bir şair vardı, öğretmen

29 Ocak 2018

Hayatın derinliklerinden

Macit CÜNÜNOĞLU









Bakmayın şikâyet ettiğime, yazı üretmek keyifli iş.
İnsan kendisini ifade etmeli.
Benim de yaptığım sonsuzluğa mesajlar göndermek.
Bazen okur sayısına bakıyorum, toplam 160 bin civarında.
Allah bereket versin, hiç de fena sayılmaz.
Ayrıca ben kimim ki?
Öncelikle yazar değilim.
Sadece dilimin döndüğünce hayatı yorumlamaya çalışıyorum.
Sağ olsun dostlar, onlar ilgi gösterdikçe minik egom tatmin oluyor.
Elbette mütevazı yaşamayı ilke edinmişiz.
Hava atmak bize yakışmaz.
Hele böbürlenmekle hiç işimiz olmaz.
Geldik gidiyoruz işte, yaşayacağımız ömür neyse...
Yaptığım geleceğe pırıltılar bırakmak.
Bazen işin içine torunları, evlâtları katıyorum...
Ama siyasi ceberrutlara dokunmaktan da geri durmuyorum.
Arada sırada da olsa temas gerek...
Tabii hayırlarla yad ederek(!)

Aslında gönül neler istiyor ki...
Sürekli edebiyat, müzik, tiyatro, resim...
Özetle sanatın her dalında gezinmek...
Bence âşkların en güzeli.
Ancak ülke ülke değil ki...
Haramilerin oyuncağı olmuş.
İnsanda ne moral kalıyor, ne yaşam sevinci.
Kararmış yüreklerimizle hayata tutunmaya çalışıyoruz...
Her şeye rağmen.

Sevgili dostlar farkındayım, gereksiz muhabbetimle kafanızı şişirdim.
Yazdıklarım biraz da reklâm kokuyor hani...
Ama ne yaparsanız, ben buyum işte.
Huzursuz yaşlı adayı ve meraklı.
Sadece öğrenme isteğimi besliyorum.
Kalan ömrümün en heyecanlı mezesi.
Elimde rakı bardağım, parmaklarımın arasında sigaram...
Evet sevgili yoldaşlarım...
İlerliyorum hayatın derinliklerinde.

27 Ocak 2018

Görüşmek üzere!

Macit CÜNÜNOĞLU




Yaşlılık zor şey.
Hele de paran yoksa.
Evlâtların eline bakmak ne kadar da acı.
Huzur evlerine düşen çok insan tanıdım.
Tabii evlerin iyisi de var, pespayesi de.
Ama gözlerden akan iki damla gözyaşı yok mu...
Alıp insanı bir yerlere götürüyor.
Duyguların esiri olmak bambaşka bir dünya.
Katlanması parça tesirli...
Özellikle yürek...
Dayanabilirsen dayan.

Hayat öyle bir enteresan ki...
Yeri geliyor analar babalar çekilmiyor.
Eskiler boş yere dememişler; "insan yükü ağırdır."
Aynen öyle.
Yaşlılar evlâtlara benzemiyor.
Koyuna kuyruğu fazla gelmezmiş.
Çocukların hayatında yolculuğumuza devam ediyoruz.
Tabii nereye kadar?
Keyifli "son nefes" herkese nasip olmaz.
Kimi ne bekliyor o da bilinmez.
Tanrıya fazla güvenmemek lâzım...
Bakarsınız umulmadık bir saatte karşınıza çıkar...
Yeter ki hazırlıklı olun ve de vicdanınız rahat olsun.
Bir de "huzurluyum" diyecek fırsatınız varsa...
Sizden şanslısı yoktur.

Evet, ömür böyle bir şey işte.
Mizan hesaplaşması.
Yani artı eksi.
Eğer hayattan alacaklı kalmadıysan mesele yok.
Yok, borcun çoksa...
Ruhuna Fatiha...
Başka dünyalarda görüşmek üzere.

26 Ocak 2018

Kadıköy'den...

Özgürlük Parkı'ndan...










