bir şair vardı, öğretmen

14 Mayıs 2020

Acı hasret

Aile dostumuz Tercan Mildanoğlu'yla...
Kızları Nora'nın nikahından.
















Bugünde Yeşilırmak kıyısındayım, istasyona doğru yürüyorum.
Kız Sanat Okulu’nun önünde durdum, ırmak kenarı çay bahçeleri
ve heykellerle dolu.
Hâlbuki İslâm’da heykel yasak, putperestliği çağrıştırıyormuş!
Neyse ki Amasya şehzadeler şehri olma aşkıyla bu konuda
kendini aşmış…
Araya ünlü coğrafyacı Strabon girse de, bu hâline de şükür.
Ancak Kız Sanat’ın hemen arkasında büyükçe bir alan vardı.
Çocukluğumda bisiklet kiralanırdı, zaten orada öğrenmiştim,
bir de haftada bir gün pazar kurulurdu, gerçek halk pazarı.
Takdir edersiniz ki o devirlerde tüm meyve ve sebzeler organik.
Henüz hormon keşfedilmemiş, 10 bin yıllık zirai gelenek devam ediyor.
Domatesler kıpkırmızı, salatalıklar mis gibi kokuyor.
Ancak buranın adı çok eskilerde Yangın Yeri diye anılırmış.
Neden acaba?
Resmi tarih buradaki evleri ve dükkânları 1915 tehcirinde
Ermeniler yaktı diyor…
Diğer taraftan güvendiğim kaynaklar Türklerin tezgâhı olduğunu iddia ediyor.
Ancak hangi görüşe yakın durursanız durun, ortada bir gerçek var.
O da bu kent Ermeni vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı coğrafya…
Ve en ağır darbeyi de İttihat Terakki yöneticilerinden yiyorlar.
Çok merak ediyorum, söz konusu tarihte Amasya’da kaç kilise,
kaç azınlık okulu vardı?
En son Savadiye mahallesinde olan kilise duvarlarını hatırlıyorum…
Arsasında aşık oynardık.
Sonradan yerine Kapalı Spor Salonu yaptılar.
Hacılar meydanının karşısındaki Ermeni mezarlığının yok edilip
yerine İmam Hatip okulunun yapılması gibi.

Aslında yakın tarihimizin derinliklerine biraz yolculuk yapınca
karşımıza neler çıkıyor neler.
Özellikle kentimizin toplumsal dokusunda.
Düşünüyorum da çok uluslu yaşamayı beceren Osmanlı geleneği
Talat ile Enver’in iktidarında provoke edilmiş.
Tabii arkasında Alman projesi var, neticede I. Dünya Savaşı koşulları…
Ve Rus işgali…
Yine de Ermenilere dayatılan zulmü içim almıyor.
Büyük haksızlık, tek kelimeyle facia.
Hâlbuki Amasya sessiz sedasız kendi hâlinde yaşayan bir Anadolu şehri.
Birlikte yaşadığımız onca Ermeni dostlarımızı kim unutabilir?
Sağ kalanları da “Ulus Devlet” idealleri uğruna harcandı.
Örneğin Ohannes amcamı kim vurdu?
Tabii ki katil ruhlu Reşat, profesyonel tetikçi.
Ancak arkasında kimler vardı?
Cinayet aydınlatıldı mı, ne gezer.
Tek cevabı var: “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır!”
Tüm bu tarihi gerçekleri yüreğinde hissedince insan aklı
doğal olarak sorguluyor…
Bir milyon üzerindeki Ermeni’ye n’oldu?
Komşularım, sınıf arkadaşlarım neredeler?
İşte bu nokta da rahmetli annem aklıma düşer.
Selanik muhaciri, birinci Balkan Savaşı’nda (1912) kırk günlükken
anasının kucağında yurtlarını terk edip Amasya’ya yerleşmişler.
Hem de Savadiye mahallesindeki terk edilmiş bir Ermeni evine,
sefalet diz boyu.
Ancak ne zaman bir Rumeli türküsü duysa gözleri yaşarırdı…
“Yanıyormuş yeşil köşkün lambası…”
Aslında tutuşan yüreğindeki ateşti, doğduğu topraklara duyduğu hasret.
Ya Ermeni kardeşlerim ne yapsın?
Ne dersiniz Amasyalı dostlarım?

Macit CÜNÜNOĞLU

Not:
Yukarıdaki yazımı tam da bitirmiştim ki Amasya'dan
değerli bir büyüğüm arayıp "Amasya'nın Dikenleri" adlı kitabı
tavsiye etti, derhal sipariş verdim.
Yazarı Margaret Alemian Ahnert. Belge Yayınları.
Çevirmeni Atilla Tuygan'ı tanırım.
Kitapla ilgili yorumları okudum, fevkâlâde ilginç geldi.
Söz, hele bir okuyayım, düşüncelerimi ilk fırsatta sizlerle paylaşacağım.



Hiç yorum yok: