bir şair vardı, öğretmen

29 Mayıs 2015

Sana geliyorum!

Macit CÜNÜNOĞLU
29/05/2015 08:12

 

 
 
Anketlerin bazıları “AKP ÇÖKTÜ” diye açıklama yapıyor...
Yok böyle bir şey...
Ne AKP çöker ne de iktidardan düşer...
Olsa olsa birkaç puanlık sarsılma geçirirler.
Çünkü bu hareket bugünün (on üç yılın) projesi değil...
Ta Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana süren mücadele...
Hedeflerinde ülkenin eksenini kaydırıp İslami kurallar çerçevesinde
yeniden yapılandırma var...
Daha açıkçası toplum Araplaşıp cahiliye devri kararlılıkla inşa edilecek!
Olan biten de budur.

Peki, başarabildiler mi?
Elbette, sağlık eğitim başta olmak üzere tüm kurumlar lime lime dökülüyor.
Artık bilim, akıl bir şey ifade etmiyor...
Tek amaç dinsel yaşamı bireylerin yüreğine nüfuz ettirmek...
Ve kitap, cennet üzerinden siyaset üretmek!
Yoksa Diyanet dediğimiz ucube mekanizma gündeme gelir miydi?
Ayrıca on yedi milyon yoksulu olan ülkeyiz...
Yani halkın dörtte biri...
İşsizlik almış başını gitmiş...
Ekonomi iyi mi kötü mü belli değil...
Dolar ortada...
Bu şartlarda havaalanı yapsanız ne yazar, duble yol yapsanız ne yazar...
Vatandaş gönül rahatlığıyla kullanamadıktan sonra!

Yine de umut var...
Yarınlar tümden çaresiz değil.
CHP iyi yolda, bir iki puan da olsa yükselecek...
Ve sevgili Kemalciğim koltuğunu koruyacak...
Hem de zafer çığlıkları eşliğinde.
HDP barajı aşıp parlamentodaki yerini alacak...
Ondan sonra görün Selo’yu...
Demokrasi dersi verecek millete...
Keskin mesajlar İmralı’dan, Kandil’den gelse de!

MHP’ye gelince...
Her zamanki gibi patolojik vaka...
Gözünün içine bakacaklar Erdoğan’ın...
Bir sinyal bir işmar...
İktidarın başı derde düşerse...
Devlet Bahçeli hazretleri tam kadro hizmetlerinde!

O nedenledir ki popüler siyaset iç açıcı değil...
Kafa yormak, yazı üretmek ise işkenceden beter...
En iyisi sanatın şefkatli kollarına sığınmak...
Biraz şiir, biraz musiki...
Zaten müzeler, sergiler, konserler doğal mekânım...
Bekle beni İstanbul...
Sana geliyorum!

24 Mayıs 2015

Ağlama değmez hayat...

Macit CÜNÜNOĞLU
24/05/2015 09:26

 

 
 
Sultanımız son seçimlerde çılgın projelerim var demişti...
Hakikaten çılgın bir ülke yarattı...
İçte huzur yok, dışarı derseniz gayya kuyusu...
Ne dost belli ne düşman!
Felsefesiz, bilimsiz, mantıksız sürükleniyoruz bir yerlere...
Varsa yoksa din, iman, Kur’an...
Bir de saltanat...
Ancak nereye kadar?

İşte bu koşullarda “7 Haziran” seçimlerine gidiyoruz...
Vaatlerin bini bir para...
İktidarın öncelikli hedefi 330 milletvekili...
CHP ise yüzde 30’a fit...
MHP’yi boş verin, etkisiz eleman, olsa olsa AKP’nin stepnesi...
Geriye kalıyor HDP...
Barajı geçse bir türlü, geçmezse vaziyet tehlikeli...
Nedenine gelince; malûm seçim sistemi...
Dört milyon oy alıyorsunuz...
Parlamento hayâl...
Öyleyse hoş geldin Kandil...
Madem düz ovada siyaset yapılamıyor...
Namlunun ucundan geçiyor demokrasi!

Dedim ya, burası çılgınlıklar ülkesi...
Köprü yap, duble yollar yap, havaalanları yap...
Gel gör ki insanı ıskala...
Daha doğrusu yüzde elliyi...
Korku sal piyasaya, özgürlükleri iğdiş et...
Arkada bir avuç yalama takımı...
Sabah akşam “padişahım çok yaşa” propagandalarıyla milleti esir et!

Gitmez, bu anlayışla Çanakkale geçilmez...
Halk kızgın, en azından muhalefet...
Gözlerinin önünde lime lime parçalanıyor Cumhuriyet...
Laiklik derseniz; çoktan tedavülden kalkmış...
Varsa yoksa Sunni İslâm ve bu bağlamda Diyanet...
“Başkan efendi trilyonluk Mercedes’e binsin mi binmesin mi?”
Bak şu işe...
Memlekette her sorun bitti...
Çerez parası arabanın muhabbetine kaldık...
Ne diyor Sultan; “herkesin altında var!”...
Haklı...
Hem de yerden göğe...
Baktım apartmanımızın otoparkına...
AKP’li kapıcımızın Mercedes’i başköşede...
Yanında müteahhit komşumun Grand Cherokee’si...
Onun yanında da Fethullahçı dostumun Chrysler’i...
Ayıptır söylemesi; benim arabam yok...
Sadece akbilim var...
O da devlet destekli, yaştan ötürü...
O nedenledir ki çok mutluyum...
Ne zenginin malıyla ilgilenirim ne de arabasıyla...
Sokağa çıktığım zaman bütün kaldırımlar, gemiler, tramvaylar, otobüsler benim...
Bir de şarkı mırıldanırım:
“Ağlama değmez hayat!”...
Bu duygular içinde iyi pazarlar efendim.

23 Mayıs 2015

İzlenimler...

Macit CÜNÜNOĞLU
23/05/2015 08:26

 

 
 
Havaların ısınmasıyla birlikte deniz kenarlarının cazibesi arttı...
Bilhassa boğazın...
Dün de İstanbul sıkıntılıydı...
Nem oranı yüksek, gökyüzü parlak değil...
Soluğu aldım Paşabahçe’de.
Sıkça gittiğim mekân, sahil keyifli, tam emekli yeri.
Zaten bir gurubum var...
Tekel’in, Şişe-Cam’ın, Kundura’nın kıdemlileri...
Bir kısmı balık tutuyor...
Bazıları şaraba takılıyor...
Bana kalnalar ise sohbet meraklısı...
Vuruyoruz çayın, muhabbetin dibine dibine.

Tabii konuşulanlar eskiye özlem, hasret kalınan İstanbul...
Beykoz’un köylük hâli, Paşabahçe’nin dinamizmi...
Eski vapurlar, Kamil’in meyhanesi...
Derken iş geliyor siyasete...
Beykoz Kundura fabrikasının yeri film platosu olmuş...
Şimdilerde onlarca dizi çekiliyormuş...
Rakı fabrikası yıkılmış...
Satıldığı da rivayet olunuyor...
İddialı arazi, sıfır deniz...
Belki Mehmet Cengiz almıştır...
Milletin tenasül organına koyan müteahhit...
Şişe-Cam da duruyor...
Ancak enkaz hâlinde...
Bacası sağlam...
Talana, soyguna karşı âdeta meydan okuyor!

Bu arada deniz mevsimi açılmış...
Gençler, çocuklar Boğaz’ın serin sularında...
Bayram yeri ortam...
Ne de olsa yoksul halkın tek eğlencesi sahiller...
Çünkü hava bedava, su bedava...
Kulakların çınlasın Orhan Veli, nurlar içinde yat.

Fakat İstanbul çöküyor...
Düşmanı beton, gökdelen, AVM...
Bir de sultanın fermanıyla yaptırılan selatin camileri...
Çirkinlik üstüne çirkinlik...
İyi ki şair-i azamlar vakti zamanında ölmüş...
Ne izlenecek tepe kaldı ne huzur bulunacak liman!

Yine de Beykoz, Paşabahçe gibi semtler nefes alınacak son kaleler...
Lâkin tarikatların elinden kurtulursa...
Bir tarafta Beykoz Konakları, Acar Kent...
Diğer tarafta dal budak sarmış cemaat yuvaları...
Yemyeşil doğa, masmavi deniz...
Gecekondu kültürüyle harmanlanmış insan dokusu...
İstanbul kan ağlıyor...
Siyasetin, rantın kurbanı kent...
Kurulduğundan beri böyle zülüm görmemiştir...
Desek de izlenen manzara rezillik, perişanlık...
İki adım öteden de üçüncü köprü yükseliyor...
Vandallığın zaferini ilân edercesine!

22 Mayıs 2015

İstanbul beni bekliyor...

Macit CÜNÜNOĞLU
22/05/2015 07:50

 

 
 
 Reno işçisi ayakta...
Tofaş işçisi ayakta...
Tekel işçisi de ayaktaydı...
Hele Soma...
Yüreği yaralı gözü yaşlı Soma...
Dile kolay, 301 kurban...
Onlar da ayaktaydı...
Sonuç?
AKP iktidarda...
Hem de on üç yıldır!

Anketler yanlış söylemez, tecrübeyle sabittir...
Özellikle Adil Gür kardeşimiz tam on ikiden vurur...
Baktım dün:
AKP: 42,8
CHP: 27
MHP: 17
HDP: 9,5

Bu adam işkembeden sallamaz...
Canım sıkıldı...
“Hay böyle demokrasinin”...
“Hay böyle seçimin” içine dedim sessizce...
Nedir lan bu çektiğimiz?
Ömrümüzden on üç yıl gitti...
Bi daha mı?

Lâkin çare yok...
Millî iradenin tecellisi veya sandığa yansımış hâli...
Sağdan, muhafazakârdan yana esiyor rüzgâr...
Sol kör ve topal, üstelik yaralı...
İdeoloji, ilke kalmamış...
Sendikal örgütlenme sıfır...
Patron gülüyor, iktidar dört köşe...
İşçi sınıfı, emekçi kan ağlıyor...
Kime ne?

Sınıf bilinci işte böyle bir şey...
Gün gelir herkese lâzım olur...
Boşuna mı demiş Marks:
“Bütün dünya işçileri birleşin”...
Heyhat!
Yirminci yüzyıl ıskalanmış...
Devrimler çağı...
Geriye kalan koskoca bir yenilgi...
Solcu sudan çıkmış balık...
Çırpınıyor, debeleniyor çaresizce!

Bazen Gezi oluyor...
Bazen direniş, bazen kavga...
Netice itibariyle rüzgâr olmuyor...
Toplumu kucaklayan, ülkeyi sarsan...
Hep hüsran, hep hüsran...
Bir lokma umut...
Çoğunlukla iç sızısı!
Yine de hayat su gibi akıp gidiyor...
Hava karanlık, iklim hastalıklı ve nemli...
İstanbul beni ağırlıyor...
Her şeye rağmen!

20 Mayıs 2015

Objektif düşünceler!

Macit CÜNÜNOĞLU
20/05/2015 18:14

 

 
 
Şükürler olsun ki Erdoğan’ın kavga etmediği kimse kalmadı.
Güttüğü siyasetin temel prensibi: “Ya bendensin ya da düşman!”
CHP’yi anladık, evvel ezel kökü kazınması gereken parti...
Ya Paralelci furyasına ne demeli?
Eski ortak, hem de yıllar öncesinden...
Örgütlenmesini de biliyor, inini de!
Ve vuruyor, nokta atışıyla tam isabet!

En son olarak terör örgütü ilân edildi...
Daha açıkçası Hizmet hareketinin PKK’dan, DHKP-C’den bir farkı kalmadı.
IŞİD bile onun yanında evlâ, bir nevi ehven-i şer!
Devletin tüm imkânlarını kullanarak bastırıyor...
Dolayısıyla Hoca Efendinin kadroları köşeye sıkışmış görünüyor...
Anlaşılıldı ki Bugün TV ile Samanyolu topun ağzında...
Bir de Zaman gazetesi...
Ne diyelim, Erdoğan’ın gazabına uğrayan mağdurlara Allah kolaylık versin...
Zor iştir iktidarla baş etmek...
Parayla pulla olacak iş değil...
Belki “dinsizin hakkından imansız gelir” denilebilir ama...
Nereye kadar?

Dün akşam ekranlardan Ekrem Dumanlı kardeşimizi dinledim...
Feryat figan, saatlerce konuştu...
Gerçek bir demokrasi havarisine dönüşmüş!
Hoşuma gitmedi desem yalan olur...
Verdi veriştirdi AKP’ye...
Ve antidemokratik uygulamalarına!

Demek ki bu ülkede empati kültürünün gelişmesi için illâki
ağaçtan düşmek gerek...
Ergenekoncu paşalar da öyle olmadı mı?
Görev başındayken aslan kesilenler Silivri zindanlarına düşünce
hepsi birer melek kesildi...
Sıkıyönetim döneminin omzu kalabalık neferleri birer birer kitap yazıp
zülüm yaptıklarına insanlık, özgürlük dersi verdiler. (Bkz: Veli Küçük anıları)

Türkiye tuhaf bir ülkedir...
İktidara gelen gerici tavırlar sergileyip, statükoculuğa dört elle sarılır...
Muhalefetteyken de bülbül kesilip, çıtayı yükselterek AB normlarından
dem vururlar...
Fakat -haklarını yemeyelim- devlet hazinesini harmanlamakta herkes ustadır...
Yeter ki ele geçmesin...
Yedi sülalelerinin geleceğini garantiye alıp...
Din iman Kur’an şemsiyesi altında sömürüye devam ederler. (Bkz: Bilal oğlan)

Rahmetli Bülent Ecevit temiz adamdı...
Bir de güzel şiiri vardı:

“Takalar geçiyor allı yeşilli...”

Nerden aklıma geldi bilmem...
Belki “7 Haziran seçimleri” heyecanı...

“Partiler geçiyor allı yeşilli...
Sandık yarışında hepsi afili...
Devletin tepesine kim konarsa konsun...
Tanrı hazineyi haramilerden korusun!” derim...
Ve sözü burda keserim!

19 Mayıs 2015

Öğretmenim ile Bayramım

Macit CÜNÜNOĞLU
19/05/2015 09:24

 

 
 
Hâlâ sevip saydığımız ve görüştüğümüz bir öğretmenimiz var...
Adı: Rafet Çağlar...
Branşı: Meslek Dersleri...
Sosyolojiden psikolojiye, hatta beden eğitimine kadar...
Ayrıca iyi bir tiyatro sevdalısıdır.
Pozitif, daima gülümseyen yüzü vardır.
Bugüne değin O’nu sevmeyeni görmedim...
Herhâlde bir öğretmen için en büyük ödül...
Hatırlanmak ve sevilip sayılmak...
Ne mutlu bizlere ki gençlik çağlarımızda öğrencisi olduk...
Ve çok şey öğrendik...
Tabii insanlığı da!

Ender de olsa arada sırada görüşüp hasbıhal ederiz...
Genellikle gündem ülkenin hâl ve gidişatı...
Hocamız mutsuz, endişeli...
Karanlığın tümden memlekete egemen olmasından korkuyor.
Ne de olsa Cumhuriyet öğretmeni...
Yaş gelmiş seksene... (Duymasın; doğrusu 78)...
Ve hâlâ yılmadan mücadele öneriyor...
Ki vatan softaya, yobaza teslim olmasın!

Evet, bugün 19 Mayıs...
Bir kavganın başladığı gün...
İlk akla gelenler: Mustafa Kemal ve Samsun...
Işık, güneş, kararlılık vs.
Bir de vefa!
Kim hatırlar o devirleri, saygı ile kim anar o kutsal mücadeleyi...
Hele de 22 Haziran Bağımsızlık Genelgesi’ni?
İşaret fişeği Amasya...
Hepsi milattan önceye ait efsaneler değil mi?
Tarih kitaplarına sıkışmış kuru bilgiler...
Unutulmaya yüz tutmuş...
Yükselen değer: Kutlu Doğum Haftası...
Geçiniz...
Tek bir gerçek var...
O da vefa...
Çürümüş anlamsız özlem!
Dünü olmayan bir toplumda yaşamak...
Kökleri Arap çöllerinde aramak...
Cihat, İŞİD, İhvan, Mursi...
Harmanlanmış bir zihniyetin kölesi olmak...
Ve Rafet hocalara hasret kalmak...
Ne hazin!

Artık 19 Mayıslar bir anlam ifade etmiyor...
Boş bir tatil günü...
Baharın sıcağı, kızgın güneş...
Gençlik başka sevdaların çocuğu...
Ben yine de vefayı özlüyorum...
Bize ait duygular...
Rafet hocamdan bizlere geçen...
Sımsıcak insanlık değerleri...
Ve umutlanıyorum...
Martıların kanatlarına bakarak...
Bugün 19 Mayıs...
Koşun; inadına bayramımız var!

18 Mayıs 2015

Bir bahar sabahı


Bugün Pazar, güneşli bir İstanbul sabahı.
Masmavi gökyüzü, hafif serinlik ürpertiyor.
Bahar tüm güzellikleriyle içimizde…...
Doğa uyanmış, gülümsüyor çiçekler…
Kuşlar bile bir başka ötüyor…
Davet ediyor denizlere…
Gönüller yorgun, yürekler yaralı…
Söz dinlemiyor aklım…
En derinden hayatı sarmalıyor…
Sımsıcak, bırakmamacasına…
Bahar geldi İstanbul’a.

Nazım’ın ceviz ağacı coşmuş Gülhane’de…
Şiirler saçıyor gölgesine.
Orhan Veli İstanbul’u dinliyor…
Kanatlar çırpıyor Yelkovan kuşları.
Aşiyan'da Fikret…
Eteklerinde saltanatın kalemi Yahya…
Yanı başında huzursuz huzurlu Tanpınar…
Az aşağıda aşkın ölümsüz tanığı Attilâ.
Yeşilçam geçmişte kalan bir rüya…
Onurlu sefaletin senaryoları elde…
Orhan Kemal yine işsiz, yine ekmek parası peşinde…
En yakın dostu Otyam…
İnadına üretiyor, sergiler açıyor doya doya…
Akdeniz’den selâm gönderiyor çılgın İstanbul’a.

Ada vapurları Melih Cevdet’e nazire yaparcasına sessiz…
Tadı yok yolcuların…
Gözler Sait Faik’i arıyor Burgaz’da…
Komşusu Hüseyin Rahmi her zamanki gibi hüzünlü…
Şarkı dinliyor Yesari Asım’dan…
Heybeli’de mehtap yalnız…
Lüle saçlı sarışın artık hayâl…
Sonsuzluğa göç edeli asırlar olmuş...
Yıllara rağmen hafızalarda yaşıyor.
Resmî geçit yapıyor birer birer dostlar…
Martıların çığlığı eşliğinde.
Ahmet Rasim köşe başında, çilingir sofrası önünde…
Bab-ı âli yokuşuna tırmanıyor Aziz usta.
Sen çok yaşa Mehmet Kemal..
Sayende öğlen rakılarını özlüyor insan.
Şemsi Paşa neşeli bugün…
Sahilinde eski yüzler…
Kimler mi?
Biz, bizler…
Yetmez mi?
Gözlerim, ellerim, yarınlarım kömür karası…
Teslim olmuşum Güzel Marmara’ya…
Boğaz’daki saraylara haykırıyorum;
“Sultan sultan, çık dışarı oynayalım!”
Duyuyor İstanbul, başı öne eğik, mahcup…
Utanıyor böyle bir alçağı bağrından çıkarttığı için…
Utanıyor Kasımpaşalısından, delikanlısından…
Sınıfına ihanet eden bir insan müsveddesi yarattığı için!

Macit CÜNÜNOĞLU

17 Mayıs 2015

Tekrar Merhaba


Macit Cününoğlu /



8 Kasım 2014 tarihinde Bigazete’ye “Merhaba” demişim...
O gün bugündür karınca kararınca yazıyorum.
Okunma oranlarına gelince; az değil çok da değil...
Beş aşağı beş yukarı ortalamayı tutturmuşum.
Daha ne olsun?
Üstelik yazar falan da değilim, sıradan bir yorumcu olarak
sonuç hiç de fena değil...
Özetle Bigazete’nin yazar kadrosunda bulunmaktan mutluyum.

Gelelim sadede...
Sitemiz devrim yaptı, eskiyen yüzünü çağa uydurup yepyeni
mizanpajıyla karşımıza çıktı.
Bir de editöryal disiplini gevşetip biz yazarçizer takımını azat etti...
Ki -bu konu çok önemli- saldı çayıra...
İsteyen istediği gibi otlasın, arzuladığı zaman süt versin diye!
Ne güzel, ne saadet...
Tam da yakışan...
Yaşasın özgür düşünce...
Darısı memleketin başına!

Lâkin bu işler ciddi emek ister...
Başta değerli Adil Korkut’un çabaları göz ardı edilecek türden değil.
Öncelikle siteyi güncel tutmak...
Haber akışını kesintiye uğratmamak...
Müthiş ve canlı...
Kutlarım...
İnternet âleminde layık-ı veçhile yer almak...
Tam bir başarı...
Yerelden ulusala, oradan da evrensele...
Tüm emeği geçenlere saygıyla, sevgiyle selâmlarım.

Memleket işlerine gelince; malûmunuz...
Perperişan...
Sahnede Sultan, kürsüde İbiş...
Tutturmuşlar bir dört yüz milletvekili...
Sanki koyun hesabı...
İllâki sistem değişip sarayın saltanatı ilân edilecek!
Halk yemiyor...
Köprülerin altından çok sular geçti...
Çanakkale şaha kalktı...
Biga uyandı...
Bigazete değişti...
Çağrı yapıyorlar elbirliğiyle:

“Bu ülkenin sahibi var”...
“Güneşin doğduğu topraklar yalnız değil”...
“Emeğin, doğrunun, güzelin sesi yükseliyor Aynalı Çarşı içinde”...
“Duyduk duymadık demeyin”...
Evet, yeni atılımlar yeni başarılar, yepyeni Türkiye umutlarıyla...
Sitemizin yeni yüzünden tekrar “Merhaba”...
Dostlukla, kardeşlikle...
Özgürce, sevdayla...
Nice güzel günlerde buluşmak umuduyla.

16 Mayıs 2015

Anarşist arayışlar!

Macit CÜNÜNOĞLU
16/05/2015 09:29

 

 
 
Bu ülkede muhalif olmak hiç de hoş değil...
Hele de yazıyla fikrinizi beyan ediyorsanız.
Bıkmadan usanmadan iktidara çakmak...
Doğrusu ya; sıkıcı iş!
Ancak gene de duramıyoruz...
Bir iç sıkıntısı, bir huzursuzluk, bir tahammülsüzlük...
Sanki yarınlar elinizden kayıp gidiyor...
Umutsuzca, çaresizce...
Ve gerçek barışı özleyip dürüstçe yaşamak...
Hukuka, adalete güvenmek...
Hepsi hayâl...
Peki, nereye kadar?

Düşünüyorum da; “7 Haziran” seçimleri çözüm olacak mı?
Yoksa bunalıma devam mı?
Anketlerin pek çoğu iktidar gidici diyor...
İnanalım mı?
Hadi inandık, yerine ne koyacağız?
Örneğin AKP+MHP koalisyonuna ne dersiniz?
Veya AKP+HDP?
Her halükarda CHP ortalıkta gözükmüyor.

Hâlbuki Kılıçdaroğlu başbakanlığa yakışır...
Sinirleri cımbızla alınmış çelebi adam...
Sakin, vakur, itidalli...
Selefi Baykal gibi statükocu değil...
Empati yeteneği gelişmiş...
Solcu da olabiliyor, ulusalcı da!
Fakat anketler vize vermiyor...
Onca vaade rağmen en çok yüzde 30...
Yetmiyor tabii...
Öyleyse muhalefete devam!

Lâkin bendeniz fena hâlde sıkıldım...
Demek ki ahir ömrümde iktidar yüzü göremeyeceğim...
Şeytan azapta gerek hesabı saymayı, döktürmeyi sürdüreceğim...
Ne kadar hazin...
Yetmişe merdiven daya...
Muhalefetin çileli bahçesinde evcilik oyna...
Olacak iş mi?

Bazen anarşizmi özlüyorum...
Vurmayı, kırmayı, hır çıkartmayı...
Biliyorum yasa dışı, üstelik tehlikeli...
Fakat ses getiriyor...
Bir de hareketli...
Mücadelenin özünde dinamizm var...
İnsanı dinç tutan, gençliğini besleyen...
Şiir, sanat derseniz; gani...
Romantizm işin ritüeli...
İşte kavga, işte aydınlık yarınlar...
Değmez mi?

Bence EVET...
İlk iş olarak martılar örgütlenmeli...
Peşinden güvercinler...
Kargalar zaten bizden...
İstikamet Kısıklı...
Sultanın havuzlu villasının tam orta yerine pislemeli...
Ki ilahi adalet yerine gelip kuşların b.kunda boğulsun!

14 Mayıs 2015

Sıradaki gelsin!

Macit CÜNÜNOĞLU
14/05/2015 09:00

 

 
 
12 Eylül faşizminin başı öldü...
Ülkeyi karanlığa sürükleyen adam...
Bugünlerin hazırlayıcısı.
Tanrının laneti üzerine olsun...
Rahat uyumasın...
Hatta kabir azabı çeksin...
Ki ders olsun darbe özlemcilerine!

Öyleyse bir bakalım 5 Haziran1977 seçimlerine...
Darbeden önceki son seçime...

CHP: Yüzde 41,4 (213 MV.)
AP: Yüzde 36,9 (189 MV.)
MSP: Yüzde 8,6 (24 MV.)
MHP: Yüzde 6,4 (16 MV)...

Demek ki yetmişlerde soldan esiyor rüzgâr...
Sırası gelmişken ne diyordu Marksist terminoloji;
“Sermayenin eli kanlı iktidarıdır faşizm”...
Aynen öyle...
Devreye derhal 12 Eylül hukuku giriyor...
Maksat siyasetin kökü kurutulsun...
Ve Küresel Kapitalizme nur topu gibi bir ülke teslim edilsin...
Düşünmeyen, sorgulamayan ve de tüketen...
Üstelik Türk-İslâm senteziyle afyonlanmış...
Atatürk adına, Vatan-Millet-Sakarya adına!

İşte bugünlerin sorumlusu zihniyet...
Peşinden 28 Şubat...
Gül döktüler dinci bezirgânların yollarına...
Güle oynaya geldiler iktidara...
On üç yıl...
Dile kolay...
Cemaat, tarikat, İmam Hatip derken...
Kök saldılar...
Yüzde 52’yi gördüler...
Cumhuriyet’i paçavraya, demokrasiyi tramvaya döndürdüler...
İstenildiğinde inip binilen!

Evet, Kenan Evren bir simge...
İnsanlık düşmanı bir beyin...
Ya tablolarını, resim müsveddelerini almak için sıraya girenler...
Koçlar, Sabancılar...
Bilcümle TÜSİAD kadrosu...
Dikensiz gül bahçesinin mutlak bekçileri...
Sırça köşklerde yaşayan sömürgenler ordusu...
Kına yakın...
Yağlayıp yıkadığınız lideriniz öldü...
Arkasında onlarca idam, işkence, ölüm, sürgün...
Parçalanmış aileler, acılar, gözyaşları, onarılmaz yaralar...
Siz işinizi iyi bilirsiniz...
Yine gülün...
Bugün AKP’yi destekler...
Yarın CHP’yi...
Yeter ki kurduğunuz düzen sarsılmasın...
Zaten tek bir şiarınız vardır...
O da sermayenin dini, milliyeti olmaz...
Sömürüye devamdır!

08 Mayıs 2015

Acı senaryo!

Macit CÜNÜNOĞLU
08/05/2015 08:44

 

 
 
Koltuk kıymetli, hele de iktidar koltuğu...
Altından kaymaya görsün; her yola başvurursun.
AKP’nin telaşı da bu yüzden...
Mademki siyasetleri düşman yaratma kültürü üzerine...
Önce CHP, peşinden Paralelciler...
Şimdi de Suriye...
Bir ortak da bulmuş kendine...
İnsanlığın yüzkarası...
Adı: Suud...
Bir garip ülke!
Demokrasi âşığı ABD’nin dostu...
Ortadoğu’nun kara lekesi...
Tıpkı simsiyah peçe...
Karanlık, krallık, diktatörlük el ele...
Dinci faşizm...
İnsanlık izliyor ibretle!

Ya biz, komşusu Türkiye...
Suriye ile ne alıp veremediğimiz var?
Ayrıca çok mu meraklıyız demokrasiye, özgürlüğe?
Yoksa Süleyman Şah kesmedi, Şam mı lâzım?
Lâkin hâl ve gidiş kötü...
Bizim deli beleş illâki maraza çıkartacak...
Saldıracak Suriye’ye.

Avrupa Esad’ın arkasında...
İran ha keza...
Arap’ın en koyusuna güvenip de yola çıkmak...
Pek akıllıca değil ama...
N’aparsınız, başta Sultan...
Kontrolsüz, izansız, ayarsız güç...
Barış sevmez, hak hukuk sevmez...
Varsa yoksa Kur’an üzerinden politika üretmek...
Bir belâ...
Seçimler yakında...
Savaş rüzgârları estirecek memlekette...
Ne dersiniz, işe yarar mı?

Dün terörü çare olanları gördük
Şehit cenazesinden beslenenler...
Dağlıca’dan, Çukurca’dan, Şemdinli’den kara haber bekleyenler...
Mitingler düzenleyenler...
Kanla, gözyaşıyla iktidarı devireceğini zanneden safdilliler...
Olmadı, sonuç hüsran; hazin mi hazin!

Bugün iktidar da aynı yolda...
Askerimiz kırılacak, millî irade şahlanacak...
İkinci bir Çanakkale...
Başkumandan mollaların mollası...
Şiir okuma üstadı...
Bir de şair bulursak...
Tez zamanda saldıracağız komşuya!
Ben utanıyorum, ayrıca korkuyorum...
Yüreğim kınalı kuzu senaryolarını kaldırmıyor...
Çünkü insanım...
Kalbi, vicdanı olan...
Ve de az bulunan...
Haydi hayırlısı!

07 Mayıs 2015

Sakın unutma!

Macit CÜNÜNOĞLU
07/05/2015 08:33

 

 
 
Bugün Amasya’ya uzanalım...
Doğduğum topraklar...
Bir günlük misafirim olun...
Yıl: Bin dokuz yüz seksen dört...
Belediye başkanlığı seçimleri yapılıyor...
İşte sonuçlar:

ANAP: % 42,68 (64.419 oy)
DYP: % 14,03 (20.194 oy)
HP: % 9,21 (13.248 oy)
MDP: % 1,76 (2.537 oy)
RP: % 4,35 (6.262 oy)
SODEP : % 27,97 (40.253 oy)...

Bu arada katılım oranı yüzde 93,65...
Seçilen Mustafa Hatipoğlu...
Amasya’yı altını üstüne getiren adam...
Üstelik mühendis...
Tarih tanımayan, Vandalizmin doruklarında yaşayan bir garip kişi!

Ardında 12 Eylül faşizmi...
Güç, iktidar...
Yıktı geçti...
Ne ecdat tanıdı ne Selçuklu ne Osmanlı...
Zaten müteahhitler partisinin üyesiydi...
İnşaat ülkenin lokomotifi...
Vurgun ekonominin can damarı...
“Ben zenginleri severim” diyen bir lider...
Saldırdı yoksula, halka...
Orta direk yalanıyla büyüdü...
Aynen bugünkü gibi!

Dün neyse, bugünde siyaset aynı...
Gemisini yürüten kaptan...
Altta kalanın canı çıksın...
Vatan- Millet-Sakarya...
Bir tutam Muhammet Mustafa...
Yürü kulum...
Kim tutar sizi!

Sözün özü: Amasya baştan aşağı yıkıldı...
Ne konak kaldı, ne tarihi doku...
Dağlar arasında beton cenneti...
Yeşilırmak bile küstü...
Müze şehir köy kente dönüştü...
Lahmacun kültürü...
Görgüsüzler diyarı...
Çok övündükleri Yeni Türkiye’nin izdüşümü...
Bir nevi İstanbul...
Toplumsal hafıza kazındı bir bir...
Yükselen değer dinle karışık milliyetçilik...
Dört yüz milletvekili çıkartsanız ne yazar...
Kabalığın saltanat sürdüğü ülkede...
Zarafet, saygı tatile çıkmış...
Kibir, azamet kürsüde...
Kafa ütülüyor sabah akşam...
Sarayında da oturmuyor...
Basit siyasetin girdabında hem kendi, hem yarınlar boğuluyor...
Ağla Amasya ağla...
Yine de teslim olma...
Çünkü sen “22 Haziran”sın...
Bağımsızlık Genelgesi...
Ve umutsun, ışıksın...
En çaresiz olduğumuz anda Mustafa Kemal’sin...
Sakın unutma!

06 Mayıs 2015

Üç Fidan

Macit CÜNÜNOĞLU
06/05/2015 09:04

 

 
 
Her altı mayıs geldiğinde dalarım sonsuzluğa...
Yüreğimde üç fidan...
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan...
Dile kolay, kırk üç yıl olmuş...
Yoklar...
Ve hayat akıp gider sessizce...
Yine kavga, yine mücadele!

Yıl bin dokuz yüz yetmiş iki...
12 Mart faşizmi ülkenin tepesine çökmüş...
Bir avuç genç...
Zalimce avlanıyor dört bir köşede...
Adları 68’liler...
Bir devrin simgesi...
Mangal gibi yürekler...
Ülküleri bağımsızlık, eşitlik, özgürlük...
Ve üç fidan...
Reva görülen idam...
“Hayır, olamaz” diye haykırmak nafile...
Kin var yönetenlerin yüreğinde...
Nefretten beslenen öfke...
İllâki boğulacak Türkiye solu...
Arzulanan intikam!

Militarizmin hukuku yok...
Dün Menderesler...
Sonra Denizler...
İnsan hayatı değersiz...
Faşizm işte...
Yaşamayan bilmez...
Hele bugünküler...
Dinci softalar...
Karanlıkta yürüyüp iz bırakmayanlar...
O günde vardı...
Bugün iktidarlar!

Evet, yüreğimiz yanar her 6 Mayıs geldiğinde...
Yaşıtımız, yoldaşımızdı Denizler...
İdealleri vardı...
Onurlu, dik duran mücadele...
Şanla, şerefle yürütülen...
“Dağ başını duman almış” seslenişiyle yola çıkılan...
Bir kavga, bir sevda...
Acıyla, hüzünle sonlanan!

Yazık oldu, harcandı gençler...
Faşizmin kurbanıydılar...
Sermayenin sözcüleri seyrettiler...
TÜSİAD’lar, MESS’ler, Demireller...
Kılını kıpırdatmadı TÜRK-İŞ...
Pis pis sırıttılar...
Giden insanlık onuruydu, direnişti, bağımsızlıktı...
Nazım’ın, Sabahattin Ali’nin izinden yürüyenlerdi...
Ve başları barbarca ezilmeliydi!

Ancak başaramadılar...
Bayrak oldu Denizler...
Unutulmadı...
Hep dalgalandı gönüllerde...
Ve sevdalarda...
Yaşadı...
Adları sonsuzluğa taşınacak kadar.

05 Mayıs 2015

Enternasyonal olmanın dayanılmaz zorlukları!

Macit CÜNÜNOĞLU
05/05/2015 08:48

 

 
 
Geçenlerdeki yazımın içeriği  “Yüzleş(me)” üzerineydi.
Bazı ulusalcı dostlarım “Yüzsüzleşme” olarak nitelemişler...
Üstelik bu kişiler sosyalist kavganın içinden gelen süzme devrimciler...
İşte memleketin geldiği nokta, işte entelektüel düzey...
Empati sıfır, ırkçılığın sınırlarında dolaşmak fazilet...
Normal karşıladım...
Çünkü burjuva devrimini gerçekleştirememiş toplumlarda tartışmak
her daim feodal kültürün gölgesinde kalıyor...
Ya dincilik, ya milliyetçilik hâkim...
O nedenledir ki işimiz zor...
Neyse...
Batı standartlarına ulaşmakta kolay değil...
Aklın, vicdanın, haysiyetin egemenliğini sağlamak...
Hırsızın barınamadığı demokrasiyi yaratmak...
Bir bedel meselesi, bir kültür devrimi, bir sıçrama...
İyiye, güzele, doğruya kavuşmaktır.

Yoksa debelenip dururuz...
Savcıyı işten atar, hâkimi tutuklarız!
Ayrıca adam demedi mi; “demokrasi tramvaydır, vakti zamanı gelince inilir”...
İndi de...
Meydan meydan dolaşıp ucuz siyaset yapıyor...
Üstelik oy istiyor...
Böyle başa böyle tarak...
Ne ahlâk kaldı ne izan...
Her yol 7 Haziran’a çıkıyor, yani sandığa...
Sonun başlangıcı...
Zat-ı şahaneleri tramvaya tekrar bindirilip ait olduğu adrese geri gönderilmeli...
Kasımpaşa’ya, lümpen takımının yanına...
Ki dilinden, üslubundan ancak onlar anlar!

Her şeye rağmen yine de umutluyum...
Anketlere inanıyor, güveniyorum.
Yüzde 38 gösteriyorlar...
Bu demektir ki iktidarın bileti kesildi...
Hızlı yükseliş, hızlı çöküş...
Yakışır Bakara-Makara takımına...
Yalnız ne koyacağız yerine?
“Hele bir gitsinler”...
Gerisi kolay!

Bir CHP, HDP koalisyonu neden olmasın?
Kürt milliyetçisiyle, Türk ulusalcısı el ele, omuz omuza...
Ayarlar İmralı güzelinden...
Yerli malı Büyük Ortadoğu Projesi girecek devreye...
Yeni Fatih oturacak köşke...
Adı: Kemal Kılıçdaroğlu...
“Yürü be koçum, kim tutar sizi?”
Desem de...
MHP faktörü var...
Plânlarını elli yıllık yapmış...
Mümkün mü?
Tek başına iktidar olmak...
Hayâl işte, ya da aç tavuk rüyası...
Fakat milliyetçilik yükselen değer...
On iki yıl dincilik rüzgârlarından sonra alternatifi Türkçülük, Kürtçülük...
Ne diyelim...
O da yakışır canım ülkeme...
Bekle bizi Avrupa...
Büyük buluşmamız bin yıl sonra...
Nasıl olsa alıştık insanlık onurunun yerlerde sürünmesine...
Çünkü kör siyasetin kurbanı olmuş bir halkın naçiz üyeleriyiz!

04 Mayıs 2015

Cumhuriyet

Macit CÜNÜNOĞLU
04/05/2015 08:24

 

 
 
Cumhuriyet’le yaşıt “Cumhuriyet” gazetesinde ilginç gelişmeler oluyor...
Ve bizler de merakla izliyoruz...
Gerekçesi Ermeni meselesi...
Bir kısım yazar çizer takımı 1915 faciasına “soykırım”  olarak yaklaşırken...
Bir kısmı da Perinçek ağzıyla konuşup, “hadi len!” diyebiliyor...
Bkz: Orhan Bursalı’nın 3 Mayıs Pazar günkü makalesi.
Bu arada mütekabiliyeti savunanlar da yok değil...
Demek ki üç ayrı görüş Cumhuriyet’te özgürce dillendirilebiliyor...
Ne güzel, gazete dediğin böyle olmalı...
Gerçek demokrasi platformu...
Aferin Can Dündar’a...
Genel Yayın Yönetmeni oldu, yerli Pravda’yı nereden nereye getirdi!

Aslında Cumhuriyet son yapılan transferlerle epeyce renkli hâle geldi...
Bir Aydın Engin...
Eski tüfek, efsane Politika gazetesinin yöneticisi...
Komünist yoldaşım...
Yetmiş sekiz “1 Mayıs” ertesi “TKP güneşi gördü” yazısını hiç unutamam...
Haklı çıktı; güneşi bir gördük pir gördük...
12 Eylül faşizmi tepemize çöktü...
Soluğu aldık kodeste!
Ancak Cumhuriyet’e yakıştı...
Yazılarını hiç kaçırmam, bu arada “Yetmez ama Evet” deyişini de
kalbimize gömdük!

Aynı şekilde Ahmet İnsel...
Radikal’den tanır, takip ederdim...
Sağlam görüşleri var, lâfı eğip bükmeden sergiler...
Belki de Cumhuriyet’in en doğru transferi...
Tam bir orta saha oyuncusu (libero)
Hocalığın verdiği engin tecrübeleri okurlarına yansıtıyor...
Özgürlükçü, hatta liberal diyeceğimiz kadar...
Varsın olsun, gazetenin Ortodoks kimliği bir nebze olsun kırılsın...
Neydi o İlhan Selçuk ekolü...
Ergenekon’a kadar uzanan...
Ürkütücüydü, üstelik tehlikeliydi...
Neyse ki çabuk uyanıp toparlandılar!

Yalnız Deniz Kavukçuoğlu’nu tek geçerim...
Yalpalamayan çizgi, vicdanımızın sesi...
Yumuşacık, ne de olsa Modalı...
Edebi eser niteliğinde yazılar, görüşler...
Defalarca oku, asla bıkmadan.
İyi ki var, insana insanlığını hatırlatan.

Nuray’a (Mert) gelince...
Davutoğlu’nun mesai arkadaşı...
AKP iktidarına az güzellemeler döşenmedi Hürriyet’te...
Bir anlamda Özkök’ün ekürisiydi...
O da Cumhuriyet’te...
Eskiye sünger çekebiliyorsanız katlanırsınız...
Yok, “ben unutmam” modundaysanız üzerine bir çizgi...
Yürür gidersiniz!

Özgür’e (Mumcu) lâf yok...
Uğur’un en değerli mirası...
İyi yazıyor, babası gibi kaliteli mizah yapıyor...
Doksanlık çınarın en genci...
Nefesimiz, soluğumuz...
O da iyi ki var...

Sözün özü, Cumhuriyet izlenmeye değer...
Hele Can’ın yönetiminde...
Dört dörtlük...
Bir de elli kuruş olsa...
Tiraj çıkacak yüzbinlere...
İşte o zaman muhalefetin sesi, yarınların umudu olacak...
Ki aydınlığa sarılacağız dört elle!

03 Mayıs 2015

Bass Erdem Kapusuz

Macit CÜNÜNOĞLU
03/05/2015 09:25

 

 
 
“Dinleyicinin bir parçası olduğumu hissettim” diyor Erdem Kapusuz.
Bizim İhsan’ın oğlu...
Aşk olsun İhsan, insanın sanatçı evlâdı olur da hiç söz etmez mi?
Doğrusu bu ya, bu derece de tevazu fazla...
Hâlbuki böyle bir yeteneğin babası olacağım, tüm dünyaya tanıtırım.
İnternetten dinledim...
Bilhassa klasik yorumları olağanüstü...
Üst düzey bir bas, evrensel boyutta...
Ne güzel, gerçek anlamda gurur tablosu...
Yozgat’tan, Anadolu bozkırından çıkan aile...
Gezegene seslenen bir genç takdim ediyor insanlığa.
İşte sanat, işte müzik...
Ne sınır tanır ne milliyet...
Havadır, sudur, barışın bayrağıdır...
En yükseklerde dalgalanır.

Erdem söylüyor...
On binler Anıtkabir’de...
Yemen, Trablusgarp, Vardar Ovası ıslak...
Gözler nemli...
“Çanakkale türküsü” yayılıyor dalga dalga...
Gür bir ses...
Cumhuriyet oluyor, M. Kemal oluyor...
Gönüllerde, yüreklerde.

İhsan bizim okuldan...
Tokat Öğretmenli...
Görev yeri Almanya...
İşçi çocuklarının öğretmeni olmuş...
Avrupalı...
Boşa geçmemiş orda zaman...
Erdem Devlet Çoksesli Korosu’nda Bass-Vocals
ve Ankara Devlet Tiyatrosu’nda oyuncu.
Ses ses olunca on parmağında on marifet...
Bir de canlı performansına tanık olsak...
Ömrümüze ömür katarız.

Aslında dünya ölçeğinde tenor sesler popüler...
Bir Pavarotti, bir Domingo, bir Carreras...
Klasik müziği geniş kitlelere sevdiren uluslararası değerler...
Erdem’i dinledikten sonra...
Neden olmasın?
Bizim İhsan’ın oğlu, dostumuzun yoldaşımızın...
Yemen türküsünü dinliyorum O’nun sesinden...
Bir başka boyut, bir başka lezzet...
Bas’ın davudî tokluğu...
Sarıp sarmalayan güvenli liman...
Bu arada “İzmir’in dağları”  çağırıyor bizleri...
Erdem en yükseklerde...
Oratoryo, Reguiem ve Opera...
“Hoş gelişler ola” marşı eşliğinde koşuyoruz sanatın derinliklerine...

Evet, Erdemler gururumuz, övüncümüz, yarınlarımız...
Ne mutlu sana İhsan...
En değerli hazinenin içindesin...
Bir gün buluşup çilingir soframızı kuralım...
Tabii Erdem’in katılımıyla...
“Memleket” türküleri dinleyelim o eşsiz sesinden...
Bulutlara varıp sonsuzluğa koşalım...
Ne dersin?

02 Mayıs 2015

Güneşin çağrısı

Macit CÜNÜNOĞLU
02/05/2015 09:09

 

 
 
Dance With Me CD’sini dinliyorum...
St. Petersburg Orkestrası çalıyor.
İlk parça Waltz of the butterfly...
Gökyüzü açık, pırıl pırıl...
Güneşli bir İstanbul sabahı...
“1 Mayıs” yorgunluğunu atmak için güzel bir
hafta sonu beni bekliyor...
Yalnız nerden başlamalı?
Tarihi yarımada olacağı kesin de...
Hangi sokağı keşfetmeli...
Veya hangi deliğe girmeli...
Örneğin bir Samatya, bir Yedikule...
Neden olmasın?

Aslında öylesine yorgunum ki...
Tek sorumlusu Erdoğan...
Geriyor, yalnız beni değil; tüm ülkeyi...
Her konuda konuşup fetvalar veriyor...
Bir de hakarete varan yorumları yok mu?
Üstelik bu şahıs henüz “başkan” değil...
Güya tarafsız cumhurbaşkanı!

İşte “1 Mayıs”...
Tüm dünya güle oynaya kutlarken...
Bizde fecii bilanço...
N’oluyoruz yahu, ne yapmak istiyorsunuz...
Maksadınız ülkeyi tımarhaneye çevirmek mi?
Veya hapishane cenneti...
Her olayda polis şiddeti...
Onlarca gözaltı...
Bu mudur ileri demokrasi...
Bu mudur insanlık?

Keşke “7 Haziran” çarçabuk gelse de...
Bunların defterini dürsek...
Diyeceğim de; o da şüpheli...
Çünkü bin bir hesap, kitap...
Öncelikle kilit partimiz var...
HDP...
Barajı geçecek mi, geçemeyecek mi?
İkincisi CHP ile MHP’nin durumu...
Oyları yükselecek mi, yoksa patinaja devam mı?
Tabii AKP...
On üç yılın mutlak galibi...
Kök salmış iktidarın sahibi...
Yıkılacak mı, yıkılmayacak mı?
Hadi vazgeçtim...
En azından sallanacak mı?

Neyse, bu sorularla canımı sıkmayayım...
İstanbul beni bekliyor...
Büyük aşkım, vazgeçemeyeceğim...
Martılar yaklaşmıştır vapurun küpeştesine...
Dertleri objektifime poz vermek...
Daha fazla onları bekletmeyeyim...
Dönüşte görüşmek üzere şimdilik hoşça kalın...
Aman dikkat edin kendinize!

01 Mayıs 2015

Yaşasın 1 Mayıs

Macit CÜNÜNOĞLU
01/05/2015 07:23

 

 
 
Böyle “1 Mayıs” olur mu?
Sanki korku, endişe günü!
Haklıyız da...
Resmen polis devletinin kuşatması altında yaşıyoruz.
Taksim kapalı...
“Yaklaşanı yakarım” sloganı hâkim!
Gerekçesi güvenlikmiş.
Geçiniz efendim geçiniz...
İktidar halkından korkuyor...
Daha doğrusu dillerine doladıkları millî iradeden!

Yüz binler bu alanı istiyor...
En azından tarihsel misyonu için...
Ve otuz dört şehit adına...
Çalacaklar, oynayacaklar, söyleyecekler, anacaklar...
Daha ne istersiniz?
Olmaz efendim; Y A S A K!
Hay sizin yasağınıza, önlemlerinize, Tomalarınıza...

Hâlbuki özgürlük şampiyonuydular...
Darbeler, 28 Şubat karşıtı söylemleri vardı...
Vesayetçi sistemden nefret ediyorlardı...
N’oldu şimdi?
Bütün mesele türban mıymış?
Öyle anlaşılıyor...
İmam Hatip zihniyetine sevdanın yolları...
Aydınlığa kurşunlar!
Üstelik tüm dünyaya rezil olma pahasına!

Yazık yazık, çok yazık...
Yetmez ama evetçiler kına yaksınlar!
Öncelikle demokrasi talep edilen adres yanlış...
Nerde görülmüş dinden özgürlük devşirmek...
Kitabın doğasına aykırı...
Bir tarafta dogmatizm, diğer tarafta bilim felsefe...
İşte netice...
Kapkaranlık bir iktidar...
Emek düşmanı, 1 Mayıs provokatörü, yasakçı...
Lâfa geldi mi...
“Barışçı, ileri demokrasici”...
Tabii yerseniz!

Evet, bugün 1 Mayıs...
Emeğin bayramı; işçi sınıfının birlik, dayanışma, mücadele günü...
Kutlu olsun...
Yakamızda karanfil, gömleğimiz kırmızı...
Çıkacağız meydanlara...
Artık nasip de ne varsa...
Belki üç beş dost, belki üç beş cop...
Gazlar şirketten...
Yine de umudumuzu kaybetmeden gülümseyeceğiz hayata...
Ve güneşlerin doğmasını beklerken...
“Yaşasın 1 Mayıs” diye haykıracağız sonsuzluğa!