bir şair vardı, öğretmen

29 Kasım 2017

Cennetin pasaportu!

Macit CÜNÜNOĞLU






Boş verelim memleket meselelerini...
Ne hâlleri varsa görsünler...
Zarrab'mış, Suriye'ymiş aslında umurumda değil.
Yeter ki evlâtlarımıza bir şey olmasın.
Daha doğrusu genç bedenler toprakla buluşmasın.
İnanın ölümler karşısında içim acıyor, ister Türk ister Kürt olsun.
Barıştan keyiflisi var mı?
Örneğin Sevan Nişanyan, yakın zamanda hapisten tüydü...
İyi de yaptı, Yunanistan'ın Minos adasına yerleşmiş...
İkide bir de turlar düzenliyor...
Hem de rembetiko müziği eşliğinde...
Saltanata bakar mısınız...
Türkiye'den de katılan çok...
Çalsın sazlar oynasın kızlar...
Gerçekte hayat denilen şey bu...
Yoksa siyaseti takip etmek, hele de peşine takılmak...
Ne kadar zor, üstelik bir o kadar da sıkıcı.
Ortaya saçılan belgeleri izlemektense iki duble rakı
içmeyi tercih ederim...
Sohbetin koyusu da masadaysa uzanalım sadabada!

Zaten ömür dediğimiz nedir ki...
İki parantez arası, nasıl yaşayacağınız arzularınıza bağlı.
Öğrenme isteğini, merak duygularınızı beslerseniz zaman kısa...
Yüz yaşına kadar yaşasanız da hâlâ eksik kalan bir yanlar vardır.
Hâlbuki Vang Gogh'u keşfetmek, Mozart'ın melodileriyle
güne uyanmak, akşama doğru Kemani Sarkis'in şarkılarını

terennüm etmek...
Bence ölümsüz tatlar.

Yoksa Ankara gündemi boktan...
Saray entrikaları Bizans'ınkinden de beter.
Son olarak Man adası çıktı karşımıza...
Offshore hesaplar bir yandan, sahtelik iddiaları diğer yandan.
Mide bulandırıcı...
Ancak utanması olmayan vicdansızların yönettiği ülkeden
ne beklenir ki?

Dediğim gibi en iyisi gündelik yaşamdan arınmak...
Sığına biliyor musunuz minik bir adacığa...
Yaşayın doya doya.
İllâki Minos olacak diye de kural yok...
Evinizde olabilir...
Yeter ki müzik olsun, duvarlarında birkaç tablo.
Bir de yarin gönlü sizi hoşnut tutuyorsa...
Emin olun bugünden cennettesiniz!

28 Kasım 2017

Zarrabcığıma mektup!

Macit CÜNÜNOĞLU




Zarrap rüzgârı esmeye devam ediyor.
Son olarak sanıklıktan tanıklığa terfi etmiş.
Demek ki ötecek!
Oysa iktidara göre "Millî Dava"mızdı.
Peki, millî tanığımız memleket sırlarını ifşa ederse?
Örneğin İran ticareti bahane edilerek elde edilen
200 milyar dolarlık servetin nasıl paylaşıldığını!
Öyle ya, Zarrab'ın villalarını, yatlarını, lüks yaşamını anladık...
Geriye kalan o muazzam rant gelirleri n'oldu?
İktidar ve kabine üyeleri arasında nasıl dağıldı?
Kol saatinden, ayakkabı kutusundan öte işler!
Hadi aslanım, bir öt...
Nasıl olsa ABD'nin şefkatli kollarındasın...
125 yıllık cezadan da kurtuldun...
Banka müdürü de göt altına gitti...
Öyleyse davadan sıyırtmaya az kaldı.
Çabuk yurda dön, Ebru ablamızı kocasız bırakma!

