bir şair vardı, öğretmen

30 Eylül 2013

Palalı Demokrasi!

Macit CÜNÜNOĞLU
30/09/2013 09:06

 

A+
A-
BDP’li üç milletvekili Kandil’e gitmiş…
Genel başkan Demirtaş dâhil.
“Demokratik Paket” açıklamadan önce istişarede bulunacaklarmış…
Hayırlısı olur inşallah!

Yalnız aklıma “yataklık” denilen bir kavram takıldı…
Binlerce ocak söndüren!
Yıllardır bu ülkede teröriste “dokunmak”, “görüşmek” ağır yasak…
Hem de nasıl?
Anandan doğduğuna pişman olur, mahpuslarda sürünürsün!

Eee, madem öyle, milletvekillerinin ne işi var Kandil’de?
İmralı’yı anladık…
Orası Kâbe, “İleri demokrasi”nin mihenk taşı…
Sultanın çıkış noktası…
Yalanın dolanın resmî adresi…
Yerseniz aydınlık geleceğimizin teminatı!

Elbette “barış” güzel…
PKK ile başka nasıl uzlaşacaksınız?
Lâkin çifte standart yok mu?
İşte o gerçek insanı kahrediyor!

Devlet teröristle halvet oldu mu adı barış…
Vatandaş tokalaştı mı hapsi boyluyor!
Ayrıca denemesi bedava, el verin Karayılan’a…
Yolunu bulursanız mesaj çekin…
Bakın başınıza neler gelecek?

İşte o nedenledir ki ülkemizde bu işler tuhaf…
Akıl sır ermez.
“X-Q-W” harflerine endekslenmiştir açılım…
12 Eylül patentli barajlar durur orta yerde…
Varsa türban, yoksa türban…
Amaç olmayan demokrasinin başını örtmektir!

Yine de bekleyelim saat 11.00’i…
Bakalım sultanımız neler yumurtlayacak?
Sırrı Abim Kandil’de, heyecanlı…
Sermaye sınıfı rahat, çünkü onları ırgalayan bir durum yok…
Meraklansın yoksul halkım…
Usta hangi süper projeler açıklayacak?
Yoksa kar mı yağacak umutlarına?
Endişelenmeyin, battaniye de dağıtır bu iktidar…
Üşümesin, donmasın, sürünsün diye!

Yine de yataklık etmek zor zanaattır.
Kol kanat germe dostuna…
Ha, yoldaşın “Palalı”ysa…
O zaman mesele yok, devam et yoluna!

28 Eylül 2013

"Birgün"

Macit CÜNÜNOĞLU
28/09/2013 16:14

 

 
 
“Birgün” gazetesi de vedalaşmaya hazırlanıyor.
Ne kadar hazin?
Elbette zil takıp oynayacaklar da var…
İktidar yanlısı, hepsi birer demokrat(!)

Aslında umutlanmıştık…
Fikri Sağlar, Nuray Mert, Yıldırım Türker, Ece Temelkuran ve Can Dündar
Kadroya bakar mısınız?
ÖDP’nin yayın organıymış, önemli mi?
Varsın olsun, yeter ki on binler satsın…
Lâkin zor, aç kurtlar sofrasında dans etmek kolay mı?

Bir de sosyalizm pazarlıyorsan, tarih öncesi ideolojiyi…
Kim takar “Birgün”ü, kim takar alın terini?
Çünkü devir Kasımpaşalının!

Evet, son on bir yılda ülkemizde çok şey değişti…
Başta medya düzeni…
Merkezdeki başka bir âleme sürüklendi…
Hele aydın doğanlarınınki?
Alçaldıkça alçaldı, boyun eğdi karanlığa!

Patron ilk iş olarak “Vatan” ile “Milliyet”i tüpçüye sattı…
Peşinden “Hürriyet”
Ne “Coşkun” ne “İnce” kaldı…
Budadı, düzene uyum sağladı…
Basının “Armada Gemisi” kıvrak Özkök ile tosuncuk Akyol’a…
Bir de son transfer millî danışman Beki’ye kaldı!
Diğerleri malum…
Koro hâlinde yükseliyor sesleri: “Padişahım çok yaşa!”

Geriye Emin’in “Sözcü”sü, Doğu’nun “Aydınlık”ı ile
solcu olmayanların sesi “SoL” gazetesi kalıyor ki…
Alayını koy çuvala, ulusalcılık muhabbetiyle yarışsınlar ağa babaları “Cumhuriyet”le!