Kadıköy'e ilk 1969 yılında geldim.
O tarihlerde İstanbul'un nüfusu 2,5 milyon civarında.
Özellikle Anadolu yakasında köşkler varlığını sürdürüyor.
Bahçeler içinde harikâ yapılar.
Şimdilerde kalan az sayıdaki evlerin önünde 
fotoğrafçılar
gelin damat pozları çekiyorlar.
Çünkü kapılar ferforje, fonda süs havuzları var.
Âdeta sanat şaheserleri.
Çabuk harcandı çabuk.
Rant uğruna estetik her türlü değerin üzerine saldırıldı.
Ve şimdi Kadıköy gökdelenler semti.

Aslında medeniyet bu değil ama ne yaparsınız.
Ülke yöneticilerinin tercihi.
Bir avuç maganda belediyeleri ele geçirip at oynatıyorlar.
İnatları da hâlâ sürüyor.
Dertleri kalan üç beş yere cami yapmak.
Çamlıca'dan sonra gözlerini Kadıköy sahiline dikmişler...
Devasa bir mabet yapmayı hedefliyorlar.

Hiç endişeniz olmasın; gerçekleştirirler.
Zihniyet Vandalizmden beslenince Ayasofya'yı da
müze olmaktan çıkarırlar, Kariye'yi de, Aya İrini'yi de.
Dünya mirasıymış, bin beş yüz yıllıkmış...
Kimin umurunda?

Aslında iktidar son on beş yıldır oksijenimizi zehirledi.
Nefes almak zorlaştı, özgür düşünceler baskı altına alındı.
Artık gülümsemek güç...
Ancak yüzde elli mutlu...
Üstelik başarılı da buluyorlar.
Sanki başka dünyalarda yaşıyoruz...
Duyarlı bir kesim yeşil derken onlar kefen gösteriyor...
Ve tanrı yerine betona sarılıyorlar...
Yazık, çok yazık...
Fakat gün gelecek yükselen binalar hepimizin üzerine çökecek.

Macit CÜNÜNOĞLU

25 Ocak 2018

Masal dünyasından


Süleymaniye










Soğuk havalar eve hapsetti.
Zaten uzun zamandır İstanbul turlarımı ihmal ettim.
Yine de bu kente olan sevdam uzaktan da olsa devam ediyor.
Hele tarihi Yarımada ve Pera gözümde tütüyor.
Bir de Boğaz ve Arnavutköy sahilinde yürümek ömre bedel.
Onca hırpalanmaya rağmen şehir dimdik ayakta.
Gökdelenler istediği kadar hava atsın...
Hiçbiri Ayasofya'nın  ihtişamına erişemez.
Aynı şekilde Süleymaniye, Koca Sinan'ın kalfalık eseri.
Müthiş yapılar, gelin gibi mimarlığın en güzel örneklerini sergiliyorlar.
Ya Sultanahmet'e ne demeli, altı minaresiyle komşusuna
nazire yapıyor.

Ah İstanbul ah!
Sen de doğmadım ama yüreğimi aldın götürdün.
Her köşen ayrı bir zevk.
Bir kent tarihle bu kadar mı bütünleşir?
Dokunduğum her taş binlerce yıllık...
Buram buram insanlık kokuyor...
Yüzlerce hikâye, âdeta masallar diyarı.
En çok efsane tanımı bu topraklara yakışıyor.

Ya aşklar?
Cahide Sonku'yla Beyoğlu'nun arka sokaklarında kadeh tokuşturmalar...
Nağmeler sarıyordu loş salonu....
Plakta Zeki Müren: "Beklenen Şarkı" 
Hepsi geçmişte kaldı...
Şimdilerde buruk bir hüzün ve koskocaman yalnızlık.
Deli gönül yaşlanıp yoruldu, devrimcilik artık hayâl.
Sadece umutlardan besleniyorum...
Ve başımı yastığa koyduğumda altmışlı, yetmişli yıllara
selâm gönderiyorum.

Macit CÜNÜNOĞLU

24 Ocak 2018

Amasya'nın bağları

Amasya'dan...










Ankara bağlarının adı çıkmış...
Oynak bir türküsü var.
Bir de Kalecik karası üzümü.
Doğrusu şarabı pek makbul.
Ya Amasya bağları?
Çocukluğumun cennet bahçeleri.
Pepe Kanilerinki mezbahanın az ötesindeydi.
Annesi aile dostumuzdu.
Belki de muhacirlikten.
Arada sırada gider zerdali ağaçlarına çıkardık.
Ne lezzet!
Vehbilerinki de (Kiper) yakındı.
Nefis incir ağaçları vardı.

