bir şair vardı, öğretmen

22 Ağustos 2016

Hipokrat Yemini

On iki yaşındaki çocuğa bomba sarmak...
Patlatmak...
54 insanın ölümüne neden olmak...
Bu vahşetin adı yok.

Ne dinde, ne ideolojilerde.
Ancak insanlık tarihi nice katliam gördü...
Hitler'in toplama kamplarında, Pol Pot'un Kamboçya'sında...

Milyonlar, milyonlar yok edildi...
Lâkin 21'inci yüzyıldayız...
Soğuk Savaş bitti, artık barış konuşuluyor...
İklim bahar, kapitalizm mutlak zaferini kutluyor...
"Yaşasın tüketen insan!"


Fakat Ortadoğu...
Takdiri ilâhi mi nedir, kaderi değişmiyor.
Hep kan, hep gözyaşı!
Siyaset de para etmiyor...
Tek yol şiddet.
Devlet vuruyor, PKK vuruyor, İŞİD vuruyor...
Olan yoksul halk kesimlerine oluyor...
Ama kime neyi anlatacaksınız?

Evet, insanın her gün bir parçası ölüyor...
Dün 54 kişi...
Yarın kimbilir?
Yalnız değişmeyen tek gerçek sahte yorumlar...
Kürt ölürse Türk, Türk ölürse Kürt seviniyor.
İnsanî değerler tedavülden kalkalı çok olmuş...
Kriter; bayrak ile din, hatta mezhep...
Tipik Ortadoğu manzaraları...
Yürek parçalayıcı, insanlık dışı...
Ve işin hazin tarafı suç ortağı o kadar çok ki...
Baş tacı ettiğimiz, saraylarda yaşattığımız...
M. Kemal'le yarıştırdığımız!
Lânet olsun bu zihniyete...
Yeni Anayasa yapacaklarmış...
Önerim Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ile Hipokrat Yemini...
Çağlar öncesinden kopup gelen asalet...
Odağında insan, yüreğinde barış...
Ve onurumuza en çok yakışan...
Var mı başka önerisi olan?






21 Ağustos 2016

Sisler arasından...

Nobelli Aziz Sancar ülkemizde yaşasaydı bu ödüle ulaşabilir miydi?
Hiç sanmam!
Aynı şekilde Aslı Erdoğan...
Dünya çapında geleceğin en iyi 50 yazarı arasında gözetiliyor...
Şimdi terör, halkı kışkırtma gerekçesiyle tutuklandı.
Ne kadar büyük talihsizlik; yazık, çok yazık!
Parlayan yıldızları karartmada üstümüze yok.
Dar ettik Nazım'a ülkeyi...
Sabahattin Ali'yi sopalarla öldürdük...
Zavallının mezarı bile yok.
Vahşet ortamındayız...
Düğün alayı bombalanıyor; 51 ölü, onlarca yaralı.
Kan kokusu dört bir tarafa yayılıyor.

Benim anlamadığım; "savaş" sevilesi bir enstrüman mıdır?
Paşa paşa siyaset yapmak varken, katliamlar niye?
"Oy getiriyor" diyebilirsiniz...
Ancak nereye kadar?
Biliyorsunuz; Uludere ile hesaplaşamadık...
Kapandı gitti.
Ve daha nice olay, hepsi hazin, hepsi feci!
Ayrıca insan yaşadıkça insanlığından utanıyor.
Barbar bir zihniyet tarafından yönetildiğinin endişesine kapılıyor.
Bir nevi İŞİD kafası...
İşkenceden, kesmekten, yakıp yıkmaktan hoşlanan hastalıklı yapı.
Adını da koymuşlar: Cihat kültürü!

Evet, bu gidişle topraklarımızda barışı özlemek hayâl.
Demokrasi, insan hakları kâğıt üzerinde birer fantezi.
Ancak İmam-Hatipler gerçek.
Çünkü gelecek oralardan inşa edilecek.
Dile kolay, doksan küsur yıllık kin...
Hedef Cumhuriyet'i yıkmak, M. Kemal'i bilinçlerden kazımak.
Baksanıza; her taraftan artezyen gibi cemaat, tarikat fışkırıyor.
Uygarlık bugünkü şartlarda vatanımıza o kadar uzak ki.
Tabii beton imparatorluğunu, AVM saltanatını kastetmiyorum.
En büyük tehlike gericilik...
Tarihin akışını tersine çevirmek...
Başarabilirler mi?
Yazarları içeride, senfoni orkestraları kapatılmış, tiyatrolarına
kilit vurulmuş toplumda yaşamaya gönüllüyseniz EVET...
Hayır, ben özgür insanım ve onurluyum diyorsanız işleri zor...
Çünkü milyonlarız...
Şimdilik sessiz ve sakin...
Sadece kırılma noktasını bekliyoruz...
İşte o zaman sarıldığımız yılanın kuyruğunu bırakacağız...
Halk düşmanlarını saraylarına mahkûm ederek!





 

20 Ağustos 2016

Cehennem çukurundan önce!

Uzunca süredir Kadıköy'e uğramamıştım.
Kısmet bugüneymiş.
Dostlarımla sohbeti özlemişim.
Doğal olarak gündem darbe.
Ne düşünceler, ne tespitler...
Hepsi birbirinden renkli, orijinal.
İnanın televizyon maymunları ellerine su dökemezler.
Çünkü özgürler, kimseyle göbek bağları yok.
Hele biat kültürü; o kadar uzak ki.
Doğal olarak keyiflenip, umutlandım.
Ülkemizin sırtının yere gelmeyeceğine bir kez daha inandım...
Ve ilave ettim, "Büyüksün Mustafa Kemal...
Senin devrimciliğinden feyz alan milyonlar var"


Evet, ülkemize, halkımıza kim ne kadar kötülük yaparsa yapsın...
İster Feto, ister iktidar...
Yılmayacak, dik duracak ve direnecek pırıl pırıl beyinler var...
Elbette azınlığız, ama şimdilik.
Ya yarın, ya yarından sonra?
Kimbilir?
Mademki güneş bu topraklardan doğdu...
Ne güneşi utandırırız, ne M. Kemal'i.
Er ya da geç zafer aydınlığın, uygarlığın olacaktır...
Yani çağdaşlığın.
Ülkümüz demokrasi, şiarımız insan haklarıdır...
Kula kulluk etmezse insanımız...
İdealimiz, özgürlüğümüz; geleceğimizdir.
Bu böyle biline.
Çünkü onurluyuz...
Yüreğimiz bayraktan, dinlerden önce de vardı...
Ve gülümsüyorduk hayata...
Hiç bir canlıda olmayan özellik.
Şarkılar da dinleriz ara sıra: "Hayat bayram olsa"...
Bataklık olduğunu bile bile
Çektiklerimiz yetmez mi be güzel insanımız...
Bir de sen fark edebilsen...
Cehennem çukurundan önce!






18 Ağustos 2016

Erol Abim.

Kökleriyle buluşma isteği insanın doğasında var.
Çok merak ederim; kaç kişi doğduğu evde yaşar?
Yıllara bağlı olarak geçmişle gelecek arasında köprü kurmak.
Bahçede Gülbahar çiçekleri, belki kiraz ağacı...
Hatta süs havuzu, fıskiyesinde  pinpon topu.
En köşede kümes, şimşirlerin dibinde.
Film şeridi gibi akıp gidiyor gözlerimin önünden.

Halamın oğlu değerli Erol Çevikçe Amasya'ya yerleşmiş.
Daha doğrusu kesin dönüş yapmış.
Hayatının büyük kısmını doğduğu topraklardan uzak yaşayan biri.
Kâh bürokrasi, kâh siyaset...
Kitabının başlığında da ifade ettiği gibi "CHP ile geçen bir ömür"...
Önce sevgili eşinin toprakla buluşması...
Peşinden genç düşünce adamının memleket sevdası.
Kimbilir mırıldanıyordur: "My Way".

İşte hayat, işte parantezler...
Arasını nasıl doldurursan doldur...
Şairin dediği gibi "Son fasıldır" yaşanan, yaşanacaklar.
Ne mutlu O'na ki...
Kalan ömrünün harmanı ata diyarı...
Kurtuluş sürecinin başlayıp güneşin doğduğu topraklar...
Ve adı Amasya...
Halamın oğlu değerli Erol Çevikçe'yi bağrına basan...
Her ikisi de gururumdur, onurumdur benim...
Saygılarımla, sevgilerimle.







.

17 Ağustos 2016

Umutsuzluğa düşmeden

Yarın doğum günüm.
Geçtiğimiz yüzyılın ortasından geliyorum.
Yaşadığım süreçte neler gördüm neler.
Öncelikle toprakla tanıştım.
Gençtim, fişek gibiydim.
Belim büküldü.
İki çocukla yalnızlığa mahkûm oldum.
Ne acı.
İşsizlik, siyasî kaçaklık derken mahkûmiyet.
Şikâyetim de yok hani...
Her şeye rağmen yaşam sevincine sarıldım...
Belki de dik durmanın sırrı.
Yine de iyi bir hayat yaşadığım söylenebilir.
Şimdi emekliyim.
İki torunum var.
Biliyorsunuz; adları Su ile Nehir.
Kızımdan.
İnsan Facebook arsızı olunca fotoğraflarını da sık sık paylaşıyor...
Aynen benim yaptığım gibi.
Zaten zaaflarımdan biri torunlarım, ikincisi İstanbul.
Bir de memleketim ama lütfen o konuyu açtırmayın.
Yaş yetmişe dayandı...
Geldik gidiyoruz işte.
Elimde kâdehim, kucağımda udum.
İnceden inceye takılıyorum...
Kâh geçmiş, kâh gelecek...
Tabii dostlarımla birlikte.
Gönüldaşlarım benim, can yoldaşlarım.
İyi ki varsınız...
Sizleri hissetmekte güzel.
Nerden esti bilmem.
Belki akşamın hüznü, belki 17 Ağustos'un derin acıları...
Biliyorum, e
ngin hoşgörünüze sığınarak kendi filmimde
ilk kez oynuyorum

Doğduk, yaşlanıyoruz...
Asla umutsuzluğa düşmeden.


15 Ağustos 2016

Adını da sen koy!

İktidar ile Feto ortaklığını tarih yazacaktır.
"Ne istediniz de vermedik?"in macerasını.
Uzun yıllara dayanan köklü ilişki, sarmal yapı!
Tabii mühim olan netice.
Her iki tarafta muradına erdi.
Ucu ormana açık OHAL düzeniyle devlet devletlikten çıktı.
Asker derseniz; bırakınız itibarı, mevcudu da sıfırladı.
Tahminimce bu duruma en fazla Fethullah gülüyordur...
İşte darbe
, işte manzara.
O zaman kimi kime şikâyet edeceksiniz?
Bazıları diyor ki, Üst akıl projesi...
Kesinlikle katılmıyorum.
Son gelişmelerle zaten yaralı olan seküler hayatımız
dibine kadar golü yemiştir.
Bundan böyle gericilik devlet eliyle ilmek ilmek örülecektir.
Gerisi de lâf-ı güzaf!
Ya muhalefetin hâli, özellikle medyamız?
Elbette tarih onları da yargılayacaktır...
Gördüğüm kadarıyla tam bir fiyasko, teslim oluş.
CNN tarafsızlığını yitirip AKP'nin bahçesine dönüşmüş...
Sultan fetva veriyor, Abdülkadir'in yüzünde güller açıyor.
Bir de demokrasi dersi vermeye kalkmazlar mı?
Hukuk perperişan...
Parlamento çoktan tatile çıkmış...
Varsa yoksa Ak Saray...
Tek adam, tek irade!
"Başlarım böyle düzene..." deme hakkınızda yok...
Ensenizde dipçik, bileklerinizde kelepçe...
Bu filmi daha önce de görmüştüm...
12 Mart'ın, 12 Eylül'ün vahşi sahnelerinde...
Hoş geldin faşizm...
Öyleyse adını da sen koy!

12 Ağustos 2016

Gel de inanma!

Sıcak yaz günlerinde İstanbul turlarından uzak kaldım.
Aslında eve kapanmakta fena değilmiş.
Biraz müzik, biraz edebiyat yuvarlanıp gidiyoruz işte.
Arada sırada torunlarım ziyaret ediyor, özel
 neşe kaynağı
Alt alta üst üste; lâkin gittiklerinde sevinmiyorum da değilim.
Demek ki yaşlılık böyle bir şey...
Gönüller yorgun olunca keyifte bir yere kadar.
Daha çok memleketi düşünüyorum.
Karanlık çukurları, çıkmaz sokakları.
Öyle bir derde düştük ki...
Kırk akıllı kuyudaki taşı çıkartamaz!
Yine de tarih okumaları ruh sağlığıma iyi geliyor.
Her toplumun zor devirleri varmış...
Örneğin Avrupalılar...
Ortaçağı yaşamışlar...
Sonucunda rönesans, akıl çağı derken bugünkü modern çağa ulaşmışlar.
İnsan haklarının egemen olduğu, devletin kutsanmadığı seküler hayat!
Bu yolda kırk fırın ekmek yiyeceğimiz kesin...
Alacağımız çok yol, ödeyeceğimiz çok bedel var.
Bir de "Darbe" belâsı...
On dört yıldır AKP diktasını yaşıyoruz.
Cumhuriyeti, demokrasiyi, hukuku yok sayan.
Elbette gelip geçer...
Ben demiyorum; Tarih Baba diyor.
Hitler'i, Stalin'i anlatıyor...
Aman tanrım; bizimkiyle ne çok benzerlikleri var.
Fakat umutsuz değilim.
Çünkü kız torunlarım diyor ki, adları Su ile Nehir...
"Merak etme Dede, gelecek bizimdir."
Gel de inanma!


11 Ağustos 2016

Onur Belgesi

Mevsim gereği çok sıcak.
Ağustos ayı hakkını verip ortalığı kavuruyor.
Aynen siyaset gibi...
Ve terör.
Mardin'de, Diyarbakır'da bombalar patlıyor.
Dokuz ölü.
Zaten ülkemize huzur haram.
Çünkü savaştan korkmayan iktidarımız var.
Sürekli ezip geçmekten yana.
Zaman zaman sert kayaya çarpsa da kıvırtmasını iyi biliyor.
Rusya'yı hâllettik, sırada Suriye.
Çok yakında yetkililerimiz Şam'ı da ziyaret ederse şaşırmayın...
Döneklik fıtratlarında var!
Alıştık, özellikle de on dört yıldır.
İleri demokrasi deyip yola çıktık...
Şükürler olsun: OHAL'e kavuştuk(!)
Tam sırtlanlar düzeni.
Sorgusuz, suâlsiz içerdesiniz.
Suçunuz; muhalif olmak...
Adınız da FETÖ'cü...
Ohhh, suyundan da koy!

Biliyorum; yazmakta işe yaramıyor.
Belki kişisel tatmin.
Yine de ses vermekte yarar var.
En azından susmaktan iyidir.
Kimbilir düştüğümüz notlar tarihin dikkâtini çekip...
Onur Belgesi olarak kayda geçer.
Şerefimizdir, kabulümüzdür.

İnanın, yaşananlardan sonra insanlığımızdan utanır olduk.
Devletin tüm kurumları ç
irkinliğe, ceberrutluğa doğru asimile oldu.
Hukuk zaten kalmadı...
Münafıklık, kurnazlık hayat tarzımız.
Paranın tanrı olduğu bir çağda yaşıyoruz.
Kitap bayrak hikâye...
Aslolan çürüyen vicdan manzaraları.
Dayan dayanabilirsen!



10 Ağustos 2016

Namusumuz insanlık onurumuzdur

Şükürler olsun, darbeyi atlatıp Rusya ile arayı düzelttik.
Düşmanlar çatlasın, cennet gibi ülkede yaşıyoruz.
Tabii demokrasi geleneğimiz sağlam.
Bir de parlamentomuz taş gibi!
Aynen toplumumuzun izdüşümü!
Millî İrade deyip geçmeyin, Cunta Anayasası'nı yüzde 92'i
kabul edip fırsat elimize geçti mi de Boğaziçi
köprüsünde  Mehmetçik keseriz!
Velhasılı kelâm dün olduğu gibi şanlı tarih yazıyoruz.
Önderimiz bir tane.
Strateji uzmanı.
Aynı zamanda projeler mimarı.
Âdeta Osmanlıyı diriltip yeniden şahlandırıyor.
Gazi Osman Köprüsü hizmete girdi, Yavuz Sultan Selim sırada...
Avrasya tüneli Aralık'ta...
Offf ulan, seni sevmeyen ölsün(!)
Lâkin halkımızın büyük çoğunluğu yoksul...
Giyecek donu yok, vaziyeti güç belâ idare ediyor.
Tek gıdası din ile bayrak...
Ve şehit cenazelerinde haykırılan "Vatan-Millet Bölünmez" ülküsü!
Öperim seni Türkiye, ilelebet çelişkiler içinde yaşayacaksın.
Adıyaman'da ulusal gelir 500, Muğla'da 20.000 dolar...
Bu arada zenginler CHP'yi seviyor, fakirler AKP'yi.
Siyaseti de tuhaf.
Kürt, Türk, Alevî, Sunni, Laik, Anti Laik hep birlikte sürükleniyoruz karanlığa.
Sağlık olsun ve altta kalanın canı çıksın.
Fakat iktidar yanlıları 5-0 önde...
Kimler mi?
-Fethullahçılar...
-Ve diğer cemaatçiler.
-Bilcümle Cumhuriyet düşmanları.
-"Yetmez ama Evetçi" dönek takımı.
-Sonuncusu vicdan yoksunu satılmışlar...
Ki bu zümre sermayedar da olabilir; öğretmen, asker, polis, imam
fark etmez...
Yazılarımızda kesinlikle bunlara yer yoktur...
Sen ben bizim oğlan; birbirimize yeteriz...
Çünkü namusumuz insanlık onurumuzdur!...
İnşallah gün gelip evrensel değerler nasip olur soysuzlara...
Âmin!



07 Ağustos 2016

Geleceğin ruhuna Fatiha!

Araplara demokrasiyi anlatamazsınız...
Kapasite, kültür meselesidir.
Tespitime dinci takımımız dâhildir.
Boş verin Mevlâna'yı...
Güya "Kim olursan ol, gel" demiş.
Hâlbuki biat zihniyetiyle hayatınız geçmiş...
Ne zor iştir empati kurmak.
Elinizde dogmatik bir kitap...
Mübârek lastik gibi, ne tarafa çekersen çek!
Dolayısıyla bizim memlekette demokrasiyi konuşmak 
abesle iştigâldir.
Asgâri müştereklerde buluşamıyorsunuz; kimle neyi tartışacaksın...
O nedenledir ki fena hâlde canım sıkılıyor...
Özellikle de siyasete.
Ah ülkem; hiç bir zaman bu kadar kötü durumlara düşmedi...
Üstelik çaresiz, zavallı.
Utansınlar diyeceğim ama...
Nerdeee?
Muhalefet bile Erdoğan'ın kuyruğuna yapıştı...
"İleri Demokrasi" arıyor!
Yazık oldu yarınlarımıza...
Koskoca bir yüzyılı ıskaladık...
Savaşsız dünyayı, barışı, kardeşçe yaşamayı.
Yaşadıklarımız Olağan Üstü Hal...
Kısaca OHAL.
Tehlikeli günler...
Devlet baskısı giderek artıyor.
Nefes almak bile zorlaştı.
Tabii hissedene.
Elbette gelip geçer...
Tarihin kara lekeleridir.
Lâkin toplumlar ağır bedeller öder.
Bir ihtiras, bir soysuz amaç uğruna!
Günümüzün trendi dönekler resitali...
İbretle izliyoruz H. Gülerce'yi, N, Veren'i...
Akılları sıra günâh çıkartıp iktidara yalakalık yapıyorlar.
Feto'nun peşine takılıp kırk yıl Cumhuriyet'i düşman ol...
Şimdi de nedamet getir.
Bu türlerden solcularda da var...
En son örneği Ertuğrul Günay...
Bunlar insanlığın yüzkaraları...
Konuşmalarına bile tahammül edemeyip midem bulanıyor.
Demek ki ülkemizde kaliteli siyasetçiye hasret kalacağız...
Ne yazık.
Kader utansın diyeceğim ama kader ne yapsın...
Problem mayada...
Güzeli, iyiyi bünyesine almıyor; alsa da barındırmıyor...
Öyleyse geleceğin ruhuna Fatiha!


06 Ağustos 2016

Daha beter ol e mi!

Kılıçdaroğlu yarınki mitinge CHP'yide sürüklüyor.
Ne kadar büyük gaflet!
AKP-MHP el ele: M. Kemal'in partisi kuyrukçu...
Ki bu zihniyetler Cumhuriyet'in temellerini dinamitliyor.
Bir de adına "DEMOKRASİ MİTİNGİ" diyorlar!
Sizler kim; demokrasi kim?
Olsa olsa Tramvay Demokrasi'si olur ki...
Koşullar elverdiğinde inersiniz!
Aynen günümüzde olduğu gibi.
Yazıklar olsun...
Çünkü darbeye karşı durmak başka bir şey...
Gerçek demokrasiyi savunmak başka bir şey.
Tabii anlayana.
Açık söyleyeyim; dinsel düzende özgürlük olmaz.
Yani şeriat anlayışında.
İşte Ortadoğu, işte yoksul toplumlar.
Öncelikle demokrasi; endüstri sürecidir, kentliliktir...
Daha doğrusu zenginlik, burjuva kültürüdür.
Hani bizde?
Dolayısıyla çakma darbe projesiyle AKP'nin
tuzağına düşülmüştür.
Kurnaz haramilerin.
Kan ağlıyor içimiz.
Tek umudumuz da Yenikapı sahillerinde kül olup gidecek...
Bir hiç uğruna, çaresizlik içinde.
Peki, ne yapmalı?
Hiç bir şey.
Parlamentosu işlevsiz hâle gelmiş sistemde meydanlara çıkıp
"Yaşasın Millî Hâkimiyet" diye bağırsanız ne yazar?
Ayrıca sayın Genel Başkan taleplerde bulunmuş;
"Türk bayrağı, Atatürk posteri v.s."...
Allah'ını seversen güldürme Kılıçdaroğlu...
Adamlar siyaseti din üzerinden yapıyor...
Cihat kültürü, mücahit refleksi...
Sen de kalkmışsın öküz altında buzağı arıyorsun!
Ara ara; belki bulursun.
Lâkin hazır Yenikapı'ya gitmişken Kumkapı'ya da
uğramayı unutma...
Anlarsın ya; Rakı-Balık muhabbeti...
Kör Agop'un yerine...
Selâmımı söyle...
Hemşerimdir.
Belki sizler gibi demokrasiden anlamaz ama...
İnce belli bardakları vardır...
Yudumla...
Benim için de iç doya doya!
Eğer ondan da zevk almazsan...
Ne diyeyim bilmem ki;
Şeytan azapta gerek...
Daha beter ol e mi!

05 Ağustos 2016

Yeniden kurulacaktır dünya!

Tuhaf bir ülkeyiz...
Ne kapitalizm kapitalizme benziyor...
Ne devlet devlete.
Afganistan, Pakistan'a bakınca umutlanıyorum...
İskandinav ülkelerine bakınca; vaziyet çok fena!
Özellikle son on üç yıldır.
Dincilik, partizanlık almış yürümüş...
Cemaatçilik derseniz âdeta yaşam biçimi...
Elli yılın örgütçüsü  yatırılmış masaya...
Yaradana sığınıp vuruluyor...
Vuranlar da kâdim ortakları!
Bizler de ibretle seyrediyoruz...
Dümbüllü'nün tüluat tiyatrosunu gibi.
Sonuç itibariyle at izi it izine karışmış...
Bir curcunadır gidiyor.
Asker bile sersem sepelek...
Şaftı kaymış.
Darbeyi bile ağızlarına gözlerine bulaştırdılar.
Tanrı sınırlarımızı korusun.
Bunlarla değil vatan savunması, koyun güdülmez.
Yalnız meydan iyice Erdoğan'a kaldı.
Ülke mübarek ellerinde yeniden dizayn ediliyor.
Artık Askeri Liseler off, İmam Hatipler in!
Gelecek siyasal İslâm'ın...
Ve bilcümle mücahit takımının.
Memleket adı konmamış cihat hâlini yaşıyor.
Azgınlık, aymazlık had safhada.
Sırtlar Batı'ya dönülmüş...
İstikâmet kıble!


Sonuç: Nereye mi varır?
Elbette iç savaşa.
Kürt-Türk, Laik-Anti Laik, Alevî-Sunni...
İstediğin cenahı kaşı...
Kesin sonuç alırsınız.
Eh, bu konuda devlette yeteri kadar tecrübe sahibi.
Ve halkımızın hassasiyetlerini iyi biliyor.
Palalılar, kefenliler sabah akşam meydanlarda...
Bağırıp çağırıyorlar: "Padişahım çok yaşa!"
Yaşasın tabii...
Tanrıya yakın bizden uzak olması koşuluyla...
Bir de meleklerin en faydalısının eline tez zamanda düşerse...
Parantez kapatma ustasının...
Değmeyin keyfimize!
İşte o zaman meşklerin en güzeli yaşanacaktır...
Yeniden kurulacaktır dünya!


04 Ağustos 2016

Bir tutam mutluluk

Macit CÜNÜNOĞLU

Siyaset içimize öylesine işlemiş ki...

Güzellikleri paylaşamaz olduk.
Örneğin canım İstanbul.
Başlı başına bir aşk, bir macera.
Tabii yaşamaya çalışırsan...
Yudum yudum içersin.
O'nunla nefes alıp geçmişten geleceğe köprüler kurarsın.
Binlerce yıllık tarih...
Ayasofya'nın duvarlarına dokunmak bile yeter.
Bir de martılar gibi dostların varsa...
Değme hayatın keyfine.
Ülke rayından çıkmış, şeriatın ayak sesleri duyuluyormuş...
Kimin umurunda?
Yaşadık yaşayacağımız kadar...
Yarınları biraz da gençler düşünsün.
Lâkin kazın ayağı öyle değil.
Tarkan'ı sevmek de bir yere kadar!
Çünkü içimizde bir yerler parçalanıp kanıyor.
Hem de nasıl.
Cumhuriyet'in çöküşünü izlemek hazin.
Ah gençlik yıllarımız.
Canım ülkem kuşağımızı acımasızca harcadı.
Onlar ki edebiyattan, resimden, şiirden anlardı...
Senaryosu kendilerince yazılan eserleri sahneye koymuşlardı.
Onurluca, dimdik.
Amacım geçmişe övgüler düzüp toprağı eşelemek değil.
O hasret var ya; bitip tükenmek bilmeyen.
Mektuplarla ifade edilen naturel dünya.
Sevgilinin bir bakışına yazılan yüzlerce satır...
Belki hayat o devirlerde de güzeldi.
Kimbilir?
Ancak yirmi birinci yüzyıla alışamadım.
Hele Erdoğan'ın iktidarına tahammül etmek ölümden de beter.
Fakat düşe kalka da olsa hayatlar sürüyor.
Biraz müzik, biraz sanat derken...
Umudu da ihmal etmeden...
Geleceğe sevinçle bakmak.
Torunların düğünlerini heyecanla beklemek...
İşte; bir tutam mutluluk...
Yeter de artar bile...
Tabii derviş olana!


03 Ağustos 2016

Sabahat Teyze

Yaşlarımız ilerledi...
Öylesine acılara tanık olduk ki...
Demek mangal gibi yüreğimiz varmış.
Alt komşumuz Sabahat Teyze'yi de huzur evine yatırdık.
Hiç evlenmemiş, Sümerbank emeklisi.
Yaşı seksen kûsur.
Ancak hayat dolu...
Ve ciddî kedisever.
Bir de kitaplığı var...
Değme aydının evinde bulunmaz.
Gider ayak "Dünden Bugüne Türk Şiiri" adlı eseri
anı niyetine bendenize hediye etti.
Rahmetli Asım Bezirci düzenlemiş.
Madımak'ta yitirdiğimiz şair.
Geçtiğimiz bayramda huzur evindeydik...
Tabii ilk sorusu kedisinin akıbeti oldu.
Merak etmemesini söyleyip rahat ettirdik.
Evet, yalnızlık zor zanaat.
Hani derler ya: "Allah'a mahsus"...
Galiba haklılar.
On yedi yıldır tanıyorum...
Onurlu davranışlarıyla, dik duruşuyla tam bir Cumhuriyet kadını.
Ne dedikodu, ne şikâyet.
Kızımın düğününde karşılıklı şarap içmişliğimiz de var.
Müthiş bir enerji ve hayata sarılış.
Kimbilir o yaşları görürsek ne hâllerde olacağız?
Sizi bilmem ama ben duygulanıyorum.
Ve yaşanmışlıkları merak ediyorum.
İmkânım olsa tamamını kayda geçirip yazıya dökerdim...
Ki  küçük dünyalar ölümsüzleşsin.
Çünkü mezarlıkların simgesel değeri var.
İki metrelik çukur, başta bir taş...
Kimlik kazınmış.
Aslo'lan toprak...
Bambaşka bir büyü...
Yeniden doğuş, servi ağaçları...
Çiçekler, böcekler...
Ve akıp giden dünya!

Akşamın içindeyim...
Elimde kadeh...
Dilimde şarkılar.
Hicaz takılıyorum yine:
"Anlatılmaz bin dert ile geçiyor çileli ömrüm..."
Ve dostlarıma selâm gönderiyorum...
Yalnız kalmamaları dileğiyle.