İşte bu nedenledir ki “Birgün”ün yaşaması, sesinin çok duyulması lâzımdı.
Ancak heyhat, muhalefet cephesinde bir kale daha düştü…
Gerçek aydınlığın sesi, marjinallerin onuru, çapulcuların bayrağı…
Yaşamadı, yaşayamadı…
Çünkü devir onların, iktidar çanakçılarının…
Tomalar önlerinde, kalemleri biber gazı…
Halkımızı zehirlemeye devam ediyorlar!

27 Eylül 2013

Tuncel Kurtiz

Macit CÜNÜNOĞLU
27/09/2013 16:04

 

 
 
-
“Umut”, “Sürü”, “Duvar”…
Yılmaz Güney imzalı üç film ve…
Tuncel KURTİZ.

Tiyatronun efsanevî oyuncusu yaşamını yitirdi.
77 yaş erken mi, geç mi?
Göç edene bağlı, gönüllerde yaşıyorsa erken…
Fazlalıksa koyver !

İşte Tuncel Kurtiz böylesi bir şahsiyetti…
Gönül bağından öte kuşağımın akrabasıydı…
Baba, abi, amca, Ramiz Dayı…
Nasıl da yüreğimiz yandı!

Hangi özelliğini anlatsam bilmem…
Tiyatroculuğunu mu, sinemacılığını mı?
Ya şiirsel sahneleri…
Mısralar dilinden dökülürken…
Eşlik eden yüreği vardı…
Sular, seller…
Çağlayan gibi akan!

Tuncel Kurtiz İda dağını hatırlatır…
Yaşadığı mekân.
Mitolojinin içinden kopup gelen insan…
Tanrı Zeus…
Kardeşi Poseidon.

Çıktı mı sahneye…
Söz o’nun, mizansen o’nun…
Artık tarihtir o.

El sallar emeğe, aydınlığa, dostlarına…
Bütünleşir yarınlarla…
Sımsıcak, dostça, kardeşçe…
Çok çoook büyüktür USTA.

Nasıl da acıyla kıvranır yüreğimiz…
Öldü!
Aslında söz vermişti…
87’yi, 97’yi görecekti…
Bizle beraber yürüyecekti!

Acelen neydi Usta?
Nasıl düştün sonsuzluğa?
“Görecek güzel günler” vardı derdin…
Hepsi şaka mıydı?

25 Eylül 2013

İyi seyirler!

Macit CÜNÜNOĞLU
25/09/2013 10:16

 

 
 
Siyasete bulaşmadan spor yorumu yazmak zor iş…
Hakkını teslim etmek lâzım, bu işi komşumuz değerli Zuhal Nakay ustalıkla beceriyor.
Lâkin bendeniz taraftar değilim, üstelik iyi bir spor izleyicisi olmama rağmen.
Nedenine gelince, gençlik yıllarında bünyemize yerleşen ideolojik virüs
öylesine metastaz yapmış ki, takım tutmak âdeta ayıp sayılmış!
Elbette şimdi tuhaf geliyor ama maalesef o devirlerin raconu böyleydi.

Yine de bir önceki yazımda “Çarşı” grubundan söz ettim…
Lütfedip göz attıysanız fazlaca siyaset sosuna bulaştırdığımı okumuşsunuzdur.
Tekrar aynı kulvardan yürüyeceğim, malum konu; Fatih Terim meselesi.
Nam-ı diğer “İmparator”… İmparatorların arkadaşı.
İbo’nun, Mehmet Ağar’ın biricik kankası!

Evet, Galatasaray yönetimi Fatih Hoca’nın işine son verdi.
Kafadan söyleyeyim, doğrusunu yaptılar.
İradelerine sağlık, tehlikeyi şimdiden görmüşler.
Yoksa -maazallah- gidişat kötüydü…
Hatta, Hoca’nın dizginlenemez egosu yakın tarihte tarihî kulübü teslim alacaktı.
Çünkü adam tanrı katına terfii etti…
Daha doğrusu müritleri şeyh gibi uçurdular!

Neymiş efendim; Türkiye’nin en büyük hocasıymış…
Uluslararası başarıları varmış falan filan!
Ayrıca yerlerde sürünen, can çekişen millilere el atmış…
Vınnn!.. Şaha kalkıp uçmuş milli takım!
En başta bu durum meslektaşlarına haksızlık, hatta saygısızlık…
Bir de Yılmaz Hoca’nın (Vural) tespitleri yok mu?
Severim çift diplomalı keratayı, yorumlarında yerden göğe haklı!
Ne yani, Fatih bulunmaz Hint kumaşı mı?

Ayrıca GS’ye -diğer büyüklere olduğu kadar- az buçuk sempatimiz vardı…
O’nu da elimizden Şükürler, Terimler aldı.
Bir de Fener’in, Beşiktaş’ın başına gelenler?
İktidarın sinsi, kurnaz politikaları sporun her dalına el attı!
Ya Biliç’in uğradığı azizlik?
Sen misin “sosyalist” takım yaratan?
Müslüman mahallesinde salyangoz satmak ha!
Al sana halis Türk malı 1453, tepe tepe kullan!

Sonuç itibariyle devir Kasımpaşalının…
Doğal olarak gözde kulüp Kasımpaşa, stepnesi Rize…
Bir de başkanı akça pakça Trabzon var…
Sporsevere bu üçünden başkasını tutmak haram!
Hadi bakalım canım Türkiyem, herkese iyi seyirler!

23 Eylül 2013

"Çarşı"

Macit CÜNÜNOĞLU
23/09/2013 19:11

 

 
 
Sosyal medyayla ilişkisi olan herkes “Çarşı” grubunu tanır.
Kurucusu, yöneticisi kimdir bilinmez.
Hayalet gibi bir şey, hem var hem yoklar.
Yalnız bir özellikleri var ki, klasik taraftardan öte…
Mizah yapıyorlar, hayatı tiye alıyorlar…
Kısaca lâfı doksana takıyorlar!

Bu grup Beşiktaşlı…
Bir de her şeye karşı!
Daha doğrusu müthiş bir akıl süzgeçleri var…
Basmadı mı kafaları, basıyorlar kalayı…
İncitmeden, örselemeden, okşar gibi!

Böylesi gruba can kurban…
Üstelik kitlesel, arkasında milyonlar.
Damarlarında siyah beyaz renkler…
Aynı zamanda centilmen, fair playler.
Yalnız bir kusurları var, hoş görülmeyen bağışlanmayan…
O da sultanı ve iktidarını sevmiyorlar.
Zorla güzellik olmaz ya, nedendir bilinmez…
Gıcık oluyorlar işte.

Vay sen misin?
Taksim Gezi’de boy gösteren?
Bittiler…
Kimin gözünde?
Sultanın…
Ve o andan itibaren başladı hisseli harikalar kumpanyası.

“Çarşı” oldu tu kaka.
Ne anarşistliği kaldı ne terörü…
Gezi’nin sembolü, başkaldırının bayrağı…
“Her yer Taksim, her yer direniş”in bir numaralı örgütleyicisi…
Ülkenin başında ne kadar dolaşıyorsa belâ…
Bilin ki “Çarşı” vardır mutlaka!

Kim söylüyor, kim yazıp çiziyor?
Dedik ya, kumpanyanın hisseli çocukları!
Koro hâlinde giydiriyorlar “Çarşı”ya;
“Sizi gidi sizi, CHP’nin çapulcuları!”
“DHKP-C militanları…”
“Görürsünüz dünyanın kaç bucak olduğunu!”

Ve uzayıp gidiyor böylesi nefret söylemleri.

Hikâye bu…
İzlediğimiz cambazın maceraları…
Maçtaki olaylar bahane…
1453 sürülmüştür piyasaya…
Tekbir getiren civanmertler…
Ustalık dönemi ürünleri…
Siyasetleri kara…
Yürekleri kara…
Ülkenin içine etmekte ustalar!

Not: Bekleyin görün, hikâyemizde daha ne maceralar var.

20 Eylül 2013

Feodalizme doğru...

Macit CÜNÜNOĞLU
20/09/2013 09:56

 

 
 
Bir kez daha inandım ki, Türkiye siyasette “Soğuk Savaş” yıllarını yaşıyor.
Özellikle “Gezi” olaylarından sonra.
Siyah&Beyaz gibi kutuplaşmış, gergin ve de tahammülsüz.

İktidar bunundan kıl aldırmıyor, üstelik kibirli.
Onca başarısızlığına rağmen bir afra tafra, sanırsınız Fatih’in torunları!
Dünya haritası önlerinde, bölge ülkelerine rol biçmeye çalışıyorlar!
Bir de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni yok saymazlar mı?
Zavallı hâlimize güler misiniz, ağlar mısınız?

Muhalefet derseniz, o da ayrı bir âlem!
Hele “Ana” olanı yok mu?
Şaşkın, çaresiz, el yordamı ile karanlıkta yolunu bulmaya çalışıyor!
Tutturmuşlar bir Mustafa Sarıgül
Üstelik adamı bir tarihte partiden ihraç etmişler (II. Millî Şef dönemi)…
Dertleri aday olsun mu, olmasın mı?
Bin bir hesap kitap, doluya koyuyorlar almıyor, boşa koyuyorlar dolmuyor!
Çünkü parti genel başkanı dâhil herkesin altındaki koltuk tatlı.
Oralara da ebedî şefin bir iş kazası sonucu oturmuşlar…
Tam tadını almışken kalkıp gitmek olur mu?

Başta da ifade ettiğim gibi siyaset sert, insafsız, gergin.
Vitrine çıkıp aşık atmak için mangal gibi yürek lâzım.
Geçmişin tertemiz olması da mühim değil…
Yetenek, beceri, birikim; o da ne ki?
Kıvrak mısın, esnek misin? Lütfen haber ver!
Bir de ilkesizsen, kimin işine yarar sosyal demokrasi, özgürlük, insan hakları?

İşte devir böylesi zenginlikleri kapsıyor(!)
Ayrıca sultanımız on bir yılda çok şey öğretti toplumumuza…
Demokrasi iğdiş edilerek nasıl muktedir olunur?
Üretmeyen ülkede Cami-AVM nasıl kutsanır?
Eğitim öğretim denilen o gereksiz sistem medrese kültürüne nasıl terfii ettirilir?
Tüm bu gerçekler az şey mi?

Dolayısıyla iktidarıyla muhalefetiyle evrensel değerlerden uzak bir yaşam dayatılıyor…
Çağdışı, arabesk, feodal…
Hatta bırakın bu ülkede yaşamaktan acı çeken biz çapulcu takımını…
Uluslararası kapitalizm de Türkiye’de gördüklerinden utanıyormuş…
Varın gerisini siz düşünün!

18 Eylül 2013

Eğitim ve Kaos

Macit CÜNÜNOĞLU
18/09/2013 09:16

 

 
 
Anlaşıldı ki Suriye sorunu daha uzun yıllar gündemi meşgul edecek.
Çünkü Sultanımız prestij meselesi hâline getirdi.
İllâki Esad gidecek, gerici cihad örgütleri işbaşına gelecek!
Amerika’ya, Rusya’ya ve AB ülkelerine rağmen…
Olur mu? Olur, elbet bir bildiği vardır!

Fakat asıl üzerinde durmak istediğim konu eğitim.
Malumunuz okullar açıldı, ancak kaos bitmedi.
Hatta sistem öylesine çorbaya dönmüş ki, cılkı çıkmış!

Öncelikle İmam-Hatip denilen bir olgu var…
İktidar tarafından merkeze konulan!
Ali Şen’in Fenerbahçe ile ilgili ünlü deyişi gerçek olacakmış gibi…
“Herkes bir gün İmam-Hatipli olacak!”

Sultanımız havuzda kadınla erkeği şimdilik ayıramadı ama…
Görünen o ki, okullarda bu işi başarmış.
İşte ispatı; “Kız İmam-Hatip Lisesi” sayılarının hızla çoğalması.
Îslâm’da kadından “imam” olur mu olmaz mı tartışmalarına hiç girmeden
belirtmek isterim ki, gidişat çok fena!

Ayrıca “düz lise” kalmadı falan derken, seçmeli dersler aracılığıyla
evlâtlarımız hidayete erip düzlüğe çıkacak!
Kısaca eğitim öğretimin omurgası-ruhu “din” olmuş…
İnanç özgürlüğüne sıkça vurgu yapıldığı çağımızda!

Evet, “biz ötekiyiz”, “biz zenciyiz”, “biz mağduruz” diyenlerin geldiği nokta…
Tek tip öğrenci yetiştirmek, geleceğin dindar ordularının temellerini atmak!
Aktardıklarım endişe, korku, panik sonucu değil…
Bizatihi gördüklerimi, duyduklarımı paylaşıyorum.
Badem bıyıklıların egemen olduğu eğitim dünyasını!

Yıllar önceydi, üstelik iktidarda DSP-MHP-ANAP koalisyonu var.
İstanbul Göztepe’deki Atatürk Fen Lisesi de çok meşhur…
Okulun başarıları hakikaten dillere destan!
Bir yakınımın çocuğu nedeniyle müdürü makamında ziyaret ettim.
Masasısın üstü Kur’an başta olmak üzere dini yayınlarla doluydu.
Hocanın branşını sordum, matematikmiş…
Başka gözlemlerimde oldu, okul okul değil, tekkeye dönmüş!
Hem de tabelasında Atatürk, Fen adını taşıyan eğitim kurumu!

Dolayısıyla “bindik bir âlamete...” derken boşa yazmıyoruz…
Sultanımız plânlı projeli yarınları hazırlıyor…
Dindar nesiller ustalık döneminin ürünü olarak karşımıza çıkıyor…
Gidişata haydi hayırlısı diyelim de…
Yine de şapkamızı önümüze koyup kırk kere düşünelim!

14 Eylül 2013

Büyük Yalan!

Macit CÜNÜNOĞLU
14/09/2013 09:11

 

 
 
Basından okuyoruz: “Uluslararası Af Örgütü; Brezilya, Hindistan, Güney Kore,
ve ABD’ye Türkiye’ye biber gazı ile zırhlı sevkiyatını durdur çağrısı yaptı.”

Vay benim köse sakalım dedirtecek türden bir haber.
Zavallı ülkem, ne hâllere düştün sen?
Üstelik bu utanç yetmezmiş gibi bir de elektroşok cihazı devreye giriyormuş…
Onun da imâl yeri ABD, 10 metre menzilli…
Kolluk kuvvetlerimiz kullanacakmış!

İnsana yönelik bu tür çağdışı silahları üreten ülkeler bir tarafa…
Çünkü onlar işin ticaretine, paraya bakar…
Ya bize ne oluyor, “ileri demokrasi” yaratıcılarına?

Evet, başta İstanbul olmak üzere bir takım kentlerde Gezi direnişinin artçıları var…
İktidar destekçisi medyaya göre bunlar üç-beş çapulcu…
Ciddiye alınacak sayıda değil.
Durum bu merkezde ise bu telaş bu kontrolsüzlük bu saldırganlık niye?

Bildiğim kadarıyla “Uluslararası Af Örgütü” dünyanın en saygın kuruluşlarından biri…”
Önemsenen, sözü dinlenen, barışçı ve de insanî değerleri ön plânda tutan…
Yakışıyor mu bu örgütün diline düşmek, gündemine girmek?

Aslında “büyük yalan” 12 Eylül referandum sürecinde başladı…
“Ülkeyi askerî vesayetten kurtaracağız.”
 Kurtardılar da, ancak yerine konan ne?
Boşluk yok, bir vesayetten çıkıp sultanın egemenliği altına girmek…
İşte, topluma dayatılan gerçek!

Güçlü bir polis ordusu ve uyguladığı şiddet, yaydığı korku…
Hep birlikte ilerliyoruz kıyamete doğru!

Ne diyelim, tanrı sonumuzu aydınlık eylesin...
Anketçilere de akıl-fikir ihsan etsin…
Ki ikide bir iktidarın oyunu yüzde 50’lerin üzerinde göstermesinler.
Yoksa şüpheye düşeceğim, halkımız biber gazı manyağı oldu mu diye!
Bir de alışırlarsa elektroşok aletine…
Bu ülkede ağız tadıyla kalpten gitmek mümkün değil!

12 Eylül 2013

Cemevi

Macit CÜNÜNOĞLU
12/09/2013 09:39

 

 
 
Proje Atlantik ötesinden geliyor, Pensilvanyalıdan…
“Camiyle cemevi aynı bahçede buluşsun.”
Emir büyük yerden, İzzettin efendi balıklama atlıyor; “derhal!”…
Ve proje start alıyor, Mamak’ta…
Bir bakan önderliğinde cümbür cemaat temel atılıyor…
Ne diyelim, hayırlara vesile olsun!

Fakat kazın ayağı öyle mi?
Başta aleviler itiraz ediyor; “ne saçma iç bu”…
Derin düşündüğünüzde hakikaten saçma, hatta abesle iştigal.
Başta namaz ile semah yan yana olur mu?
Bir de ekleyin sazı, sözü…
Sunnî huşu içinde rükuya varırken, yan taraftan yükseliyor Pir Sultan deyişleri!
Evet, olacak iş değil ama biz yaptık oldu türden!

Ayrıca madem niyet hoşgörü; kucaklaşmak, sevişmek ise…
Şart mıdır aynı bahçe içinde meşk yapmak?
Üstelik insanın ibadet anlayışına dayatarak karışmak reva mıdır?
Alışkanlık işte, başkalarının hayatına müdahaleyi iktidarımız huy edindi…
Hem de nasıl, hızını alamayıp rotayı Mısır’a, Suriye’ye çevirdi!

Lâkin aleviyle sunnîyi aynı potada eritmek hassas mevzuu.
Tarihsel kökler, gelenekler görenekler apayrı dünya.
Sayılar bir şey ifade etmez, deyin ki on milyon, on beş milyon alevî…
Ya yüzyıllardır çektikleri, bastırılmaları, ezilmeleri…
Tüm bu gerçekleri ne yapacağız, çuvala mı sokacağız?

Anlaşılıyor ki proje başka…
Cemevi bahanesiyle milyonlarca alevîyi resmî ideolojinin,
diyanetin şemsiyesi altına almak.
Nasıl olsa bu işin taşeronları hazır, sayları da epeyce fazla...
İktidarın dümen suyuna girip nemalanacak, ranttan nasiplenecek
inanç sömürücüleri, milletvekilliği hayâliye yanıp tutuşan tufeyliler ordusu!

Peki, bunca olan biteni laikliğin emniyet supabı alevîler yer mi?
Elbette tuzağa düşen de çıkar, düşmeyen de.
Ancak bu çağda hâlâ sultandan medet umanlar varsa onların aklına şaşmam,
toplumun geleceğini ipotek altına aldığı için bağışlamam…
Kişisel ikbâl uğruna çamuroğullarının, doğanların izinden yürüdüğü için de
kınarım, ilaveten de eski solcu Ertuğrul Günay’ın düştüğü ibretlik hâllerine bakmalarını
şiddetle tavsiye ederim.

10 Eylül 2013

Olimpiyat Ruhu

Macit CÜNÜNOĞLU
10/09/2013 09:44

 

 
 
Olimpiyatların omurgasını oluşturan spor dalı atletizmdir.
Yıllar önceydi, seksenler ortası.
Balkan atletizm şampiyonası ülkemizde, İstanbul’da yapılıyor.
Yer Burhan Felek stadyumu.
Stadyum deyince dört dörtlük bir spor tesisi olarak algılamayın,
derme çatma tribünü ve koşu pisti olan minik bir antrenman sahası.
Pist de tartan cinsinden miydi, inanın o kadarını da hatırlamıyorum.

Her neyse, Balkan ülkelerinden epeyce atlet gelmiş.
Ben de spora meraklıyım, ayrıca ilk defa uluslararası yarışma izleyeceğim.
Fakat, o da ne?
Sahadaki sporcular seyircilerden kalabalık, hem de az buz değil.
Biz ise toplam elli-altmış civarındayız…
Geçmiş tarih, tam arkamda da Mehmet Ali Aybar oturuyor.
1928-1935 arası atletizm millî takımımızın rekortmen sporcusu…
Bilâhare Türkiye İşçi Partisi’nin genel başkanı ve “güler yüzlü sosyalizm”in
mucidi ve yılmaz savunucusu…
Ne şahsiyetti, tam bir demokrasi aşığı…
Sovyetlerin Çekoslovakya işgaline karşı çıkan halis bir solcu…
Ne yazık ki döneminde yeterince anlaşılamamış İstanbul beyefendisi profesör.
Nurlar içinde yatsın, keşke yaşarken ideolojik olarak yakın olabilseydik.

Dönersek Burhan Felek’e, ta o zamanlar düşünmüştüm;
olimpiyatlar bize ne kadar uzak?
Aradan otuz yıl geçti, işte geldiğimiz nokta…
Şikeli, dopingli bir yapılanma, üstelik millî takım düzeyinde…
Bir gün süper başarılar, ertesi gün yerlerde sürünen takım sporları…
Kısaca, memleketimizde tuhaftır bu işler!

Gelelim çok taze kaybettiğimiz olimpiyat ruhuna…
Hani şu spor bakanının deyimiyle kınaya endeksli olan!
O ruha sahip olmak o kadar zor ki…
Birincisi ülken sorunsuz, ızdırapsız olacak.
Vatandaşın sırtı pek karnı tok olacak.
Her şeyden önemlisi ülkende barış ve demokrasi olacak.
Ötekiler ve ötekileştirme olmayacak.
Ezilen, sömürülen olmayacak.
Hukukun egemen olduğu toplumda A’dan Z’ye her çalışan örgütlü olacak…
Derken bu liste daha çok uzayıp gider…

Veya Dünya Futbol Şampiyonası’nda olduğu gibi ev sahipliği yapan
Güney Afrika Cumhuriyeti’ne dönersin ki…
Halk yalnız tencere-tava değil, vuvuzela çalar!

O nedenle 2020 Olimpiyat Oyunları’nın Japonya’ya gitmesi iyi olmuştur…
Bakarsınız sultanımız insanlık onurunun değerini öğrenir!

08 Eylül 2013

Yalnız Ülkem!

Macit CÜNÜNOĞLU
08/09/2013 10:49

 

 
 
96 oy’un yaklaşık üçte birini almak…
Üstelik Madrid’i eleyerek…
Fena sayılmaz, belki 2032’ye olur bu iş…
AKP iktidarının otuzuncu yılında!
Şimdi izleyin curcunayı, derin analizleri…
Epeydir süren antisemitizmden sonra Hristiyan lobilerine veryansın etmek…
Bir de Budizm, Taoizm, Brahmanizm, Şintoizm’e (Japonların dinidir) giydirmek…
Aman da aman, iç politikada öylesine iş yapar ki!
Yerel seçimlere beş ay kalmış…
Seyreyleyin sultanı, seyreyleyin avenesini…

Çünkü dünyanın merkezi biziz, güneşin doğduğu memleketiz.
Üstelik Türk ve Müslümanız.
Sultanımız yeryüzünün yegâne efendisi, demokrasisiz de ülke yönetiriz.
Düşünceyi suç sayar, eli kalem tutanı hapse atarız.
Tek bir özgürlük vardır diyarımızda, hayatı dinsel olarak algılayıp yorumlamak…
Gerisi de zaten hikâye!

Evet, bir Olimpiyat maceramız daha hüsranla sonuçlandı…
Şaşırdım mı?
Asla, çünkü göz var nizam var…
Topraklarımızda yarım milyon Suriyeli var.
Savaşa gidiyoruz savaşa, farkında mısınız?

Sultanımızın savaş çığlıkları Olimpiyat ile taçlansaydı tadından yenmeyecekti…
Ancak yanlış hesap Bağdat’tan döndü…
Hem de öyle bir dönüş ki, tartışmaya mahal bırakmayacak biçimde…
Altmış oy’la gitti Tokya’ya…
İkinci kez, Asya’nın en uç köşesine…
Bir bakmak lâzım, Japonya’da insan hakları ne âlemde?

Ayrıca G-20 zirvesinde de golü yedi sultan…
Bir ABD, o da yarım porsiyon…
Suriye’ye müdahalede yalnız kaldı Türkiye…
Ancak ne gam ne kasavet…
Belediye seçimleri yok mu, peşinden Anayasal değişiklik ve başkanlık…
Bastır Usta bastır…
Gerçeği tersyüz ederek…
Yalanla dolanla gemini yüzdür…
Ta ki karaya vurana kadar!..

Son söz: Tanrım 2032’ye kadar bu topluma sabır…
Ve birazcık da muhalefete akıl ihsan et!

Âmin!

06 Eylül 2013

Barış Denizi

Macit CÜNÜNOĞLU
06/09/2013 21:17

 

 
 
Alın size üç gündem…
Birincisinin mazisi otuz yıllık, PKK meselesi.
Lideri diyor ki, “çekilmiyoruz!”
İkincisi iki yıllık, sultanımızın Suriye seferi…
Birleşmiş Milletler’e rağmen kararlı…
Obama ve O…
Saldıracaklar komşuya!
Üçüncüsü Olimpiyatlar…
Rakibimiz Tokyo ile Madrid…
Ne dersiniz, verirler mi İstanbul’a?

Evet, hayati dertlerimiz sayılacak üç konu…
Meselâ Olimpiyatlar, baldırı çıplak vatandaşın umurunda mı?
Diğer taraftan Suriye ile Esad, işsiz takımını ırgalar mı?
Ya Cemil Bayık’ın kararı…
İşte burada rölans!

Çünkü terör kurbanı otuz yıldır fakir-fukara…
Toprağa düşen kınalı kuzular…
Ağlayan analar, babalar, kardeşler, sevgililer.

Peki, bu ülkenin efendileri olan bitenin farkında mı?
Yoksa yakın tarihte yapılacak yerel seçimler daha mı önemli?..
Veya bu seçim ardılı cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri etkiler mi?
Aslında cevabı belirsiz o kadar çok soru var ki…
Yine de merak etmek lâzım.

Sonuç itibariyle gelirsek sadede…
Barış, insan hakları sultanımıza uzak.
Aynen -dolar hariç- yeşil sevdası gibi…
Ayrıca derdi de değil…
Ve bilinen tek bir hedefi var…
Sahip olduğu yüzde elliyi tekrar avlamak…
Ama din uğruna, ama milliyetçilik aşkına!

Dolayısıyla bunca rezillikten halkımızı kurtarmak istiyorsa muhalefet…
Kırk değil, yüzlerce kez düşünmesi lâzım…
Ki bu ülke lâyık olduğu itibara, huzura kavuşsun…
Kürdüyle, Türkiyle, Arabıyla ve tüm komşularıyla…
Barış denizinde buluşsun.

Aman Dikkat!

“Gezi direnişine” rezillik diyen kafa ile nasıl baş edersiniz?
Üstelik bu kadarla kalsa, “baskın basanındır” zihniyetinden hareketle
makarnacı-kömürcü kitleyi eyleme davet ediyorlar…
Ki savaş çığırtkanlığı sürecinde ülke iyice karışsın ve yüzde ellilik
seçmen dağılmasın, safları sıklaştırsın!

Evet, Eylül ayı geldi çattı ve “Dünya Barış Günü”nden giriş yaptı.
Birileri diyor ki, “tüm hazırlıklar tamam, devrim günleri yakın”
Gülüp geçilecek tespitler de değil, antidemokratik eylemlerden
sonuç alınacağını uman ciddi odaklar var…
Ve bunların çoğunluğu sol görünümlü tekkeler!
Biraz Atatürk, biraz Bayrak, biraz antiemperyalist söyleme dayalı milliyetçilik…
Müthiş harman, itinayla hazırlanıp servise hazır!

Diğer taraftan da yitip giden canlar, kör olan gözler…
“Feda olsun” diyen kaşarlar memnun, katledenler memnun…
Dolayısıyla bir başkadır benim memleketim.

Ancak camilere çağrı yapan o alçaklar yok mu?
Maraş artıkları, Çorum özlemcileri, Sivas zebanileri…
Utanmadan “ey cemaat-i müslimin” diye haykırıp
“Gezici” gençleri hedef gösteren provokatörler…
İşte o reziller boş durmuyorlar.

İşleri güçleri ayaklanma iddialarıyla sessiz çoğunluğu kışkırtmak.
Daha açıkçası atalarından mirâs kalan cepheciliği yeniden örgütlemek…
Ki karşıdevrimci ateş daha gür yansın, yakıp kül etsin aydınlığı!

Tutar mı?
Elbette tutar, insanlık tarihinde örnekleri yok mu?
Ve Goebbelslerin türü tükenir mi?
Yalandan beslenen kara politikacılar, hükümet uşağı satılık kalemler…
Yeter ki iktidarları sürsün, sürsün nemalar kesilmesin rantlar!

Dönersek başa, Eylül ay’ı ile birlikte zor günler bekliyor memleketi.
Savaş bulutları tepemizde, gemi azıya almış sultanın iradesi…
Esad/Suriye bahane…
Kontrolsüz gelişiyor siyaset…
Yerel seçimler, Anayasa, başkanlık sistemi…
Haydi hayırlısı…
“Bindik alâmete, gidiyoruz kıyamete” derken…
Aman DİKKAT!