bir şair vardı, öğretmen

31 Ağustos 2015

İki damla gözyaşı!

Macit CÜNÜNOĞLU
31/08/2015 08:31

 

 
 
Seçime giderken Erdoğan'ın başarılarından da söz edelim...
Tabii siyasî olanlarından.
Örneğin dört transfer...
Öylesine ki, geldikleri kaynaklar ülkemizin popüler hareketleri...
Öncelikle Ertuğrul Günay'ın CHP'si...
Peşinden Numan Kurtulmuş'un Saadet'i ile Süleyman Soylu'nun DP'si...
En sonuncusu da, bilindiği gibi Tuğrul Türkeş'in MHP'si...
Beğenelim veya beğenmeyelim; bu dört akım Türkiye'nin gerçeği.
Fakat Erdoğan gibi büyük usta vakti zamanı gelince operasyon
yapmaktan geri durmuyor...
Hem de tepe noktalardan hareketle zirveleri paramparça ediyor...
Helâl olsun adama...
Bal alacak çiçeği, konacak dalı biliyor!

Yine de transferlerin özgül ağırlığı akla gelebilir...
Daha doğrusu derinlikleri, etkileri...
Bence üzerinde durmaya değmez...
Çünkü ülkemizde siyasetin ciddiyeti ne ki...
Bugün siyah, yarın beyaz...
Bir nevi fırıldak!

İşte bu koşullarda sandığa gidiyoruz...
Favori AKP...
Gerisi hikâye...
Anket filan tanımam, bu kez iddialıyım...
Tahminimce seçmenimizin büyük çoğunluğu iktidarın şefkat dolu
kollarına sığınacak...
Elbette hazine destekli, buram buram dolar kokan...
Ondan sonra işlem tamam!

Varsa aksini söyleyen...
Yakın tarihimize baksın...
Ki bu toplum nice yiğitler nice kahramanlar gördü...
Asıp kesip kükreyen...
Lâkin herkesin bir satın alınma bedeli var...
Hele Numan Kurtulmuş ile Süleyman Soylu'yu gördükten sonra...
Kendimden dâhi şüphe eder oldum, iyi mi?

O nedenledir ki siyasette fazla keskin olmaya lüzum yok...
Daha doğrusu her zaman risk payını dikkate alacaksınız...
Yoksa mahçup olur; kıçınızın üstüne oturursunuz!
Tecrübeyle sabittir...
Çünkü burası Türkiye...
Vatanseverin bol olduğu ülke...
Her türlü ihanete gebe...
Keşke hak hukuk insanlık yükselen değer olsa diyeceğim ama...
Belki gelecek yüzyıla!

Biliyorsunuz iki maneviyat bizi ayakta tutar...
Birincisi bayrak sevgisi...
İkincisi Muhammed...
Hâlbuki çağımızda insanlık bir başka boyuta geçti...
Herkesin inancı kendine, herkesin bayrağı tarihe...
Asl'olan yaşam kalitesi...
Ve vizyon...
Hergün onlarca yüzlerce insan göç yollarında ölüyor...
Sebebi sömürgen vahşi kapitalizm...
Var mı iki damla gözyaşı döken?

29 Ağustos 2015

Maksat demokrasi olsun!

Macit CÜNÜNOĞLU
29/08/2015 10:06

 

 
 
Geçenlerde internet üzerinden bir film izledim...
Stanley Kubrick'in, 1957 yapımı...
Adı: Zafer yolları
Konusu I. Dünya Savaşı koşullarında geçiyor...
Tabii bolca savaş sahneleri...
Sonuç da cepheye gitmedikleri için üç asker kurşuna diziliyor.
Aslında hazin olay terfii etmek isteyen bir generalin tezgâhı.
Başrolde Kirk Douglas var...
Namuslu, vicdanlı bir albayı canlandırıyor...
Ve sonuna kadar askerlerini savunuyor.

Şimdi gelelim bizdeki yarbaya...
Kardeşi son çatışmalarda şehit olmuş...
O da cenaze töreninde: "Barışa n'oldu?" demiş.
Vay sen misin konuşan...
Ciddi ciddi cezalandırılması düşünülüyormuş!

Bu konuda Sultanımızın da epeyce veciz sözleri var...
Hangi birini sıralayalım?
Lâkin bir gerçek var ki, barış sürecini başlatan O, bitiren de!
Filmi izlerken bütün bunları düşündüm...
Ki o film 1916 yılında geçiyor...
Aradan yüzyıl geçmiş...
Değişen pek bir şey yok!

Ordu'da bir generellar sultası...
Ne sorgulanıyor, ne başarısızlıkları tartışılıyor...
Yoksul halk çocukları üzerinden kirli, kanlı bir savaş yürütülüyor.
Zaten siyaset bu işlerden azade...
Hergün bir şehit haberi, hergün sönen ocaklar...
Dayanılacak gibi değil.

Evet, dün kabine açıklandı, adı: Seçim Hükümeti...
İktidar yerinde, destekçisi HDP...
Sizce tuhaf değil mi?
Bir tarafta Kürtlere saldıran zihniyet...
Diğer tarafta Kürtlerin temsilcisi siyaset...
İkisi de kolkola...
Gidiyoruz 1 Kasım'a, yani sandığa!
N'olacak dersiniz?

Sizi bilmem ama demokrasiden umudumu kestim...
Hem kör topalından, hem de düzgününden!
Ülke topyekûn saraya teslim olmuş...
Hukuk derseniz, cenazesi çoktan kalkmış...
Ortadoğu iklimi...
Arabesk, kanserli...
Bu hasta ne yerse yesin nafile, kesin ölür!

Bakanlar kuruluna baktım...
İçişlerinde bir emniyet müdürü...
İstanbul'dan, belli ki kapıkulu...
Politikacı bile değil.
Yanıbaşında iki Kürt...
Bir de türbanlı...
Ohhh, suyundan da koy!

Vallahi de billahi de ilk kez Kılıçdaroğlu'na acıdım...
Nasıl seçim çalışması yapacak diye.
Çünkü memlekette posta konulacak adam gibi parti de kalmadı...
İşte AKP'nin hâli...
Peşinden stepnesi MHP...
O da paramparça...
Yeni aktör HDP...
Hep beraber gidiyoruz kıyamete!

Yazık oldu ülkemize...
Demek ki yirmi birinci yüzyılı da ıskaladık...
Daha çok Kemal Sunal filmi izleriz...
Nasıl ki Kubrick'in Zafer Yolları hâlâ popüler...
Neyimiz eksik...
Vatan evlâtlarını kıra kıra sandığa gideriz...
Maksat demokrasi olsun!

27 Ağustos 2015

Kirlenmenin zirvesi!

Macit CÜNÜNOĞLU
27/08/2015 09:59

 

 
 
Bugünlerde Bahçeli'nin yerinde olmayı istemem...
Nasıl da golü yedi...
Hem de doksandan...
Afiyet olsun, bal şeker olsun!
Eee, bu işler böyledir...
Siyasette iri lâflar kullanmayacaksınız...
Hele de "MHP parti değil dava hareketidir" gibisinden...
Sen misin iddialı olan...
Adama böyle koyarlar işte!

Ayrıca kiminle aşık atıyorsunuz...
Karşınızda siyasetin kurnazları, bezirgânları var.
Dincilikse dincilik; hem de en kralından...
Milliyetçilikse milliyetçilik; kimse ellerine su dökemez...
Öyleyse dikkatli olup arkayı kollayacaksınız...
Yoksa gözünüzün yaşına bakmazlar...
Aynen Tuğrul'un transferinde olduğu gibi!

Üstelik adamın soyadı Türkeş...
Merhumun gözde evlâtlarından...
Tam bir mirasyedi...
Olsun, onu kullanmakta marifet...
En azından iki üç dönemdir parlamentoda...
Baba kontenjanından...
Az şey mi?

Yine de olay sarsıcı...
Çünkü siyaset denilen mekanizmada sinsiliğin geçerli olduğunu
bir kez daha öğrendik...
Derinden ve sessizce...
Tam AKP metodu...
Oslo gibi, meşhur Tırlar gibi.
Tezgâhı kur, malı götür!
Biz de yırtınalım; şeffaflık hak hukuk diye.

Fakat yiğidi öldürüp hakkını yemeyelim.
Kasımpaşa delikanlısı bu kez iyi iş becerdi...
Kekliği saray hareminde avladı...
Hem de cümle âlemin gözleri önünde.
Bence altın vuruş...
Gitti Bahçeli'nin oyları...
Onca kükreme, onca celallenme...
Nafile...
Davulcu yellenmesine karıştı erken seçim hayâlleri...
Sen misin tek başına iktidar isteyen...
Al sana darbe, hem de en tepeden!

Evet, siyaset böyledir...
Rahmetli Baba boş yere mi dedi: "Dün dündür..."...
Yarınlara bakalım...
Daha açıkçası 1 Kasım'a...
N'olacak?
MHP'nin defterini düren AKP'nin gözü kara...
Son hamleyle Bahçeli'yi nakavt etti...
Öyleyse sıradaki gelsin!

Peki, sıradaki?
Nerden bileyim...
Bilse bilse saray başdanışmanı Kayserili bilir...
Kuzuların sessizliğinden fırlayan şahsiyet...
Anayasacı...
Hakkın hukukun ırzına geçen adam!

Bu arada seçime kadar da siyasal namusunuzu koruyun...
İnsanlık onurunuzu satın almak için her an arkanızdan biri çıkabilir...
Madem pazar yüksekten açıldı...
Bari ucuza gitmeyin!

25 Ağustos 2015

Bekle!

Macit CÜNÜNOĞLU
25/08/2015 11:36

 

 
 
Radikal insanı severim, ancak böylesini değil.
Bir Mustafa Kemal...
Düşünsenize; 95 yıl önce parlamentoyu kurmuş...
Maksat halkın iradesiyle ülkeyi yönetmek.
Yani "Cumhuriyet" fikri, sözde değil; özde.

Ya çağımızda...
Gene parlamento var...
Ancak işe yaramıyor.
Üstelik çoğunluk iktidarda değil, muhalefette.
Fakat ne hükümet kurabiliyor ne seçim kararı alabiliyor.
Tuhaf, tuhaf olduğu kadar da zavallı bir durum!

Seçmenin oyuyla iki ay önce sandıktan çık...
Hem de kutsal sandıktan...
Yüzde 60'ı yakala...
Biri çıksın...
Sarayda yaşayan biri...
Gözü kara, radikal...
Ne parlamento tanı ne millî irade...
Hukuk sistemini de yok say...
Tek başına seçim kararı al, hükümet kur vs. vesaire!
Meclis seyretsin, Anayasa Mahkemesi seyretsin...
Öyleyse bu halk neylesin?

Evet, on üç yıldır epeyce yanlışlığa tanık olduk...
Yolsuzlukların, rüşvetlerin zirvelerini gördük.
Yalnız içte değil, komşularla çıkartılan arızaların sonuçlarına katlandık...
Dile kolay, 2,5 milyon Suriyeli ile birlikte yaşıyoruz.
Tüm olanlar bitenler yetmezmiş gibi en sonunda darbe de geldi...
Sabaha karşı değil, ansızın hiç değil...
Göstere göstere...
Bir kişi ülkenin idaresine el koydu...
Bu kez öncekiler gibi üzerinde üniforma, ayağında postal da yok...
Bizden biri, hatta öylesine ki...
Halkın yüzde 52'sinin teveccühüne mazhar olmuş...
Umumiyetle tramvayda seyahat eder...
Zamanı gelince iner, kör topal ilerleyen demokrasinin içine eder!

Ve başta milletvekilleri, hukukçular bu garipliği seyreder...
Çünkü herşeyin başı O....
Belki tanrının yeryüzündeki gölgesi..
Bazen düşünüyorum da; Osmanlı padişahları mı güçlü...
Yoksa bizimki mi?
En azından sultanların sadrazamları, divanları vardı...
Ya şimdikinin?

Neyse, daha ileri gitmeyeyim...
En iyimser bakışla emekli maaşından olmak da var...
Bakarsınız hapis!
Adamın kulağı keskin, eli uzun...
Bu yaştan sonra hiç çekilmez...
Diktatördür, despottur...
"Âli menfaaatleri için ne yapsa yeridir" deyip geçelim...
Yoksa radikal günlerim aklıma gelip heybeyi torba yapacağım ki...
Onu da dağdaki çoban duymaz!

Son söz olarak da Kılıçdaroğlu'ndan bir ricam olacak...
Lütfen meydan meydan dolaşıp dinci söylemlere sarılma...
Hele İmam Hatip savunuculuğun...
Duyunca tüylerim diken diken oluyor...
Çık ortaya: "Ben M. Kemal soyundanım"...
"Solcuyum, emekten alınterinden yanayım" de...
Ve hepsinden önemlisi de...
"Radikalim, sapına kadar radikalim"...
"Bu karanlık düzeni de alt üst edeceğim" de...
Sonra 1 Kasım akşamını bekle...
Hele sandıklar bir açılsın...
Gün doğmadan neler doğar...
Sadece bekle

23 Ağustos 2015

Aranıyor!

Macit CÜNÜNOĞLU
23/08/2015 11:05

 

 
 
Solculuk iyidir, insanidir.
Kökleri Fransız Devrimi'ne dayanır.
"Özgürlük-Kardeşlik-Eşitlik" kavramlarını içselleştirip benimsediniz mi
emekten yana düşünmeye başlamışsınızdır.
Fakat belâlı iştir.
Kurulu düzenin efendileri solcuları sevmezler...
Ve onları ezmekten, süründürmekten de geri durmazlar.
Gene de solcular rahat durmayıp kavgayı sürdürürler.
Hani derler ya: "Can çıkar huy çıkmaz", aynen öyle.
Eğer damarlarınızda döneklik falan yoksa mücadele ölümüne kadar devam eder.

Yanılmıyorsam doksanlı yılların başıydı.
Sosyalizm teslim bayrağını çekmiş, Sovyetler Birliği dağılmış...
Ortalık toz duman.
Büyük arayış başlamış...
Ve "N'olacak dünyanın hâli?" sorusuna cevap aranıyor.
Kuzguncuk'tayım, Çınaraltı kahvesinde...
Bir dostumla beraber Can babayı (Yücel) dinliyoruz.
Anlatıyor, sosyalizmin yüceliğini, solculuğun erdemlerini.
Sanırsınız on sekizlik delikanlı...
Yetmişli yaşlarda, hâlâ ateşli hâlâ inançlı.
İnanın, hayran olmamak elde değil...
Gerçek anlamda adam gibi adam.
Nurlar içinde yatsın, daima özleyeciğiz.

Evet, bütün bunlar nerden geldi aklıma...
Birincisi CHP'den...
İkincisi de değerli Erol Çevikçe'nin son yazısından.
Biliyorsunuz CHP yüzde 25'e çakılı parti.
Beş aşağı beş yukarı yıllardır böyle...
Hatta ağzıyla kuş tutsa bile; yüzde 30 hayâl...
O nedenledir ki işi zor.
Çünkü üzerinde atalet bulutları dolaşıyor...
Yılların yorgunluğu ve çürümüşlüğü.

Fakat yine de umut, sığınılacak son liman...
O da çaresizlikten, seçeneksizlikten.
Baksanıza HDP'ye, azcık solculuk ayaklarına yattı...
Suyun içinde yüzde 13'ü kaptı.
Kıskandığımı, gözümün olduğunu sanmayın; iyi de oldu..
Dağdaki silahtan ovadaki siyaset her zaman evlâdır.

Ancak aynı hareketlenmeyi CHP'de de görmek istiyoruz.
Ayrıca ciddi manada sol birikimi olan ülkeyiz...
Bu topraklar Nazımların, Sabahattinlerin, Azizlerin, Kemallerin diyarı...
Ve ağır bedeller ödemiş solcuların memleketi.
Gönül istiyor ki Kılıçdaroğlu çıksın meydanlara:
"Bu ülkeyi İmam Hatip bataklığından kurtaracağız" desin...
Tabii maçası yerse...
Üsküdar müftüsüyle, Bekaroğlu da izin verirse!
Merak etmesin, yüzde 25'e birşey olmaz...
En azından düşmez, kim bilir belki işe yarayıp yükselir!
Yoksa bir Umut Oran, bir Atilla Kart'ın listeye girmesiyle parti devrim yaşamaz...
Olsa olsa cilalanıp parlatılır...
Daha önce denendiği gibi.

Peki, çözüm?
Bence solculuğa, sol değerlere dört elle sarılmak...
Yirmi birinci yüzyılda yeniden, inadla...
İlkeli, vicdanlıca, dürüstçe, demokratça...
Ve Can Yücel gibi ustaların aziz ruhlarını şad etmek adına...
İşte reçete, işte formül...
Uygulayacak, hayata geçirecek yiğit yürekler nerde?

22 Ağustos 2015

Ama nereye?

Macit CÜNÜNOĞLU
22/08/2015 11:16

 

 
 
Tadsız tuzsuz bir ülkede yaşıyoruz.
Nedeni siyaset değil, seçmenin iradesi hiç değil.
Tek bir kişi sorumlu; o da malûm şahıs.
Evet, 1 Kasım'da seçime gidiyoruz.
N'olacak dersiniz?
7 Haziran'dan bambaşka bir sonuç mu çıkacak?
Olabilir.
Çünkü Sultanımız gözüne kestirmediği kavgaya girmez...
İllâki galip gelecek.
Yani 300 milletvekilini öyle edip böyle edip sandıktan çıkartacak.

Yakışır canım ülkeme...
Zaten 17 milyon Yeşil Kartlı vatandaşın yaşadığı topraklarda...
Dilim varmıyor söylemeye ama resmen dilenci, devletin kapıkulları!
Ne lüzumu var koalisyona, hatta demokrasiye hukuka?
Kapıldık bir çılgının peşine...
Gidiyoruz bakalım, ama nereye?

Fakat bu kadar gözü kararlılığın, bu denli aymazlığın bedeli ağır olacak.
Durun bakalım, bugünler iyi günler...
Daha göreceğimiz, yaşayacağımız çok acılar var.
Öncelikle Ortadoğu'ya nur topu gibi bir evlât hediye ettik.
Adı: IŞİD
Asıyor, kesiyor, biçiyor...
İnsanlık adına ne kadar kötülük varsa ardına koymuyor...
Kısa vadede yok edilmesi mümkün değil...
Çünkü sağlam besleniyor...
Ben diyeyim otuz, siz deyin kırk...
En azından yarım yüzyıl bölgenin hakimi...
Yakışır bu coğrafyaya...
En azından patenti bizde...
Baksanıza; bir Esad uğruna ne belâlar ürettik!

Fakat 1 Kasım ülkemizin dönüm noktası olacak.
Artık adına bölünmenin sancıları mı dersiniz...
Yoksa parçalanmanın trajik hâlleri mi?
Bir nevi Yugoslavya...
Kan gölüne dönüşecek memleket...
Milliyetçilik tavan yapacak...
Dinci siyaset pazara çıkacak!

Bu da yakışır...
Kime lâzım evrensel değerler...
Mozart'ın müziği, Neruda'nın şiirleri...
Mone'nin resimleri, Rodin'in heykelleri...
Bir elde bayrak, bir elde Kur'an...
Ruhta Osmanlılık...
İktidar olmanın keyfine varmak...
Ahlâksızca servetlerin üzerine servet katmak...
İşte; 1 Kasım'dan sonraki Türkiye!

Evet, bizim içkimiz şaraptır rakıdır...
Ya kutsalı sömüren siyasetçilerin?
Kandır; gencecik bedenlerin, kınalı kuzuların kanı...
Onlar ki tarih boyunca kandan beslenmişler...
Yaptıkları soygunlara ganimet demişlerdir!

Yine de düşüncelerimi kötümserliğime verin...
Varsa heybenizde güzellikler...
Cehennem zebanilerine rağmen sergilemekten geri durmayın.
İyilikler insanlığın, kötülükler sarayların olsun!

20 Ağustos 2015

Sonsuzluğa yolculuk...

Macit CÜNÜNOĞLU
20/08/2015 10:14

 

 
 
Uzunca bir süre sonra tekrar merhaba.
Siyaset konuşmayı çoktan bıraktım da yazı yazmak isteği de kalmadı.
Çünkü sıkıcı, bir o kadar da yorucu.
Nedenine gelince; tek gündem Sultan aşağı Sultan yukarı!
Aslında kabul etmek lâzım...
Bu adam ülkemizin başına gelmiş en müstesna belâ...
Asar, keser: "Barışa off savaşa in" der!
Sevseniz de sevmeseniz de Türkiye gerçeği!

N'apalım; kader utansın...
Bir kez daha seçime gidiyoruz.
Sandık demokrasinin tek kriteri ya!
Hukuk yerlerde sürünüyor, parlamento hikâye, muhalefetin
yüzde altmışa yakın oyu; parçlanma nedeniyle anlamı kalmamış...
Öyleyse buyursun "Millî irade"...
Neylerse güzel eyler, doğru eyler!

Aslında on üç yıllık iktidarın keyfine vardılar...
Ortak da neymiş, hele koalisyon?
Tek başına ülke yönetimi; âhlaksızca vicdansızca.
Öylesine kirli bir düzen oluşmuş ki...
Bok böceklerinin hâkim olduğu...
Güller açsa mideler bulanır!

Nitekim barış sürecinin içine ettiler...
Kan devreye girdi, tazecik bedenler siyasetin tekrar aracı oldu.
Anaların gözyaşıymış, sönen ocaklarmış...
Kimin umurunda?
Yoksul halk çocuklarını vurun...
Türk, Kürt demeden...
Aşağılık politikacıların kıçları soğuyayacak!

Hesap milliyetçi oylar...
Üç puan MHP'den, iki puan HDP'den...
Elde var yüzde kırk bir, koy üzerine; eder yüzde kırk altı...
Öyleyse hoş geldin 300 milletvekili...
Al sana mutlak çoğunluk...
Nerde kalmıştık?

Dolayısıyla bu ülkede düşünüp yazmak zor...
Hele insan olmak...
Sanatın güzelliğinden, müziğin evrenselliğinden kaynaştırıcılığından
söz etmek; ay üstü Alfa'ya mesaj ulaştırmak gibi bir şey!
Varsa yoksa kan kokan haberleri dinlemek...
Aslında hayat bu kadar basit, bu kadar ucuz değil.

Neyse ki bulutlardan haber var...
"Atla martıların kanatlarına, yanımıza gel" diyorlar...
Birazdan yola çıkacağım...
Heybemde torunlarım Su ile Nehir'in sımsıcak öpücükleri...
Ve Ella Fitzgerald'ın olağanüstü sesi...
Vahşet Yeni Ankara'nın olsun...
Hırs, kibir, azamet Saray'ın...
İnsanlık, insanî değerler bizde kalsın...
Sonsuzluğa yolculuk var.

11 Ağustos 2015

Sarayın gölgesinde!

Macit CÜNÜNOĞLU
11/08/2015 11:25

 

 
 
Görüşmelere bakılırsa AKP-CHP koalisyonu gerçekleşecek gibi.
Hayırlısı olur inşallah!
Lâkin sarayın koyu gölgesi yok mu?
Bütün mesele onunla baş edebilmek!
Çünkü niyetler ne kadar yapıcı olursa olsun...
Baştaki zat-ı muhterem huzursuz bir tip.
Âdeta arıza çıkartmaktan zevk alıyor.
Vardır böyle insanlar, ailede çevrede...
İşleri güçleri pişmiş aşa su katmaktır.
Tam “her şey yoluna girdi” dersiniz...
Duramaz, illâki varlığını kanıtlayacak...
Bir bahane bulup devreye girer...
Ormana bakmayı öğrenmediği için de ağaçlarla, börtü böceklerle uğraşır...
Maksat huzursuzluk olsun, tren raydan çıkıp ortalık şenlensin(!)

Nitekim çıktı da...
Gündelik ölüm oranları her gün artıyor...
Hastalıklı egolara kurban edilen ülke...
Zıvanadan çıkmış siyaset, “kan kan kan” diye haykıran zihniyet...
Barıştan öcü gibi korkan politikacılar...
IŞİD denilen bir belâ yerleşmiş yüreğimize...
Kimin umurunda, kim farkında?

Artık Suriye mi oluruz Mısır mı?
İç savaşa doğru hızla sürüklenen Türkiye...
Göstere göstere yayılan terör...
Yalnız sınır boylarında değil, İstanbul’un göbeğinde...
Bombalar uçuşuyor...
Kına yak saraydaki adam...
Bu sonuç senin eserin...
Ustalık döneminin en çılgın projelerinden biri olsa gerek...
Dilencisi bol, diken üstünde yaşayan vatandaş topluluğu yaratmak...
Ne diyelim: hayırlısı olur inşallah!

Fakat CHP’ye acırım...
Bu gidişle iktidarın bataklığında boğulacak.
Hâlbuki yüzde yirmi beş bu ülkenin teminatı...
M. Kemal’den kalan mirasın yılmaz koruyucuları...
Üstelik demokrasi takviyeli...
Onlarda küserse...
Yandı keten helva!

İnanın şu günlerde Kılıçdaroğlu’nun yerinde olmak istemem...
Arkasında nefesi zehirli selef...
Ve şürekası...
Bin bir hesap kitap...
Parti parti değil Bizans kuyusu...
Elini uzattığı şahıs iktidarın başı değil...
Âdeta sarayın İbiş’i...
Kuyruğu kapıya sıkışan kedi gibi daima miyavlayan...
Hain korkak ve de saldırgan!

Zor iştir bu ülkede evrensel değerlerle siyaset üretmek...
Hele de dünyalı düşünmek.
İki yüz elli yıl olmuş Fransız Devrimi...
Sanayi devriminin üzerinden yüz elli yıl geçmiş...
Magna Carta ise dokuz yüzyıl önce icat edilmiş...
Bizse hâlâ sarayın koyu gölgesinde debelenip duruyoruz...
“Erken seçim dertlerimize deva olur mu?” sorusuna cevap arayarak!

06 Ağustos 2015

Maksat "ekşın" olsun!

Macit CÜNÜNOĞLU
06/08/2015 10:09

 

 
 
Demokrasinin bize göre olmadığı bir kez daha anlaşıldı...
Çünkü ülkemizi iki aydır istifa etmiş bir hükümet yönetiyor...
Ve gelinen nokta da ortada!
Peki, sorumlusu kim?
Parti olarak iktidarını inatla sürdüren AKP...
İkincisi de Erdoğan.
Netice: Erken seçime doğru yol alan bir Türkiye!

N’olur?
N’olacak canım, iktidardaki AKP allem edecek kallem edecek...
Tek başına hükümeti kuracak güce erişecek...
Yoksa erken seçim konusunda bu kadar ısrarlı olur mu?
Tabii bir de kuyrukçusu var...
O da MHP...
Göstere göstere AKP’nin tuzağına düşecek...
Zekâ işte, her kula nasip olmaz...
Tanrı yalnızca devlete vermiş, abuk sabuk konuşmalarla bahçesinde
oyalansın diye!
Aklı sıra siyaset yaptığını, gündem belirlediğini sanıyor...
Ve seçmene “şerefsizler” diyecek kadar da zırvalıyor!

CHP de şaşkın...
Müzakerelere devam etse bir türlü...
Çünkü muhatabı ikiyüzlü...
Masadan kalksa başka türlü!
İki ucu boklu değnek...
Bu gidişle ne camiye ne kiliseye yaranacak!

Fakat derin devletin varlığına giderek daha çok inanmaya başladım...
Suruç katliamı sıradan bir olay değil.
Âdeta göstere göstere gelmiş...
Peşinden PKK’nın azgınlığı...
Sortiler falan derken...
Memleket memleket olmaktan çıkıp yangın yerine döndü!
Yine gözyaşları, yine anaların feryatları...
Dayan dayanabilirsen!

Başta da belirttiğim gibi demokrasi bize göre değil...
Daha açıkçası köylü toplumların işi hiç değil.
Modern devlet kurmakmış, kuvvetler ayrılığıymış...
Kim inanır?
Ortada bir cemaat furyası...
Dinle yatıp dinle kalkan yöneticiler tayfası...
İş çığırından çıkmış...
Eğitim derseniz, boğazına kadar çukura batmış...
Sağlık derseniz, tüccarların oyuncağı olmuş...
Ne ziraat ne endüstri...
Varsa yoksa beton hayranlığı, AVM düşkünlüğü...
Tüket bakalım Türkiye...
Ancak nereye kadar?

Yine de umutsuz olmayalım...
Henüz savaş ortamında değiliz.
Aslında yakınız ama...
Durun bakalım, ABD nasıl bir rol biçecek ülkemize?
Çünkü İncirlik üzerinden ısınma turları başladı...
Yeni bir belâ...
Sultanımızın çok sevdiği türden...
Maksat ekşın olsun...
Olsun ki memleket vursun dibe...
İşte o zaman necip halkımız barışın, insanlık onurunun değerini anlasın!

03 Ağustos 2015

Tiyatro!

Macit CÜNÜNOĞLU
03/08/2015 07:28

 

 
 
Biz kim, barış yapmak kim?
Üç yıla yakın oyalandık işte!
Sonra?
Dön başa: “Nerde kalmıştık?”
Ateş, barut, kan...
Ardından cenaze törenleri, kahrolası trajik sahneler!
Otuz küsur yıl yaşadık...
Bıkmadık mı?

“Şeytan azapta gerek” sözü sanki bizim için söylenmiş...
Rahat yok, huzur yok!
Kuyruğu kapıya kısılmış yalancı bir iktidar...
Güven vermeyen, gayri samimi, üstelik saldırgan...
Tencere yuvarlanıp kapağını bulmuş...
Muhatabı İmralı ile Kandil!
Al birini vur öbürüne...
Lâkin bedel ödeyen yoksul halk çocukları...
Ve geriye kalan gözü yaşlı analar!

Zor dostum zor, bu ülkede kalıcı barışı kurmak...
Çünkü kirli siyaset var...
Yoz, kanlı, gözü dönmüş!
Varsa yoksa iktidar hırsı, oy telaşı...
Aptal yerine konulan seçmen kitlesi...
Gelsin sandıklar, atılsın oylar...
Fiyakalı balkon konuşmaları...
Boşa geçen yıllar!

Eee, n’olacak şimdi?
Koalisyon mu, erken seçim mi?
Görüşmeler sürüyor...
Yalnız CHP’nin işi de zor...
Çünkü kapıda MHP...
Kasabın önündeki kedi...
Dört gözle bekliyor patronun uzatacağı eli!
O el ki yıllarca tutuldu, hiçbir zaman geri çevrilmedi...
Al takke ver külah...
İstikamet AKP’nin ince beli!
Asla kırılmasın, destek verilsin daima!

Mahkûmuz bu manzarayı seyretmeye...
Gidecek yer kaçacak delik de yok...
Oynanan oyun sanki Tuluat Tiyatrosu...
Sahnede asıp kesen İbiş...
İpler Saray delisinin elinde...
Üç oyuna bir bilet...
Hoş geldin Direklerarası!

Evet, politika güzel sanattır...
Keyiflidir, eğlencelidir...
Topluma yön verip devlet idare edersin.
Lâkin kötüsünün eline düştü mü...
Veziri rezil eylersin!
Aynen bugün olduğu gibi.
Suriye dersin, elinde kalır masat...
İleri demokrasi dersin, kıblen olur Arap...
Her şey birbirine karışır...
Bedel öder halk...
Dilencileşir, farkında olmazsın...
Ve yerlerde sürünür insanlık...
Ağlayacak duvar sığınacak liman bulamazsın