bir şair vardı, öğretmen

17 Mayıs 2020

Mazide kalan ağaçlar

İstasyon












Bugün de istasyona doğru uzanalım.
Eskiden bu mahalle halk dilinde “Dalların altı” olarak bilinirdi.
Şimdi ise dal mı kaldı yaprak mı, her taraf apartman.
Hatta hatırlarım, ilk kaloriferli bina Kutsallar tarafından orada inşa edilmişti.
İkincisini de Torunlar’dan Salman abinin babası Prinççi caddesinde yapmıştı.
Ayvasıl tarafındaki Sanayi iş yerleri de onun eseriydi.
Yani Amasya’nın konformizmle tanıştığı yıllar.
Gelinen sonuç iyi mi oldu kötü mü, orasını bilemem.
Ama toprağa yakın yaşamanın faydalarına inanan birisiyim.
Hele hele de necip Türk halkı için.
Diyalektiğin temel yasalarından biridir, kağnıdan inip Mercedes’e binilmez.
Ara katmanlar vardır.
Ama halkımız maalesef geçmişini yok sayarak kapitalizmin sunduğu en uç
fantezilerin peşine düştü.
Örneğin Çakallar tepesine görgüsüzce yapılan villalar, sanki servet kartviziti!
Hem de ahalinin gözüne soka soka.
Herhalde Hazeranlar konağı gibi kırk odalı falandır.
Utanmasalar Yeşilırmak’ta gezmek için yat bile alırlar ama taciz eden,
taşlayan çok olur.
Ne de olsa serde solculuğumuz var, tevatura göre doğuştan edindiğimiz huy.
Kahrolsun zenginlik, yaşasın alçak sürünme!
Nitekim yetmiş yıllık pratiğimiz de aynı kapıya çıkmıyor mu…
Yeryüzünün en mükemmel ideali (ütopyası) nasıl da yerle bir oldu.
Neyse ki Amasyalı hemşerilerimin ezici çoğunluğu bu
mevzularla ilgilenmiyor.
Yoksa kırk yıldır Homo Sapines neslinden belediye başkanları seçer miydi?
Cennet vadiyi çölleştirme ustaları.
Dolardan başka yeşil tanımayan hilkat garibeleri.
Memlekette pehlivan yok, etraf güreş salonu dolu.

Çok iyi hatırlarım, gençlik yıllarımız.
Bölge Müdürü Nejat Becan, Savadiye’de kapalı spor salonu yapılmış.
Bekçisi de futbolcu Sadettin’nin babası Napolyon lakaplı biri.
Aman tanrım, girmek ne mümkün.
Sanki koruduğu Bastil kalesi.
Bir türlü sokmuyor, oysa bizler parke üzerinde basketbol oynamak
için can atıyoruz.
Neyse, devreye Vehbi’nin babası Muammer abi (Kiper) girdi de
lütfedip izin verdiler.
Amasya ilginç bir yer, özellikle gençlik için sıkıntılı.
Tabii benim yaşadığım devirlerde.
Kız arkadaş yok, en fazla mektup trafiği yaşayabilirsin.
Bir de yan yana gelip el ele tutuşmaya kalkarsanız…
Hiç kurtuluşunuz yok, illâki paçayı ele verirsiniz.
Ondan sonra ayıkla pirincin taşını, olay dalga dalga büyür,
işi gücü olmayan halkın diline düşersiniz.
Hatta yerel gazetelerin manşetin de bile yer alma ihtimaliniz var.
Ne de olsa memleket haberleri.
Basın her yerde!

İşte böyle dostlar, acısıyla tatlısıyla, günahıyla sevabıyla bu memleket bizim…
Bizim dostlar.

Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: