bir şair vardı, öğretmen

29 Nisan 2017

İlkbahar




Bir Orhan Veli, bir Cahit Sıtkı, bir Behçet Necatigil...
Öyle özlüyorum ki...
Ne kadar samimi, sıradandılar...
İçimize akardı mısraları...
Sevgi olurdu, hasret olurdu...
İnsana dair ne varsa...
Ya şimdi?
Bir başka yaşanıyor dünya...
Baksanıza mevsimler bile değişti...
Iskaladı İstanbul’u İlkbahar...
Yalnız bugün randevum var, Boğaz’da...
Emirgân’da...
Lalelerle...
Mevsim her şeye rağmen İlkbahar!

m.C.

25 Nisan 2017

"1 Mayıs"a doğru...



















Çok değil, 1 Mayıs'a az kaldı.
Ankara'dan sevgili yoldaşım Aybars sendikacılık
günlerimizi hatırlayarak mesaj çekmiş...
"İrade beyanı" günlerimizi de yaz.
O devirlerde işyerlerinde referandum yasak.
Üstelik iktidarda CHP...
Ecevit başbakan , Çalışma Bakanı Türk-İş'li Bahir Ersoy.
Tuhaf bir durum.
İşçi sendikasını seçemiyor.
Biz de DİSK'liyiz.

Sarı sendikacılığa karşı amansız mücadele veriyoruz.
Rakibimiz Yol-İş...
Ve bağlı sendikanın yöneticisi de İsmet Acar.
Nam-ı diğer Topal İsmet.
Akıllı adam.
"12 Eylül" zenginlerinden...
Acarlar Holding'in patronu.

Aybars müthiş, çok çalışkan.
O topalı ikna edip 1 Mayıs'a bile götürdü!
Sonradan İsmet'le aramız bozuldu.
İşyeri yetkisi yüzünden.
İş Mahkemesi "İrade beyanı"na karar verdi.
Noter ayarlandı.
Aybars yine iş başında.
Önünde listeler...
Neredeyse işçilerin parmak izi eksik.
Tüm çalışanları fişlemiş.
Yanlış anlaşılmasın, "kim kimden yana?" diye.

Sevgili Aybars ile Ben.
Sonuçta kazandık...
Tabii az bir farkla.

Hey gidi günler, sendikacılığın bile kalitesi vardı.
Dünyayı DSF (Dünya Sendikalar Federasyonu),
ülkemizi aldığı kararlarla DİSK sallardı.
Şimdi hepsi hayâl.
Veya nostalji.
Aybars Ankara'da, bendeniz İstanbul'da şişelerin
dibinde geziniyoruz...
"Bu son fasıldır" şarkısını terennüm ederek.
Yanaklarından öperim can dostum...
İyi ki varsın, iyi ki güzel günler yaşamışız...
Dostlukla, kardeşlikle...
Merak etme, yenilsek de yarınlar bizim...
Ben demiyorum: Tarih Baba söylüyor...
Sevgiyle kucaklıyorum.

M.C.






24 Nisan 2017

İyi ki umut var

Macit CÜNÜNOĞLU




Bunalımlı günlerin en iyi ilacı
sanata sığınmak.
Özellikle klasik müzik.
Okyanusa açılmak gibi geliyor.
Ne Tayyip, ne AKP kimin umurunda!
Herşey oluruna varıp su çatlağını buluyor.
Yeter ki yaşama sevinci kaybolmasın.
Son günlerde yeni bir radyo keşfettim.
Adı: Slow Time, 91,2.
Sabah erken kalkıyorum.
İlk işim Berna ile buluşmak.
Müthiş donanımlı, iyi repertuvar sunuyor.
Yorumlarıyla ezgilerin tadını çıkartmak ayrı bir zevk.
Ömür denen de zaman değil mi?
Aç parantez, kapa parantez...
Arasını nasıl doldurursan doldur.

Bazen geçmişe gidiyorum.
Doğduğum topraklara.
Amasya'ya, Yeşilırmak'ta yüzmeyi öğrendim.
Ne korkardım annemden.
Kara donumu yoklardı; ıslak mı değil mi diye...
Babam dokuz yaşındayken ölmüştü.
Asıl özgürlük o zaman başladı.

Teoman diyor ya: "Babamın öldüğü yaştayım"...
Ben ise yetmişine merdiven dayadım.
Yüreğimde hâlâ umut, gönlümde heyecan.
Güneşi bekliyorum...
Elbette doğacak, zalimlerin iktidarına rağmen.



23 Nisan 2017

Kutlu olsun BAYRAM!

Torunlarım Nehir ile Su
Bugün "23 Nisan"
Ancak neşe dolmuyor insan.
Doksan yedi yıl önce M. Kemal
meclis kuruyor.
Halkın iradesi ülkeyi yönetsin diye.
Padişahlık yok sayılıyor, varsa yoksa
ulusun egemenliği.
Ya günümüzde, "16 Nisan"dan sonra?
Bir başka Türkiye...
Tek adamlık ve diktatörlük.
Torunlarım dedelerini ziyaret ettiler.
Pamuk elleri yüzümü okşadı.
İkisi de kız.
Büyüğü okula başlayacak, küçük onun izinde.
Umutlandım, hüzünlendim...
Karmakarışık duygular.
Hele de kız çocuğu olunca.
Yine de içimde bir sevinç, bir heyecan.
Nasıl olmasın ki, iki tane cıvıl cıvıl can.
Gülüştük, oynaştık...
Biraz müzik yaptım.
Mandolin çaldım onlara.
Mozart'tan "Daha dün annemizin kollarında yaşarken...

"
Evet, ülkemizde çiçekli bahçeler yok artık.
Kapkaranlık İmam Hatip gerçeği.
Ve mehter kültürü.
Bakalım, yarınlar ne gösterecek?

Bazen Arşimet'i, Beethoven'ı çok özlüyorum.
Bilim ile sanatın dorukları.
Lâkin Galille de var.
Engizisyondan  yalanıyla kıçı kurtaran.
Tercih meselesi.
Erasmus ise bambaşka bir dünya...
Ölümü kafasına takmayan...
Ve "Yaşarken düşünmüyorum, geldiğinde ben yokum"
diyecek kadar engin...
Haydi bakalım, kolay gelsin Türkiye...
Ya zalim kazanacak, ya da halk!
Bugün günlerden "23 Nisan"...
Kutlu olsun BAYRAM!











22 Nisan 2017

41 yıl önce...

Macit CÜNÜNOĞLU
Bugün oğlumuz oldu.
Adını Çağdaş koyduk.
Altı yıl sonra da annesini kaybettik.
Acı yıllardı.
Siyaset hayatımızı belirlemişti.
"Ben" duygusu yoktu; "Biz" vardık.
Hâlbuki insan öncelikle kendisini, sonra ailesini sevmeli.
Nerdeee?
Varsa yoksa politika.
Bir boka yarasa!
Gûya devrim yapacaktık.
Sosyalist devrim.
Sonuç ortada.
İktidarı dinci faşizme teslim ettik!
Neyse.
Bu da "gelip geçer" deyip umut tazeleyelim.
Yalnız dünyalı insanların işi zor.
Öncelikle özgürlük meselesi...
Elbette kafamızda silah, ensemizde dipçik yok.
Yine de ruh hâlimiz kötü.
Dışardayken tutuklu hissetme durumu.


Hapishaneler namuslu aydınlarla dolu.

İçimiz sızlıyor.
Fethullahçılık yaftasıyla yargılanıyorlar.
Biliyorum ve de eminim.
Çünkü pek çoğunu yazılarından izlerdim; ateistler.
Ancak faşizm böyle bir şey.
Akıl, mantık, hukuk tedavûlden kalkıyor.
Vellhasılı kelâm karanlık günlerden geçiyoruz.
Umutlu olmak için neden çok, umutsuz olmak için
daha fazlası.
Yine de insanlık tarihi yolumuzu aydınlatıyor.
Nice diktatörler, nice Ortaçağlar gördük.
Bu dünya ne Sezar'a, ne Hitler'e, ne de Stalin'e kaldı.
Devir meselesi
En güzeli demokrasi.
Çörçil Amcamın söylediği gibi;
"Daha iyisi bulunana kadar."

20 Nisan 2017

Nafile namazı eşliğinde...

Macit CÜNÜNOĞLU
Sanatla yaşayamayan toplumun
sancılarını yaşıyoruz.
Diyanet bile gündem belirliyor.
Edebiyat, müzik, tiyatro yaşamımızdan
o kadar uzak ki!
Varsa yoksa siyaset...
Özellikle Padişah'ın belirlediği konuları tartışmak.
Elbette sığ ve sıkıcı.
İnsanlık âlemi neyle uğraşıyor, biz neyle.
Amerika'yı sevmeyiz ama adamların Silikon Vadisi var.
Sabah akşam buluş peşindeler.
Ya bizde?
İmam Hatip kültürüyle yoğrulmuş sistemde ışığın
peşinde koşuyoruz.

Zor iş!
Dincilerin düzeninde ancak buraya kadar.
Bir de dört milyon Suriyeli hayatımıza katıldı.
Bakalım yarınlar neler gösterecek?

CHP'nin de işi zor.
Mühürsüz oy pusulası peşinde koşuyorlar.

Belki haklılar, ancak Sultan'ın söylediği gibi:
"Atı alan Üsküdar'ı geçti."
Adım adım başkanlık sistemi örülüyor.
Yani hukuksuzluk, tek adam düzeni!
Dediğim dedik, çaldığım düdük!
İstikâmet Arap çölleri, şiarımız bedevi kültürü.
Tabii mutlak biat şartıyla.
Zaten memleket yalaka bolluğuyla dolu.
Ak Saray'a sürtünen köşeyi dönüyor.
Örneğin dopinkçi Hidayet TBF'nin tepesinde...
Karanlık Yıldırım futbolu yönetiyor!
Katlanması zor.
Yine de umut var.
Nasıl mı?
Evrensel kapitalizm erinde, gecinde büyük ustayı boğacak.
Hem de kendi koyduğu kurallarla.
Bırakalım işçi sınıfı edebiyatını.
Onlar sizlere ömür...
İmamın peşinde saf tutmuş, sabah akşam
nafile namazı kılıyorlar!

19 Nisan 2017

Karganın izinde!

Macit CÜNÜNOĞLU

Çivisi çıkmış toplumda yaşamak
nasıl bir şey?
Zat-ı muhtereme "Padişahım" dedik,
en sonunda muradına erdi.
Peki, ülkeyi ne bekliyor?
"İdam" şovla" açılış yapıldı.
Sanki ilk önceliğimiz!
Ancak taraftarı çok, belki yüzde elliden öte.
Güya APO asılacak.
Hiç sanmam, özellikle AKP'ye akan Kürt oylar artmışken.
Lâf aramızda, Kürtler de tuhaf.
Ya dinci, ya da milliyetçi...
Bir türlü solcu, evrensel olamıyorlar.
Tabii CHP'ye oy vermelerinden söz etmiyorum.
Kandil ile cami arasında gidip geliyorlar.
Yani Mevlâna gibi dönüyorlar.
Veya dansöz Nana!

Kıvırtsınlar bakalım...
Milliyetçilik, dincilik erinde geçinde mağlup olacak.
Tarih bunun örnekleriyle dolu.
Fakat CHP'nin işi epeyce zor.
Yüzde 25 endeksiyle nereye kadar?
Tamam, Kılıçdaroğlu iyi adam, lâkin lider değil.
Bürokrat, genel müdür.
İnisiyatif, kararları 657'nin ötesine geçemiyor.
Sanki Muharrem İnce daha etkili, çekim gücü yüksek.
Tamam, popülist, ama herkes Marx olacak değil ya!

Evet, ülkemizde siyaset sığ zeminlerde yapılıyor.
Derinliği yok, hele dünyalığı...
Kapıkule'nin ötesi karanlık ve tehlikeli...
Varsa yoksa iç politika.
ABD'ye AB'ye kafa tutmak...
İsrail'i şamar oğlanı görmek...
Arap'a şirinlik, Rus'a yalakalık...
Kısaca İran bile olamadık...
Kılavuzumuz KARGA olunca!




18 Nisan 2017

Acı, ama gerçek!

Macit CÜNÜNOĞLU









Peşinen yazayım, Türkiye burjuvazisi iki yüzlü...
Âli menfaatleri uğruna oturmayacağı kucak yok.
"12 Eylül" faşizminin dümen suyuna da girer...
Dinci egemenliğin de.
Yeter ki dünyevî çıkarları engellenmesin.
Örneğin Koçlar TÜPRAŞ'ı kapatır, Sabancılar enerjiye balıklama dalar.
Belki de kapitalizmin ruhu!
Pekî; ya halk, ya emekçi, ya namuslu vatandaş?
Kimin umurunda, altta kalanın canı çıksın.
Hâlbuki Fransız Devrimi'nin öncüsü burjuvaydı.
"Kardeşlik-Özgürlük-Eşitlik" prensibine dayalı modern devletin,
yani cumhuriyetin kurucusu oldular.
Ve insanlık çağdaş dünyanın kurulmasında onlara
çok şey borçlular.
Dikkât ediniz; büyük dönüşümde asker, bürokrat yok.
Yalnızca BURJUVAZİ var...
Ve O'nu destekleyen emekçi sınıf.
Demek ki ülkemizin talihsizliği sahte dincilerin,
sahte milliyetçilerin seslerinin çok yükselmesi değil...
Evrensel bir burjuva sınıfının olmamasıdır.
Çünkü dürüst değiller...

Ve maalesef soysuzlar...
Yanlış anlaşılmasın, "soysuz" olmaları köksüz olmalarından...
Gelenekleri, tarihleri yok.

Daha dünkü çocuk, ARÇELİK bile kırk sekiz yılın da kurulmuş.

Gelelim referandum sonuçlarına...
Ülkemizin geleceğine, yarınlarına.
"EVET" veya "HAYIR" üzerinde durmayacağım...
TÜSİAD nerede?
Bilen, gören, duyan var mı?
Arazi olmuşlar!
Sinsice, kurnazca Ak Saray eteklerinde devleti sömürmeye devam...
Tabii ihâle yoluyla?
Özet olarak, zenginden yoksula fayda yok.
Bu böyle biline.
Okul da, cami de yaptırsalar.
Onlar ki sürüngendir.

Halkını satan, paraya tapan...
NOKTA!











17 Nisan 2017

Bir umut

Macit CÜNÜNOĞLU







Evet, bir umuda ihtiyaç var.
Kabul ediyorum; yenildik.
Ama kıl payı, ama hileyle.
Fakat üç büyük kentte öndeydik.
"HAYIR" demeyi de becerdik.
Haydi bakalım, önümüzde yerel seçimler...
Göster kendini muhalefet.
İşte fırsat, işte meydan.
Yüzde elli bire ramak kaldı.
Bence tarihi fırsat.
Boşver diktatörün peşine takılmayı.
Üsküdar'ı atıyla geçen şahsiyete de "iyi yolculuklar" dileyelim.
Ancak hayatın gerçekleri var.
Emin olun, kimse yenilmedi.
Bozmayın moralinizi, takmayın kafanızı.
Şimdiden büyük şehirlerde adayımızı belirleyin.
Örneğin İstanbul'da Şafak Pavey...
Neden olmasın?
Bir kez olsun inanın, güvenin halkımıza.
Çünkü Türkiye demek İstanbul, Ankara, İzmir, Adana,
Antalya, Mersin demek...
Bakın sonuçlara...
İyi yorumlayın.
Çarpın, bölün...
Hesap ortada; neden olmasın?
Büyük şehirlerde belediyeleri alan siyaset ilk seçimlerde
iktidar olur...
Hem de sandığı "Demokrasi" sanan tahta kafaların yasalarıyla!
Öyleyse HODRİ MEYDAN...
Yeter ki yılmayın, sinmeyin, dik durun...
Bu halk korkaktır, kurnazdır ama asla mahcup etmez.