Tabii bir dönemler memleketim bağlar, bahçeler içinde
bir kentti.
Mahalle aralarında bile meyve ağaçları vardı.
Örneğin Turan Dumluların (rahmetle anıyorum)
evlerinin az ötesindeki karadutun tadını hiçbir yerde
bulamam.
Hele Ziyere köyü, rakibi Yenice...
Kirazların en güzeli o topraklarda yetişir.
Şeftaliler, kayısılar ve elmalar.
Sanki doğanın Amasya'ya en büyük hediyesi.

Ya şimdi?
Çoğu yok olup gitti.
Tüm Türkiye'de olduğu gibi beton canavarı ülkeyi
 teslim aldı.
Yazık, çok yazık ama vahşilik insanın doğasında var.
Bir de üzerine görgüsüzlüğü ekleyin...
Yeşil mi tanır,  bağ bahçe mi!
Tabii ki özlüyorum...
Ve sıkça yazıyorum.
Amasya eşsiz bir kent.
Yalnızca tarihsel zenginliğiyle değil...
Sebzesiyle, meyvesiyle alameti farika.
Yalnızca sahibi yok.
Kurda kuzu teslim edilir mi...
Sağ politikalar canım coğrafyanın içine ettiler.
Yine de Amasya sevdalıları var.
Büyük bir sabırla ve samimiyetle...
Doğdukları toprakları kucaklamaya çalışıyorlar.

Macit CÜNÜNOĞLU

23 Ocak 2018

Hasret

Macit CÜNÜNOĞLU








Yaşı atmıştan büyük Amasyalılar eski kentlerini özlüyorlar.
Nasıl özlemesinler ki , Yeşilırmak'ın çevresinde nice anılar.
Başı sonu belli, henüz Sinan Hamam'ı yıkılmamış...
Selağzı o devirlerde kocaman çarşı.
Şuayip usta, meyhaneler ve Petriç orada.
Oyuncakçı Şaban Vakıf Han'ın hemen yanı başında.
Komşusu amcaoğlum pastırmacı İsmail Cününoğlu.
Hey gidi günler.

Kaç kişi hatırlar?
Ancak yaşları yetmiş, seksen civarında olanlar.
Benim ise çocukluk yıllarım.
Evet, yazmak lâzım, özellikle Amasya'yı.
Mahalleleri, çarşıları, tarihi eserleri.
Örneğin Bakırcılar arası, o sokağın ne zenginliği vardı?
Demirciler, saraçlar, bilumum tamirciler...
Hepsi bir arada.
Semaverlerin en güzeli, âlemlerin en görkemlisi üretiliyordu.
Burmalı Minare Selçuklu şaheseri...
Avlusu yavukluların mekânı.
Tüm semti kucaklıyordu.

Tabii ben de doğduğum toprakları özlüyorum.
Ancak İstanbul sevdamız yok mu...
Âşkım benim, dünya başkentimiz...
Biz ayrılamayız.
Ama Amasya söz konusu olunca akan sular durur.
Ferhat oluruz, kadınlarımız Şirin.
Merak etmeyin, kayaları delmeyiz...
Yalnızca yüreğimiz yanar...
Gözlerimiz yaşlı...
Irmak boyunca sessizce ağlarız...
Eski Amasya hasretiyle!

Macit CÜNÜNOĞLU
  

22 Ocak 2018

Strabon'un selâmı

Amasya










Mademki Amasya'dayız, yolculuğa devam edelim.
Milattan önceki yıllarda ev sahibi Pontuslular.
Helenistik dönemden günümüze kalan Kral Mezarları'yla ünlü.
Hâlâ canlı, ziyaret edip duvarlarına dokunabilirsiniz.
Özellikle Aynalı Mağara tarihsel efsane.
Âdeta dağlara oyulmuş müzeler...
İnsanoğlunun yaşamı işte...
Geleceğe izler bırakmak.
Yoksa onca çaba, emek niye?

Her gezişimde duygulanıp derin düşüncelere dalıyorum.
Krallara mezar yapmak...
Harcanan enerjiye insanın aklı ermiyor..
Aynen Pramitler.
Aslında Pontuslular Pers soyundan.
Amasya'yı önemseyip neler yapmamışlar ki...
Köprüler, kaleler, hamamlar...
Ve onlarca eser.

Hepsi birer mühendislik harikâsı.
Tarihsel kökleri iki bin kûsur yıllık.
Hayran olmamak elde değil.
Ya Amasyalılar bu zenginliğin ne kadar farkında?
Kentte AKP rüzgârı esiyor, köylülük baş rolde.
Varsa yoksa Osmanlıcılık...
O da bir yere kadar.
Hemşerimiz Strabon ise olan bitene gülümseyip...
Hititlere, Perslere, Pontus'a, Bizans'a, Selçuklu'ya el sallıyor...
Ve Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal'i de
selâmlayarak.
Aynalı Mağara

Yeşilırmak da her zamanki asaletiyle inadına akıyor.


Macit CÜNÜNOĞLU


Dayımın kızı

Gülhan-Torunum ve Ben














Amasya'dan Gülhan geldi.
Dayımın kızı, yanında mahalle arkadaşı Belgin.
Güzel bir pazar günü geçirip doya doya Savadiye konuştuk.
Lokman dağının dibinde, Ermenilerin eski mekânı.
Devleti Âlimiz onları kovalayınca yerlerine Balkan Savaşı
göçmenlerini yerleştirmişler.
Dayımın evi dağa yaslanmış son yuva.
Bağ havası hakim, üç teraslı bahçelik bir yer.
İçinde her türlü meyve ağacı var.
Ulu cevizden, kirazlara kadar.
Asmalar çeşit çeşit, her türlü üzüm yetişiyor.
Bu arada gözü kara dayım evin arsasını dağa doğru genişletiyor.
Bir nevi masum yayılmacılık!

Gülhancığım yaralı, üniversite öğrencisi kızını bir
şofben kazasında yitirdi.
Bir buçuk yıl önce de sevgili eşini.
Ama acılarla yaşamayı öğrenmiş, en büyük destekçileri de

hayattaki kızları.
Müthiş bir dayanışma örneği vererek hareketli ömürlerini sürdürüyorlar.
Tabii Amasya'nın Savadiye mahallesi anlatılmakla bitmez.
Çok çocuklu yaşam alanı, dayımın altı, Fazlı amcanın
dokuz evlâdı var...
Ve daha niceleri.

Mahallenin ortasından Vermiş'ten gelen dere geçiyor.
49 yılında taşan dere onlarca can almış, sel baskınlarına
neden olmuştu.
Rıfat amcamın babası da eşeğini kurtarayım derken sele

kurban gitmiş.
Rivayet odur ki eşek hâlâ yaşıyor.
Amasyalıların tükenmez muhabbetleri işte!

Kazına kazına sohbet etmeyi öyle bir özlemişim ki...
Memleket, mahalle bahane...
Yalnızlığın egemen olduğu dünyamızda...
Birkaç dosta sarılmak şahane.
Güzel bir pazardı, samimiyet sevgi ortamında zaman
su gibi akıp gitti.






21 Ocak 2018

Ama nerde?

Macit CÜNÜNOĞLU





Afrin harekatı başladı.
Adı "Zeytin dalı"...
Kulağa hoş geliyor, destekleyen de çok.
Savaş naraları atan atana.
Kan dökülecek, gencecik bedenler toprakla buluşacak.
Kınalı kuzularım benim.
Kim bilir anaların yüreği nasıl atar?
Evlât yitirmek kolay değildir.
İnsanoğlunun en büyük acısı.
Boş yere dememişler; "düşmanıma bile vermesin."
Fakat idrak eden o kadar az ki.
Ölümün soğuk yüzüne sığınarak siyaset yapılır mı?
Uzun zamandır Suriye mezarlık kokuyor.
Kurbanların kimliği fark etmez...
İster Türk, ister Kürt, ister Arap olsun...
Neticede insan.
Ancak savaşın şehveti ülke yöneticilerini kapladı mı...
Gözler kararır, yürekler taş kesilir.

