bir şair vardı, öğretmen

26 Ocak 2016

Üç ölüm!

Macit CÜNÜNOĞLU










Geçtiğimiz hafta tanınmış üç kişi öldü.
Biri işadamı Mustafa Koç...
İkincisi popüler siyasetçi Kamer Genç...
Sonuncusu da ünlü edebiyatçımız Tahsin Yücel.
Üçü hakkında da çok şey yazılıp söylendi...
Öyleyse ben de düşüncelerimi açıklamalıyım.
Öncelikle Mustafa Koç hakkındaki Tofaş işçilerinin
taziye mesajı ilgimi çekti...
Özetle "insan olarak üzüldük ama hakkımızı helâl etmiyoruz" mealindeydi...
Aynı görüşteyim...
Hatırlarsınız; yakın tarihte söz konusu fabrikadaki işçi kıyımları had safhadaydı...
Koç grubu kılını bile kıpırdatmadı.
Böyledir bu işler...
Toplumsal hafızası dumura uğramış toplumlarda yapılan kötülükler,
fenalıklar çabuk unutulur...
Ve ölüm zamanı da geldi mi; kör gözlü badem gözlü olur!

Aynı şekilde Kamer Genç...
12 Eylül faşizminin "Danışma Meclisi" üyesi...
Ayrıca iki dönem DYP milletvekili...
Faili meçhul cinayetlerin kol gezdiği dönem...
Sokaklar kan gölü...
Kamer Genç kürsüde, mizahın en kabasıyla karşımızda...
Âdeta meclis fenomeni...
Kızanı çok, güleni az...
Çiçek sulamasıyla ünlü siyasi figür...
O da bu dünyadan ironik bir sedayla gelip geçti.

Bir de Tahsin Yücel'imiz var ki...
Elbistan'ın köyünden...
Yoksul hayatların en çarpıcısı...
Galatasaray Lisesi'ne uzanan hayat serüveni...
Yurt dışı mastırları...
Romanlar, çeviriler...
Edebiyatımızın kilometre taşı...
Tek kelimeyle parlayan yıldız.
O da bu dünyadan sessiz sedasız göçüp gitti.
Ancak insanlığın değerlerindendi...
Unutulmayacak, bıraktığı eserlerle yaşayacak...
Sanatın zirvesinde dolaşan gerçek bir güneşti.

Son söz olarak da: Üçü de nur içinde yatsın...
Lâkin güneşimizin melekleri bol olsun ki...
Sonsuzluktan aydınlatmaya devam etsin.
İşte benim görüş ve düşüncelerim...
Onaylayana da eyvallah, onaylamayanada...
Her zaman olduğu gibi: YAŞASIN SANAT derim.

20 Ocak 2016

Gülümse

Macit CÜNÜNOĞLU











Çürümüş bir devlet nasıl olur?
Uzağa gitmeye gerek yok, memleket manzaralarını seyredin yeter!
Öncelikle düşünce yasak, hele ifade etmek...
Yandınız.
Hapishaneler tıka basa dolu...
Pek çoğu aydın, muhalif...
Evet, katlanması zor ama bu bir tarihi süreç...
Elbette geçeçek...
Lâkin ağır tahribatlarla, onarılmaz yaralar açarak.

Yüz yıllık Cumhuriyet birikimini kolay harcadık.
Ancak asıl üzüntü veren...
Bir kişinin, yanlış okumadınız; bir kişinin ihtiraslarının
kurbanı olmak...
İnanın yapılanlar, hakarete varan demeçler tahammül sınırlarını
zorluyor ve insanın kanına dokunuyor.
Tabii bu sistemin adı demokrasi olamaz...
Olsa olsa dinci faşizm denir ki...
Hukuktan arınmış, sarayın ağzına bakan adalet...
Özetle; mekanizmaları iflas etmiş ucube bir devlet!

Düşünsenize heykeller yıkılıyor...
Karar mercii O...
Sanki Taliban'ın ülkesinde yaşıyoruz...
İki üç yıl önce Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi'nde
bir sergi gezdim...
Heykeltraş Mehmet Aksoy'un...
Dünya çapındaki sanatçımız...
Yarattığı eserler olağanüstü.
Fakat kim anlar?
Bilhassa Osmanlılık ruhu diye yırtınan zihniyet...
Düşmüşler diktatör Arabın peşine...
Ülke pazarlıyorlar.
Kafa göz yararak, kan akıtarak...
"Barış" söylemi yasaklanıyor...
"Çocuklar ölmesin" demek suç...
Sonuç itibariyle tuhaf ülke oldu canım memleketimiz!

Neyse ki sanat var...
Sarıp sarmalayan.
Kimi çareyi kör kuyularda, dogmatik inançlarda arar...
Bense heykel, resim peşindeyim...
Kulağımda Beethoven'ın devrimci müziği...
İlerliyorum hayatın içinden...
Gülümseyerek...
Her şeye rağmen!

17 Ocak 2016

CHP!









Kemal Kılıçdaroğlu 4. kez Genel Başkan seçilmiş...
Öncelikle CHP'ye, sonra vatana millete hayırlı olsun.
Yalnız işi zor...
Parti yüzde 25'e kilitlenmiş...
Memleketin hâli malûm...
İktidar muhalefeti yıpratmak için elinden geleni yapıyor...
Ne bileyim işte...
Doğrusu ya; bu şartlarda sayın Kılıçdaroğlu'nun yerinde olmak istemem.
Aslında çalışkan, namuslu siyasetçi...
Ancak çalışmalarıyla ne camiye ne kiliseye yaranabiliyor!
Herhâlde temel sorun CHP'nin bizatihi kendisi...
Dile kolay, partinin yüzyıla yaklaşan ömrü var...
Devlet kurmuş, ulus toplum yaratmaya çalışmış...
Elbette bu süreçler de sıkıntılar, travmalar yaşamış...
Yıpratıcı, hafızalara kazınmış sahneler...
Zor, geçmişin kara lekelerini aşmak zor!

Tarihsel gerçekleri tek tek sıralamanın lûzumu yok...
Neleri kastettiğim anlaşılmıştır...
CHP militarizm el ele, Kürt Memed nöbete...
Dolayısıyla statükoculuk, vesayetçilik CHP'nin canını okumuştur.
Bir de Baykal faktörü...
Kayıp yıllar...
Bakıyorum zat-ı muhterem hâlâ kuliste...
Canım sıkılıyor, sinirleniyorum.
Bu şahsın topluma, siyasete vereceği bir şey yok...
Sadece zarar...
Ancak Hacıyatmaz gibi düşse de, kalksa da milletvekili!
Tabii olan CHP'nin devrimci ruhuna oluyor.

Bir de Doğu faktörü var...
Coğrafi olarak değil, siyaseten...
Bizim Doğu Perinçek...
Solculuktan Maoculuğa, enternasyonalizmden milliyetçiliğe süreklenen
bir garip fani...
General ve sosyal demokrat avcısı...
Kim ki koltuğunu kaybetti (paşalar yıldızlarını)...
Anında tuzakta ve alayı Ulusal Tv'de...
İşleri güçleri CHP'ye yüklenmek...
Ve Perinçek hazretlerini bir halt zannetmek.
Şahsen utanıyorum...
Medyanın cilalı yüzü siyaset erbabını bu denli alçaltmamalı...
Lâkin burası Türkiye...
İçi dışı bir, maskesiz insanların kıt olduğu ülke...
Hele gerçek demokratı bulmak...
Neyse, pazar günü lâfı uzatmayalım...
Kolay gelsin Kemal Abim, ilkesiz siyasetinde üstün başarılar dilerim!

Macit CÜNÜNOĞLU

16 Ocak 2016

Şarkıların içinden...

Macit CÜNÜNOĞLU








Bir dönem kızı Beste'den çok çeken sevgili Kayahan
televizyon ekranlarından derdini ummana döküp bir de
şarkı yapmıştı...
Hatırlarsınız: "Allahım neydi benim günâhım?"...
Çok sever gitarımla da sıkça çalarım.
Sağlam parçadır ve duyguludur.
Tabii aklıma yaşadığım ülke gelir...
Özellikle toplumun bir kesimine çektiren devlet erkanı...
Ve başlarım sorgulayıp mırıldanmaya;
"Allahım neydi bizim günahımız?"

Evet, hiçbir şey eskisi gibi değil.
Yarın korkusuyla ömür tüketmek sıkıntılı ve yorucu.
Üstelik onurlu ve haklıyız.
Lâkin kısa vadede çare yok...
Bir lokma ışık bile yok.
Öyleyse çözüm tarihe ve şarkılara sığınmak.
Çünkü insanlık ne belâlar ne vartalar atlattı.
Yıkılmaz denilenler yıkıldı, gitmez denilenler gitti...
Yeter ki dik durmayı bilelim..
Eğilmeden, bükülmeden, vicdanımızı pazara çıkartmadan.
Emin olun, gerisi gelir.
Hiçbir güç iyinin, doğrunun karşısında duramaz...
Hatta şeytan bile.
Baksanıza dindarların hâline...
Her kafadan bir ses, akıldan izandan yoksun...
Sanki hepsi tefekkür, takva sahibi...
Yalan dolan onlarda...
Bölücülük derseniz; dik âlâsı...
Karı kız, kumar ayakları?
Necip Fazıl'ı okumak yeter, uyşturucu da promosyon!

Öyleyse mücadeleye devam...
Bildiğimiz yoldan, şarkıları ihmâl etmeden.
Herşeyden önce hayat güzel...
Ömür derseniz; altın tepside sunulan hediye...
Bütün mesele parantezin içini kaliteli yaşamak...
Gerisi de hikâye...
Bu duygular içinde dostlarıma iyi hafta sonları...
Sanatlı, güneşli, umutlu, sevinçli...
Pazar'a bol muhabbetli görüşmek dileğiyle...
Hoşçakalın canlar.

15 Ocak 2016

Gururumuz Nazım Hikmet...


Magnetli hayatlar!

Macit CÜNÜNOĞLU










Aydınların "barış" çağrısını Sedat Peker üzerinden tartışıyoruz...
Bakar mısınız hâlimize?
Açılan soruşturmalar da cabası!
Üstelik bu yüzyılda!
Her daim söylerim; bütün mesele demokraside düğümleniyor.
Kalitelisine sahip değilseniz, kapitalizm istediği kadar işlesin...
Özgürlükler kadük kalıyor.

İşin tuhaf tarafı, tam bir fast foodcu olduk!
Konuk olduğum evlerdeki buzdolabı kapaklarına bakıyorum...
Hemen hemen alayı çiçek bahçesi....
Pizzacıdan dönerciye, balıkçıdan lahmacuncuya.
Âdeta magnet dünyası!

Elbette yakışır canım ülkeme.
Özgürlükler iğdiş edilmiş, yalan dolan demokrasi can çekişiyor...
Tartışıyoruz...
Başkanlık sistemi ne getirip ne götürecek!
Batı'da olsa Can ile Erdem bu kadar süre içerde kalır mıydı?
Yine de tıngır mıngır gidiyor hayatlar...
Altta kalanın canı çıksın felsefesi tüm acımasızlığına karşın
hüküm sürüyor.
Dolayısıyla örgütsüz toplumların rutinleri maalesef bu...
Bir dilekçe imzalarsın...
Savcı başına dikilir...
Yetmez, kaşarlanmış katil kanınla duş yapmaya kalkar...
Dahası devletin başı barışseverleri "aydın müsveddesi" olarak tanımlar...
Bu kadarı da fazla ama...
Adama
"demokrasin kadar konuş derler!"

Yok işte, n'apalım...
Altmış beş yıldır beceremedik.
27 Mayıs darbesinde olduğu gibi askerin postalından
özgürlük bekledik...
Aynı şekilde liberal olması gerekenleri demokrat sandık...
Hâlbuki faşizmle el ele...
Oy verdik milliyetçisine, dincisine...
Ve bugünlere geldik, magnetli hayatlara...
Çek bir pizza...
Umurumda mı dünya!

14 Ocak 2016

Tarihin izinden...


Gençlerle birlikte...

Macit CÜNÜNOĞLU










Dün kuzeniyle birlikte torunum geldi.
Kuzen Mimar, eğitimini ABD'de tamamlamış.
Nişanlısı orada tanıştığı genç, Antalyalı Petrol Mühendisi.
Evlenip Batman'a yerleşeceklermiş.
Tabii bir sohbet bir sohbet.
Gençler iyi ya, kuşağım gibi sızlanıp şikâyet etme yok.
Ayrıca mimar kızımız yan flüt çalmaya başlamış...
Bir sevindim bir sevindim.
Ne de olsa sanat âşığıyım, hele müzik denince akan sular durur.
Bu arada torunum da Duman grubu fanı...
Özellikle solistleri Kaan Tangöze,nin hastası.
Vallahi keyifli...
Uzun zamandır çürümüş siyasetin dışına çıkamamıştım...
Ne güzel sanat ve de müzik konuşmak.

Televizyonda da GS ile Banvit takımlarının basketbol maçları var...
Bir taraftan da onları izliyoruz.
GS İtalyanlara yenildi, Banvit İspanyolları deplasmanda devirdi.
Oradan da NBA ligine geçtik.
Mimar kızımız Denverlı, orada okumuş.
Torunum ise Los Angeles taraftarı, sıkı bir Kobe Braynt hayranı...
Saati, tşörtü morla sarı...
Tuttuğu takımın renkleri.
Bir ara kendimin ne kadar dünyalı olduğunu hissetim.
Hele gençlerle olunca...
Biraz olsun acılarım, sıkıntılarım hafifledi.
Hatta umutlarım yeşerdi, geleceğe daha sevinçle bakmaya başladım.

Asılnda ülkemizde orta yaş ve üzeri nesiller yorgun ve endişeli.
Bir ölçüde de haklılar.
Seküler hayat temelinden dinamitlenmiş, Saraydaki çılgın dur durak
bilmeden her tarafa maydanoz oluyor...
Velhasıl-ı kelâm gidişat bombok...
Ancak gençlerle birlikte olunca bol oksijenli hava sahasına kavuşuyoruz...
O da ara gazı gibi ruhumuza iyi geliyor.

Batman'ı da unutmadık tabii...
Yarınlara dair gençlerin projeleri...
Emin olun ışık saçıyor.
Ne yapalım, günâhlarıyla sevaplarıyla iyidir ülkemiz...
Yeter ki sevmeyi bilin...
Tarih bilinciyle, sanatın şefkâtli kollarına sığınarak yaşayıp gidin!

13 Ocak 2016

Bilanço!


Sözün bittiği yer!

Macit CÜNÜNOĞLU












Sultanahmet katliâmı bir kez daha gösterdi ki ülkemiz
hızla yaşanabilecek olmaktan çıkıyor.
Kına yaksın devleti idare ettiğini sanan zevat!
Kızım Sıla Özarca telefonla aradı:
"Baba nerelerdesin?"...
"Kadıköy'deyim" dedim...
Rahatladı, biliyor ki haftada en az bir kez Sultanahmet'i
tavaf ederim...
Canım benim, babasını merak etmiş.
Elbette Sultanahmet özel bir yer...
Türkiye'nin vitrini, dünyaya açılan penceresi.
Doğu Roma bütün ihtişamıyla oradadır.
Ayasofya, Aya İrini, Yerebatan Saray ve onlarca tarihsel eser.

Kıydılar 10 cana...
Zalimler, insanlık düşmanları...
IŞİD'li "o" çocukları.
Çok acı, farkındasınızdır; katliâmlar ülkesi olduk.
Piyangonun karşımıza nerede çıkacağı hiç belli olmaz...
Ankara, İstanbul, Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç...
Her taraf kan gölü...
Basın toplu ölüm haritalarını yayınlıyor...
Canım ülkemden ibretlik manzaralar.
On üç yılda ne hâle geldik?

2,5 milyon Suriyeliyi bünyemizde harmanladık...
İŞİD'le sarmaş dolaş...
Kapı arkalarında Kürtlerle muhabbet...
Gidiyoruz kıyamete cümbür cemaat!
Artık kimse turizm falan hayâl etmesin...
Aha buraya yazıyorum; sıradadır Antalya.
Tabii birileri iktidarla, Saray'la gurur duymayı sürdürebilir...
Mahzuru yok...
Hatta "ne mutlu müslümanın" da diyebilir...
Yolları açık olsun...
Biz yokuz...
Çünkü bizler iyiden, doğrudan, güzelden yanayız...
Aklımızla, fikrimizle, vicdanımızla, yüreğimizle...
Ve bağımsız ahlâkımızla.

Hadi şimdi de fetva ver Diyanet...
Ülkemizin perişan, zavallı hâllerini yorumla...
Utanmadan, sıkılmadan, rezilcesine de ki,
"Padişahım çok yaşa!"
Artık sözün bittiği yerdeyiz...
NOKTA!

12 Ocak 2016

Durdurun zamanı!

Macit CÜNÜNOĞLU











Anlaşıldı, yeni bir Anayasa'nın arifesindeyiz.
Tabii referandumun da!
Yakışır canım ülkeme...
Ne de olsa bugünkü 12 Eylül ürünü...
Askerî patentli!
Hâlbuki ileri demokraside yaşıyoruz...
Derhal yenisi yapılmalı...
Başkanlık sistemiyle donatılmış...
Din destekli, milliyetçilik unutulmadan...
Tek bayrak tek millet martavalına sığınarak...
Savulun Osmanlılık ruhu diriliyor!

Peki, oylama neticesi yüzde elliyi geçer mi?
Kesinlikle EVET...
Çünkü söz konusu inanç sömürüsü...
Üstelik bu çağda...
M. Kemal'e hakaretin bini bir para...
Cumhuriyet değerleri çoktan rafa kalkmış...
Diyanet marifetiyle hergün ahlâk formatlanıyor...
Cuma da tatil...
Alan razı satan razı...
Kürt Memed nöbete!

İşte memleketin hâli...
Mesut bahtiyarsanız mesele yok, ne mutlu size...
Hayır, "bu işler böyle gitmez, sabahın sahibi var" diyorsanız...
İşiniz zor.
Öncelikle Silivri Toplama Kampı'nı göze alacaksınız...
Kesinlikle "çocuklar ölmesin" temennisinde bulunmayacaksınız...
Hele "BARIŞ" sözcüğünü, zinhar dilinize dolamayacaksınız...
Ayrıca din meselelerine de hiç bulaşmayacaksınız...
Çünkü ulema var...
Sizin yerinize düşünüp fetva veren!

Evet, düştük bir derde...
Yaşam oldu cendere...
Kurtuluşun mümkünatı yok!
Saf temiz Anadolu halkı makarna, kömürle satın alınmış...
Bir avuç azınlığın vicdanları yaralı...
Namuslular, ama sesleri duyulmuyor...
Ya namussuzlar..
Az mı çok mu bilmem...
Lâkin edepsizler ve yüksek sesle bağırıyorlar...
"Şeriat isterük" diye.
Her taraf Derviş Memed dolu...
Abdülhamid tekrar canlandı...
Yapacak tek bir iş kaldı...
Cumhuriyet'in ruhuna Fatiha göndermek...
Ve M. Kemal'i rahmetle, saygıyla anmak...
Güzel günlermiş gördüklerimiz...
Selâm olsun karanlık geleceğe...
"Durdurun zamanı, biz yokuz" diye haykırmak
geçiyor içimden.

11 Ocak 2016

Diyanet!


Macit CÜNÜNOĞLU










Diyanet Başkanlığı engin kadroları, devasa bütçesiyle...
tartışılan kurumların başında gelir...
Bir de verdiği fetvalarla!
Hemen hemen hayatın her alanında fikirleri vardır ve
sık sık görüş bildirirler.
Bir nevi şehyhülislâmlık makamı gibi.
Aslında seküler hayat resmen provoke edilir ama devlet
memnundur, özellikle iktidar yetkilileri.
Fakat tebliğler izandan, sağduyudan yoksun ve ayırımcıdır...
Üstelik sunni diktayı empoze eder.

Evet, ülkemizin çözmesi gereken o kadar çok meselesi varken
Diyanet sessizliğini koruyup rahat duramaz...
Saray bir taraftan onlar bir taraftan âdeta gündem belirleme
yarışına girmişlerdir.
Yeri gelir alevi düşmanlığı zirve yapar, yeri gelir laik düzen
bombardımana tutulur.
Ve canım ülkemiz bu curcuna arasında felakete sürüklenir.

Emin olun; artık iflâh olmaz noktadayız...
Yani geri dönülmez yolda.
Güneydoğu kan gölü, katliâmlar almış başını gitmiş...
Hortlayan sıkıyönetim idaresi rutin hâle gelmiş...
Ülkenin Batı'sı başka bir âlem Doğu'su başka bir âlem...
Ankara Diyanet aracılığıyla nağme yapıyor...
Ve millete din üzerinden ahlâk dersi vermeye kalkıyor!
Ne acı!

Siyasetin vicdanı çürümüşse olacağı budur...
Vatanseverlik de pazarlanır, din de...
Yeter ki sandıkta oya tahvil edilsin.
Hukuk zaten tatile çıkmış...
Mahkemeler adaletin omurgası değil, Saray'ın gölgesinde
iş görmeye çalışan kurumlar...
Emir büyük yerden...
Acilen tutuklansın Can ile Erdem...
Oh be...
2023'e az kaldı...
Kuracağız şeriat düzenini tam tekmil...
Öyleyse onlar ersin muradına biz çıkalım kerevetine!
Amin!

10 Ocak 2016

Civan Ağa

Macit CÜNÜNOĞLU











Asıl adı: Zivannis Kiryazis, İstanbullu bir Rum.
Lavta çalıyor ve bestekâr.
Musiki tarihimizde Civan Ağa veya bir gözü az gördüğü için
Kör Civan olarak geçer.
Kardeşi Andon da müzisyen; o da lavtacı.
Ne bereketli topraklarda yaşıyormuşuz...
Keşke toplumumuz bu tür değerleri tek tek hatırlayıp yaşatsa.
Ancak unutmak, unutturmak sistemin doğasında var...
Kahramanımız bir de Rum'sa, Ermeni'yse...
Çiz üzerini, silinsin tarihten, hafızalardan!
Neyse, asıl üzerinde durmak istediğim mesele derinliği olan
bestelerle karşı karşıyayız.
Bir tanesini udî ağabeyim Adnan Cününoğlu hatırlattı...
Tabii Civan Ağa'nın...
Hz. Google'dan dinledik...
Sabite Tur Gülerman seslendiriyor...

"Dil seni sevmeyeni sevmede lezzet mi olur.
Olsa da öyle muhabbet hakikat mi olur.
Yekcihet olmaz ise dilde muhabbet mi olur.
Aldanıp sevmeyeni can vererek sevmemeli.
Aklını başına al herkes için olma deli."


İnanın eski şarkıların daha doğrusu klasiklerin tadı bir başka...
Öncelikle bugünkü gibi zırt diye bestelenmemişler...
Hepsinin arkasında aşklar, sevdalar, ayrılıklar, hüzünler....
Kısaca yaşanmışlıklar var.
Bu gerçekte eserleri değerli ve anlamlı kılıyor.
Civan Ağa aynı zamanda iyi bir hanende olup çok sayıda
öğrenci yetiştirmiş.
Nurlar içinde yatsın, ne faydalı insanlarmış.

Evet, üstadın bir bestesine daha göz atalım...
Hicaz makamında, Bekir Sıdkı Sezgin'den dinledim...
Enfes yorumluyor...

"Mecnun
gibi sahrâ- cünûn içre yerim var
Zülf-i gâm-ı Leylâ ile bin derd-i serim var
Sevdâ- muhabbetle şakır bülbül-i aşkım
Gülzâr-ı rûy-i yarda benim lânelerim var.
"

Dostlarım farkındadırlar...
Bir süreliğine siyaset yazmaya ara verdim...
Zaten faydası da yok.
Herkes bildiğini okuyor.
Sultanımız Tayyipistan'ı yaratmakla meşgul...
CHP Kurultay peşinde...
Kalan ikisi; al birini vur öbürüne...
Milliyetçi tosuncuklar.
En iyisi sanat dünyasında dolaşmak...
Bir de müsikiye ilgi duyuyorsanız...
Hayat her zamankinden güzel!
Bu duygular içinde iyi pazarlar diler...
Karcığar makamı eşliğinde gözlerinizden öperim.

09 Ocak 2016

Kemani Tatyos

Macit CÜNÜNOĞLU










Elli beş yıllık ömür...
1858-1913 yılları arasında yaşamış değerli Tatyos Efendi...
Ve Ahmet Rasim'in biricik dostu.
Çok sevilen bir bestesinin de sözlerini yazmış...
Diyor ki,

"Gamzedeyim devâ bulmam
Garibim bir yuva kurmam
Kaderimdir hep çektiğim
İnlerim hiç rehâ bulmam"

Tatyos ancak bu kadar güzel anlatılır.
Nurlar içinde yat Ahmet Rasim.
Geçenlerde Kadıköy/Uzunçayır'daydım...
Ermeni mezarlığında.
Üstadı ziyaret ettim...
Öyle bir mutlu oldu ki sormayın gitsin.
Sevincinden kemanını elinden bırakmadı...
Tabii en güzel eserlerini çalarak!

Garibim yoksul ve yalnız öldü...
Cenazesinde üç beş kişi, bir de Ahmet Rasim vardı.
Hoş şimdi, yani günümüzde o tür dostluklar da kalmadı.
Paranın tanrılaştığı bir çağda yaşıyoruz.
Banka hesap cüzdanı kartvizitiniz...
Bindiğiniz araba vitrininiz...
İşte insanî değerleriniz!

Hâlbuki Tatyos bu toplumun yıldızlarındandı...
Asla sönmeyecek.
Onlarca unutulmayacak eser...
Hâlâ büyük bir zevkle çalınıp söylenen besteler...
Hele biri var ki M. Kemal'in meftunu olduğu...


