bir şair vardı, öğretmen

28 Eylül 2017

Ayasofya'dan...

Ayasofya'dan-M.C.



İstanbul'un işi artık zor...
Bir badem bıyıklı gidecek, diğeri gelecek.
Zihniyet talan üzerine kurulu.
Başkan değişikliğini eşeleyin bakalım; arkasında hangi
imar plânları var?
İşte Ayasofya...
Bin beş yüz yıllık mabedin minarelerine hoparlör bağlayıp
ezan okutuyorlar...
Bu da yetmezmiş gibi cami yapmaya hazırlanıyorlar.
İnsanlığın ortak mirasıymış; kimin umurunda?

Aslında Kadir Topbaş bir figür...
Emir büyük yerden, Ak Saray'ın kölesi.
İhanet, bağlılık safsataları asla inandırıcı değil.
Babalarının çiftliği gibi altını üstüne getirdikleri İstanbul var,
tepe tepe kullanılan.
Binali Dolmabahçe'de, Büyük Reis Beylerbeyi'nde...
Saltanat tüm haşmetiyle sürüyor.

Gidişata henüz dur diyen yok.
Belki 2019'da...
Bu arada CHP ne yapıyor?
Hazırlığı var mı, adayı kim?
Örneğin Şafak Pavey düşünülmez mi?
Tabii aklıma gelen ilk isim.
Ne de yakışır metropolimize.
Ya sizin düşünceniz; CHP kulisleri izin verir mi?
Yoksa popülist politikacı Muharrem İnce'yi mi seçer.

Ancak İstanbul ülke siyasetinin bel kemiği...
Kim alırsa iktidar olur.
Dile kolay, nüfusu on beş milyon.
Ülkemizin hemen hemen beşte biri.
Özetle millî iradenin yolu Boğaz'dan geçiyor.
Ya rakı&balık keyfine varanlar kazanacak, ya da kıllar...
Adresleri önemli değil, onlarda bize ait...
Haydi hayırlısı canım Türkiyem diyelim de...
Lâfı uzatmadan güneşli sabahları bekleyelim.


27 Eylül 2017

Aydınlıkla, karanlığın kavgası

Macit CÜNÜNOĞLU









Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı prof.
Haber Türk'te Altaylı'nın konuğu...
Yaşadıklarını anlatıyor: "Bazı erkek öğrenciler kızların
arka sıralarda oturmalarını istiyormuş"
...
Ki kızların tamamı tesettürlüymüş, hatta içlerinde çarşaf
giyen, peçe takan bile varmış!
Yakışır canım Türkiyeme!
Pembe Otobüs icat olmuşken aynı sıralarda ders
yapmak olacak iş mi?
Kız öğrenciler arkaya, marş marş!

İşte 21. yüzyıldaki hâlimiz...
Üstelik şikâyet eden dekan, dini bütün hoca...
Ve İslâmiyetin düştüğü durumlar.
Ancak kara çarşaflıyı, peçeliyi anlamakta güçlük çekiyorum.
M. Kemal cumhuriyetinde çağlar öncesine özlem duymak...
Simsiyah kapanmak...
Hoş geldin Suudi Arabistan...
Ki orada bile özgürlükler bağlamında kadın hareketi
yükselmeye başladı.

Yakın tarihte Büyük Reis memleketinde halka sesleniyordu
ve muhalifleri "komünistlikle" suçluyordu.
Komünizm tedavülden kalkalı bilmem kaç yıl olmuş...
Olumsuz propaganda devam ediyor, tabii yerseniz!
Dolayısıyla umutsuz olmak için çok neden var.
İlk başlarda "ülkenin ekseni kayıyor" diye serzenişte
bulunanları onaylamaz, sert bir dille eleştirirdim.
Galiba haklı çıktılar.
Irkçılıkla harmanlanmış Neo-Osmancılık artık yükselen değer...
Almanya'nın Nazileri gibi.

Evet, 2019 kırılma yılı olacak.
Belediyeler, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri var
Halkımız için tarihsel sınav.
Bir anlamda varlık yokluk meselesi.
Aydınlıkla, karanlığın kavgası.
Ya kara çarşaf kazanacak, ya 19 Mayıs ruhu...
Sonra bir umutla "hodri meydan" diyerek yarınları bekleyelim...
Özgürlük bayrağımız elimizde, Tarih Baba'ya olan sonsuz inancımızla.
 

26 Eylül 2017

Şeytan aldattı!

Mustafa Bey Hamamı














Amasyalı ağzıyla "Musta Bey" hamamının külhanı yüzyıllardır yanıyor.
Anılarım çok, tellaklardan domdom Şeref'in babası Mehmet Amca...
Ve Kel Hasan!
O devirlerde yıkanmanın tek mekânı.
Girişte, sağ tarafta halkın soyunma yerleri...
Tam karşıda zenginler locası.
Tepesinde ışıl ışıl parlayan karpuzlar.
Avluda minik bir havuz.
İçinde Talip Amcamın ürettiği "Jet Gazozları"...
Yoksulluk var, içimiz gitse de yanaşamıyoruz.

Kadınlar hamamından söz ediyorum...
Çocukluk yılları.
Bazen dolmalar, karpuzlar yeniliyor.
Dünya güzeli gelinler çırılçıplak görücüye çıkıyor.
Herhangi bir kusur var mı?
Çağının röntgen cihazları, büyükler tarafından çıplak gözle resmediliyor!

Tabii gençlik var, sık sık şeytan aldatıyor.
İnancımız gereği hamamın yolunu tutuyoruz.
Evde banyo yok.
Ellili yıllar, koca konaklarda yaşıyoruz ama
yıkanacak köşe ihmal edilmiş.
Demek ki kültür meselesi.

Yine de Amasya'yı her ziyaretimde Musta Bey hamamına

uğrar güzelce bir kese yaptırırım.
Bilirim ki üzerimde epeyce kir var.
Kapitalizmin yüklediği...
Özellikle İstanbul'un.
Hafiflerim yıkandıktan sonra...
Sonra da demli bir çay...
Çıkışta Yeşilırmak'ı selâmlarım...
Binlerce yılın dostluğuyla.

Macit CÜNÜNOĞLU

25 Eylül 2017

Bence

         Macit CÜNÜNOĞLU





Marxsizm felsefe, düşünce biçimi.
İçinde diyalektik, materyalizm, bilim var.
Boş verin Leninci, Maocu uygulamaları...
Özünde hümanizm, adalet...
İnsanın insana kul olmadığı düzen.
Gerisi de hikâye.

Ya günümüzde...
Nazizm Almanya'da hortlamış...
Olacak iş mi?
O ülke ki sanatın, felsefenin beşiği.
Gel gör ki damarlarında faşizmin kanı...
Ve Hitler'in mayası...
Sökülüp atılamayan!

Naziler parlamentoya girmiş...
Şaşırdım kaldım!
Hem de ciddi oy oranıyla.
Yazıklar olsun Alman seçmenine...
Demek ki burunları boktan kurtulmayacak.
Özellikle yirmi birinci yüzyılda...
Irkçılığın ne âlemi var?

İnanın, insanlığın gidişatı ürkütüyor.
Kâh milliyetçilik, kâh dincilik...
Başa belâ.
Âdeta kanser...
Baş edilmesi zor...
Zaman zaman ülkemizde AKP, MHP oluyor...
Bazen de CHP.

En iyisi mi hepsini çuvala koyup...
Şarkılara sığınmak...

"Bir ihtimal daha var,
o da ölmek mi dersin?" 


Yine de her şeye rağmen yaşasın Markxsizm...
Merak etmeyin, kurtuluşun tek reçetesi...
Ve insanlığın tek çaresi...
Elbette bence.


24 Eylül 2017

Hasret

Macit CÜNÜNOĞLU



Öncelikle hayâlimi belirteyim;
Yaşanası bir Türkiye.
Ulusal geliri 30 bin dolara dayanmış...
Hak hukukun gözetildiği bir ülke.
Yaşam standartları Batı'da neyse Doğu'da da aynı.
Öyleyse Güneydoğu'muzda kurulacak Kürt devletinden
niçin korkalım?
Sağlam bir ordu, sınır güvenliği sağlanmış...
İçeride huzur, refah.
Hamaset siyaseti sıfır, parlamenter demokrasiyle yürüyüp gidiyoruz...
Bilim, akıl ön plânda...
Çağdaşlık, eşitlik yaşam ilkemiz...
Özetle Tayyip'siz siyaset.

İnsan ömrü kısa...
Herkesin mutlu olmaya hakkı var.
Hayat denilen altın tepsideki ikram o kadar değerli ki...
Birileri tarafından harcanmasına da gerek yok.
Bayrak, vatan safsata...
Mühim olan barış içinde yaşamak...
En azından ben öyle düşünüyorum.

Oysa gelinen duruma, gündeme bakın.
TEOG bitiyor, Barzani başlıyor.
Umudumuz CHP'de iktidar kuyrukçusu...
Ülkede savaş tamtamları çalınıyor...
Ne acı!
Hâlbuki güneşin doğduğu topraklarda yaşıyoruz.
Cümle âlem hayran.
Ancak kırık yıla yakın süredir savaşıp,
âdeta kandan besleniyoruz.
Hapishanelerimiz tıka basa dolu.
Kör olmuş gözler, sağır olmuş kulaklar...
Nasır bağlamış vicdanlar.
İktidar hırsı bacayı öyle bir sarmış ki...
Din bile oyuncak!

Bu manzarayı izlemekten yoruldum artık.
Arada sırada martıların kanatlarına sığınıp
bulutlara yolculuk yapıyorum...
Onlarda şikâyetçi...
Kapkaranlık bir ülkenin semalarında gezinmekten...
Özlemleri güneş ve aydınlık...
Bizim hasretimiz kadar.

23 Eylül 2017

Referandum ve Kürtler

Macit CÜNÜNOĞLU









"Ya kölelik ya bağımsızlık"
diyen Barzani referandumda
kararlı görünüyor.
Türkiye hop oturup hop kalkıyor; "istemezük!"
Hatta işi daha ileri götürüp savaştan söz edenler bile var.
Bu kervana CHP de katılır mı?
Katılırsa şaşmam, ne de olsa memleketin âli menfaatleri söz konusu...
Kürtlere atış serbest, asla devlet kuramazlar.
"Ulusların kader hakkı" ilkesi falan rastgele.
Bölgenin mutlak efendisiyiz ya!

Evet, 25 Eylül referandumu sonuçları itibariyle tarihsel
olaylara gebe...
Tahminimce en çok da biz etkileneceğiz.
Aslında Kürtlerin devletleşmesi Ortadoğu coğrafyası açısından
fevkâlade önemli.
Aynı dili konuşan 25 milyonluk halkın tek bayrak altında
yaşamak istemesi kadar da masum talep olamaz...
Tabii rahat verirlerse.
Ancak sahip oldukları "petrol" göz kamaştırıyor.
Böylesine kaynak kurtuluşları da olabilir, başlarını da ağrıtabilir.
Her şey Barzani'in manevra kabiliyetine ve ustalığına bağlı.

Fakat bizim Reis rahat duracakmış gibi gözükmüyor.
Onca acı tecrübeye rağmen.
İşte Suriye, işte Mısır ve Libya...
N'oldu?
Ne dostluk kaldı ne din kardeşliği.
Yanlış ihtiraslar uğruna uluslararası diploması hiçe sayılarak
üç kuruşluk itibarımız da ayaklar altına alındı...
Üstelik dört milyona yakın Suriyeliyi topraklarımıza davet ederek
içsel kaosa yelken açıldı.

İşte bu aşamada CHP'nin kırk kere düşünmesi lâzım...
Bu işler Enis'in kurtlara teslim edilmesine benzemez...
Kanlı bir savaş yalnız ülkemiz için değil bölge için de
büyük felâket olur.
Elbette anlayanlara, sağduyuyu ön plânda tutanlara.
Yoksa takılın Reis'in peşine...
Kandan medet umun...
Yok böyle bir şey, işte o zaman yüzde 25'lik oy oranını da unutun...
Dost acı söyler, yazdıklarım açizane düşüncelerim,
iltifat için değil, gönlümden geçenlerin samimi ifadesidir.

21 Eylül 2017

Öğretmenler

Macit CÜNÜNOĞLU









Öğretmen deyince kırk kere düşünmek lâzım.
Öğrenciyi dersten de soğutur, o dersin âşığı da yapar.
İyi kötü bir takım okullarda okuduk.
İlkokul öğretmenim Mecit Bey'i asla unutmam.
Babamın meyhane arkadaşıydı.
Sertti mertti ama sağlam eğitimciydi.

Ortaokulda da Türkçe'cimiz Cevriye hanım...
Edebiyatı sevdirdi.
Rona Bey de sporun temellerini attı.
Gelelim öğretmen okuluna, yaşlar ilerlemiş...
Buluğ çağının heyecanı...
Âşklar, sevdalar, bu arada şekillenen ideolojiler.
Meşhur öküzümüz vardı, fizikçi Halil Bey...
Faşistin allahı, dayağını yemeyen az öğrenci vardı.
Lemanser Hanım, Bedri Bey, Rafet Hoca...
Bu üçlü de gönüllerin şampiyonuydu.
Sahada Kel Faruk (Sükan), resimde Mehmet Alan...
Âdeta efsaneydiler.

Üniversite de Mehmet Bektaş'ı unutmak ne mümkün.
Aydınlığa adanmış bir hayat...
Üstelik en zor koşullarda.
Tabii hiçbiri unutulmadı.
Yüreğimde öyle bir yer etmişler ki, ömür boyu taşıyacağım.
Sağcı iktidarlarla işbirliği yapanlar da vardı...
Öğretmen arkadaşını satan, öğrencisini gammazlayan...
Özellikle Tokat'ta...
Hüsamettinler, Kipkipler ve daha niceleri.
Hayatları karartmaktan zevk alırlardı.

Yazarken aklıma geldi, basit bir yemek boykotu yüzünden
Nedim'i de sürülmüştü...
Canım benim, kısa süre önce vefat etti.
Her hayat bir öykü, her an bir masal.
Ya şimdi, yeni öğretim yılı başladı.
TEOG tartışmaları arasında imamlar ordusu işbaşında.
İnanın bugünden baktığımda dünün sağcısını dâhi özledim...
Denize düşen yılan misâli!

Yine de umudum var...
Cumhuriyet'in mayalanması sağlamdır...
Teslim olmaz kurda kuşa, dinciye yobaza.
Çağımız bilişim çağıdır, bilginin kılavuz olduğu dünyada
karanlığa yer yoktur.

20 Eylül 2017

Nazlı!

Macit CÜNÜNOĞLU

Nazlı Ilıcak'ı sevmem.
Demokrat Partili bakanın kızıdır.
Kemal Ilıcak'tan dolayı yengemizdir.
Bir dönem Tercüman gazetesi başyazarıdır.
İşi gücü solcularla uğraşmaktı.
Ancak hapis yatmasına gönlüm elvermiyor.
Nedenine gelince; kıyamam...
Çünkü insanım.

Mahpusluğu hak etti mi?
Hem de fazlasıyla.
Nagehan'la ağız birliği edip iktidar yalakalığı yaptılar...
Bu da yetmezmiş gibi O adamı asrın lideri ilân ettiler.
Ahmet'te öyle (Altan)...
Onlara göre Feto da devrimciydi, Tayyip de...
Tanrı taksiratlarını affetsin.

Lâkin köprülerin altından çok sular geçti...
Ne Tercüman kaldı ne Taraf.
Biz bizeyiz.
Etrafımız dört duvar.
Ulaş'ın bedeninde yüzlerce kurşun...
Denizlerin boynunda ilmek...
Türkiye kurtulur mu sandın Nazlı?

Aslında bugünleri gördük...
Yurtseverdik, halkımız için hayatımızı yok saydık.
Ya sen?
"İlksen" paralarıyla mutlu oldun mu?
Eğitim emekçisinin alın teri.
Ne demişti liderin: "Verdiysem ben verdim!"
Takdiri ilahiye inanmam ama...
Düştün zalimin kucağına...
Tez zamanda allah kurtarsın canım benim...
Seni seviyorum kardeşim(!)

17 Eylül 2017

Ruh hâlim!

Macit CÜNÜNOĞLU






Bir süre cami görmek istemiyorum...
Ne musalla taşını, ne fotoğraf çekmeyi.
Üst üste gelen cenaze törenlerinden yoruldum.
Aslında bayram namazı da kılmam, Cuma'ya da gitmem.
Benim için cami uhrevî mekân.
Şadırvanında yaptığım birkaç sohbet...
Mihrabın gölgesindeki içsel yolculuk...
Minberinde arayış...
Makamında okunan ezan...
Ve çocukluk anılarım.
Çoğunluğunu babamla yaşadığım.
Berat kandillerindeki "âmin" deyişimi hiç unutmam...
Ne çok bağırırdık.
Sanki tanrı bizleri duyacak!

Özellikle genç cenazeleri acı veriyor...
Alt alta sıralamaya çalıştım...
Ne çoklar.
Evlâtlarımız, genç bedenler...
Toprağa vermek ne kadar da hüzünlü...
Yakaya takılan fotoğraflar...
Kısa yaşam öyküleri...
Ve geride kalanlar...
Kanayan yürekler, paramparça olmuş dünyalar...
İsyan duygularım kabarıyor...
Ve gökyüzüne yüzümü çevirip haykırıyorum:
"Adalet bu mu?"
Ya adresim?

Tuhaf bir âlem...
Ne yaşadığım ülkede adalet var, ne ilahiyatta.
Belki cennette diyeceğim ama orada da şahidim yok.
Öyleyse kahrederek hayatlar sürecek...
Her şeye rağmen.

16 Eylül 2017

Müşerref Hanım

Müşerref hanım torunlarının çocuklarıyla









Torunlarının çocuklarını görmek kaç kişiye nasip olur?
Sanırım azdır.
Dile kolay, yüzyıla dayanan bir ömür.
Dünürüm Feyza'nın annesi Müşerref hanım 1922 doğumluydu.
Balkan Savaşı'nda  Selanik'ten kopup gelen bir ailenin kızı.
Radikal yazarı Gündüz Vassaf'ın "Annem Belkıs" isimli
kitabını okumuştum...
Annemin hayatına çok benzetip etkilenmiştim.
Her hayat bir roman, Müşerref hanımınki de öyle.
Eğitimli ve aydın bir kadının eşsiz serüveni.

Son ziyaretim de uzun yaşadığından şikâyet ediyordu.
Aynen Mina Urgan gibi.
O da öyle, anılarında gençlerin öldüğü dünyada çok kalmaktan
utandığını yazıyordu.
Asalet başka bir şey, hele de Cumhuriyet aydınıysanız.
Sohbetlerinizde fen de konuşursunuz, sanat da.

Müşerref hanımın evi bayramlarda, yaş günlerinde dergâhımız oldu.
Evlâtlarımız da bu kâbeyi hiç ıskalamadı.
Rahmetli büyük baba Faruk Güvener'den buyana.
Üç değerli mirâsları var: Halûk, Ferda, Feyza...
Ve dört torun...
Uğur, Can, Barış, Onur...
Ve sonrası...
Bizimkiler...
Su, Kemâl, Nehir...
En büyük nenenin kucağındalar...

Ne mutlu bizlere ki O'nu tanıdık...
Yakının da olma fırsatını bulduk.
Şerefimizdir, gurumuzdur...
Ve soyadıyla müsemma Güvener'dir...
Nurlar içinde yatsın değerli Müşerref anamız...
Yaşadıkça özleyeceğiz.

Macit CÜNÜNOĞLU

15 Eylül 2017

Gündem!

Macit CÜNÜNOĞLU




Dün gece İspanya-Slovenya maçını izledim.
Yarı final heyecanı.
Sinan Erdem Spor Salonu, beş bin kişilik.
Az sayıda ülke taraftarı, tribünler bomboş.
Ülkemizin ezilerek yenildiği İspanya'yı Slovenya
hallaç pamuğu gibi attı...
Üstelik yirmi sayı farkla.
On sekiz, yirmi yaşındaki gençler, ne de olsa Yugoslavya ekolü.

Haberlerde ülke gündemine baktım.
Başta Aysel Tuğluk'un anasının cenazesi engellenmiş.
Almışlar Dersim'e götürmüşler.
Yapan sahibinin sesi it takımını, gerekçelerini özetlemeyeceğim...
Nasıl olsa okumuşsunuzdur.

Peşinden Melih Gökçek'in ABD'ye bedduası...
Ve Amerika Dışişleri Bakanlığı'nın yanıtı.
Ondan sonra Barzani'nin referandumu.
Gündem değil; "Bok çuvalı!"...
Saçma sapan, ne ararsan var.

Nurten halamızın mesajı aklıma geldi.
Birkaç gün önce almıştım.
Amerika'da yaşıyor, emekli profesör...
Seksen iki yaşında....
Diyor ki,


"Kardesim Macit, Su'un okula basladigi gunun fotograflarina
zevk ve sevgi ile baktim.
Ne buyuk birgun.
Cocugunuz okula basliyor.
Butun aile etrafinda.
Okula basladigim gunu hatirliyorum daherhangi bir gun gibiydi.

Ama umit mutluluk bugunkunden cok farkli inanc
ve guven doluydu.
Su'un okula baslamasi ile egitim sistemimizi daha cok
dusunmege basladim.
Su'un fotgraflardaki guzel yuzu hep gozumun onunde,
bu guzel cocuklar nasi yetisecekler diye endiseliyim.
Egitim sistemimizde yapilan ve yapilacak olan degisiklikleri
yakindan takib etmekteyim.
Cidden icim yaniyor.
Bu sabah sizin yazinizi da okuyunca uzuntum daha cok artti.

Yazmadan duramadim.
Bir mucize bekliyorum.

Bu kendini bilmez, egitimsiz ve diplomasiz kisinin
ve yobazlarin bir an evvel memleketimizden ellerini cekmesini
ve memleketimin eski gunlere donmesini istiyorum.
Ne kadar dibe coktugumuzun farkindayim.
Ilerleyemedik, altmis yil geriledik.
Hersey de din on planda (beni dinsiz ettiler.)

Yine de umitlerimi katbetmemege calisacagim.
Yolun basinda olan cocuklarimiz, yetismekte ola genclerimiz ve
SU icin en iyi dileklerimi gonderiyorum.
Sevgilerimle.    
Nurten hala"


İşte gündemin özeti, fazla lâfın lüzumu var mı?

14 Eylül 2017

Şiirsel hayatlar!

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, gülümseyen insanlar, oturan insanlar ve açık hava
Bahattin Baha Tekman ile...


Her geçen gün eksiliyoruz.
Cenaze törenlerine katılmaktan da yoruldum...
Özellikle dönüşleri hüzünlü oluyor.
İster istemez sorguluyor insan...
"Yalan dünya" dedikleri bu mu?
Tabii ki değil, hayatın gerçekleri var.
Ama parantezler erken kapandı mı içim sızlıyor...
Özlüyorum gidenleri.
Fakat akıp giden bir dünya...
Ciddiye alır mı benim duygularımı?

Neyse, acıyı içimize atıp kalan dostlarımızdan söz edelim.
Biraz önce Evrim'le yazıştım...
Yoldaşım Mehmet Ali'nin kızı.
Kanada'da yaşıyor.
Babası kanser, can arkadaşım benim.
Sağlam komünisttir, yıllarca hapis yattı.
Ne günlerdi ama?
İnanmışlık, samimiyet ve müthiş özveri...
Yeter ki vatan kurtulup halkımız mutlu olsun.
Nerdeee?
On beş yıldır şeriatın kollarında çırpınıp duruyoruz!

Bu arada Antalya'dan Bahattin seslendi...
Okul arkadaşım, elli iki yıllık kadim dostum.
"Yazma sırası bana ne zaman gelecek?"
Haklı, gidenlerden kalanlara fırsat olmadı.
Ayrıca Bahattin de zor anlatılır.
Ortak paydamız babasızlık ve yoksulluk.
1965 yılında tanıştım.
Öğretmen okulundaki ilk yıl...
O gün bu gündür kopmadık.
Kardeş gibiyiz, iyi günde de kötü günde de.
Dayanışmanın en güzelini sergiledik...
İnsan olmanın erdemlerini yaşadık birlikte.

O da çok çekti; ölümden dönmeler, sürgünler...
Ama dimdik durmayı başardı.
Âdeta eşiyle beraber savaş verdi...
İki çocuk, muhannete muhtaç olmama kavgası...
Başardılar da...
Yüz aklarım benim; gururum sevincim...
İyi ki varlar.

İşte, geldik gidiyoruz.
Yukarıdaki fotoğrafın altına Şadan hocamız yazmış...
 

"Yine canlandı hayalimde bütün hatıralar."
Sağlıklar sevgiler sizlere.
Yitirdiklerimizin kor gibi acısını yüreğimde duyuyorum.
Işıklarda uyusunlar."


Şiir gibi yorum...
Hayatta zaten şiir değil mi sevgili dostlar?
Anayasa'sı olmayan!

Macit CÜNÜNOĞLU

13 Eylül 2017

Eylül'ün içinden...



Macit CÜNÜNOĞLU


Mustafa'yı sonsuzluğa uğurladık.
Karacaahmet'teydik, dostlar meclisi.
Hüzünlüydü, O da kansere teslim olmuştu.
Bu arada Nedim de ölmüş, devre arkadaşım.
Yeni öğrendim.
Öğretmen okulumuzdaki ilk boykotumuzu gerçekleştirmiştik.
Gerekçe, kurtlu pirinçler.
Tokat'ta yatılı öğrenciyiz, genellikle yoksul halk çocukları.
Proetin yüklü pilavı protesto edip yemedik.
Netice, elebaşımız Nedim sürgün!
O yıllarda insan hayatı ucuz...
Hoş, şimdi de öyle ama...
Yıl: 1967

Rastlantı bu ya...
Şakirin caminin avlusunda bir müzisyen daha yatıyor...
Mustafa'nın yanında...
Adı: Seher Tanrıyar...
Ünvanı: Profesör...
Branşı: Piyanist...
Üniversite: Mimar Sinan.
Meğersem Amasyalı Hulki'nin sevgili eşi...
Sınıf arkadaşım Hünkar'ın yengesi.
Sarıldık, öpüştük hasret giderdik.

Hayat enteresan...
Cami avlusu Amasyalı dolu...
Birbirini tanımayan insanlar topluluğu.
Dinsel anlamda erkişi; Mustafa...
Kadınkişi; Seher...
İkisi de müzisyen.
Ortak paydaları yedi tane nota...
Ve okyanuslar kadar zengin ezgiler.

Tabii klasik cenaze törenleri...
Zulada onlarca sohbet.
Baş rollerde Kürt Şahan, Avukat Günhan, Palamut Muammer...
Ve daha niceleri....
Dedikodular namaz kılmama dâhi izin vermedi...
Ancak yüreğimde Mustafam...
Nurlar içinde yatsınlar.
Bu gece hüzzamın derin parçalarına uzanmak en güzeli..
Bağışlayın beni dostlar.

12 Eylül 2017

Davul tozu!

Macit CÜNÜNOĞLU









Sorgulamayan eğitim sistemine mahkûm olunca,
insan ister istemez kaygılanıyor.
Torunlarımız, gelecek adına.
"Akıl" tatile çıkmış, dogmatik kör inanç düzenin sahibi.
Hem de nasıl, yalnız ilköğretimde değil, üniversiteye kadar.
Sonra da gelecek adına karamsarlığa kapılıyorsunuz...
Ve nasıl oluyor da adam yüzde 50 alıp iktidarı ele geçiriyor
diye düşünüp, kafa yoruyoruz.
Üstelik her geçen gün çoğalıyorlar.
Emir büyük yerden, "üç çocuk yetmez beş yapın" diyor.
Sürü yaratmanın doğal refleksi...
Hatta kaçınılmaz sonucu!

Çare var mı?
"Dur" diyebilir miyiz?
Kısa vadede zor.
Siyasî yelpaze ortada, üç aşağı beş yukarı oy dağılımı belli.
İktidarın artık adı konulmamış bir ortağı da var.
Anlı şanlı MHP.
Bir zamanların muhalefet güzeli...
Ancak yeni makyajıyla uzun zamandır sarayın koynunda.
Reis öpüyor, devlet mutluluktan dört köşe!
Velhasılı kelâm alan razı, veren razı.

Yine de Güney'deki gelişmelere dikkât.
Ülkemiz için kırılma noktası olabilir.
Güneydoğumuz da yepyeni bir devlet.
Sanırım epey destekçisi olacak...
Başta ABD, İsrail, Rusya, İran ve AB ülkeleri.
Çok merak ediyorum; dünya lideri kahramanımız ne yapacak?
Elbette içte asıp kesecek ama Hoca misâli eski çuvalları heybe yapacak.

Başta da belirttiğim gibi toplum hazır...
Afyonu damardan almış.
Bayrak-Din gibi argümanlarla ver coşkuyu...
Cuma namazı eşliğinde bir iki gösteri...
2023 seçiminin yollarına gül dök...
Muhalefete de Feto karışımlı salvo atışları.

Eğitim mi?
Git işine kardeşim, bu ülkede eğitim minare gölgesindeki
davul tozu.

11 Eylül 2017

İlk gün

Deyvi ile Su











Torunum Su nihayet okullu oldu.
Devir zor, anası babası epeyce endişelendi.
Dertleri çağdaş eğitimin nimetlerinden yararlanmak.
Ancak tüm kurumlar şeriatçının eline geçmiş, iyi okulu ara ki bulasın.
Çünkü alternatifi özel okullar...
Binlerce liradan kapı açan!
Neyse, evlerine yakın Ahmed İlhami Örnekal imdada yetişti.
Selanikli bir işadamı, hayâli okul yaptırmak.
Ömrü vefa etmemiş ama eşi ile evlatları merhumun isteğini
yerine getirmişler.
Bağdat Caddesi'nde dört dörtlük bir okul.
Kadroda sağlam...
Kısaca dört ayak üzerine düştüler.

Alt üstü ilkokul...
Ülkemiz ne hâllere düştü.
Aslında acınacak durumdayız ama çaresizlik yok mu?
Kahrediyor insanı!
Yine de ilk gün umut doluydu.
Okul Aile Birliği Erenköy Sanat Evi'nden mini bir
orkestra organize etmiş...
Bir kemanla bir gitar.
Aman tanrım, ne parçalar çaldılar.
Çocuk şarkılarından Kalinka'ya kadar.
Çaktırmadan dans bile ettim...
Belim kıvrılmasa bile yüreğim kıpır kıpırdı.

Bu arada torunumun ikizi Deyvi ile tanışma fırsatı buldum.
Apartman komşuları, aynı gün doğmuşlar.
Yahudi bir ailenin çocuğu, sınıf sıralarını da paylaştılar.
Deyvi'nin annesi Yafit de harika bir insan...
Ulusculuğu, dinciliği aşmış entelektüel kimlik.
Sefarad Yahudilerinden...
Ayak üstü doyumsuz sohbetler yaptık.

Evet, karanlığa sürüklenen ülkemizde Su'lar, Deyvi'ler umut olsun...
Dur desinler çağ dışılığa, kötü gidişe...
Güneşi taşısınlar yarınlarımıza!

Macit Dede

09 Eylül 2017

Sevdam benim











Yalova'da bir ay tatil yaptım.
Sağolsun Yaman ailesi; bize torunlarımla beraber kucak açtı.
Aslında kimsenin evinde yazlık dâhi olsa kalmam...
Ancak söz konusu meleklerim...
Su ile Nehir.
Doya doya sarılıp koklaştık.
Denize havuza girdik...
Tabii bol bol balkon sefası da yapıp rakı içtik.
Ev sahibi Turgay Yaman ilginç bir kişilik.
Hayatımda tanıdığım en mütevazı şahsiyet.
Robertli, Boğaziçili, tüm dünyayı dolaşmış.
Üstelik entelektüel.
Sabahlara kadar süren sohbetinin tadına doyamadım.

Ancak insanın evi yok mu...
Bir de İstanbul ise...
Hasreti yüreğime oturdu.
Buralarda doğmadım...
Ha Amasya ha İstanbul...
Memleketimin Yeşilırmak'ı, Marmara'nın Boğaz'ı...
Aynı lezzet aynı duygular.
Şiir de yazarım âşık da olurum.
Gönül benim, kime ne?

Dönüşümde evimin toprağını öptüm...
El salladım martılara.
Ne çok özlemişler...
Özellikle objektifimi...
Aklımı, beynimi...
"Vizör" denilen gözlerimi.
Âdeta sevinçlerinden dans ettiler...
Bense durgundum...
Sessiz ve sâkin...
O an derinlerdeydim, sarhoştum...
Sonsuz bir yolculuğa çıkmıştım.
Ah İstanbulum ah!
Sevdam benim...
İyi ki varsın.

Macit CÜNÜNOĞLU