Kemal abiler hepsi orada.
Dayım faytoncu İskender...
Durakları meyhaneci Atıf'ın bitişiği.
Yanı başında Tımarhane...
İpek böcekçiliği ticareti yapılıyor.

Küfelerden üç beş koza çalıp evde üretime geçerdik.
Besin kaynağı dut yaprağı.
Darwin'den önce evrim yasalarını keşfetmiştik!
Ah!.. Çocukluk yıllarım...
Her hatıra aklımda.
Bir de Ulu Mama vardı...
Savadiye'de.
Dağların eteğindeki Ermeni türbesi.
Ayazmasından su içer dua ederdik.
Bazen Ermeni komşularımızla karşılaşıp
karga papucu ile boyanmış yumurtalarını yerdik.

Geçmişi duyduğum özlem mi, bilmem.
Amasya beni hüzünlendiriyor.
Topu topu on beş yıl yaşadım.
Babam, annem, kardeşlerimle...
Ya şimdi?
Yalnızlıkla harmanlanan ömür.
İyi ki evlâtlarım, torunlarım var.

Edebiyat, müzikle de desteklenince hayat...
Yeniden doğuyorum.

m.C.

Sahibinin sesi!









Bir süredir Türkiye'de Vikipedi'ye ulaşamıyorum.
Neyse, gelinim sorunu çözdü.
Gençler işte, hepsi bilgisayar kurdu.
Sordum, "nasıl çözdün?"...
Amerika üzerinden bağlanmış.
Ben yapamazdım, bizler direksiyon şoförü gibi yalnız
klavye kullanıcılarıyız.
Daha doğrusu formattan, cıgabayttan anlamayız.
Tabii hemen sayfayı açtım...
Tanıtım bölümünün altında Vikipedi diyor ki,

"
Murat Bardakçı Habertürk TV'de hazırlayıp sunduğu Tarihin Arka Odası programında Vikipedi'deki bilgileri birkaç kez eleştirmiştir. Vikipedi'deki kendi biyografi maddesinden örnek vererek yanlış bilgiler içerdiğini veVikipedi'yi intihal açısından, öğrencilerin akademik performansı için olumsuz bir kaynak olduğunu vurgulamakta ve Vikipedi'nin bu yüzden Türkiye'de yasaklanmasını savunmaktadır. 29 Nisan 2017 itibarıyla Vikipedi'ye Türkiye'den erişim Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından idari tedbir uygulanmak suretiyle engellenmeye başlandı."

Şaşırmadım, Bardakçı'yı toplum olarak tanırız.
Seveni de, sevmeyeni de çok.
Ben ikinci kategoride yer alıyorum.
Çünkü bilgi izleyiciye döve döve pazarlanmaz.
Tamam, yabana atılmayacak ölçüde birikimi var...
Ancak tahammül edilemeyecek kadar da ukâlâ.
Ayrıca yukarıdaki paragrafta görüldüğü gibi ispiyoncu da.

Evet, bu tiplerin demokratlığı kendileriyle sınırlıdır.
Aslında yasakçılığı savunan medyadik şovmenlerdir...
Tıpkı "sahibinin sesi" gibi!
İşte bu nedenle ülkemizde gerçek adalet gerçekleşemez.
Çünkü tüm devlet kurumları AKP'nin mutlak hizmetindedir...
Sıradan bir ansiklopedi olan Vikipedi'den bile korkarlar...
Fikri hür, vicdanı hür Cumhuriyet kuşaklarının gözünün
içine baka baka da yasaklarla Türkiye'yi idare etmeye kalkarlar...
Bardakçıların sayesinde!

Macit CÜNÜNOĞLU

03 Temmuz 2017

Adalet!









"Adalet" Antik Çağ'dan günümüze tartışılan kavramdır...
Ve Mahkeme duvarlarında yazar: "Adalet Mülkün Temelidir."
"Mülk" vatandır, topraktır, devlettir.
Dikkat ederseniz "insan" yoktur.
Varsa yoksa vatan ile devlet.
Hâlbuki üzerinde yaşanılan toprak vatandır, vatandaşa
hizmet eden kurum da devlettir...
En azından Batı toplumları için.
Bizde ise devlet kutsanır...
Halka tepeden bakar, ceberrut özellikleri vardır.
Askere gitmek, vergi vermek yetmez...
Din gibi halkın biat etmesini ister.

Örneğin kolluk kuvvetlerinden "polis" yurttaşların
can ve mal güvenliğini sağlayan kurumdur.
Fakat düşünce özgürlüğü gibi bir derdi yoktur.
Çünkü mevcut yasalar izin vermez.
Aynı şekilde savcılık makamı...
Cumhuriyet adına hareket eder, o nedenledir ki unvanı da:
"Cumhuriyet Savcılığı"dır.
O da yaptığı soruşturmalar neticesinde dava açar...
İşi budur.
Yargı da hakimler aracılığıyla kamu vicdanı adına karar verir.
Ama ülkemizdeki uygulamalar evrensel hukuk ilkelerine uymaz.
Siyasallaşmış polis ve yargı yeni adalet anlayışını sergiler.
Ve bu işler her devirde böyle sürüp gider.

Fetö iktidar ortağıyken borusu öter...
Öküz öldüğünde Bekir'in askerleri devreye girer.
Artık savcı, hakim emir kuludur.
Saray en üst mertebe, emir komuta zinciri içinde adalet
otomatiğe bağlanmıştır.
Ve hapishanelerin doluluk oranı yürütmenin gurur kaynağıdır!