Aslında zeytin ağaçları kesildi mi nasıl da üzülüyoruz.
Ama insan, özgürce yaşama hakkı olan varlık...
Yeri geliyor bir ağaç kadar değer taşımıyor.
Tabii savaşa giden yoksul halk çocukları...
Kirli politikaların değişmez malzemesi.

İçim yanıyor içim.
Özellikle savaşı destekleyen arkadaşlarımı gördükçe.
Vatan-Millet palavraları hiç bu kadar karşılık bulmamıştı.
Sanki top yekûn harekatın arkasındayız.
Bense gözü yaşlı anaların arkasında.
Yine de nafile bir temenni...
Kanla sulanmasın topraklar...
Barış rüzgârları essin bölgemizde...
Ama nerde?

19 Ocak 2018

Karne günü


Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, ayakta duran insanlar
Canım torunum ilk karnesini aldı.
Kocaman, bizim zamanımızdaki gibi değil.
Kim bilir ne kadar mutludur.
İsmet amcamın fırını geldi aklıma.
Cadde üzeriydi, ocakçı Zeki usta.
Kara bıyıklı, tombul, sevimli.
Yıllar sonra öğrendim...
Tehcir döneminde ailesinden ayrılmak zorunda kalmış.
Ne acı.
Kimse geçmişi unutmuyor.
Bir nikah töreninde hazin hikâyesini dinlemiştim.

Elimde bol maydanozlu çökelek...
Pazar sabahı pide yaptıracağım.
Amasya'dan söz ediyorum.
Ellili yıllar.
Sıradayım, hamurlar işaretli, zenginlerinki bol yumurtalı.
Ah eski devirler...
Ayrı bir lezzeti vardı.

Karnemiz çok güzel, nasıl olmasın ki...
Çağımızda çocuklar tanrı, her şey onların hizmetinde.
Ne emek biliyorlar, ne de çile.
İlk çıraklığım sekiz yaşındaydı.
Zahireci Ali-Doğan Temizel kardeşlerin yanında.
Haftalığım iki buçuk lira.
Bir keresinde evlerine karpuz götürmemi istediler.
Yol dik, başladım çuval içindeki karpuzları yuvarlıyarak götürmeye.
Yine de Maide ablam yanaklarımdan öpmüştü.

Nereden nereye, hatıraların derinliklerinde yaşıyoruz.
Sevinciyle, neşesiyle.
Torunum karne aldı, ödülü yurt dışı seyahati.
Daha birinci sınıf...
O yaşlarda dedesi anlatılamayacak başka bir dünyadaydı!

Macit CÜNÜNOĞLU

18 Ocak 2018

İnadına

Macit CÜNÜNOĞLU


Yine akşam oldu.
Hasret yüreğimi bastı.
Anamız, babamız derken çoluk çocuklar...
Herkesi özlüyor insan.
Mezardaki yakınlarımız bizden fazla...
Olacak iş mi?
Demek ki yaşlandık.
Varsın olsun.
Hayat her şeye rağmen güzel ve yaşanmaya değer.
Elbette kalan ömrümüz neyse.

Bazen uzun yaşamanın sıkıntılarını yaşıyorum.
Hele de düşkünleri gördükçe.
Çevremde çok çaresiz insan var...
Kimileri huzur evinde, kimileri yapayalnız.
Birisini yakından tanıdım, eski millî eğitim müdürü.
Evlâtları tarafından terk edilmişliğin derin hüznünü yaşıyordu.
İçim acıdı.
Olacak iş değil ama ne yaparsınız hayatın gerçekleri.

Yine de bir yerlere tutunmak lâzım.
Özellikle çocuklar ve kardeşler.
Bir de torunlar varsa...
Doya doya yaşa.
Ayrıca dostlar unutulmasın...
Değerlisi kardeşten de öte.

Fakat yorgunuz...
Bu ülkede yaşamak gülümsemeyi unutturdu.
Kahrolası bir düzen...
Haramiden beter yöneticiler...
Şarkılara sığınarak geçiyor ömrümüz.
Şikayet etmiyoruz...
Kocaman yüreğimiz var.
Kırk kere yenilsek bile mutluyuz...
İnadına, inadına.