Ayrıca statünde değişti.
Artık millî iş adamısın, arkanda Saray ve iktidar...
Kim tutar seni?
Gözü karalığınla bütün ambargoları delersin.
İstersen Kuzey Kore'ye, Küba'ya fındık fıstık bile ihraç edersin.
Zaten hayat bir tiyatro...
Hele AKP iktidarında...
Bugün antiemperyalist, yarın Amerika'nın kulu kölesi olursun.
Anlayacağın konjonktüre bağlı...
Bir de içteki siyasî propagandalara...
Necip halkımızın atar damarı çoktan kapanmış...
Yalnızca topları işliyor ve Büyük Reisleri ne şırınga ederse
bünyesine alıyor.

Yalanın, talanın bini bir para.
Din denilen iman meselesi her derde deva...
Takviyede bayrak...
Özetle Zarrap, ülke bıraktığın gibi.
Ne yap ne et, çabuk dön.
Kaldığın yerden yola devam...
Yoksa mamaları biten köpeklerin ayaklanacak...
İşte o zaman yandı keten helva!

26 Kasım 2017

Amasya'dan bulutlara...

Macit CÜNÜNOĞLU









Johnny Weissmuller
baş rolde, filmin adı: Tarzan.
Şevket Bey sinemasında izliyorum.
Yaşım altı yedi.
Sanki ormanda yaşıyorum.
Filme öylesine kapılmışım ki, bir hafta rüyalarımdan çıkmadı.
Sinema salonu önceleri ceviz ambarıymış...
Rahmetli anacığım da işçi olarak çalışırmış.
Babam orda görüp kapatmış...
Sonra da evlenmiş.
Ne de olsa varlıklı adam!

Ah Amasya, farkında olmadan ne kadar çok içime işlemişsin.
Her bir sokağını, her bir çeşmeni bugünkü gibi hatırlıyorum.
Tabii biraz da haylazdık.
Dağlar oyun alanımız, Yeşilırmak doğal plajımızdı.
Soyunma kabinimiz yoktu ama kara donumuzu kurutacak
söğüt dalları vardı.
Babam çoktan ölmüştü, faytoncu İskender dayımdan
çok korkardım.
Bir de Ahmet amcamın oğlu pastırmacı İsmail emmimden...
Nedense bizleri hiç sevmezdi...
Gördüğü her yerde şiddet uygulardı.
Daha sonraları öğrendim, babamın ölümünden sonra üç beş
alacağını gasp etmiş...
Ölümünde de bizim eve bir teneke pekmez göndermişti!
Vicdan meselesi, herkesin vicdanı kendine.

Mahallem tamamen yıkılsa da Amasya'yı özlüyorum.
Gümüşlü camisini, şadırvanını...
Bahçesinde ıhlamur ağacı...
Çiçekleri yerlere dökülürdür de yüzüne bakmazdık...
İstanbul'da kilosu üç yüz lira!
Ya döngel, innap...
Kâlp dostlarıymış...
Kuşburnu marmelatı...
Ekmek üzerine sürülen en zengin gıda...
Şimdi hepsi hayâl...
Aynen Tarzan filmi gibi...
Sahi Şevket Bey sineması n'oldu?
Yerinde AVM mi, gökdelen mi var?

Yaşlılık işte, toprak mı çekiyor ne?
Neyse ki acelem yok...
Daha öğreneceğim çok şey var...
Yakında bulutlara yolculuğa çıkıyorum...
Yoldaşım martılar...
Dönüşte izlenimlerimi yazarım.
Şimdilik hoşça kalın...
Sizleri çok seviyorum.

 

25 Kasım 2017

Torunlarım


Nehir ile Su














Belli bir yaştan sonra kilometre hızla dönüyor.
Şunun şurasında "Yılbaşı"na ne kaldı?
Bir yıl daha devriliyor.
Hâlbuki dün çocuktuk, çabuk büyüdük...
Gençlik, evlilikler falan derken torunlara karıştık.
Dün kızımdaydım, şarkılar söylüyor Su...
Kimden mi?
Aklınıza kim gelirse, Beatles'dan Baby Dylon'a...
Elinde kumanda, mikrofon niyetine...
Tek bir satır atlamıyor.
Oysa okuma-yazma bilmiyor...
Henüz sökemedi...
Lâkin söz konusu müzik olunca dikkati melodiye odaklanmış.

Çocukluğum olsa büyüklerim endişelenirdi...
"bu çocuk aptal mı?"...
Bense gurur duyuyorum, ne güzel şarkılar söylüyor diye.
Demek ki çağ farkı böyle bir şey.
Tabii kardeşi Nehir de O'na eşlik etmekten geri durmuyor.
Ha bire kreasyon değişikliğiyle ablasıyla yarışıyor...
Derdi rekabet, altta kalmamak.

Hoş, duygulu bir geceydi...
Kızımın zoraki ikram ettiği viskiyi çok içmişim...
"Benim babam köylü" diye de uyarmıştı...
Ancak söz dinleyen kim?
Lahmacunla kafayı buluyoruz!
Yine de bir arada olmak dünyanın en değerli zenginliği.
Zaman zaman gözlerim nemli...
Geçmişim sinema şeridi...
Torunum sahnede, küçüğü eteğinin altında...
Son parçamızı koro hâlinde seslendiriyoruz...
"Yaşa Mustafa Kemal Paşa".

Macit CÜNÜNOĞLU

24 Kasım 2017

Sinema ve Müzik

amasya bimarhane ile ilgili görsel sonucu
Bimarhane-Amasya

İki gündür sinema yazıyorum, sanmayın ki film eleştirmeniyim...
Ne haddime!
Ancak tutku derecesinde sinemayı seviyorum.
Apayrı bir dünya, bu nedenle de günde en az bir iki film izliyorum.
Sanki yolculuğa çıkmak, yepyeni müzikler eşliğinde bulutlara yükselmek...
O kadar zevk alıyorum yani.
Dün akşam da "Müzik asla durmaz" filmini seyrettim.
2011 Hollywood yapımı, öyle tanınmış oyuncular yok.
Fakat çok hisli, Turgenyev'in "Babalar ve Oğullar" romanını çağrıştırıyor.
Beynindeki tümör nedeniyle hafıza problemi yaşayan bir gencin
müzikle tedavisi, en büyük destekçisi de yıllarca çatıştığı babası.
Etkili bir öykü ve müziğin inanılmaz şifalı eli...
Beyinlere dokunuyor, aynen yüzyıllar öncesinde olduğu gibi.
Memleketim Amasya'da da Bimarhane (Darüşifa) var.
Selçuklu eseri, hastaları müzikle iyi ederlermiş.
Ancak necip halkımız orayı Tımarhane diye bilir.
Çocukluğumda ipek böcekciliği ticareti yapılırdı.
Bizde küfelerden kozaları çalar "evrim teorisi" keşfine çıkardık!

Hey gidi günler hey!
Demirali kardeşler unutulur mu, düğün derneklerin vazgeçilmezi...
Sünnet törenlerindeki fayton kortejinin ilk sırasındaki
çingene aile...
Oyun havalarıyla kenti şenlendirirlerdi.
Tabii "çalgıcı" diye de küçümsenirlerdi.
Oysa Hasan abi kemanını Paganini ustalığıyla icra eder,
musikimizin inceliklerini sergilerdi.

Yani o devirlerde sanatla uğraşanlara genel olarak pek de
iyi gözle bakılmazdı.
Hâlbuki sürgündeki Giriftzen Asım bey Amasya Musiki Cemiyeti'nin
kurucu öncülerindendi.
Yirminci yüzyılın başları...
Demek ki müzik hep var.

İnanır mısınız kadir kıymet bilmeyen bir toplum olduk.
Siyaset ülkemizin üzerinden silindir gibi geçti.
Televizyonlara bakıyorum, bolca dizi...
Tabii Zarrab, Suriye mevzuları...
Korkunç bir AKP propagandası...
Din derseniz, ilahiyat soytarılarının oyuncağı olmuş...
Herkes ulema, herkes teoloji uzmanı...
Biz de kalkmışız sinema, müzik yazıyoruz...
Elimizden geldiği, dilimizin döndüğü kadar.
Yine de sevdanın yolları bizlerin...
Mutluluk, huzur, yaşam sevinci içtenliğimiz...
Geriye de şan, şöhret, servet kalıyor...
İlgilenmiyoruz...
Çünkü insanız, insan gibi yaşıyoruz.
Çalsın sazlar, coşsun nağmeler...
Biz burdayız.

Macit CÜNÜNOĞLU

23 Kasım 2017

3 idiots

Dosya:3 idiots poster.jpg













Aamir Khan
'ın birikimine, yeteneğine, özellikle de
oyunculuğuna olan hayranlığımı dünkü yazımda ifade etmiştim.
Merak bu ya; kimdir bu genç adam deyip filmlerinden birini
daha izledim.
Adı: 3 İdiots...
Yine eğitim sistemine getirilen eleştiri.
Bu kez mevzu üniversite ortamında geçiyor.
Müthiş...
Derin düşüncelere daldım.
Öncelikle bu tür filmler bizim ülkemizde neden çekilmez...
Çok mu başarılıyız?
Veya benzeri sorunları yaşamıyor muyuz?
Hiç sanmam!
Kılavuzumuz belli, badem bıyıklının peşine düştük...
İstikâmet Kâbe, metod dogmatizm!

Oysa Hindistan sineması Hollywood'la yarışırcasına
olağanüstü filmlere imza atıyor.
Bence çoğu Oskarlık.
Aksiyon yok, saçmalık yok...
Sadece hayatın gerçekleri var.
Hem de eğitim üzerine.

İnanın Millî Eğitim Bakanı olsam genelgeyle bu tür filmlerin
izlenmesini tüm öğretmenlere zorunlu hâle getirirdim...
Ki insanlığın değeri anlaşılsın.
Ancak dertleri başka, İmam Hatip kültüründen medet umuyorlar...
Daha doğrusu "biat" ekolüne asker yetiştiriyorlar.
Başarılılar da...
Cami, Kur'ân kursu, tarikat cemaat derken oylar yüzde 50...
Ve 2023'e kadar da iktidar...
Sonrası meçhul.

Oysa ülkesini seven vatandaş Hrant'ın güvercinlerine dönüştü...
Kanatları kırık, yürekleri tedirgin.
Khan'ın yerdeki yıldızları gibiyiz...
Ürkek ve umutsuz.
Kan akıyor sevdamızdan...
Gözyaşlarımız sel...
Sonsuzluk yetişiyor imdadımıza...
Yarınlara umudumuzu yitirsek de!

Macit CÜNÜNOĞLU

Yerdeki Yıldızlar















Orijinal adı: 
Taare Zameen Par, 2007 yapımı...

Yönetmeni: Aamir Khan...
Başrolleri Darsheel Safary ile yönetmenimiz paylaşıyor.
Film dilimize Yerdeki Yıldızlar olarak çevrilmiş.
Dün gece Tele Dünya'nın sinema kanallarının birinde izledim.
Aslında filmi kızım Sıla şiddetle tavsiye etmişti...
Bizde uyduk, aldık mendilimizi ekran karşısına oturduk.
Müthiş bir eser, ayrıca son yıllarda izlediğim en etkili film.
Veliye, öğretmene mesajları çok güçlü...
Özellikle eğitim sistemine.

Ve yetmiş yıllık hayatımı düşündüm...
Bilmediğim ne çok şey varmış.
Örneğin "Disleksi" rahatsızlığı...
Daha önce kızımdan duymuştum ama filmde ne olup
ne olmadığını daha iyi anladım.
Hem de içim acıyarak.
Yıllar boğazıma düğümlendi...
Gözyaşlarım birikti birikti, yerdeki yıldızların 
hayatlarına karıştı.

Hint filmi, fevkâlâde duygulu bir senaryo...
Olağanüstü bir dram...
Muhakkak izlenmeli...
Yönetmeniyle insanlık adına gurur duydum.
1965 doğumlu, başarıdan başarıya koşan barış elçisi.
Ne yazık ki film ülkemizde gösterime girmemiş...
Şaşırdım kaldım.
Otu boku ithâl eden sinemacılar nasıl olmuşta böyle bir
başyapıtı ıskalamış...
Belki de Recep İvedik'in osuruğu izin vermemiştir.

Yine de ne yapıp ne edip izleyin...
İnternette var.
Yüreğinizin kabarması uğruna alın mendilinizi yanınıza...
Asla pişman olmazsınız...
Kayan nice yıldızlar için doya doya ağlayın...
Benden söylemesi!

Macit CÜNÜNOĞLU

21 Kasım 2017

Zarrab!

       Macit CÜNÜNOĞLU













Ülkemizde Zarrab rüzgârı esiyor, görsel ve yazılı basın 
muhteremle hop oturup hop kalkıyor.
Hâlbuki bir dönemin en itibarlı şahsiyetiydi.
Ebru kolunda, bakanların kıçına parmak, tatlı bir hayat sürüyordu.
Bir biçimiyle Amerika kıstırdı...
Hangi gerekçeyle olursa olsun şimdi de dalgasını geçiyor.
Ancak iktidar yetkililerinde bir telaş bir telaş...
Sormayın gitsin!
Ne de olsa vatandaşımız...
Şaibeli de olsa para bok gibi.
Kökleri İran'a, altın ticaretine dayanıyor.
Fakat komşunun umurunda değil.

Bugün yarın duruşması başlayacak...
Ötecek mi ötmeyecek mi, çok büyük merak konusu.
Lâkin bakanlarla olan ilişkisi tehlikeli...
Daha açık ifadeyle gayrihukuki.
Mesele kol saatinden de öte...
Milyarlarca dolardan söz ediliyor.
Hacim büyük, yaratacağı etki daha da büyük.

Rıza'nın alacağı cezayı bizde merak ediyoruz...
Hele Türkiye ilişkilerini.
Bir çözülürse yandı keten helva.
Büyük Reis'in takınacağı tutumu doğrusu düşünemiyorum.
Hele Nato skandalından sonra antiAmerikancılık tavan
yapmazsa şaşmam.
Vur ABD'ye, vur Nato'ya...
Avrasya'ya daha da göz kırp...
Çek üç beş füze...
Kim tutar Türkiye'yi...
Hamaset mayamız, bayrak din sevdası hasletimiz...
Savulun dünya lideri geliyor...
Zarrab çamurundan yeniden doğarcasına!

18 Kasım 2017

Naim

Macit CÜNÜNOĞLU









Yetmişli yıllar, Beyoğlu'nun arka sokaklarında sendikacı
dostlarla rakı içiyoruz.
Adres: Umut Ocakbaşı...
Ateşin başında Sadık usta: "Canım benim" deyip şişlere
dürüm yapıyor.
Masada TKP kurmaylarından Cemal (Kıral) abimiz...
Dönemin DİSK Temsilcisi...
Diyor ki, "üst kültür alt kültürü asimile eder."
Söz konusu Bulgaristan.
Jivkov startı vermiş...
Azınlık statüsündeki Türkleri Bulgar yapacak.
Tabii aralarında Naim de var.

İkna olmadım ama derin düşüncelere daldım.
Nasıl yani?
Bir insanın ideoloji uğruna adı değiştirilir mi...
Hele de sosyalizm için?
Sonrası malûm, insanlığın en trajik sahneleri...
Göçler, geri dönüşler...
Seksenli yıllar...
Ve bir güneş gibi doğan Naim Süleymanoğlu aradan sıyrılıyor...
Bir milyon dolara satın alınan Herkül...
Seul, Barcelona, Atalanta...
Üç olimpiyat şampiyonluğu, onlarca rekor...
Time'e kapak olan efsane.

Bugün öldü.
İçim acıdı, rekorlara imza atarken kahkülü geldi aklıma...
Nefesiyle dalgalanırdı...
Âdeta insanlığı selâmlarcasına.
Hayatım boyunca çok sporcu tanıdım...
Bedeni ezdiği için de halteri sevmem...
Ama Naim taşıdığı yükle hem insanlığın hem
sporun yüz akı oldu.
Saygıyla, sevgiyle, nurlar içinde yatsın
küçük DEV adam.


17 Kasım 2017

Dokundurmalar!

Macit CÜNÜNOĞLU









Bugünlerde güzide medyamız İyi Parti'yi allayıp
pullamaya çalışıyor.
Hele anketler, âdeta ikinci parti.
AKP'nin altını oymuş, CHP tepetaklak...
MHP ile HDP sizlere ömür!

Hâlbuki söz konusu partinin kumaşı milliyetçi.
Yani bilinen malzeme.
Ayrıca lideri Akşener Tansu'nun İçişleri Bakanı.
Hatırlarsanız malûm dönem.
Çatlıların, Kırcıların cirit attığı devir.
Ancak geçmişi çabuk unutuyoruz.
Hatırlamak için illâki canımız yanacak.

Neyse, CHP'li fırıldağı da alarak ilginç
bir kadro oluşturmuşlar.
İsim de fena değil: İyi Parti.
Umutlular!
Tarihin çöplüğüne giderler mi?
Bahçeli stepne olduğu sürece hayır.
Ancak MHP'nin barajın altında kalacağı kesin.

Yine de siyasi arena şenlendi.
Dört tane milliyetçi partimiz oldu.
MHP, İyi Parti, BBP ve Doğu'nun Vatan Partisi.
Seç beğen!

Ah canım CHP, işin zor valla!
Ulusalcılık damarın kabarıyor, Kürtlere yaranamıyorsun...
Bazen liberal olup partiyi sağcılarla dolduruyorsun...
Bu kez de ilericiler ayaklanıyor.
Fakat bir türlü ilkeli sosyal demokrat olamıyorsun.
Kusura bakma ama, bıktırdın.
Sanki memlekette solcuların köküne kıran girmiş...
Bekaroğlu'undan medet umuyorsun.
Bir de çokbilmiş genel sekreteriniz yok mu?
Önder Sav'ın ruhuna rahmet okutuyor.

Demem o ki, 19 seçimleri umutsuz vaka...
Maalesef büyük Reis yine malı götürecek...
Hem de Saray'ın balkonuna çıkıp pişkin pişkin sırıtarak!
Ne diyelim, hakkımızda hayırlısı...
Bakarsınız gün doğmadan yeni güneşler doğar!

14 Kasım 2017

Hasret

Amasya















Bir kent bu kadar mı sevilir?
Muhakkak ki herkesin doğduğu topraklar değerlidir.
Ancak Amasya'yı farklı yapan nedir?
Tarihi mi, turistik özellikleri mi...
Veya bağları bahçeleri mi?
Bence insan karakteri.
Anadolu'nun minik şehri, ortasından Yeşilırmak geçiyor.
Etrafı dağlarla çevrili.
Metropollerin yanında sıcacık bir vadi...
Başı sonu 2,5 kilometre.

Deli Naciye himayesine aldığı çocukları yüklemiş arabasına...
Âdeta yürüyen çocuk yuvası.
Selağzı'nda şen kahkahalar atıyor.
Bu arada cenaze töreni, en önde salkım söğüt ağacıyla Makarios...
Mevta için salavat getiriyor!
Bayramlarda madalyalarla donanmış Ahmet Çavuş...
Günün heyecanını yaşıyor.
Kale'de bandocu Ali, elinde Kuba şarabı...
Şişesi 2,5 lira...
Attığı toplarla halkı selâmlıyor.
Eğri caminin dibinde de Abid dilenmeye devam ediyor!

Enteresan bir kenttir, gidip görmek lâzım.
Tabii hiçbir şey eskisi değil.
Örneğin Bakırcılar çarşımız yok artık.
Lisemizin yoluydu, saraçlar bir tarafta demirciler karşısında...
Bakırcılar kuyumculuktan sonra gelen en asil meslekti...
Hepsi hayâl oldu.

Burmalı Minare Camiî...
Selçuklunun en güzel eseri...
Kim bilir avlusu ne aşklara tanık olmuştur?
Bazen çocukluk yıllarına gidip 13 bin nüfuslu
memleketimi özlüyorum.
Evim gibi, anam babam gibi.
O devirlerde mahalle vardı...
Yüzme havuzumuz Yeşilırmak, top sahamız ya Çilehane meydanı...
Ya da Çolağın bağıydı.
Deplasmana da giderdik, Savadiye'deki kilisenin ören yerine...
Fakat mutluyduk, özgürdük.

Tüm bunlar nerden mi geldi aklıma...
Yaşlılık belirtileri efendim...
Biraz da insanlık sorunu...
O çağlarda yaşayan, bugün yok olan!

Macit CÜNÜNOĞLU
.

13 Kasım 2017

Önce insan

Macit CÜNÜNOĞLU









Haberleri izliyorum, Polonyalı milliyetçiler ayaklanıp
"B
eyaz Avrupa" istiyorlarmış....
Gösteriye 60 bin faşist katılmış.
İçim acıdı, insanlık adına utandım...
O Polonya ki Nazizmin ezdiği ilk ülke.
Tarih "1 Eylül 1939"
Tabii sonra da Ruslar.
Bunlar Chopin'in torunları...
Lech Walesa önderliğinde Sovyetlere başkaldıran toplum...
Özgürlük, demokrasi sevdalıları...
Ya şimdi?
Hitler'in sloganları eşiliğinde aşağılık hevesler peşindeler...
"Irkçılık"...
İnsanlığın taşıdığı en büyük suç.
Elbette marjinaldirler...
Ancak yine de düşündürücü.

Evet, çağımızı izledikçe derin kaygılar duyuyorum.
Ülkemizin Reis'i diyor ki, "demokrasi araç" ...
Son zamanlarda da "Atatürk araç"...
İhtiyaca binaen birinden inip öbürüne biniyor...
Aynen "din" gibi...
Hepsi plastik malzeme...
İşine geldiği gibi eğip büküyor...
Netice: Yüzde 51

Oysa ki Batı değerlerine ne kadar gönül vermiştik...
Fransa'nın aşırı sağcıları, Almanya'nın Neo-Nazileri...
Avusturya'nın ırkçılığı...
Şimdi de Polonya derken...
Utandık; hayâllerimizden ideallerimizden.
Bir zamanlar haykırırdık: "Kahrolsun faşizm" diye...
Yaşımız geldi yetmişe...
Üzerinden yıllar geçmiş...

Hâlâ mı sokaklara dökülüp tekrarlayacağız...
"Kahrolsun faşizm"...
İnanın Batı'yı da, bizim Reis'i de izlemekten yoruldum!

10 Kasım 2017

"10 Kasım" ve Umut

M. Kemal Anıtı-Amasya












On dokuzuncu yüzyıl felsefi anlamda çok zengindi...
Tabii Sanayi Devrimi yepyeni bir dünya yaratmıştı.
Aynı şekilde kökleri bir önceki yüzyıla dayanan yirminci yüzyıl da
liderlerini yaratmakta gecikmedi.
Birinci Dünya Savaşı koşullarından M. Kemal'imiz çıktı.
Yok olmanın eşiğine gelmiş Osmanlı bakiyesinden
Türkiye Cumhuriyet'ini kurmayı başardı.
Elbette kolay olmadı, ağır bedeller ödendi.
Ancak gerici düşmanların kökü kazınamadı.
Belki sinmiş gözüktüler ama nihayetinde iktidarı ele geçirdiler.
Seksen yıllık bir gecikmeyle.

İşte "10 Kasım" bu duygular içinde anılıyor.
M. Kemal göçeli yetmiş dokuz yıl olmuş.
Kimilerinin kalplerinde hâlâ yaşıyor...
Kimileri için ise kökü kazınması gereken başdüşman.
Toplum ikiye bölünmüş durumda.
Gazi'nin üst kimliği âdeta parçalanmış...
Ellerinden gelse bir gecede Anıtkabir'i yerle bir edecekler...
Öfkeleri, kinleri öylesine büyük ki...
Ya Saraylısın ya da yok edilmesi gereken varlık!

Yine de Cumhuriyet'in güçlü bir ışığı var...
Kolayına söndürülemeyecek.
Çünkü kökleri bilime, akla dayanıyor.
Dogmatizm reddediliyor.
İmam Hatip kültürüne de hiç yer yok.
İşte "umut" burada başlıyor...
Bir nevi yaşam sevinci...
Bitmeyen M. Kemal sevdası...
Nurlar içinde yat büyük insan...
Daima yüreğimizdesin.

Macit CÜNÜNOĞLU

06 Kasım 2017

Marx diyor ki...












Miladi takvime göre "7 Kasım"...
Bundan yüzyıl önce Rusya'da büyük bir devrim gerçekleşti.
İnsanlık tarihinin en önemli dönüşümü...
Kapitalizm yeniliyor, sosyalizm kuruluyor.
Yıl: 1917
Bu saatten sonra da Marx diyor ki,

"Teorimi on dokuzuncu yüzyılda insanlığa sundum
ve Das Kapital'i yazdım.
Derdim vahşi sömürüye son verip eşitlikçi bir düzen önermekti...
Bu nedenle de 1848 yılında Komünist Manifesto'yu yayımladım.
Öngörüm Almanya veya İngiltere'de görüşlerimin ciddiye alınıp
devrim yolunu açmaktı...
Çünkü Paris Komünü'nden gerekli dersleri çıkartıp kapitalist
sistemin tıkandığını düşünüyordum.
Ancak ortaya Lenin diye biri çıktı...
Yarı feodal Rusya'da çarlık düzenini yıkıp iktidara el koydu.
Olacak iş değildi ama, oldu işte.
Devrim bu, çok kan döküldü.
Bu arada Lenin de kurşunu yeyip liderliği Stalin'e devretti.
Troçki çırak çıktı...
Kapağı İstanbul'a attı.

Tabii asıl hikâyemiz bundan sonra başlıyor.
Rusların tüm ihtiyaçları karşılandı...
Eğitimden sağlığa, konuttan beslenmeye...
Ancak özgürlük ve demokrasi ıskalandı.
Bir de "Parti" denilen hegemonya türetildi...
Aynen burjuvazi, mutlu azınlık...
Astıkları astık, kestikleri kestik...
Arkalarında KGB!

Ayrıca kapitalist dünyayla yarışa girmezler mi...
Silahlanmada, uzayda...
Çöktü işte...
Yetmiş iki yıl sürdü ütopya.
Yazık oldu...
Hâlbuki benim adım Marx...
On dokuzuncu yıla aitim...
Teorimin kaynağı bilim...
Heraklit, Hegel, Darwin, Freud ve daha niceleri...
Ve merkeze koyduğum tek ışık vardı...
O da İNSAN...
Düşünen, üreten, sorgulayan yegâne varlık...
Ne yazık ki çabuk harcandı...
Hem de sosyalizm uğruna...
İnşallah bir daha ki sefere...
Daha güzel yüz yıllarda buluşmak...
Ve başarıya ulaşmak umuduyla."


Macit CÜNÜNOĞLU