"mani oluyor halimi takrire hicabım,
üzme yetişir üzme firakınla harabım,
mahvoldu sükunum beni terk eyledi habım,
üzme yetişir üzme firakınla harabım.
"

Ne zaman dinlesem duygu seline kapılıp Tatyos'un ruhuna
dua ederim...
İncil'den, Kur'an'dan değil...
Udumla, taksim benzeri...
Tabii elimden geldiği kadar.

Evet, bugün günlerden Cumartesi...
Birazdan Feriköy Ermeni mezarlığına doğru yola çıkacağım.
Amasyalı komşularım orda yatıyor...
Randevum var.
Hayat işte, memleketteki mezarlıklarının yerine İmam Hatip yaptılar...
Bazen çok zalimsin canım Türkiyem...
Seninle de olmuyor, sensiz de
Elden ne gelir!

08 Ocak 2016

Ya sabır!

Macit CÜNÜNOĞLU










Olan biteni görünce "Ya sabır" çekmekten başka çaremiz kalmıyor.
Öylesine ki, Başkanlık sistemi yeni Anayasa derken vaziyet giderek
kötüleşiyor...
Bir de "Türk tipi" model demezler mi!
Muhtarlar üzerinden yürüyen örgütlenme modeli...
Parlamento dışlanmış, partiler yok sayılmış...
Maksat referanduma hazırlanmak!

Hâlbuki acilen demokratik bir cumhuriyete ihtiyacımız vardı...
Fakat verilen sözler çabuk unutuldu.
Sağolsun Sultanımız, kutsal topraklara gide gele, gide gele
Arabik düzenler iştahını kabartmış olacak ki...
Tek adamlık sevdasına kapıldı...
Ve ülke çapında kampanya başlattı.
İlk hedef idari yapının tabanı, yani muhtarlar.
Topla saraya, çağır medyayı, bas propagandayı...
Tutar mı?
Tutar tutar, merak etmeyin...
Narkozlanmış toplumlarda ne tutmuyor ki?
Yoksa oy oranı yüzde 50'ye dayanır mıydı?

Evet, gidişat bu minvalde...
Kör tuttuğunu belliyor.
Aslında dünyada böyle, çivisi çıkmış bir çağda yaşıyoruz.
Baksanıza Kuzey Kore'ye...
Bir manyağın elinde Hidrojen bombası talimleri yapıyor...
Üstelik adam sosyalist!
İnsanlık istediği kadar "BARIŞ" diye haykırsın...
Faşist diktatör gezegeni sallıyor...
Ne acıdır ki Birleşmiş Milletler'den tık yok!

Aynı şekilde Güney Doğu'muz...
Yangın yerine dönmüş, ciddi ciddi savaş var...
Her gün ölümler, katliâmlar...
Pusu, kalleşlik ava çıkmış!
Göçmen meselesi derseniz, o da ayrı bir trajedi...
Ege doyamadı insan bedenine...
Umutlar yüzüyor çaresizlik içinde...
Güneş doğduğuna utanıyor, ay battığına...
Velhasıl-ı kelâm kapkara bir dünyada yaşıyoruz...
Sadece vicdanlarımız aydınlık...
O da varlık sebebimiz...
Sevincimiz, umudumuz, onurumuz, insanlığımız...
Ve "ya sabırlarla" geçiyor ömrümüz!

07 Ocak 2016

Al birini...


Macit CÜNÜNOĞLU










20
02'den bu yana iş kazalarında16 binden fazla işçi ölmüş...
Geçtiğimiz yıl ise bu rakam 1730 kişi.
Çalışma hayatı mı can pazarı mı belli değil.
Tek kelimeyle manzara vahşet, emeğin değersizliği!
Peki, sendikalar nerde derseniz?
Öyle ya, bu kıyımı kamuoyuna onlar taşıyacak...
Maalesef yoklar veya başka dünyada yaşıyorlar.
Türk-İş, DİSK, Hak-İş fark etmez...
Ülkemizde işçi iki kez sömürülür.
Yarattığı artı değere patron el koyar...
Peşinden aidat mekanizmasıyla sendikacı devreye girer...
Ki saltanat sürsün.
Hem de ne saltanat...
Algılamak için sendikaların mal varlıklarına bakmak yeterli...
Çoğu beş yıldızlı otel...
Güya eğitim yapılıyormuş...
İnanırsanız elbette!

Dikkât ediyorum da, Türkiye yalnızca siyasetin kurbanı değil...
Dibine kadar sömürünün gerçekleştiği bir yığın alan var...
Sanattan sivil toplum kuruluşlarına kadar.
Örneğin DİSK...
Bir süre yöneticisi olarak çalıştığım için rahatlıkla yazabiliyorum...
12 Eylül faşizminin el koyduğu 3,5 milyar dolarlık varlıklarını 1991 yılında
geri aldık.
Netice: Üç beş kişinin çıkarı için çoğu satıldı...
Hatta Merter'deki genel merkez binası bile.
Hâlbuki o binanın yüz metre ilerisinde kurucu genel başkanımız
Kemal Türkler çapraz ateş sonucu katledildi...
Ancak kimin umurunda?

Dolayısıyla bu ülkede mutsuz olmak için bir yığın neden var...
Güvenilen dağlara kar yağması misâli.
Gönül isterdi ki sol damar büyük başarılara imza atsın...
En azından Feto'nun yaptıklarını gerçekleştirsin...
Özellikle eğitim alanında.
Maalesef olmadı işte.
Yılların birikimi kurda kuşa teslim edildi...
Şimdi de ağlıyoruz zavallı hâllerimize, çaresizliğimize.
İşte CHP, işte DİSK...
Al birini vur öbürüne!

