bir şair vardı, öğretmen

28 Nisan 2014

Hodri Meydan!

Macit CÜNÜNOĞLU

A+
A-
Gezi eylemleri her derde deva oldu.
Sonuç itibariyle bir başkaldırıydı, itirazdı.
Kör edildi gözler, gencecik canlara kıyıldı.
Olumlu, olumsuz birçok olay sahnelendi…
Kazındı hafızalara, gerekli dersler çıkarıldı.

Darbe denildi, devrim denildi…
Ancak bir ilkti.
Başı, sınırları belli olmayan örgütsüz isyandı…
On binler sel oldu aktı Taksim’e…
Etten duvar ördü kolluk kuvvetleri, ellerinde biber gazlı tüfekler…
Saldırdılar Tomalarla…
Kan kusturdular kan.

Karşımızda devlet-i âlimiz…
Alışkanlıkları arasındadır halkı ezmek.
Bilhassa gençleri, hele hele de on beşlikleri hiç sevmez.
Dava açar, mahpuslarda süründürür, kısaca ezer geçer.

En büyük özelliği korku salıp sindirmektir.
İnsanlık tarihi örneklerle doludur ve tecrübeyle sabittir.
Ne acıdır ki ders alınmaz.
 “Özgürlük-demokrasi” teraneleriyle inleyen iktidar türban destekli siyasal dine sarılmıştır…
Irkçılık sınırlarında gezinen milliyetçiliği ise bayrağa sarılı tabut misali pazarlar…
İş onlarca rüşvet, yolsuzluk olayına gelince;  Gezi’den yola çıkılarak darbe girişimi ilân edilir!

Tezgâh sağlam kurulmuş, tıkır tıkır işlemektedir.
Ancak nereye kadar?
Hukuk, adalet, polis paralel…
Hepsinden önemlisi AYM paralel…
Gülen hocayı anladık, CHP de paralel.
Kısaca yürütmeye muhalefet edenlerin hepsi paralel.

Ya iktidar, sütten çıkmış ak kaşıklar çetesi…
Millî iradenin gülü, gezegenimizin mutlak efendileri…
Tanrının yeryüzündeki yegâne temsilcileri…
Paralel ötesi dört köşe olmuş yamuk bezirgânlar…
On iki yıldır dayandığımız…
Söyler misiniz?
Bundan böyle nasıl katlanacağız yalancı pehlivanların ustalık dönemine?

Evet, geldi çattı 1 Mayıs…
Hortladı demiyorum, hayatımızdan hiç çıkmayan yasakçı zihniyet devrede…
Gezi’den tırsanlar emekçinin bayramından korkmaz mı?
Tüm dünyada kutlanır, bizde yasak…
Sanki bilim-kurgu filmi…
Hollywood yapımı, Arnold Schwarzenegger’in oynadığı türden…
“Yasak Koyucu” yasak meydanlar ilân ediyor…
Ve böyle buyuruyor sultan: “Taksim yasak”, “Kim ki emrime uymaya, kellesi vurula!”

Emir büyük yerden, on binlerce polis görevlendirip Toma ithalatı hızlandırılıyor…
Biber gazı, bomba, 9 mm’lik mermi stokları tamam…
Kararlılar; tahrip edecekler taze bedenleri…
Kim ki Taksim’e tırmanacak…
Öfke olup, kin olup vurulacak can evinden…
Onursuzca, alçakça…
Ve tivit atacaklar dünyaya; “1 Mayıscılar çapulcuydu, günahkârdı, katli vacipti!”

Öyleyse “HODRİ MEYDAN”…


Not: Oturduğum apartmandaki komşumdan az önce bir mektup aldım.
Apartman sorunlarına değinen ve bendenizi eleştiren bir dil kullanmış, önemli değil…
Lâkin mektubun finali ilginç, sitemizde yer alan yazılarıma da bulaşmış…
O nedenle affınıza sığınarak paylaşmak istedim, lütfen hoşgörün…

Diyor ki, “İnternet gazetesi ‘www.gazetemen.com” da güncel sorunlarla ilgili yazılar
yazan bir yazar olarak iftira ve hakaret içeren sözleri bilinçli kaleme aldığınız ortadadır.
Bunu kanıtlamak için internet gazetesi ‘www.gazetemen.com’ da çıkan yazılarınızı
mahkemeye sunmak için (silinir diye şimdiden) kağıtlara basıp, dosyama koydum.”


