bir şair vardı, öğretmen

10 Mart 2019

Tansiyon 19!

Macit CÜNÜNOĞLU












Toprak anadır da devlet niçin babadır?
Aşık Veysel'e göre birincisi sadık yardır.
İkincisi ise, bir avuç azınlığın çıkarlarını koruyup
kollayan organizasyondur.
Ya "Üç Ye"...
Yasama, Yürütme, Yargı.
Fransız Devrim'inde şekillenen modern devletin temelleri.
Demokrasinin, adaletin, özgürlüklerin vazgeçilmezi.
Gerçekte var mı?
Ayrıca devletin sahibi olur mu?
Örneğin askerler, aydınlar kurdukları devletin
doğal mirasçıları mıdır?
Veya polis, sahibinin sesi olabilir mi?
En önemlisi de iktidardaki siyasi parti devleti
ele geçirebilir mi?
Elbette bu soruların cevabını bulmak hem kolay hem zor.
Özellikle de ülkemizde.

Sistem tek adamlık üzerine kurulu, yasamanın
ruhuna çoktan Fatiha...
Yargı allahlık Ali bey!
Elle tutulur hiçbir mekanizma kalmamış.
Ülke ülke olmaktan çıkmış...
Âdeta can pazarı.
Muhalif olmak suç, Kürt olmak zaten suç...
Hapishaneler tıka basa dolu...
Ama demokrasi nutukları meydanlarda uçuşuyor!

Evet, sıkıntılı günler yaşıyoruz.
Bir de seçim atmosferi...
Gelse de 31 Mart, ne olacaksa olsun.
Kendi adıma bendeniz aşırı bunaldım.
Tarihin sayfalarına sığınıyorum.
Biraz sanat, bolca da müzik.
İşte müsekkin ilaçlarım.
Yoksa çıldıracağım...
En son Gezi iddianamesine göz attım...
Hukukun karikatürize edilmiş belgesi.
İstinaf mahkemelerinin kararlarına bakıyorum...
Engizisyonun bir alt kademesi!
Tabii bunalıma girip bir büyüğe danışıyorum...
O da "Büyük Rakı"...
Şairin dediği gibi balık olup dalıyorum içine...
Keyfime bakmaya çalışıyorum...
Bu arada tansiyonum 19!

06 Mart 2019

Kabahatin çoğu...

Macit CÜNÜNOĞLU










Ehlileşmemiş siyasilerle, evcilleşmemiş köşe yazarlarıyla
demokrasi ancak bu kadar oluyor.
Konuştuklarını dinlediğimizde, yazdıklarını okuduğumuzda
 sanıyoruz ki insanlığın en alt basamaklarında yaşıyoruz
Kürtleri kovan bir zihniyet!
Aynı zamanda oy için kırk takla atan politikalar!
Gerçekten inanılması zor.
HDP diye bir parti var, seversiniz sevmezsiniz.
Ancak altı milyon seçmeni olduğunu unutmamak lâzım.
Onlarca belediyede de iş başındaydı...
Ta ki kayyumlar atanana kadar.
Netice de halkın iradesi yok sayıldı.
Pek çoğu da terörist muamelesi gördü.
Şu anda binlerce Kürt çeşitli bahanelerle hapislerde.
Ve tüm olan biten de Barış Süreci'nden sonra başladı.
Çünkü böyle buyurdu büyük Sultan!

Aslında "Barış" ve "Hapis" birbirine ne kadar uzak kavramlar.
Ama ülkemizde barışı savunmak bile suç.
Kandil'e bulaşmanıza gerek yok...
Suçlanmanız için bir dilekçeye imza atmanız da yeterli.
İşte "Gezi Davası"...
Altı yıl önce gerçekleşen eylem bugün ülkenin gündeminde.
On altı kişi tespit edilmiş...
Başta Osman Kavala...
Ağırlaştırılmış müebbet cezası isteniyor.
Vay demokrasi vay...
Azınlıkların haklarını koruyamazsın, sıradan bir başkaldırıyı
isyanla eş tutarsın...
Ondan sonra da "en ilerisi" bu topraklarda diye hava atarsın!
Belki de haklısın, cennetin pazarlandığı bir ülkede normaldir.
Çünkü çivisi çıkmış bir toplumda yaşıyoruz.
Üstelik sistemin adını da koyamıyoruz.
Liberalizm deseniz değil, parlamenter düzen deseniz; hiç değil...
Geriye de teokratik istibdat idaresi kalıyor ki...
Modern dünyada bu modele "Tek Adamlık" deniyor...
Ve onun içindir ki GATA'nın adı: Abdulhamid Han oluyor.
Ne diyelim, yazık oluyor bu ülkeye çok yazık ama...
Boşuna mı söylemiş Nazım usta da...
"Kabahatin çoğu sende..."

03 Mart 2019

Rembetiko eşliğinde...

Aman Doktor

2017 yılı Fransız yapımı 

film ülkemizde "Aman Doktor"
adıyla gösterilmiş.
Değerli büyüğüm Erol Çevikçe
önerdi, ben de izledim.
Ve bir kez daha "Rembetiko"
müziğin eşsiz nağmeleri 
arasında kaybolup yıllar yıllar
öncesine gittim.
Ta 1920'lere, mübadele devirlerine.
Evet, savaşlar olur, birileri karar verir, bedelini
insanlar öder.
Bu toprakların öz evladı Rumlar Lozan sonrası
Yunanistan'a göç etmek zorunda kalmışlardı.
Ve bu zoraki sürgün 1964 yılına kadar devam etti.
Yalnızca çoluk çocuklarını, değerli eşyalarını götürmemişlerdi
karşı kıyıya...

Bir de müzikleri vardı, adı: Rembetiko.
Anadolu halklarından ortaya çıkmış Rum ezgileri,
ağıtla karışık şarkılar.
İzmir'in kavaklarından dökülen ve o zamanki rüzgârların
etkisiyle Batı'ya doğru yüz binlerin dilinde gönlünde dalga dalga yayılan nağmeler.
Kâh udun tellerinde, kâh kanunun gövdesinde, kâh klarnetin 
sesinde çığlık olup yükseldiler Ege'nin iki yakasında.
Tarihe tanıklık etmek istiyorsanız "Rembetiko" 
filmini izleyin.
Tutmayın gözyaşlarınızı, doya doya ağlayın.
Hüzün vardır, acı vardır...
İzmir, İstanbul, Selanik vardır.
Anlatılanlar Yorgi'den Mari'ye uzanan hazin hikâyelerdir.
O nedenledir ki ülkem kopartılan çiçekler nedeniyle
öksüz kalmıştır.
Özlerim Ermeni komşularımı mahalle arkadaşlarımı; Agop'u, Kevork'u, Artin'i.
Ya Rum meyhaneleri...
Mezelerin en güzeliyle rakı bütünleşir...
Udun sesi eşliğinde miraça yolculuk başlar.
Bir de karşınızda sevdiğiniz kadın varsa, gözlerine
bakmaya doyamadığınız...
Merak etmeyin, artık cennettesinizdir...
Yudumlayın hayatı doya doya, aşk ile sevda ile...
Müzik asla sizi yalnız bırakmaz.

Macit CÜNÜNOĞLU