14 Ocak 2018

Tek çare

Macit CÜNÜNOĞLU








Siz hiç hapis yattınız mı?
Sevdiklerinizden ayrı kalarak bir deliğe tıkılıp yaşamak
dünyanın en zor işlerinden biridir.
Başta Ahmet şık ve Altan kardeşler...
Ve daha niceleri; uzun zamandır içerdeler.
İnsanın yüreği sızlıyor.

Ama iktidara anlatmak güç.
Kumpasın biri bitiyor diğeri başlıyor.
İlkinin adı Feto'ydu, şimdiki ise devlet zulmü.
Yatanların tanrı yardımcısı olsun...
Çünkü hukuk, adalet işlemiyor.
Hatta en yüksek yargı organı AYM kararlarını takan da yok.
Sanki ülkemiz dünyadan kopuk Güney Kore'nin Ordadoğu
versiyonuyla yaşıyor.
Başta kendini bilmez bir lider, gözü kararmış, intikam
hırsıyla yanıp tutuşuyor.
Tabii olan da zavallı halka oluyor.
Çoğunluğun elinde pamuk şeker, dinle bayrakla harmanlanmış...
Ye babam ye!

Hâlbuki hapislik zor zanaattır.
Dik duruş, direnmek ister.
Yatanlar bilir, kapanınca kör kapılar dışarıyla ilişkin biter.
Tek iletişim aracın gardiyanlardır.
Kara bıyıklı cehennem zebanileri.
Kötüsüne düşersen çektirir de çektirir.

Güya yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz.
Refahın, özgürlüklerin ve de demokrasinin yaygınlaştığı çağ.
Ya bizde?
Karabasanlı yıllar.
Zalimin pençesinde çırpınıp duruyoruz.
İnanın, yurt dışındaki sevdiklerim en az bizim kadar
acı çekiyorlar.
Zaman zaman ABD'de yaşayan Prof. Nurten halamız duygularını
öyle güzel ifade ediyor ki...
İnsanın gözleri nemleniyor.

Yine de umudumuzu yitirmeden sanata sığınıyoruz...
Tek çare...
Yıkılmadan yaşamak lâzım...
Hele de yüreğimizde teslim olmak yoksa...
"Yaşasın hayat" diyerek yola devam edeceğiz...
En azından evlâtlarımız, torunlarımız aşkına.

07 Ocak 2018

Vatan aşkına

Macit CÜNÜNOĞLU









26 Ocak 1974 tarihinde kurulan I. Ecevit hükümeti
17 Kasım 1974'de sudan gerekçelerle sona eriyor.
Siyasi tarihimizin en büyük hatası.
CHP Maliye başta olmak üzere Milli Eğitim, Dış İşleri
ve yatırımcı bakanlıkların sahibi...
Ama Ecevit'in duygusallıkları yok mu?
Aklı sıra Kıbrıs olaylarını oya çevirecek.
Yemezler, nitekim aldığı erken seçim kararıyla
iktidarı Milliyetçi Cephe'ye teslim etti.

Kırk dört yıl öncesinden söz ediyoruz.
Bu aralar Kılıçdaroğlu da sıkça erken seçimden söz ediyor.
İşte belge, işte sonuçları.
Yerel seçimlerden önce yapılacak her sandık hamlesi
muhalefetin aleyhine işler.
Mart 2019'da da belediye seçimleri var.
Alırsınız İstanbul, Ankara, İzmir'i...
Bak o zaman; AKP temellerinden nasıl sarsılıyor?

Yoksa Saray'ın tuzağına düşmek işten bile değil.
Bilinen siyasi gerçektir, iktidarı yenmek her zaman zordur.
Hele de baştakiler hukuk, adalet tanımıyorlarsa!
Bizlere gelince, vatandaş olarak alıştık çile çekmeye.
Cumhuriyetimizin lime lime parçalanaşını yüreğimiz

kan ağlayarak izliyoruz.
Elimizden de bir şey gelmiyor.
O zaman CHP'ye ciddi sorumluluklar düşüyor.
Ya M. Kemal'in partisini hak ettiği yere getirecekler...
Ya da çekilecekler...
İrfan, izzet ile!
Peki, elimizden ne gelir?
Sadece sandığa küseriz...
AKP'nin arzuladığı da bu...
Öyleyse duy sesimizi Kılıçdaroğlu...
Haykırışımız samimidir...
Gel de cenazeyi birlikte kaldıralım...
Vatan aşkına.

04 Ocak 2018

Kahır

Macit CÜNÜNOĞLU


"İnsanlar gülüyordu de

Trende, vapurda, otobüste, 

Yalan da olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır

Bıktım be..."
Yıllar öncesinden Nazım usta söylüyor.
Her zamanki gibi sevdalısı İstanbul'u sorguluyor.
Akşamın içinde Radyo Nağme'deyim.
Boğaziçi'nden Çamlıca'ya birbirinden eşsiz şarkılar.
Arada da Adalar'a uzanıyorum.
Hafif keder hafif neşe.
Bu arada 2018 gelmiş...
Kimin umurunda?

Aslında yorgun bir kuşağız.
68'lilerin isimsiz kahramanları...
"Mahir, Hüseyin, Ulaş: Kurtuluşa kadar savaş."
Hayat keşke bu kadar basit olsaydı.
Kim vazgeçerdi davasından.
Adam gibi yenilip çekildik köşemize.
Şimdi ise elimizde kadehimiz İstanbul şarkıları dinliyoruz...
Özellikle "Son fasıl"ı...
Abdullah Yüce'den "Bu ne sevgi bu ne aşk..." da promosyon.

Fakat "kahır" meselesi önemli.
Yani mutsuz yaşamak.
Lânet okuyup dua etmek de işe yaramıyor.
Başımızdaki şürekasıyla birlikte püsküllü belâ.
Diyanet sapkınlıklarıyla zirveyi zorluyor..
Bakanları ise kabadaylığın en çirkin örneklerini sergiliyor.
Ancak siyaset siyaset olmaktan çıkmış...
Madrabazlığın bini bir para...
Senaryonun ana teması rezillik...
Fonda da din ile bayrak...
Yüzde elliye cennetten masallar...
Afiyet olsun yiyene, yapacak bir şey de yok.

En iyisi mehtaba çıkmak...
Heybeli'den mi olur, Çukurca'dan mı...
Bu hasta ne yerse yesin ölür...
Bakalım keyfimize, birazdan Sarkis girecek devreye...
"Kimseye etmem şikayet..." diyerek...
Oh!.. Yarasın dostlarım, hepinizin şerefine.

01 Ocak 2018

Çengelköy'den...

Bizimkiler









Hep beraberiz, büyük mutluluk.
Yılın ilk günü, Çengelköy Çınar altındayız.
Evlâtlarım, torunlarım; güle oynaya kahvaltı yapıyoruz.
Yaşlandık artık, bu tür buluşmalar hazine değerinde.
Kimine göre banka hesap cüzdanı, kimine göre çekilen
fotoğraflar önemli.
Elbette ikinci kategorideyim.
Ayrıca dikkat ettim, son yıllarda ne de sulu gözlü olmuşum.
Mahzuru yok ama her şeye de ağlanmaz ki.

Hayat ilginç, ömür derseniz renkli mi renkli.
Şarkılar gibi her türlü makamda geziniyoruz...
Nihaventten hüzzama.

"Gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın..." diyor nağmeler...
Aslında çınarız...
Örneğin bu sabah sekiz yüz yıllık bir ağacın 
dibinde
en mutlu günümü yaşadım...

Masada menemen, kol böreği...
Sevginin peşinde koşuyorum...
Yeter ki doruklarımız olsun.
Aşk da varsa hayatımızda.
Ah bir de yorgunluklarımız olmasa.

Hasretiz sevdaya...
Sanatı seviyoruz, siyaseti de....
Kadınlara düşkünüz anamız, bacımız kadar..
Yuvarlanıp gidiyoruz işte...
Geçti yalan yıllar.

Yine de yalnızız...
Görünüşte kalabalık...
Herkes gibi sonsuzluğa koşuyoruz...
Arkamızda anılarımızdan beslenen rüzgâr...
Yelkenlerimiz pupa...
Gözlerimiz nemli...
Yaşasın hayat!

Macit CÜNÜNOĞLU