Ne tesadüf, yukarıdaki yazımı destekleyen tipik bir örnek!
Bu şahıs (ki iyi tanırım, ailecek arkadaşlığımız olmuştur) İsviçre’de eğitim görmüş ve
yüksek lisansını Marksizm üzerine yapmıştır.
Ayrıca dönmediyse CHP’lidir.
Gel gör ki mahkemeden söz ederek tehditkâr bir üslûp kullanıyor.
Ne kadar ayıp!
Dört dil bilen çifte vatandaşa yakışıyor mu?
Yalnız asıl kanıma dokunan yazılarımın silinmesini sağlayarak korkup sineceğimdir…
Ki ayıptır söylemesi, “Kargadan korkan darı ekmez” prensibiyle yoğrulmuş bir kuşağın neferiyim…

Neyse, lâfı uzatıp kişisel meseleleri sütunlara taşıyarak çevre kirliliğine daha fazla
katkı vermeyeyim, insan hastaysa bir de beyinsel kirlilikten muzdaripse algılar
arz etmeye çalıştığım gibi seyrediyor…
Sonuç itibariyle mahkemeye gitmezse hatırım kalır.

Ha, denilebilir ki, “arkadaşlığınız sürecinde tanımadın mı?”
Dıştan normal gözüküyordu, ne bileyim içini, koklamayla da anlaşılmıyor ki!
Yine de eski arkadaşıma huzurlarınızda teşekkür etmeyi vazife addederim…
Çünkü böylesi sadık okur her yazara nasip olmaz…
Devam et komşum, ben burdayım…
Öptüm!

27 Nisan 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
27/04/2014 09:01

"1 Mayıs"a doğru...

A+
A-
"Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez
Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde

1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından
Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından
Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir

1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

Vermeyin insana izin kanması ve susması için
Hakkını alması için kitleyi bilinçlendirin
Bizlerin ellerindedir gelen ışıklı günler

1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor
Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor

Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider
Devrimin şanlı yolunda bir kâğıt gibi erir gider.
"

* * *

31 Mart 1975’te Demirel hükümeti kurmuş,
Türkiye "Milliyetçi Cephe" (MC) ile tanışıyor.
İktidar ortakları AP, MSP, MHP, CGP.
Soğuk Savaş yılları, sert esiyor rüzgârlar.
Sol muhalefet yükselmiş, işçi sınıfı örgütlü.
Çığ gibi büyüyor DİSK…
Türk-İş hareketli, çoğu sendikası emek cephesinde yer alıyor.

Takrir-i Sükûn’dan (1925) beri 1 Mayıs yasak.
İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma günü…
Emeğin bayramı, alın terinin mücadele günü.
Güçlü bir ses yükseliyor DİSK’ten:
“1 Mayıs’ta Taksim’deyiz, geliyoruz zincirleri kıra kıra.”
Yıl 1976

On binler sel olup akıyor Taksim’e…
En önde işçi sınıfı, öğretmenler, memurlar, doktorlar, avukatlar ve gençlik…
Tek bir yumruk…
Şarkılar, türküler, halaylar eşliğinde bayram kutlanıyor…
Karanfiller açıyor Taksim’de…
Umudun yüreğinde yeniden doğuyor güneş.

MC kurmayları endişeli, ürkek, öfkeli…
Dalga dalga yayılıyor korku…
Salt iktidarı yitirmekten değil…
1 Mayıs yok oluşlarının başlangıcı.
Acil önlemler paketi sunuluyor piyasaya…
Terörden, kandan, ölümden beslenen…
Gecikmiyor kinle, nefretle dolu hesaplaşma.

Ve yıl 1977
Taksim Meydanı bayram yeri…
Coşmuş yüz binler, yüzler gülüyor, gözler ışıl ışıl…
Karanlık devrede, kurşun olup yağıyor, panzer olup eziyor…
1 Mayıs sevincinin, barış şarkılarının yerini bomba sesleri alıyor…
34 can, canımız…
Hemencecik, oracıkta…
Yüz binlerin kollarında son nefeslerini veriyor.

O nedenledir ki yitirdiğimiz 34 can aşkına…
1 Mayıs günü Taksim’deyim…
Elimde karanfil, yüreğim yaralı, gözlerim nemli…
Sımsıcak umutlarla aydınlık geleceği selâmlayacağım.

24 Nisan 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
24/04/2014 08:30

Daha ne olsun?

A+
A-
“Tayyip olmasın da kim olursa olsun!”
İkram ettiğimiz makam cumhurbaşkanlığı koltuğu.
Yasal tarifelere uyan herkes olabilir, bir tek Tayyip olmaz.
Bak şu işe, bak şu demokrasiye!
Büyüklerimiz de söylemiş: “Her şey olabilirsiniz ama cumhurbaşkanı asla.”

Hâlbuki adam başbakan, yüzde ellinin kutsallaştırdığı siyasetçi!
Sayın Çevikçe’nin de sıkça vurguladığı gibi “kendinden biri” pozisyonuna uyan şahsiyet…
Bir tutam İvedik, meraklısına lâf cambazı, ayrıca gündem belirleme ustası…
Ve olumlu/olumsuz onlarca özellik…
Kısaca nereden baktığınıza nasıl değerlendirdiğinize bağlı.

Gel gör ki Çankaya’ya çıkması istenmiyor…
Ne kadar ayıp!
İstemeyenler sanırsınız ki köşkün tapulu sahibi…
Kalkmışlar kiracı beğenmiyorlar…
Allah aşkına, olacak iş mi?

Tamam, söz konusu makamın iç de, dış da temsil özelliği var…
Eyvallah, hepsine kabûl, zaten tersini savunan da yok…
Lâkin o yüzde elli, millî iradeyi oluşturan kefenli/kefensiz yığınlar…
Seksen milyonluk ülkemizde sayıları yirmi milyona ulaşmış…
Toplumun dörtte biri, oylarıyla yarınlarımızı belirleyen muhafazakâr asilzadeler…
Yapacak bir şey yok, çalsa da çırpsa da bağırlarına basarcasına seviyorlar.

Ayrıca adam “one minute”den sonra Ermeni meselesini gündeme taşıyarak
uluslararası arenaya çıkıyor…
Müthiş manevra, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ısınma turları…
Bir nevi yoklama çekiyor, kendince yaratılanı yaratandan dolayı seviyor…
Gezicileri, Berkinleri, 1 Mayıscıları kucakladığı gibi!

Fakat nasıl söylesem bilmem ki…
Beyefendinin hayran olduğu ecdadı İstanbul’un tam orta yerinde, yani Taksim’de;
Ermeni mezarlıklarını yok edip Topçu Kışlası’nı, Gümüşsuyu’na da asker hastanesini kondurmuşlar.
Memleketim Amasya’da da, Turhal çıkışında, yolun solunda bulunan Ermeni mezarlığı
Müslüman halkımız tarafından açılan cihat sonucu hakkın rahmetine kavuşmuş olup,
hemen yanı başına İmam-Hatip okulu inşa ettirilmiş…
Altmışlı yıllar, iktidar da Süleyman Demirel.

Dikkât ederseniz, daha tehcir mevzuuna girmedik bile…
Katledilenler, sürgüne gönderilenler…
Şimdi de kalkmış diyor ki büyük usta: “Dedeleri huzur içinde yatsın!”
Azerbaycan’da, Aliyev’in yanında Enver Paşa’nın izinden giderek Turancılaşan hazret,
doksan dokuz yıl öncesine hümanist göndermeler yapıyor…
Elbette yerseniz!

Son söz olarak elleşmeyin…
Bu adam cumhurbaşkanı olsun, böyle topluma böyle baş yakışır…
Dindar, muhafazakâr, enternasyonal, Hamascı, Rabiacı, Kaideci, Hizibci, Bullahcı…
Daha ne olsun?

18 Nisan 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
18/04/2014 12:39

Marquez'in ardından...

A+
A-
Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’i de yitirdik.
87 yaşındaydı.
Bazen düşünüyorum da, insan yüz yıla yakın süre yaşamış değerlerin
kaybına niye üzülür?
Yoksa gidenler yirminci yüzyıldan çağımıza yansıyan son yıldızlar mı?
Geri gelmemek üzere sönen ışıklar.
Ancak bir gerçek var; böylesi yazarların eserlerini okuyup bütünleşmişseniz
ölümleri daha ayrı bir koyuyor insan yüreğine.
Bir de “Yüzyıllık yalnızlık” adlı başyapıtında Meksikalılara benzerliklerimizi
keşfetmişseniz sonsuzluğa bir parçanızı yolcu ediyorsunuz…
Derin duygular içinde, hüzünle.
Kim ne derse desin, Marquez geride bıraktığımız çağın servetlerindendi…
Sanat adına, edebiyat adına…
Aldığı Nobel ödülünü bir yana bırakalım; bir güneş, yeryüzünün efendisi
insanın zavallılığını en yalın hâliyle paylaşan.
Latin Amerika’dan yola çıkmıştı…
Bir çığlık, bir rüzgâr…
Haykırıyordu: “Biz burdayız, Meksikalıyız, Kolombiyalıyız, Kübalıyız, Şililiyiz.
Artık çağımızın paradigmaları postmodern dünyanın sınırlarında geziniyor…
Çok satan Dan Brownlar, Orhan Pamuklar revaçta…
İnsanın duygu dünyası kapitalizmin çılgın projeleriyle harmanlanmış…
Tüketiyor, yalnızca tüketiyor…
“Yatcaz kalkacaz” müzikleri eşliğinde yarınlara koşuyor!
Durup düşünecek zaman yok.
Dün yok, bugün yok, yalnızca yarın korkusu, gelecek endişesi…
Yüreği dağlayan, insanı insan olmaktan utandıran davranışlar manzumesi…
Âdeta refleks olup gündelik yaşamın vazgeçilmez temposu…
Kısaca bir başka çağ; rezil, riyakâr, arsız, görgüsüz ve dâhi vicdansız.
İki dünya savaşına sahne olmuş yirminci yüzyılı yaşarken on dokuzuncu yüzyılı özlerdim…
Edebiyatını, felsefesini, resmini, müziğini, şiirini…
Ya şimdi?
Adı: Bilgi çağı, Teknoloji çağı…
Batsın bu çağ, güneşsiz susuz oksijensiz yaşamak istemiyorum…
Torunlarıma böyle bir dünyayı bırakmak ha, külliyen reddediyorum!
Evet, 1925 doğumlu Marquez de gitti…
Arkasında derin izler bırakarak, insanlık gerçek anlamda bir eksilerek…
“Kolera günlerinde aşk” yok artık…
Geriye kalan yalnızlık…
Yüzyıllık yalnızlık, insan hastalığı, tanrıya yakıştırılan kahrolası felâket…
Ve en iflâh olmazı; kalabalıklar, yığınlar içinde yaşanan yalnızlıklar…
Yalnız yaşayan insan…
Yalnız ölen…
Güle güle yalnız adam, değerli Marquez
Seni daima özleyeceğiz…
Saygıyla, sevgiyle…

17 Nisan 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
17/04/2014 07:55

Sandıklı demokrasi!

A+
A-

Daha dört ay var…
Yerel seçim tufanından tam kurtulamamışken
cumhurbaşkanlığı seçimini çek çekebilirsen!
Çünkü burası Türkiye…
Ne batılıyız ne doğulu…
Sandıklı demokrasiye inanan müstesna milletiz!

Çoğumuzun ayranı yok içmeye…
Ancak iş siyasete gelince…
Giyilir kefenler, meydanlar dolar!
Kutsala taparcasına ağzının içine bakılır sultanın…
O da karşılıksız bırakmaz yığınları…
Yargı der, hukuk der, dinden imandan girip paralelden çıkar.

Yukarıda allah, ağzı lâf yapar…
Sesi alto sopranoları kıskandıracak seviyeye düşse bile…
Susmaz, sular seller gibi coşar…
Bir CHP’ye, bir Gülen efendiye çakar!

İnandırır necip halkımızı…
Tamamı olmasa bile en azından yarısını.
Az şey mi?
Bence kesin aday, ayrıca yakışır haspama…
Bilhassa sevgili refikasıyla birlikte köşke çıkmak…
Her kula nasip olmaz!

Yüzde 51’e gelince…
Tutturur tutturur, merak etmeyin…
Yeter ki MHP gibi stepne olsun.
Bakmayın devletin esip gürlemesine…
Davulcu yellemesi misali günü geldiğinde koyverir!
Ayrıca ne çabuk unuttuk Gül’ün seçilmesini…
Şipşak, devlet-i âlinin selâmeti için tosuncuklar görev başına!

Gelelim muhalefete…
Yoksa hiç gelmeyelim mi?
Haklısınız,  kaygılarınızı hisseder gibiyim.
Ben de aynı görüşteyim…
Yani efendim, daha açıkçası bizimkilerden ne köy olur ne imam!
Ayrıca kolay iş mi cumhurbaşkanı adayı bulmak?
Muhtarlıkta bile zorlanırken, bir de devletin tepesine…
Geçiniz efendim geçiniz!

Baksanıza; Yavaş’ın nefesi yetmedi, Sarıgül sınıfta kaldı…
Adam tutmuş dört bir köşeyi…
Referansı iki referandum…
Milliyetçi, mezhepçi, cemaatçi, bilcümle dinci arkasında…
Eee, geriye ne kaldı?
Bir tutam Beyaz Türk, mebzul miktarda ulusalcı, beş gram sosyal demokrat…
Sakın üzülmeyin değerli dostlar…
Bu iş olmaz!

Zaten aday aramaktan, hayâl kurmaktan vazgeçtim…
Anladım ki ülkemin geleceği imam hatiplilere ipotekli…
Varsın olsun, temeli sağlam atılan toplumlarda bu da geçer…
En azından Tarih Baba böyle söylüyor…
İnanırım, hafif sancılı huzur içinde yaşamak istiyorsanız siz de inanın…
M. Kemal’in tavsiyesi; bilalli, zerraplı, hırsızlı, sandıklı demokrasiye bir süre daha devam…
Hayırlı işler canım Türkiyem!

09 Nisan 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
09/04/2014 19:23

Adayım Şafak PAVEY

A+
A-
Ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine hazır mısınız?
Yoksa yerel seçim sonuçlarından sonra umutsuz musunuz?
Veya “koyver gitsin” deyip hiç mi ilgilenmiyorsunuz?
Sonuç itibariyle gelinen nokta hiç de iç açıcı değil, sıkıntılı mı sıkıntılı.
Çünkü adam babalar gibi ortaya çıkıp hırsızlığı yolsuzluğu onaylattı…
Ve Cumhuriyet tarihimizde bir ilki gerçekleştirdi.
Helâl olsun, demokratik hukuk sisteminde bu günleri de görmek varmış…
Öyleyse yağmaya soyguna devam, yolun açık olsun canım Türkiyem!

Dile kolay, yüzde 43,5 oy az değil…
Tama iblâğ edersek hemen hemen iki kişiden biri.
“Evet” diyorlar evet; egemene, mahduma, damada ve bilcümle vicdansız zevata…
Onlara da helâl, toplumun mayasındaki gayrîahlâki zihniyeti iktidar yapıyorlar…
Zaten seçmen “yürü sultanım” derse, neye yarar eleştirmek, neye yarar üzülmek?

Gelgelelim yaşadıklarımız hicvedilecek kadar basit değil.
Hz. Davut kaynaklı tape, Suriye’ye iki bomba, ver elini Mescit-i Aksa…
İlk hedefimiz Şam, bir yanımızda El-Kaide, diğer tarafımızda Işid…
Sen nelere kadirsin Millî irade…
Doksan yıldır ne savaş gördün ne kahraman…
Desteklediğini ilâh sandın, kefenli yobazı mücahit…
Aslında şairin dediği gibi; sen “korkaksın” usta, maalesef korkak!

Yine de gaflet ve delalet içindeki ben’sin…
İçim, dışım, yarım.
Afyonlanmış, kandırılmış…
Liderin bayrak olup girmiş kanına, kutsal olup çöreklenmiş beynine…
Durup durmaksızın on iki yıldır dersine çalışmakta…
Tek bir hedefi var; demokrasi araç, cumhuriyet basamak…
Ülküsü sınıf atlayıp saltanat sürmek…
Ah bir farkına varabilsen ah!

Artık “umut hep var” demeyeceğim.
Mademki hırsızlık, yolsuzluk bu kadar revaçta…
Mademki onların yolu, tercihi bu kadar itibarlı…
Bir kez daha sarılacağım emeğin yüce bayrağına…
Alın terinin kırmızısı namusun timsali olacak…
Anlatacağım zavallı yanıma…
Yılmadan, korkmadan, sabırla.

Dönersek başa…
Benim bir adayım var…
Cumhurbaşkanı…
Ülkemin yüz akı…
Aydınlığın kıvılcımı…
Barışın, özgürlüğün geleceği…
Adı: Şafak PAVEY
CHP’liymiş, varsın olsun…
O’nun kişiliği, kimliği patilerden öte…
Yakışır mı yakışır canım memleketime.

04 Nisan 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
04/04/2014 08:45

Çağımızda DSP

A+
A-
DSP’nin kuruluş gerekçesini anlıyorum.
Doğru veya yanlış Bülent Ecevit’in verdiği mücadeleyi de…
Tek anlayamadığım husus tarihsel lideri hakkın rahmetine kavuşmuş,
yegâne yoldaşı CHP’ye kapağı atmış partinin varlığını inatla sürdürmesi.
Tuhaf bir durum; üye yok, örgüt yok, ancak tabela var.
Gerekçesi karı-koca Ecevitlerin yemeden içmeden yıllardır gözü gibi korudukları
parti kasasındaki iştah kabartan paralar olabilir mi?
O da bir yere kadar, kimsenin günahını almayayım ama sanırım çoktan gereği yapılmıştır!

Bu arada sakın düşünce düşmanı olduğum sanılmasın, irili ufaklı her partinin varlığını
sürdürmesinden yanayım, yeter ki ırkçı/dinci olmasın.
Ancak DSP’nin durumu farklı, 12 Eylül sonrası misyon yüklenmiş…
28 Şubat sürecinde muktedirlerce yıldızı parlatılıp iktidara çöreklenmiş…
2002 seçimlerinde de seçmen tarafından kredisi sıfırlanıp sandığa gömülmüş.
Buna rağmen Ecevit fanatiklerince partinin varlığı korunmuş ve bugünlere kadar gelmiş…
Bilhassa masum olmayan siyasîlerin elinde CHP’nin kapısı gözlenerek…
Ki şu veya bu nedenle kırmızı kartla oyun dışı kalan kaşarlara pembe sığınak hizmeti sunsun!
Başarılıda olmuş, nöbetçi eczane hüviyetiyle kimseyi geri çevirmemiştir.

En son örneklerinden biri Süleyman Evcilmen…
Antalya merkezindeki üç ilçeden en büyüğü Muratpaşa’nın CHP’li son belediye başkanı…
On beş yıldır makamda, başarılıdır başarısızdır…
Parti merkezi yeter diyor, daha doğrusu oyuncu değişikliğine gidiyor…
Vayyy, sen misin kadro dışı bırakan?
Evcilmen anında partisini terk edip DSP’ye sığınıyor…
Ve aday olup seçmenin yüzde 7 oyunu alıyor.
Helâli hoş olsun ama ilçesinde CHP ezici çoğunlukla kazanırken ilde kaybediyor…
50-60 oy farkıyla Mustafa Akaydın mağlup, Menderes Türel galip…
Türkiye Antalya’yı konuşuyor.

Kına yaksın devrimci Süleyman, yakışır sosyal demokrat harekete ihanet…
Ne ilk ne son, bir örneği de Kadıköylü Selami olacaktı ama son dakikada toparlandı…
Siyasî tarihin kara listesinde yer almaktan kurtuldu…
Bir de sınır boylarında, Edirne’de var…
Eski başkan DSP kulvarlarında boy gösterip Süleyman ‘ın izinden yürüdü.
Adını sanını bilmem, öğrenmeye de gerek duymam.