Bu arada sessiz sedasız birileri yürür...
Ankara'dan İstanbul'a...
Ellerinde pankartlar; adalettir talepleri...
Yetkililer hop oturup hop kalkarlar.
Öfkelidirler...
Saldırırlar yürüyenlere saygısızca...
Çünkü haramidirler, kurnazdırlar...
Ve yüzde 51 oyla karanlık adaleti yeniden inşaya başlarlar...
İnsanlığa düşmanlıklarını ilân edercesine!

Macit CÜNÜNOĞLU



02 Temmuz 2017

Nankörlerin iktidarı!

Macit CÜNÜNOĞLU









Bayramın birinci günü Amasya'ya doğru yola çıktık.
Direksiyonu TEM'e çevirir çevirmez de Sultanımızın
konvoyuyla karşılaştık.
Namaza gidiyormuş, tahmin edersiniz; onlarca araç...
Aralarında lastik tekerlekli tank bile var.
Olağandır deyip gülüp geçtik, lâkin güzergâhtaki tüm
çevre yollarını kesmişler, hem de saatlerce.
Korkunun bu kadarına da pes doğrusu!
Demek ki Sultanımız paranoya sınırlarında yaşıyor...
Yoksa insan yönetici dâhi olsa halkından bu derece korkar mı?
Hele Batı toplumlarında.
Olsa olsa Doğulu diktatörlerin hezeyanlarıdır...
Ki Arap liderlerinde de benzer refleksler var.

Ancak ülke yön değiştirdi...
Hızla dinsel iklime doğru yol alıyoruz.
İktidarı artık İmam-Hatipler de kesmiyor.
Derin çalışmalar sonucu köklü değişiklikler peşindeler.
Yargı, eğitim tamam...
Hedefte seküler hayatın rötuşlanıp düzenlenmesi...
Daha açık ifadeyle İslâm tüm kurallarıyla mutlak yaşanacak.
Ya itiraz edip arıza çıkaranlar...
Hapishaneler ne güne duruyor...
Bekir'in savcıları, hakimleri hazır...
Yeter ki kurbanlar seçilsin.

İşte Cumhuriyetçiler, işte Enis...
Suçlamalar Fetöcülük...
Ne kadar acı!
ADALET diye Kılıçdaroğlu günledir yürüyor.
AKP kör, sağır.
Sürekli tehdit fırça.
Utanmıyorlar da!
Hâlbuki RTE hapsedildiğinde...
Aynı şekilde parti kapatma davalarında hep karşı durduk.
Özgürlük için, demokrasi için.
Nankör kediler...
İktidarı ele geçirince geçmişi unutup intikam peşine düştüler.
Aslında kurnazlık, döneklik fıtratlarında var...
Çünkü referansları din ile mezhep...
Ve dünyalı olmayı hiçbir zaman beceremediler!.

01 Temmuz 2017

Bayramda Amasya

Eren ERBAŞ

Üç günlük Amasya tatili ara gazı gibi ruhuma iyi geldi.
Yaşlar ilerledi, ondan mıdır; bilmem...
Lâkin memleket hasreti her geçen gün ağır basıyor.
Normal olduğunu düşünüyorum.
Bir de doğduğun topraklar Amasya olunca özlemez mi insan!

Her zamanki gibi dayıoğlum Celal ve eşi, çocuklarıyla birlikte
sarıp sarmaladı bizi.
Oysa amansız bir hastalıkla boğuşmuştu...
Ağır ameliyatlar v.s.
Ancak moralli, yaşam sevinci yüksek...
Sevindik, mutlu olduk.

Ve bayramın üçüncü günü Ebemü'nün (yeni adı: Yassıçal)
yolunu tuttuk.
1050 metre yükseklikte, dağların tepesindeki alevî köyü.
Şehir yanarken orası küfür küfür esiyor.
Mangal yapıp rakı içeceğiz.
Tesis harika, havuz başında...
Bir de canlı müzik, âdeta cennetteyiz.

Şarkılar, türküler eşliğinde güneşi batırıp geceyi yarıladık.
İşte tam bu sırada Eren'le tanıştık.
Elinde bağlama, olağanüstü güçlü bir ses...
Sahnedeki şirin genç.
Çulparalıymış, eğitimli müzisyen.
Bir o kadar da sevimli ve güler yüzlü.

Arzularımızı kırmayıp peşpeşe devrimci ezgiler patlattı.
Tabii iman tazeleyip umutlandık.
Mahsuni'den Neşet'e onlarca şarkı...
Karlı kayın ormanlarında gezindik.

Karar aldım, artık Amasya'yı ıskalamayacağım.
Ölümlü dünya, fırsat buldukça ziyaret edip sevdiklerimle
birlikte olacağım.
Çünkü memleketim kıymetli, bir o kadar da özellikli.
Mesele elma üzüm yemek değil...
Dostlarımla kazına kazına muhabbet edip kalan ömrümü değerlendirmek.
Sevgiyle, kardeşlikle...
Ve kadehimi semaya uzatıp güneşli günler dilemek.
Bekle beni Amasya, seneye buluşmak umuduyla...
Dağlarının görkemini, Yeşilırmak'ın hüznünü hayâllerimde yaşatarak
şimdilik hoşçakal...
Toprağım benim!

Macit CÜNÜNOĞLU