bir şair vardı, öğretmen

27 Mayıs 2020

Taşı toprağı altın!

Macit CÜNÜNOĞLU











Amasya’daki Bakırcılar çarşısı da ayrı bir âlemdir.
Bizler için lise binasına giden en kestirme yoldu.
Haftanın altı günü çekiç seslerinin arasından geçip okulumuza giderdik.
Tabii sokak üzerindeki dükkânları seyrederek.
Saraçlar, ayakkabı tamircileri, demirciler, semaverciler, sobacılar,
ve çarşıya adını veren bakırcılar.
O devirlerde müthiş bir dinamizm ve hareketlilik vardı.
Zenaatkâlığın para ettiği yıllar.
Fakat demirci Aytekin abiyi hiç unutmam.
Bir elinde çekiç bir elinde uzun pense, kızgın ateşin karşısında tarım
araçları üretirdi.
Uzun boyu, iri gövdesi ve Yeniçeri bıyıklarıyla dikkât çekerdi.
Lâkin çarşının saltanatı uzun sürmedi, fabrikasyon üretimin yanında,
alüminyum denilen bir alaşım mutfaklarda devrim yarattı.
Sağlıklı bir şeymiş gibi dolaplardaki bakır tava, tencere ne varsa
elden çıkartıldı…
Yerini yıldızı parlayan alüminyumlar aldı.
Bir de melamin denilen petrol türevi tabak, çanaklar piyasaya sürüldü.
İşlem tamam, artık plastik çağa geçmiştik.
Maksat hasıl oldu!
Yeni Dünya Düzeni ile birlikte çarşı cazibesini kaybetmeye başladı.
Belki Burhan abi (Özbakır) mesleğini sürdürmüştür.
Çünkü çok güzel âlemler yapardı, camilerin kubbelerine,
minarelerine yerleştirilen.
Takdir edersiniz ki ülkemizde cami inşaatları hiç bitmez…
Çamlıca’ya bile yaptığımıza göre gerisini siz düşünün.
Önü açık bir Pazar, dur durak bilmeyen.

Fakat Amasya’yı her ziyaret edişimde muhakkak Burmalı Minare’ye uğrarım.
Selçuklu’dan kalma, 13. Yüzyıl eseri.
Yaklaşık yedi yüz yıllık cami.
İçini gezmek de çok hoşuma gider, bir köşeye oturur geçmişi düşünürüm.
Çocukluk, gençlik yıllarımı…
Ve böylesi tarihsel kentte doğmanın keyfini yaşarım.
Evet, aidiyet duygusu önemlidir, çok da insanidir.
Düşünsenize Afrika’da doğmakta vardı, baştan kaybediyorsunuz.
Ya Amasyam, tarihsel zenginliği bir yana toprağından bereket fışkırıyor.
Bir de güzeller güzeli, adıyla müsemma Yeşilırmak…
Özene bezene yaratılmış cennet mekân, tabii kıymet bilene.

Hazır buralara kadar gelmişken azıcık aşağıya inelim, Yeni yola.
Eczacı Sabahat caddenin gülü, rahmetli babamla sık sık uğrardık.
Bizimki lâfını esirgemeyen adam, “Kız” derdi;
“afyonu saçlarının topuzunda mı saklıyorsun?”
Gerçekten de çok zengin olmuştu.
Çok sonraları İstanbul’u Güzelleştirme Derneği Genel Başkanlığına
kadar yükselmişti.
Amasya işte, kimini yüceltir, kimini süründürür.
Sıdıka da (eczacı Oğuz’un karısı) öyle değil mi…
Aynı dönemde öğretmenlik yapmıştık, O Yeni Köy’de, ben Mahmatlar’da.
Bir İstanbul’a geldi, tut tutabilirsen.
Âdeta ülkenin tekstil imparatoriçesi oldu.
Yine de ben mazbut halkımla gurur duyarım, çelebidir, açgözlü değildir.
Madem Ramazan'dan yeni çıktık, çocukluğumda çevresine sessizce yardımlarını esirgemeyen nice varlıklı insan tanıdım.
İşte Amasya böyle bir yer, sevmek bağlanmak için bir yığın sebep var.
Ya sevmemek için?
O zaman başka, tamamen niyete ve bakış açısına bağlı.
Dolayısıyla tercih sizin, hangi yolu seçerseniz.
Arzu ederseniz de İstanbul'a gelebilirsiniz.
Nasıl olsa taşı toprağı altın!

Hiç yorum yok: