bir şair vardı, öğretmen

31 Ekim 2015

Haydi hayırlısı!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Cumhuriyet Bayramı da geride kaldı...
Lâf ola beri gele, kutladık işte.
Lâkin demokrasi yok...
Veya var da yok!
Ülkemizde tuhaf şeyler yaşanıyor.
Trend; baskın...
Başını kaldıran, sesini yükselten anında eziliyor...
Üstelik malına mülküne el koyularak!

İşte bu koşullarda yarın sandık başında olacağız.
Haydi hayırlısı...
Beklenti yüksek...
En azından iktidar partisinin yüzde 40'ın altında kalması arzulanıyor...
Ki tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaşmasın.
Mümkün...
Peki, ya tersi?
Anketçi esnafın dediği gibi AKP yüzde 43'ü çakarsa...
(.. ? ..)

Evet, cevap yok...
Belki dünyanın sonu değil, ancak yarım kıyamet sayılmaz mı?
Hele saraydaki...
Elbette akıllara zarar ama kim tutar?
Azar da azar...
Zaten doğuştan lider...
Bir de halifeliğini ilân etti mi...
Dayan kalbim dayan!

Keşke CHP yüzde 30'u yakalasa...
Peşinden HDP'liler 15'i görse...
Al sana yüzde 45...
El ele iktidar olabilirler mi?
Hiç sanmam...
Öncelikle derin devlet izin vermez...
Bir de ulusalcı takım...
Baykal'ın öncülüğünde ayaklandı mı...
Paramparça olur ana muhalefet!

Yahu arkadaş, bu ülkede ne zor yaşamak...
Benim bildiğim insanın umutları, hayâlleri olur...
Ve yarınlara gülümseyerek bakar.
Ne mümkün?
Yemişim asgâri ücreti...
Biri diyor 1300 diğeri 1500...
Alt üstü 500 dolar...
Siyaset de buna endeksli...
Hâlbuki top yekûn yaşam kalitesi önemli...
Eğitimden sağlığa, ulaşımdan spora...
Bilimden, hukuktan, adaletten vazgeçtik...
Çamlıca'da bir cami yükseliyor...
Altı minareli...
İstanbul'un her yerinden gözüküyor...
Kaçak mı değil mi...
İnsan merak ediyor...
En az seçim sonuçları kadar!

28 Ekim 2015

Bayramımız var!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Galiba bu kez olacak...
Sen ki kapitalist düzende özel mülke el koyarsın...
Hem de uydurma bir gerekçeyle...
Bence işlem tamam.
Suların ısındığının resmidir!

Bir de diyorlar ki Feto terör örgütünün başıdır...
Aynen Apo'ya yapılan muamele...
İpek Grubu'nu da KCK ile eş tutarsın...
Yandın arkadaş yandın...
Ateşe elini soktun...
Benim tanığım Hoca Efendi Hazretleri bu yaptıklarınızı yanınıza koymaz...
Üç vakte kadar illâki intikamını alır...
Yalnız O mu?
Liberal dünyanın öncüleri de tarafsız kalmaz...
Tehdit büyük...
Bir gecede mal mülk elden gidiyor...
Düşünsenize Aydın Doğan'ın başına geldiğini...
Mazallah...
Sanki dünyanın sonu...
Belki kıyamet günü!
Emin olun, düşüncesi bile akıllara zarar veriyor!

Bizler ki yılların sosyalisti, devrimin yılmaz neferleriydik...
Yıkacaktık özel sektörün egemenliğini...
Halkın devletini inşaa edecektik.
Kader utansın, olmadı işte...
Darbeler yüzünden projelerimiz kadük kaldı...
İnşallah bi daha ki sefere!

Şimdi de kalkmış özel mülkiyeti savunuyoruz...
Keşke el konulacak servet bizde de olsa...
Maalesef yok...
Emekli maaşıyla nasıl olsun ki...
İnşallah o da bi daha ki sefere!
Söz, ikinci turda uyanık olacağız...
Öncelikle safımızı doğru seçeceğiz...
Hele "Kerem gibi" olmak...
Allah göstermesin...
Kim kurşun eritirse eritsin...
Kendi adıma; ben yokum!

Fakat Fethullahçıların düştüğü hâlleri gördükçe...
İnanmayacaksınız, içim bir tuhaf oluyor.
Yıllarca demokrasi, özgürlük adına nasıl da desteklemişlerdi ortaklarını...
Yani mevcut iktidarı...
Sesimize hiç kulak vermemişlerdi.
Yine de insanız üstelik halis demokratız...
"Oh olsun" diyemiyoruz...
İyi mi?

Neyse, bunlar da gelip geçer...
Bakarsınız araları tekrar düzelip olan bizim gibilere olur...
Zaten ağlamaktan gözyaşı pınarlarımız kurudu...
Kalan iki damlayı da Fethullah'a harcayamam...
Kusura bakma Hoca Efendi...
İnşallah kadim dostluğumuz bi daha ki sefere...
Söz...
Birlikte uçacağız Pensilvanya'ya...
Bilet paraları senden...
Moral değerler benden...
Öptüm canım...
Bu arada kurşun dökmeye davet ediyorum...
Sultanımıza...
Diktatörlüğünü resmen ilân etmiş de...
Cumhuriyet'in 92. yılında..
Sayenizde bayramımız var

27 Ekim 2015

Yaşasın Demokrasi!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Hâlâ umut var...
Dört gün sonra seçim...
Cumhuriyet bayramının peşinden...
Ne çıkar bilmem...
Ancak hâlâ umut var.
Bütün mesele AKP'yi yüzde 40'ın altında tutmak...
Ki saraydaki ders alsın, haddini bilsin!

Asgari ücret vaadleriyle seçmen ne kadar etkilenir...
Veya ekonomik göz boyamalarla.
Çünkü epeyce kanlı bir süreçten geçiyoruz.
Ortam âdeta savaş hâli.
Özellikle 7 Haziran'dan sonra...
Akan kanın haddi hesabı yok.

Kim yararlanır, kimin işine gelir...
Fakat barışın çok uzaklarda olduğu kesin.
IŞİD denilen bir belâ türedi...
Hem içimizde, hem güneyimizde...
Batı'nın ürünü mü, yoksa Batı destekli bizimkilerin mi?
Her neyse, insanlık düşmanı örgüt tüm dünyanın gözleri
önünde asıyor kesiyor...
Ve kentleri işgâl ediyor.
Hatta memleketimizin tam orta yerine kadar uzanıp
102 vatandaşımızı katlediyor.

İşte bu koşullarda seçime gidiyoruz.
Sertlik üst seviyede.
Polis gencecik kızımızı vuruyor...
Birileri CHP merkezine saldırıyor...
Kürtlerin durumu malûm...
Diyarbakır'da, Cizre'de, Hakkari'de başka bir dünya yaşanıyor...
Ve kritik soru gelip gündeme oturuyor:

"HDP barajı geçecek mi?

Niyet başka, gerçekler başka...
Bence geçmesi gerekir...
Ki demokrasi nefes alsın, barış umudu belirsin...
Yoksa bu ülke yanar...
Hem de cehennem ateşlerinde.
Dikkât ederseniz iktidarın uslûbu sırtlan dili...
Halkı kucaklayıp sarmalamaktan uzak...
Sürekli ötekileştirme politikası...
Sunniliğe övgüler, tek millet yalanıyla ırkçılığa güzellemeler...
Ancak nereye kadar?

İşte fırsat, işte seçim; sandığa küsmek olmaz...
1 Kasım'da görev başındayız...
CHP'ye, HDP'ye oy verenler makbûlumdur...
Gerisiyle işim olmaz.
Tek bir beklentim var; AKP'yi yüzde 40'ın altında görmek...
O nedenledir ki hâlâ umut taşıyorum...
Cumhuriyetten aldığım moral destekle...
"Yaşasın Demokrasi" diyorum!
Ve dolu dolu güzellikler temenni ediyorum!

26 Ekim 2015

Büyüksün Türkiyem!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
"... uydurma Tayyip Erdoğan"...
"... kandırılmış hissediyorum" ...
Anlı şanlı Profesör Murat Belge'nin ifadeleri...
Akil adamlar demirbaş kontenjanından...
Şimdi pişman...
Gerekçesi: Referandumda iktidarı desteklediği için...
Yine de inat;
"o günkü şartlarda doğru yaptığıma inanıyorum."
İşte tipik aydın modeli...
Saltanat kayığına binerse; sevdanın yolları...
Denize düşerse; nedamet numaraları...
Tabii yerseniz!

Ah bu rol modellerimiz yok mu...
Toplumsal önderler, bilcümle yazar çizer takımı...
Kimi adam gibi adam...
Pek çoğu dansöz...
Kıvırt kıvırt...
Sanki naturası plastik malzeme...
Dök kalıba, yeniden insan yarat!

Merak etmeyiniz, siyasetçimizde böyle.
Çoğu mesleksiz insanlar grubu.
Avukatı dilekçe yazmaktan aciz...
Mühendisi şantiyeye çıkamaz...
İktisatçısı KDV hesaplamayı bilmez...
Paso konuşurlar...
Hele de etraflarında hayran kitlesi varsa...
Vatan da kurtarırlar millet de...
Yeter ki kurulan masalar göz doyurucu, kallavi olsun!

Halbuki vicdan kadar düşünsel namus da önemli...
İlkeler, değerler, davranışlar vs...
Moda deyimdir; "zamanın ruhu"...
Aslında oynakların, döneklerin cirit attıkları zemindir...
İktidar yalakalığı, milletvekilliği umudu...
Belki gören olur, duyan olur...
Gün gelir; başlarına talih kuşu konar!


Evet, bu ülke böyle işte...
Sahtekârı bol, yalancısı gani...
Sürekli umut pazarlanır...
Din adına, bayrak adına...
Nazım da demiş;
"güzel günler göreceğiz çocuklar."
Ancak bedel ödemiş, hem de nasıl?
Çağımız öyle mi...
Arkasında namaz kılamayacağınız imam ülke yönetir...
Danışmanlarından belgeli hoca pişmanlık fetvası verir...
Ah canım Türkiyem...
Sen nelere kadirsin...
Ve gerçekten büyüksün!

24 Ekim 2015

Taşlanan nar çiçekleri!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Yıl 1976
Bir oğlum olmuş...
Doktor moktor rastgele, büyüyüp gidiyor işte.
Fakat çok ağlıyor, o kadar ki oturduğumuz apartmanı ayağa kaldırıyor.
İnadı bırakıp Kadıköy-Bahariye'deki tabelâlardan doktor keşfetmeye başladım...
Ve buldum, adı soyadı: Gülderen Alpagut.
Vardık huzuruna, ufak bir muayene...
Yavrunun derdini anladık...
Meğersem aç bırakmışız!
Cahilliğimden utandım!

Bu arada duvarda asılı çerçevenin içinde Çetin Altan usta...
Elinde sigara, gülümseyerek bizlere bakıyor.
Sordum doktor hanıma; "ne iş?"
"Abim" dedi ve başladı gözleri dolarak anlatmaya...
12 Mart koşullarında iki yıl hapis yattığını biliyordum da...
Bir gözünü kaybettiğini orda öğrendim.
Ve sohbet öylesine derinleşti ki...
Kırk yıllık dost olarak ayrıldık!

Evet, dün toprağa verdik Altan'ı...
Asıl üzerinde durmak istediğim mevzuu ise sosyal medyada
ustaya saydırılan hakaretler...
Bir bölümünü tanıyorum, isimlerinin başlarında T.C. rumuzu taşıyorlar...
Herhâlde kaybolup yongaya karışmamak içindir!
Bir kez daha utandım...
Bu nasıl anlayıştır, bu nasıl düşünce yapısı...
Hayatında hiç Çetin Altan okuma...
"Bir avuç gökyüzü"nden bihaber ol...
"Nar çiçekleri" ile tanışma...
"Tarihin saklanan yüzü"ne trene bakar gibi bak...
Ama iş küfre gelince; en okkalısını salla!

Pes doğrusu, insanda birazcık vicdan, izan olması lâzım.
Yıllarca demokrasi mücadelesi ver...
İki yıl hapis yat, bir gözünü kaybet...
Bazı zibidiler çıkıp sana hakaret etsin...
Üstelik T.C. ünvanıyla!
Hadi canım sende!
Aslında ikitidar olamamanın altında yatan zihniyet bu...
Elitist Beyaz Türk refleksi...
Tepeden bakma, küçük görme...
Neyse, herkes kendi ayıbıyla yaşasın ama insan yine de duramıyor.
Çünkü kör bir laiklik anlayışı...
Katı, nobran...
Kemalizm adına hareket eden...
Ve Mustafa Kemal'e en büyük zararı veren!

Ah bir fark edebilseler...
Nerdeee...
Çetin Altan'a küfretmenin hazzı varken...
Boş ver Usta...
Ne var ne yok toprağın altında...
Mesaiye başladın mı...
Bilirim kadınlarla aran iyidir...
Kaç defa Koço'da gözledim seni...
Etrafında dünyevi huriler...
Tatlı tatlı anlatıyordun...
Tahminimce cennettesindir...
Oralar senin ışığınla aydınlanmıştır.
Hoş, tersi de olsa bir şey değişmez...
Sende ki ateş öylesine güçlü ki, cehennem zebanilerini bile
insanlığınla utandırırsın!

22 Ekim 2015

Çetin Altan

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Bir devrin meşalesi, aydınlık yüzü Çetin Altan ustayı da yitirdik.
İlhan Selçuk'la beraber özellikle 60'lı yılların düşünsel kılavuzu oldular.
Her ikisi de sözcüklere dans ettiren yazarlardı...
Görüşlerine katılırsınız, katılmazsınız; geniş kitleleri bu denli etkileyen
başka köşe yazarları tanımıyorum...
Onlar ki bir dönemin siyasal rüzgârı, fırtınası olmayı başardılar.

İlhan Selçuk'u Ergenekon Masalları sürecinde toprağa verdik...
Sağlam bir ulusalcı, Kemalistti...
Giderayak MHP'yle bile uzlaştı...
Ve "Katilleri mi affederim" dedi...
Toprağı bol olsun...
Sıkça yazdığı babası subaydı...
Ermeni anasından ise hiç söz etmezdi
Ne de olsa savunduğu değerlere aykırıydı.
Nasıl oluyorsa; milliyetçi bir sosyalistti!

Çetin Altan'a gelince; kalem erbabından öte o bir filozftu...
Onlarca fikrin babası, yaratıcısı oldu.
Örneğin "cami ile kışla arasındaki kavga"...
Hâlâ geçerli değil mi?
Ne de olsa vesayet meselesi!
Ayrıca kadostro sorununu çok önemserdi...
Hazineden geçinenler yani!
"Enseyi karartmayalım"la iyimserliğini korudu ama...
Aması var işte...
Son zamanlarında "ben böyle bir ülke hayâl etmedim" dedi.

Serbest piyasacılığı, Özalcılığı bir yana...
Kadından, içkiden, mizahtan anlardı...
Bir de Dünyalıydı...
O kadar ki, galaksiler arası yolculuk edecek kadar.
Dolayısıyla onun penceresi evrene farklı açılırdı...
"Şeytanın gör dediği" boyutta.

Evet, bu toparaklardan bir Çetin Altan geçti...
Her sabah yazılarını heyecanla beklediğim.
O zamanki adıyla köşesinin adı: "Taş", gazetesi "Akşam"...
İnanın o devirlerdeki hâlini özlüyorum...
Parlamentodaki direnişini, adam gibi dayak yeyişini...
Bir umuttu, bir nefesti...
Ve böyle bir değer siyasî hayatımıza bir daha gelmedi.
O nedenledir ki o bir yıldızdı...
Asla unutmayacağım...
Nurlar içinde yat büyük Usta...


Serbest piyasacılığı, Özalcılığı bir yana...
Kadından, içkiden, mizahtan anlardı...
Bir de Dünyalıydı...
O kadar ki, galaksiler arası yolculuk edecek kadar.
Dolayısıyla onun penceresi evrene farklı açılırdı...
"Şeytanın gör dediği" boyutta.

Evet, bu toparaklardan bir Çetin Altan geçti...
Her sabah yazılarını heyecanla beklediğim.
O zamanki adıyla köşesinin adı: "Taş", gazetesi "Akşam"...
İnanın o devirlerdeki hâlini özlüyorum...
Parlamentodaki direnişini, adam gibi dayak yeyişini...
Bir umuttu, bir nefesti...
Ve böyle bir değer siyasî hayatımıza bir daha gelmedi.
O nedenledir ki o bir yıldızdı...
Asla unutmayacağım...
Nurlar içinde yat büyük Usta... 

Meleklerin, toprağın bol olsun.

21 Ekim 2015

Acının gölgesinde...

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
IŞİD'le yatıp kalkan bir toplum olduk...
Ne iç politika kaldı ne dış...
Varsa yoksa IŞİD.
Hâlbuki otuz yıldır PKK ile savaşıyoruz...
Epeyce de tecrübeliyiz.
Sadece 50 bin can kaybettik...
Vatan sağolsun...
Nasıl olsa şehitler ölmez...
Ocaklar söner ama bayrağımız dalgalanmaya devam eder!

Bugün 21 Ekim...
Hatırlayanlar olacaktır...
Sekiz yıl önce, daha gün ağırmadan 12 şehit verdik.
Yer: Dağlıca...
Netameli coğrafya, kana doymayan Cilo dağı...
Ah ahhh!
Nasıl da ağlamıştı analar...
Cumhuriyet mitingleri furyası...
Kınalı kuzuların cesetleri üzerinden siyaset nemalanacak...
Göstere göstere gitti yiğitler...
O tarihteki generaller emekli oldu...
Biri de Dolmabahçe güzeli Büyükanıt paşa...
Bugün ne yapar acaba?

Muhakkak ki Fenerbahçe Orduevi'nde yan gelip yatıyordur...
Büyüksün T.C...
Kopan asker bacağına protez parası vermezsin...
İş Genelkurmay Başkanı'na gelince trilyonluk arabayı altına çekersin...
Ne söylemeli, bilmem ki...
Olmaz olsun böyle düzen!

Dikkat ederseniz son otuz yıldır kanlı bir tarihimiz oluştu.
12 Eylül'le başladı...
Siyasetin kirli kollarında büyüdü büyüdü gelişti...
Nihayetin de Ankara'ya ulaştı...
102 fidanı aramızdan aldı.
Elbette son olmayacak...
Daha görecek ne acı günlerimiz var.

Mademki Neo-Osmanlılık yükselen değer...
Ve Emevi Camii'nde namaz kılmak farz...
IŞİD'le de kol kola girersin El-Nusra'yla da...
Yeter ki iktidar elden gitmesin.

İçim yanıyor içim...
Bugün 21 Ekim...
Bundan tam sekiz yıl önce 12 can toprağa düştü.
Devlet yine aynı devlet...
Üfürdü, "kanları yerde kalmayacak"...
Hepsi hikâye...
Dağlıca denilen meşum yer şehit vermeyi sürdürüyor...
Ve ülkeyi yönetenler iktidar peşine düşmüş...
İllâki sandıktan çıkacaklar!

Ne dersiniz; 1 Kasım'da n'olur...
Tekrar IŞİD ortakları mı kazanır...
Yani Cihatçı takımı...
Yoksa umut mu galip gelir...
Hayata inat, tarihe inat!

18 Ekim 2015

Üstü kalsın!

 

 
 
Hafta sonlarını torunlarla geçirmek gelenek hâline geldi.
Takdir edersiniz ki torun aşkı dünyanın en değerli duygusu.
Öncelikle sorumluluk size ait değil, yetiştirip büyüten ana baba var...
Size sadece sevmek kalıyor, yani sevdanın yolları...
O da bende fazlasıyla mevcut, İstanbul'u saracak kadar!

Büyüğüyle sohbet ediyoruz...
Söz Nobel'den, bilimden açıldı ve Einstein'a kadar uzandık.
Çocukluğunda konuşma zorluğu çeken afacan okul hayatını hiç sevmiyormuş...
Üstelik okulları hapishaneye, öğretmenleri de gardiyana benzetiyormuş.
Gerekçesi de soru sormasının hoş karşılanmaması, dolayısıyla da meraklarını,
daha doğrusu öğrenme arzusunu giderememekmiş.
Gel zaman git zaman büyümüş, dünyaca ünlü bilim adamı olmuş...
Hatırlarsınız, neydi meşhur İzafiyet Teorisi: E= Mc2...

Evet, bilimle ilgilenmek güzeldir...
Ayrıca bilim insanı olmanız da şart değil...
Yeter ki sevin...
Hele de Cemal Yıldırım hocamızın eserleriyle tanışmışsanız...
Değmeyin keyfine...
Her kitabı ayrı bir heyecan...
Âdeta evrenin sonsuzluğuna yolculuk...
Galaksiler arası gezip yıldızlara konuyorsunuz.

Neyse ki torun meraklı, bilim üzerine üç beş konuşma fırsatı buluyorum.
Yoksa günlük dedikodular içinde boğulup gideceğiz...
Deken acı haber yetişiyor:
"Dağlıca'da üç şehit"...
Bu kaçıncı?
Ayrıca PKK ateşkes ilân etmedi mi?
Ne yapmalı bilmem ki...
Akan kanı nasıl durdurmalı?
Tamam, Sultanımızın emriyle barış falan tarumar oldu...
Eyvallah...
Lâkin bu kadar da sahtekârlık olmaz ki...
Devlet yalancı, PKK yalancı...
Al birini vur öbürüne!

Fakat bir kez daha inandım ki bu ülkede mutlu olmak, gülümsemek haram...
Tabii vicdan sahibiyseniz...
Yok burnumdan aşağısı Kasımpaşa diyorsanız...
Kasımpaşalı olursunuz ki...
Allah göstermesin...
Ne Şam'ın şekeri ne Arabın yüzü!
Üstü saraylarda kalsın!

17 Ekim 2015

Masal dünyasından...

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Ankara katliâmının üzerinden bir hafta geçti...
Acılar dorukta, gözyaşları sel...
Canım Türkiyem seçime gidiyor.
Açık söyleyeyim kim kazanmış kim kaybetmiş...
Artık umurumda değil.
Çünkü ülkemden istifa ettim.
Zaten uzun zamandır başka bir dünyada yaşıyorum.
Cennet gibi bir yer...
İyi müzikler, kaliteli gönül dostları ve sanatın her türlüsü...
Resimlere bakmaya doyamazsınız...
Hele bale gösterileri, tek kelimeyle hârika...
Şekspir de bizimle...
En güzel eserlerini sahneliyor...
Tolstoy yanıbaşımda, galiba âşık olmuş...
Hayatında yeni Anna Karaninalar var.
Bulutlar, martılar derken güneşe yakın yaşıyorum.

Memleketim arsızların, yüzsüzlerin idaresinde kalsın.
Yüz kûsur vatandaşım parçalanarak ölüyor...
Hem de göstere göstere göstere...
Hükümette tık yok!
Bir de meydanın adını "demokrasi" diye değiştirmişler...
Breh, breh; barıştan korkan cüceler!
İnanın; dayanamıyor, kahroluyorum.
Hangi partiye oy verirseniz verin...
Arada sırada bizim oralara uğrayın.
Elbette Kevser ırmakları, huriler yok...
Yalnızca sanat ile insanlık var.
Göreceksiniz; asla pişman olmayacaksınız.
Bol oksijen, dalından misket elmaları...
Tam kıvamında İstanbul ayvaları...
Ankara kavununun mevsimidir...
Peyniri de siz getirin!

Az da olsa yaşanacak bir ömrümüz var...
İyi yaşamanın çarelerini bulup kaliteli hayattan vazgeçmemeli...
Yoksa siyasetin kör kuyularına düşersiniz...
Çamur deryası, âdeta bataklık...
İçinde saray soytarıları, ibişler...
Kibir, azamet gırla...
Aman ha, uzak durun.

Bu aralar new age müziklere takılıyorum...
Ruhuma iyi geliyor.
İçinde felsefe, aşk, romantizm ne ararsanız var...
Yeter ki anlamaya çalışın...
Daha doğrusu yaşayın...
İşte hayat o zaman keyifli...
Daha dün okudum, ülkemizde on bin Cihatçı varmış...
Semaya yükselen tekbir seslerinden belli...
Acaba başlarında kim var?
Bana ne, ayrıca halk anlamadıktan sonra bilsem n'olacak...
O nedenle müsaadenizle...
Birazdan Carmen'le randevum var...
Çingenem benim; kelebeğim, aşk çiçeğim...
Yaşasın HAYAT!

16 Ekim 2015

Yeter ki gülümse!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Sıkıntılı bir ülke olduk, acı çektiren.
İzlanda'yı yenip Fransa'ya gitmek bile mutlu etmiyor...
Yemişim futbolu, alt üstü doksan dakikalık heyecan.
Hayat öyle mi?
Resmen Ortadoğuluyuz; her yerde olay ve kan.
Ne hazin!

Hâlbuki yirmi birinci yüzyıla dair hayâllerimiz vardı...
Özellikle İstanbul'da...
Metrolar, yeşil alanlar, gülümseyen yüzler...
Hepsi şakaymış...
Yaşadıklarımız hengâme, korku, endişe...
Başka bir şey değil.

Aslında kutsal topraklar netameli...
Bir de demezler mi "peygamberler diyarı"...
Tanrısal berat taşıyan üç adam: Musa, İsa, Muhammed...
Belki de insanlığın kaderi!
Bir de Uzakdoğulular var...
Örneğin Buda, Tao, Brahma, Konfüçyüs....
Bunlarda insan...
İlahî belgesi olmayan...
Ve milyarları peşinden sürükleyen...
Cennet, cehennemsiz...
Nirvanaya yürüyen.

Hep söyler yazarım...
Yoksulluğun iki kalesi vardır...
Birincisi "din"...
İkincisi "milliyetçilik"...
Al birini vur öbürüne...
Yeryüzünün baş belâsı...
Kötülüklerin, düşmanlıkların anası, babası!

Lâkin yaşadığımız topluma anlatması güç...
Ulusalcısı sosyal demokrat...
Sosyalisti Türkçü ve de Kürtçü...
T.C. logosu taşıyan Ermeni bile var...
Ateistin en kralı da Alici...
Sorunlu ülkeyiz sorunlu; baştan aşağı...
Çünkü insan olmak zor...
Hele de dünyalılaşıp evrene karışmak...
Hepsinden zor!

Yine de umut var...
Eksiği gediği rötuşlayıp yarınlara sarılmak...
Güneşin doğacağı günleri beklemek...
Sevdalanmak, âşık olmak, şarkı söylemek, türkü çığırmak...
Ve haykırmak...
Sonsuzluğa...
Var olabilmek...
İşte hayat...
Her şeyden güzel.
Yeter ki gülümse!

13 Ekim 2015

Yaprak dökümü!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Son zamanlarda o kadar çok arkadaş cenazesine katıldım ki...
İçimi derin bir hüzün kapladı.
En son sevgili Hüseyin Atalay'ı gömdük.
12 Mart sürecinde ordudan atılan deniz subayı...
Arkadaşım, dostum ayrıca da hemşerim.
Ağabeyi Şerafettin Atalay da Türkiye İşçi Partisi Amasya il başkanıydı...
Sosyalist ideolojinin ilk savunucularından...
Ne acıdır ki faili meçhul bir cinayete kurban gitti.

Cenaze töreni Selimiye kışlasının hemen yanıbaşındaki camide gerçekleşti.
Pazar günü, ne kadar eski tüfek yoldaşımız var...
Hemen hemen hepsi ordaydı.
Sarılmalar, öpüşmeler, ağlaşmalar...
Tahmin edersiniz, yaşlar yetmişe dayanmış...
Arkada bırakılan yarım yüzyıllık mücadele, kavgalar...
Ve sohbetin omurgasını oluşturan torunlar, torbalar!

Fakat yaşadıklarımızı, ideallerimizi düşündükçe çok eskilere gittim.
Musalla taşında yatan dostumla altı yıl birlikte çalışmıştık...
Mesai arkadaşımdı.
Askerliğin ne menem şey olduğunu ondan öğrendim.
Birincisi üniforma ile Mustafa Kemal'e hiç lâf söyletmezdi.
Ve ilâve ederdi: "Her harbiyeli birer Atatürk'tür"...
Devresi orgeneralliğe yaklaşmıştı...
Her 30 Ağustos geldiğinde Askeri Şüra'yı yakınen takip ederdi...
Kim terfii etmiş, kim emekli olmuş.
Fakat iş disiplini müthişti...
Temposuna ayak uydurmak ne mümkün...
Çalışkan mı çalışkan, dürüst mü dürüsttü.

Evet, birer birer sonsuzluğa göç ediyoruz...
Hastalık, yaşlılık gibi nedenlerle...
Varsın olsun, yeter ki genç cenazelerine katılmayalım...
Hele Suruç'u, Ankara'yı gördükçe...
Parçalanmış tomurcukları, fidanları...
İnsan yaşadığından utanıyor.

Bugün siyaset yazmak istemiyorum...
Lâkin öyle bir derde düştük ki...
Alçaklar, vicdansızlar ülkeyi dar ettiler.
Hâlbuki yaşadığımız hayatta neler neler gördük...
Darbeler, sıkıyönetimler, işkenceler, mahpuslar, sürgünler...
Çok cenaze törenine katıldım...
Hiçbiri genç ölümleri kadar etkilemedi...
Bernard Shaw geldi aklıma...
Der ki, "Savaşta babalar, barışta evlâtlar ağlar"...
Hani; barış nerde?
Bre ahlâksızlar, bre namussuzlar!

12 Ekim 2015

Akıl tutulması!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Cumhuriyet yazıyor;
"7 Haziran'dan sonra 694 kişi öldü."
Büyük rakam, ancak savaş koşullarında mümkün.
Lâkin memleket çürümeye görsün, 694 kişi de ölür 1694 kişi de...
Düğmeye basıldı bir kez, start verildi...
İllâki kan akacak...
Ve birileri iktidar olacak!

Farkındaysanız Ortadoğu ülkesi olma yolunda istikrarlı(!) bir şekilde ilerliyoruz...
Baas partimiz de var...
Baskıcı, hır çıkartan, komşularına sarkan...
Ve barışı reddedip güzelim vatan topraklarını kan gölüne çeviren...
Ve olan biten onca faciaya, katliâma da pis pis sırıtan!
Elbette dayanmak, katlanmak zor...
Ancak hukuk sistemi çöktüyse elden bir şey gelmiyor...
Sadece yazıyoruz, o da bir işe yararsa?

Artık demokrasi umudum da kalmadı...
İlerisi buysa gerisini siz düşünün.
İsterseniz mevcut düzenin adını da koyalım...
Bence dinci faşizm.
Çünkü her yol saraya çıkıyor...
"Tek millet tek bayrak" diye diye bu noktaya geldik.
Ortada hükümet yok, parlamento darmadağın...
Varsa yoksa seçim...
Sanki sandık çare...
Yaşananlar tek kelimeyle kaos...
Ah topluma bir anlatabilsek...
Ortada ne saray kalır, ne sultan!

Hani moda bir deyim vardır; "akıl tutulması"...
Aynen öyle...
Seçmen katilini seçiyor...
Olacak iş değil ama Araplaşmak böyle bir şey...
İstediğiniz kadar Batılı değerleri savunun...
AB diye yırtının...
İş ecdat meselesine gelip dayandımı...
Osmanlılık ruhu şahlanıyor...
Hem de mehtaran eşliğinde!

İşte örnek...
Topkapı'da İstanbul Fetih Müzesi var...
1453'ü anlatıyor...
Altı yılda 5 milyon kişi gezmiş...
Bu sayı Ayasofya ziyaretçilerinden fazla!
Fakat Barış müzemiz yok (Barış Manço'nunki hariç)...
Ayrıca niye olsun ki...
Sevmeyiz, nefret ederiz...
Oldu bitti kahramanlık destanlarından besleniriz...
Ve ülkenin tam orta yerinde, Ankara'da...
BARIŞ diye diye ölürüz
!

10 Ekim 2015

Olağan şüpheler!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Çok merak ediyorum, Sultanımız hangi gerekçeyle erken seçim
kararı aldı?
Koalisyonlardan hoşlanmadığı açık...
İstikrar ayaklarını da bir kenara bırakalım...
Sandığı niçin arzuladı?
Evet, on üç yıllık iktidardan, onca seçim zaferinden sonra oy
kaybetmek hoş değil...
Bir de ağız tadıyla hükümet olamamak...
Elbette sıkıntılı...
Lâkin 1 Kasım'da aynı sonuç tecelli ederse...
N'olacak dersiniz?

Tamam, MHP çantada keklik...
CHP de ortaklığa dünden hazır...
Yine de içimde bir şüphe var...
Daha doğrusu erken seçime giden Erdoğan'ın bir bildiği var...
Yoksa hayatta sandığa gitmezdi.
Anlaşılıyor ki mutlak iktidar istiyor...
Ve seçim hazırlıklarını buna göre yapıyor.

İlk darbeyi Digitürk üzerinden Fethullahçı kanallara yaptı...
Alayına yayın yasağı getirdi...
Artık muhalefetsisiz...
Aydın Doğan efendi ne verirse o...
Yani CNN ve şürekası...
NTV çoktan gitti...
Geriye kalanda ıvır zıvır!

Neyse ki özgür bir ülkede yaşıyoruz...
Bir de diktatörlük olsaydı...
Adamın her dediği kanun niteliğinde...
Parmağı oynatsa ordular hizaya geçiyor...
Üflese komşuda hır çıkıyor...
Tek kelimeyle "van minutçu"...
"Bir dakika" dedikten sonra ortalık toz duman...
Ateşkes sona erip savaş başlıyor...
Memleket kan gölü...
İstanbul'un orta yerinde gazeteler basılıyor...
Gazeteciler de bir güzel dövülüyor...
Allahtanki demokrasimiz var, imdadımıza yetişiyor...
Mobeseler sayesinde suçlular bir bir yakalanıp adalete teslim ediliyor...
Ve kaliteli hukuk sistemimiz...
Hepsini serbest bırakıyor!

Yine de 1 Kasım seçimlerine şüphe ile bakıyorum...
Elimde değil...
Zat-ı şahanelerinin sabıkası yüksek...
Çaldığı minarelerin kılıfının hazır olduğunu hissediyorum...
Çünkü profesyonel...
Kanıt mı?
17-25 Aralık operasyonları...
Yetmez mi?
Hırsızların, yolsuzların, rüşvetçilerin aklandığı milat...
Öyleyse gidişata "kolay gelsin canım TÜRKİYEM" denmez mi?

09 Ekim 2015

Ortadoğu maceraları!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
12 Eylül süreci...
Kaçaklık hayatım sona ermiş...
Bir ihbar sonucu yakalanmışım.
Karakol, I. Şube (Gayrettepe) derken son durak Selimiye Kışlası...
Zindanlar buz gibi...
Sıkıyönetim savcısı sorgulamak için odasına çağırıyor...
Bileklerim zincirli, soğuktan tir tir titriyorum...
Yanımda üç asker...
Sigara içmeme dâhi izin yok...
Yaşadıklarım faşizmin bir alt perdesi!

Savcının ilk sorusu; "Afganistan'ın işgâlini niçin destekledin?"...
Adam haklı, sendika yöneticisi olarak verdiğim destek mesajı basında
yer almış ve söz konusu gazete küpürlerini gözüme sokuyor...
Anlayacağınız yan çizecek, kıvartacak hâlde değilim...
Kem kümden sonra zoraki cevaplıyorum;
"Vietnam işgâlini niye sormuyorsunuz?"...
Sinirleniyor ve "burada soruları ben sorarım" deyip bir güzel azarlıyor.
Sonradan öğrendim, savcı hemşerimmiş (Merzifonlu Osman Cücük) ve
bendenizi en yumuşak hâliyle ağırlamış...
Allah razı olsun(!) kimbilir ne canlar yakmıştır?

Sözü nereye getireceğimi tahmin etmişsinizdir...
1979 yılındayız, Sovyetler Afganistan'a yelken açmış...
Kızıl Ordu tankıyla topuyla, on binlerce askeriyle iş başında...
Resmen işgâl...
Dünya ikiye bölünmüş...
Sevineni, kızanı var...
Bizler izlediğimiz siyaset gereği güçlüden yanayız...
Yaşasın Sovyetler, yaşasın Kızıl Ordu sloganları atıyoruz!
Sonuç; malûmunuz çözülme sonrası geri çekilme...
Bu kez Taliban iktidarda...
Ve Afganistan tekrar işgâl altında...
Özgürlük düşkünü misafirin adı da Amerika!

Aradan yıllar geçti...
Yıl: 2015...
Afganistan'tan sonra Kızıl Ordu Ortadoğu'da, komşumuz Suriye'de...
Bir zamanların müttefiki Irak çoktan gitmiş...
Peşinden Arap Baharı numarısıyla Libya...
Elde var Suriye...
Aman ha, kaçırmamak...
Hele Türkiye gibi Osmanlı artığına yedirmemek lâzım!

Uçaklarıyla, füzeleriyle bastırıyor...
Hedefte IŞİD, El Nusra...
Daha doğrusu Esad muhalifleri...
Vuruyor, yakıyor, yıkıyor...
Kaçıp kurtulanları ülkemize süpürüyor!
İyi iş valla...
Esad'a efelenen, celâllenen bizim ikilinin gıkı çıkmıyor...
Sultanımızla İbişinin!

Neyse ki önümüzde seçimler var...
İç politika hareketli...
Bir de PKK ile savaş...
Ülke kan gölü...
Dünya liderimiz pusuya yatmış gözüküyor...
Hikmetyar'dan sonra Obama'nın dibine...
Can kulağıyla gelecek emirleri bekliyor...
Nasıl ki Kaddafi'yi arkadan vurduk...
Sırada Esad...
Ancak bu kez iş çetrefilli...
Tarih sahnesinde yeniden Rusya...
Kolay gelsin Ustam...
Merak etme; senin arkanda da ABD ile Kefenliler Ordusu...
Zaten belâyı seversin...
Kargalara inad bu topluma doğru önderlik edesin...
Ki oyun yüzde 50'ye çıksın; e mi?

08 Ekim 2015

Aziz Sancar'a alkışlar

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Seyahatler falan derken uzun zamandır Kadıköy'e uğramamıştım.
Nihayet dün gittim, tabii kadim mekanım Babil Cafe'ye...
Mühürdar caddesinde, dostlarımın yeri.
Özlemişiz birbirimizi, sarıldık söyleştik.
Ortam güzel, gençler ağırlıkta...
Söz dönüp dolaşıp seçimlere geldi...
Onlar iyimser; AKP'nin yüzde 40'ın altına düşeceğine kesin gözüyle bakıyorlar.
Hatta banko yüzde 37 diyenler bile var.
Vallahi sevinmedim dersem yalan olur...
Ne de olsa gençliğin ufukları bizden fersah fersah ilerde...
Veya öngörüleri kulağıma hoş geliyor...
Neyse, haydi hayırlısı...
Zaten 1 Kasım'a az kaldı...
Kim haklı kim haksız ortaya çıkacak...
Çünkü sandık millî iradenin yansıması...
Dikkat edin, demokrasi demiyorum...
Olmayan şeyin izdüşümü olur mu?
Manyak bir diktatörün zırvalarıyla geçinip gidiyoruz işte!

Bu arada Aziz Sancar haberi sohbetimizin ortasına bomba gibi düştü.
Adam Nobel'i almış.
Ne mutluluk, Orhan Pamuk'tan sonra ikinci kez.
Gurur duydum,sevinçten gözlerim nemlendi.
Aslında spekülasyonlar hemen başladı...
HDP'li Mithat Sancar'ın akrabasıymış, Kürt'müş, Arap'mış...
Üstelik Atatürkçü'ymüş...
Bana ne yahu!
Mademki bu topraklara ait bir bilim insanı Nobel kazandı...
Ve bayrağı en yükseklere çekti...
İşte bütün mesele...
Öyleyse düşüneceğiz, sorgulayacağız; bir karara varacağız...
Ülkemizde eğitim seviyesi nerde?

Öyle ya kahramanımızın yetişdiği memleket Amerika...
Başarının aslan payı bize mi ait yoksa ABD'ye mi?
Her kime aitse Nobel kazanmak insanlığın en yüce zaferi değil mi?
Tersini düşünenler lâf cambazları, münafıklardır ki...
Bu topraklarda fazlasıyla var!
Başta molla takımı...
Ülkeyi idare ettiğini zanneden softalar...
Nobel, sanat onlara o kadar uzak ki...

Yine de müjdeli haber iyi geldi kapkara bulutların dolaştığı iklimde...
Rusya Ortadoğu'ya sarkmış...
Bizimki de baka kalmış...
Kimin umurunda...
Ben yarınlara bakıyor ve Aziz Sancar'ımızın başarısını
saygıyla, sevgiyle ayakta alkışlıyorum.

05 Ekim 2015

Fatiha vakti!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Önümüzdeki seçimde CHP'nin oyları artar mı?
En azından yüzde 30'a doğru yelken açabilir mi?
Zor gözüküyor...
En azından anketler gene yüzde 25'i işaret ediyor.
Aslında Kılıçdaroğlu iyi bir başkan...
Yumuşacık, samimi ve de çalışkan.
Gecesini gündüzüne katarak çalışıyor.
Çoğunluğu ön seçimlerle oluşan listeler de fena değil...
Vaatler derseniz, hayâlperest olmayıp kulağa hoş geliyor.
Lâkin bir adım ilerleme yok!

Belki yılların yorgunluğu, hatta çürümüşlüğü...
Özellikle bizim gibi genç toplumlarda eskiye itibar eden yok.
Mutlaka yeni olacak ve ticari meta gibi tüketilecek.
Alışmışız bir kez, AVM kültürüyle yoğrulmuşuz...
Siyaseti raftaki diş macununa benzetiyoruz...
Ambalajına, taşıdığı renklere bakıp tercih ediyoruz.

Hâlbuki evrensel değerler öyle mi...
Sağcıysanız piyasa ekonomisinden yana olacaksınız...
Yani kapitalizmi dibine kadar savunacaksınız...
Solcuysanız da devletçi olacaksınız.
Özel sektöre, sömürüye sevgiyle bakmayacaksınız.
Tabii bu tespitlerim klasik anlayışlar da kaldı.
Çağımızda at izi it izine karıştı...
Kim sağcı kim solcu, artık bir şey ifade etmiyor...
Varsa yoksa Makyavelizm...
Ve mutlak başarı, herşeye rağmen!

Bu işi de Tayyip usta iyi beceriyor...
Alllem ediyor kallem ediyor...
Yüzde 40'ın altına düşmüyor.
Ayrıca cumhurbaşkanlığı da kesmiyor...
Ama açılış, ama muhtarlar toplantısı...
Bir biçimiyle halka sesleniyor.
Daha da olmazsa yurtdışına gidiyor...
Vur abalıya (muhalefete)...
Sonuncusunu (Fransa'daki) dinledim...
"İktidarı çapulculara teslim etmeyiz" diyor!
Gezi'den kalma alışkanlık...
Yüreğine öyle bir işlemiş ki, çapulcular aşağı çapulcular yukarı...
Ah bir kere olsun aynaya bakmayı becerebilse!
Gerçeğin ta kendisini görecek ama...
Neyse, arife tarif gerekmez, üstü kalsın!

Fakat elde değil, CHP'nin hâline insan üzülüyor...
Yaklaşık yüz yıllık çınar...
Gözlerimizin içine baka baka çürüyor...
Dalları ne kadar genç olsa da galiba sorun kökte...
Daha açıkçası 6 Ok'ta.
Olmuyor, çağa uymuyor...
Ve seçmen nezdinde karşılık bulmuyor...
Yazık çok yazık ama gördüğümüz manzara maalesef bu...
Anadolu deyimiyle "böcüğü ölmüş"...
Öyleyse ruhuna Fatiha vakti çoktan geçti de...
Biz yine de büyük bir iyimserlikle oyalanıyoruz!

04 Ekim 2015

Şinanay yavrum şinanay!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Bahçeli nihayet ağzındaki baklayı çıkarttı...
"Koalisyona varım!"
Şaşırtmadı, ayrıca ayrıları gayrıları olmayıp ortaktılar.
Politika sanatı böyledir işte...
Partisel çıkarlar için her türlü manevraya soyunursunuz!
Zaten her zaman söylerim...
İdeolojiler çağı geride kaldı.
Adı üzerinde "ide" fikir demek...
Politika ise iktidar olma sanatı...
Ama herşeye rağmen!
Dolayısıyla ideoloji ile politikayı birbirine karıştırmamak lâzım.

Evet, siyaset yazmayayım diyorum....
Görüldüğü gibi olmuyor işte.
İllâki kıyısından köşesinden dokunduracağız.
Çünkü adamın oyu yüzde 16...
Halis Türk milliyetçilerini temsil ediyor...
Küçümsenecek oran değil...
HDP bu rakama ulaşsa ülkenin altını üstüne getirir...
Onlar ise AKP kuyrukçuluğunu tercih ediyor.
Düşünsenize, Türkeş'in oturduğu koltuğa Bahçeli çökecek...
Aman da aman, ne yakışır...
Oktay Vural da hükümet sözcüsü...
Kim tutar bu ekibi...
Dincilik var, milliyetçilik var...
Tam Ortadoğu usulü...
Şinanay yavrum şinanay!

Şaka bir yana ilginç bir seçim olacak...
Değerli Erol Çevikçe ısrarla yazıyor (peşpeşe üç makale)...
"HDP kilit parti"...
Galiba haklı, çünkü AKP'nin istikbâli bu partiye bağlı.
Barajı geçerse no problem...
Altında kalırsa seyreyleyin cümbüşü...
Saraylı çalacak, soytarılar oynayacak!
Artık kırk katır mı istersiniz, kırk satır mı...
Tercih sizin...
Lâkin mutlak diktatörlüğün yollarının döşeneceği kesin!

Fakat bir de sürpriz olup CHP köşeyi dönerse...
Yani yüzde 30'luk çıta...
Tadından yenmez hani.
Hele bizim gibi emekliler...
Yılda iki ikramiye...
Çok para adamı azdırır...
Hâlimiz nice olur kim bilir...
Benim bavul hazır...
Orta Amerika'ya gidiyorum...
Çok merak ettiğim Azteklerle, Mayalarla buluşmaya...
Fazla kültür göz çıkartmaz...
Eksik kalmasın beyinsel dağarcığımız!

03 Ekim 2015

Eğitimin zavallı hâlleri!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
 
Harala gürele bir eğitim dönemi daha başladı...
Ortalıkta İmam-Hatip furyası...
Kurtulan şanslı, paçayı kaptıran imam...
Yani ölü yıkayıcısı...
Sormayın, geçenlerde Sultanımız açıkladı...
Bu mesleğe o kadar çok ihtiyaç varmış ki...
Kim demiş "bilgi çağındayız" diye...
Devir softalık devri...
Bir Fatiha iki Kulluvalla...
Açıl susam açıl!

İyi kötü bir okul hayatımız oldu...
İlkokula 1956 yılında başladım...
Hocam sertliğiyle ünlü Mecit Bey'di...
Babamın meyhane arkadaşı...
Atatürkçü mü şeriatçı mı kimse merak etmiyordu.
İktidarda Demokrat Parti...
Cumhuriyet değerleriyle işi götürüyordu.

Aynı şekilde ortaokul...
27 Mayıs rüzgârları...
Daha doğrusu Kemalizm iklimi...
Ve sosyalizme açık demokrasi...
Memleket koalisyonlarla idare ediliyordu...
Hani, fena da değildi.
Hemen peşinden öğretmen okulu...
İlk solculuk denemeleri...
Başbakan Süleyman Demirel...
Yolların yürünmekle aşınmadığı yıllar!

Ve hayat çabuk akıp gitti...
Yaşlar kemâle erdi...
Torun torbaya karıştık.
Şimdiki derdimiz yarınlar...
Yani eğitim öğretim...
Pırıl pırıl evlâtlar...
Nasıl olacak da tehlikeden kurtulacak?
Yani gericilikten, yobazlıktan!
Gördünüz mü hâlimizi?

Evet, paranız varsa özel okullar çözüm...
Ya olmayan?
Kıvran babam kıvran!
Bir tarafta gözünün içine bakan cevher...
Diğer tarafta dibi delik cepler...
Kahrolası çürümüş sistem...
Yoksulların sayısı o kadar çok ki...
Ancak elden ne gelir?

Biliyorum çaresini ama kime ne söylesem fayda...
Hancı sarhoş yolcu sarhoş...
Hele tüketmek; hepsinden hoş!
Öyle bir düzen kurulmuş ki...
Düşünmek suç, sorgulamak ayıp...
Hele ifade etmek...
Yandın arkadaşım, yandın!

Böyle gelmiş böyle gider mi?
Bilemiyorum...
Önümüzde seçimler var, 1 Kasım'da...
Sandıklar kurulup oylar verilecek.
Anketler diyor ki AKP birinci...
CHP uzak ara ikinci...
Milliyetçiler ise fasa fiso...
Demek ki çileye devam...
Zaten adam işi biliyor...
Yüzlerce İmam Hatip'e yatırım yapıp 2023'ü örgütlüyor...
Ki Mustafa Kemal silinip Osmanlılık ruhu beyinlere kazınsın...
Ya toplum, ya seçmen?
Gelen ağam giden paşam...
Kulluğa devam!
Sen çok yaşa TÜRKİYEM!

02 Ekim 2015

Şiddetin iktidarı!

Macit CÜNÜNOĞLU

 

 
 
Ahmet Hakan'a yapılan saldırı tek kelimeyle barbarlık...
Lâkin azmettirici nerde?
İşte bütün mesele!
Vuranın, dövenin yanına kâr kaldığı bir düzende yaşıyoruz.
Bu aşağılık davranış günümüzün meselesi de değil, yıllara dayanıyor.
Hukuk hukuk olmaktan çıkmış...
Adalet saraylarda yaşıyor ama siyasileşmekten yalpalıyor!

Yazık, çok yazık!
Adamın ağzını burnunu kır...
Üç gün sonra dışarı çık!
İnsanın isyan edesi geliyor ama kime neyi anlatacaksınız?
Başı boşluk öylesine hissediliyor ki, hâkim olan orman kanunu!
Ancak nereye kadar?

On üç yıldır ülkeyi yönetenler yarattıkları Türkiye ile
gurur duyuyor olmalılar...
Kısa bir süre önce Hürriyet gazetesi peşpeşe basıldı...
Gözü dönmüş kalabalığın başında AKP'li kabadayı...
Sonuç; tek bir tutuklu yok!
İşte canım ülkem, işte gelinen nokta!

Fakat halkımız kanunsuzluğa öylesine alıştı ki...
17-25 Aralık kepazeliğini yüzde 41'le taçlandırdı...
Öyleyse hoş geldin bezirgânlık, hoş geldin haydutluk düzeni...
İnanın masallar gerçek oldu...
Sarayda yaşayan bir zorba...
O'na gönül vermiş kefenliler ordusu...
Kıyamete mi cehenneme mi sürükleniyoruz; belli değil.

Bir de dikkatimi çeken husus...
Yandaş basın bir kişiyi hedef göstermeye görsün...
Anında infaz!
Nasıl olsa yaptırım, ceza hikâye ...
Hatta ödüllendirilenler bile var.
O nedenledir ki, aman dikkat...
Piyango her an size de çıkabilir...
Yeter ki çıngıraklı yılanın kuyruğuna basmayın!

Bu arada aydın doğanların hiç mi kabahati yok?
Olmaz olur mu!
İhâleleri aldığı sürece Sultanımız yükselen değer, dünya yıldızı...
Ayağına dolandı mı tu kaka!
Merak edenler Ertuğrul Özkök'ün yazılarına bakabilir...
İşte o zaman ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Ayrıca uzağa gitmeye de gerek yok...
Kelkitlinin menfaati için atamayacağı takla yok...
Düşünsenize; padişahın emriyle medyasından kimleri kimleri harcamadı...
Ah ulan toplumsal bellek...
Bir kez olsun hatırlasana...
Bir kez olsun uyansana!
En azından 1 Kasım'da, sandık başında...
Ülkeyi, geleceğini düşünüp hesap sormayı denesene!