04 Ocak 2016

Tarak!


Macit CÜNÜNOĞLU










Hitler üzerinden başkanlık sistemine övgüler düzmek...
Olacak iş değil ama bizim gibi vurdumduymaz toplumlarda
oluyor işte...
Hem de bir numaranın ağzından.
Artık parlamento nerde, hukuk nerde diye yazmayacağım...
Boş lâf...
Bazıları gamalı haçla dolaşsa kimsenin umurunda değil.

On üç yılda memleketin geldiği hâle bakın...
Bir başkanlık sevdasıdır gidiyor.
Sanırsınız Putin...
İki numara da hazır, emir eri gibi...
Fetva saraydan, uygulamak ondan!

Sakın şaşırıp hayıflanmayın, demokrasisi kadük toplumlarda
olur böyle şeyler...
Çünkü adamlar demokrasi deyince sadece sandığı anlıyorlar...
Gerisi de hikâye.
Zaten muhalefet de düşmüş kendi derdine...
Ortalık dikensiz gül bahçesi...
Tokmak Beştepe'de, davul her yerde!

Bir de sormazlar mı; "2016'dan ne bekliyorsunuz?"...
Vaziyet ortada...
Yeni anayasa uğruna tezgâh kurulmuş...
Hitler'in ruhu cankurtaran simidi...
Putin rol model...
Arap şeyhleri kanka...
Kapıkule'nin ötesi tu kaka!
Ohhh!.. Suyundan da koy!

Evet, gidişat sıkıntılı ama yine de umut var...
Kurultay yapacak CHP yeni yıla hazırlanıyor...
Yakınen izliyorum, büyük projeler peşindeler...
Aferin onlara, nihayet silkindiler.
Hele Kılıçdaroğlu, tek kelimeyle müthiş...
Sakin güç özelliğiyle parti meclisini oluşturuyor...
Tek adamlığın keyfi işte...
Fakat dışarda Hitler rüzgârları esiyor...
"Rap rap rap"...
Duyulan dinci faşizmin ayak sesleri...
Başlarında Sultanımız...
Cumhuriyeti kökten yıkmak için şahlanıyorlar...
Yaşasın Osmanlılık...
Kahrolsun demokrasi...
Öyleyse son söz: "Yakışır böyle başa böyle tarak" eşliğinde
Padişahım çok yaşa!

03 Ocak 2016

Sessiz isyan!

Macit CÜNÜNOĞLU










İki yüz yıldır Batılılaşma çabası içindeyiz.
Lâkin bir türlü beceremiyoruz.
Ya aşırı hayranlığımızdan...
Ya da Batı'nın ürettiklerine emeksiz sahip olduğumuzdan...
Ama her alanda.
Örneğin tüketim araç, gereçleri...
Geldiğimiz nokta Batı'dan fersah fersah ileri...
Tabii tüketim açısından.
Yalnız iş demokrasi ve insan haklarına geldi mi sınıfta kalıyoruz!
Tuhaf değil mi?

Maalesef hâlimiz bu, sevsek de sevmesek de katlanmak zorundayız.
Bu arada yönetecilerimiz Arabistan turlarını başlattı.
Favori iki ülke var; biri Suud diğeri Katar...
Ki bu ülkeler petrol icat olduğundan beri lânetli.
Ne insan hakları ne demokrasi...
Şeriatın ağır baskısı altında sürünen, zulûm gören halklar...
Hergün yüzkarası olay...
En son 43 kişinin idamı...
Dünya ayakta, diplomasi devrede...
Ancak Sultanımız orada!

Artık Türekiyeliyim demekten utanıyorum.
Hatta çekinir oldum.
Rus evvel ezel düşman, ta Osmanlı'dan bu yana...
Çok merak ediyorum...
O zamanda da mı komünizm vardı?
Örneğin Sivastopol'u bombalarken.
Aynı şekilde İran, Acem dostlarımız...
Ya şimdi?
Görüldüğü yerde başı ezilmeli!
Mübarek Cumhuriyet'in başı değil...
Sanırsınız Yavuz Sultan Selim...
Alevî katliâmıyla ünlenen!

Suriye'yi söylemeye lûzum var mı bilmem...
İçimiz dışımız Suriyeli...
Ama her köşe başında...
Gerçek bir insanlık dramı.
Belki de yakın tarihin en büyük göç olayı...
Dile kolay; 2,5 milyondan söz ediliyor...
Büyük rakam ama müstakbel iktidarın umudu...
Az buz oy değil, suyun içinde yüzde 5...
Alın size katıksız çakma demokrasi!

Demek ki tezgâh şimdiden hazır...
Araplaşan Türkiye Ortadoğu'nun yıldızı...
İttiriyor arkadan Suud ile Katar...
Üç beş satılmışı yemliyor...
İktidar mutlu, yüzde 49,5 mutlu...
Ancak bir avuç azınlık mutsuz ve huzursuz...
Utanıyor M. Kemal'den...
Bağımsızlık mücadelesi veren şehitlerimizden...
Ve yarınları bırakacağımız çocuklarımızdan, torunlarımızdan...
Fakat hesap verecek yüz de kalmadı..
İsyan ediyorum ufaktan ufaktan!

02 Ocak 2016

Anılar

Macit CÜNÜNOĞLU










Her kar yağışında çocukluğuma giderim, Amasya'ya.
Şehrin en önemli kayak pisti Pirler yokuşu...
Vali konağından başlar, Selağzı'nda sonlanırdı.
Ve kentin ne kadar yaramaz, afacan çocuğu var; hepsi orda.
Tabii irili ufaklı kızaklarıyla.
Aman tanrım, ne doyumsuz eğlence.
Günümüzün en değerli oyuncağı bile o kadar heyecan uyandırmaz...
Hayatın içindesin ve onlarca arkadaşınla birlikte spor yapıyorsun...
Üstelik yüzlerce metre kayarak.

Demek ki çağımızla en temel fark...
İnsan faktörü.
Şimdiki çocuklar yalnız, mahalleleri yok artık.
Beton canavarı kaplamış her tarafı, parklar yollar araba işgâli altında.
Hayat dört duvar arasında seyrediyor...
Saksıdaki çiçek misâli!

Tabii insan ona göre yetişiyor...
Yüksek sesle "ben" demeyi öğrenmiş nesiller...
Bizlerin sümüklü, ezik hâlinden o kadar uzak ki.
Belki bugün daha güzeldir, daha doğrudur.
Kim bilir?
Yine de özgüven açısından bambaşka hayatlar yaşadık.
Yüzmeyi azgın sularda (Yeşilırmak), ayakta kalmayı
dağlara tırmanarak öğrendik.
Minik cep harçlıklarımızla langırt oynayıp bilardo masasının
başına geçtik...
Maksat çabuk büyüyüp genç abilerimizin arasına karışmak.
Kahvehaneye terfii edip domino, tavla partilerine katılmak...
Bir üst aşamada da yeşil çuhalarla kaplı masalarda iskambil çevirmek...
Bakar mısınız hayâllerimize...
Torunlarım için asla düşünemeyeceğim!

Nihayetin de büyüdük tabii...
Yaş geldi on sekize...
Öğretmenim, belimde Belçika Onlusu tabanca...
Markası: Browning...
Atış talimleri yapıyorum...
Hedefim memleketi kurtarmak...
Benim gibi barışsever gencin silahla ne işi var demeyin...
Soldan esiyor rüzgâr.
Che öleli (katledileli) bir yıl olmuş...
Damarlardaki kan deli akıyor...
Ve Ankara'daki iktidar teslim olmayı bekliyor!
Gençlik ayaklanmış...
"Bağımsız Türkiye" sloganlarıyla Samsun'dan Başkent'e yürüyor.
Of ulan offf!
Ne müthiş yıllardı.
Keşke zaman tüneliyle ışınlanıp o devirlere gidebilsek...
Bir kez daha devrim yapsak...
Bir kez daha yenilsek...
Ama adam gibi!

İşte, her kar yağışında bunlar geliyor aklıma...
Biraz çocukluk anıları, çokça gençliğim...
Gözlerim nemleniyor...
Selâm gönderiyorum yitirdiğim yoldaşlarıma...
Denizlere, Mahirlere...
Keşke hep beraber aynı pencereden bakabilseydik hayata...
Kar yağıyor dışarda!

01 Ocak 2016

2016'ya dair!

Macit CÜNÜNOĞLU










2016'ya girdik işte...
Bir yıl daha yaşlandık mı, yoksa gençleştik mi?
Tabii düşünsel boyutta.
Bastonlu insanları gördükçe hâlime şükrediyorum...
En azından yürüyüp, gezebiliyorum.
Zaten hayâl dünyam zengin...
Bu yıl Güney Afrika seyahati plânlıyorum.
Penguenler eşliğinde Ümit Burnu'nda dolaşmak...
Çıplak ayakla okyanus kumlarına basmak...
Dilerim gerçekleşir.

Hoş geldin 2016...
Ne iyi ettin...
Bıkmıştım giden yıldan...
Ne kadar çok acı çekip yorulmuştum.

Ayrıca körolası siyaset yüzünden edebiyattan uzak kaldım.
Okunacak o kadar çok kitap var ki...
Onlar bana ben onlara bakarım.
Hele bir tanesi...
Bebek gibi kucağıma atlamak ister.
Adı: Yeşil Deniz Kabuğu
Yazarı: Sarah Jio
Unutulmayacak aşk hikâyesiymiş...
Öyle ihtiyaç duyuyorum ki, tam da zamanı...
Gençlik işte; can çıkar huy çıkmaz!

Evet, yeni yıl sabahlarını çok severim...
Sessizdir gezegen...
Seyre dalarım gökyüzünü...
Big Bang'leri merak duygusu...
Hawking'le dostluğu derinleştirmek...
Galaksiler arası yolculuk...
Kara delikleri keşfe çıkmak...
Bu işe de kafa yormalıyım.

Daha şimdiden heyecanlandım.
2016'dan umutluyum.
Elbette savaşlar bitmeyecek, barış olmayacak...
İnsanlık insanlığından utanmayacak...
Yine de benim umudum bana fazlasıyla yetecek...
Çünkü gülümsemeyi öğrendim hayattan...
Yüreğimde koskoca bir dünya var...
Sevdiklerimle paylaşacak kadar!