Lâkin Masum Türker’e bir çift lâfım olacak…
Parti her seçimde ortaya çıkıyor, rahmetli Ecevit’in kemiklerini sızlatırcasına…
Peki, O’ndan utanmıyorsunuz…
Bari hâlihazırda hayatta olan kurucu Genel Başkanı Rahşan Hanım’dan utanın…
Yok, utanmayız diyorsanız…
Aldığınız binde bilmem kaç oranındaki oydan utanın…
Bu da kesmez, bizim adımız “masum” diyorsanız…
Rastgele DSP…
Kasabın önündeki rolünüze devam ediniz…
Nasıl olsa şerefli demokrasi kültürümüzde besleyen çıkar!

01 Nisan 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
01/04/2014 10:18

Güneşe hasret topraklardan...

A+
A-
Filmin finalini anketçiler günler öncesinden söylüyor…
O nedenledir ki seçim sonuçları ciddi anlamda heyecanlandırmıyor.
Daha doğrusu “malûmun ilânı” deyip geçip gidiyorum.
Dolayısıyla derin üzüntülere gark olmaya gerek yok.

Ayrıca bu bir süreç, insanlık tarihi benzerleriyle dolu…
N’apalım yani, hırsıza/ahlâksıza güvenoyu veren de bizim seçmenimiz…
Varsın olsun, necip milletimiz neylerse güzel eyler…
Demek ki bir süre daha madrabazlara kredi açmış…
Helâl-ı hoş olsun, ne de olsa gönlü boldur!

Lâkin seçim sonuçları üzerine fazla kafa yorup kaybolmayın derim…
En azından ruh sağlığı açısından.
Hele hele de umutsuzluğa düşmek fevkalade tehlikeli…
Gelecekle ilgili hayâllerinizi şimdiden karartmayın.
Emin olun bu karabulutlar da gelip geçer…
Yeter ki nefesinizi boşa harcamayın!

Yoksa “Hamamözü ilçesini nasıl kaybettik, Gümüşhacıköy'de nasıl koyduk?”
Tuzağına düşerseniz peşinen golü yersiniz…
Deyin ki tüm ülke gitti, İzmir’le beraber üç tane sahil kaldı…
En fazla rakı-balık kapsama alanlarını korumuş olursunuz ki…
Hayatı seven biz gönül dostlarına bu da yeter!

Evet, bir seçim daha gelip geçti…
Sekizincisiymiş, ne güzel, yedi kez yenildik, bi kez daha…
Bütün mesele mağduriyet sendromuna kapılıp arsız ve yalama olmamak.
Yoksa hangi yüzle yarınların kavgasını verip evlâtlarımıza yaşanabilir bir dünya bırakacağız?
İşimiz hakikaten zor.

Dile kolay, doksan yıllık Cumhuriyet tarihimiz boyunca hep muhalefette kalmışız…
Sağdan esmiş rüzgârlar, emek/alınteri aşağılanıp sömürülmüş…
Ahlâkî değerler ayaklar altına alınıp Bakara suresinin makaralarına alet edilmiş…
Ve balkona çıkmış birileri…
Ülkeyi soyup soğana çeviren çete, aile boyu…
Seslenmiş tüm dünyaya:
“Çalar çırpar göz boyarız, ya allah bismillah, allah-u ekber, yine iktidarız!”

İşte seçimlerin özeti…
Lütfen böyle bakın, böyle değerlendiriniz…
Emin olun pişman olmazsınız.
Çünkü insanlık onuru düşmanlarını iyi tanır doğru teşhis koyarsanız…
Ondan sonra mücadelenin yolu yordamı kolay belirlenir…
Hacıyatmaz bezirgânların dünyasında strateji geliştirirsiniz…
Irkçılıktan uzak, dinciliğe bulaşmadan…
Ne Pensilvanya ne Mekke ne Orta Asya…
Barışın, kardeşliğin, eşitliğin, özgürlüğün, adaletin müjdesini verirsiniz…
Güneşe hasret topraklara!