bir şair vardı, öğretmen

17 Ağustos 2016

Umutsuzluğa düşmeden

Yarın doğum günüm.
Geçtiğimiz yüzyılın ortasından geliyorum.
Yaşadığım süreçte neler gördüm neler.
Öncelikle toprakla tanıştım.
Gençtim, fişek gibiydim.
Belim büküldü.
İki çocukla yalnızlığa mahkûm oldum.
Ne acı.
İşsizlik, siyasî kaçaklık derken mahkûmiyet.
Şikâyetim de yok hani...
Her şeye rağmen yaşam sevincine sarıldım...
Belki de dik durmanın sırrı.
Yine de iyi bir hayat yaşadığım söylenebilir.
Şimdi emekliyim.
İki torunum var.
Biliyorsunuz; adları Su ile Nehir.
Kızımdan.
İnsan Facebook arsızı olunca fotoğraflarını da sık sık paylaşıyor...
Aynen benim yaptığım gibi.
Zaten zaaflarımdan biri torunlarım, ikincisi İstanbul.
Bir de memleketim ama lütfen o konuyu açtırmayın.
Yaş yetmişe dayandı...
Geldik gidiyoruz işte.
Elimde kâdehim, kucağımda udum.
İnceden inceye takılıyorum...
Kâh geçmiş, kâh gelecek...
Tabii dostlarımla birlikte.
Gönüldaşlarım benim, can yoldaşlarım.
İyi ki varsınız...
Sizleri hissetmekte güzel.
Nerden esti bilmem.
Belki akşamın hüznü, belki 17 Ağustos'un derin acıları...
Biliyorum, e
ngin hoşgörünüze sığınarak kendi filmimde
ilk kez oynuyorum

Doğduk, yaşlanıyoruz...
Asla umutsuzluğa düşmeden.


Hiç yorum yok: