bir şair vardı, öğretmen

06 Mayıs 2020

Amasya sevdası

Macit CÜNÜNOĞLU














Dünkü kaldığım yerden devam edeyim.
Amasya iki yazıyla anlatılacak yer değil.
Adı üzerinde: Müze Kent.
Onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmış ve insanlığın ilk yerleştiği
bereketli topraklar.
Her bir köşesi hazine değerinde, onca hoyratlığa rağmen
hâlâ dimdik ayakta.
Yeşilırmak yine nazlı nazlı akıyor.
Beton canavarından kurtulan bağları meyvelerin sebzelerin
en güzelini üretiyor.
Misket elmamızın kokusu ta İstanbul’a geliyor.
Ya şimdi, kiraz zamanı, yarışmak için 12 Haziran Festivali’ni
sabırsızlıkla bekliyorlar.
Ne de olsa görücüye çıkacaklar.
Çok merak ediyorum, Ziyere-Yenice rekabeti hâlâ devam ediyor mu?
Bir de şeftalimiz ile Tokaloğlu kayısı da, kesin kervana katılmanın
heyecanı içindedirler.
Ah üzümlerimiz; siyahıyla çavuşuyla kınalısıyla.
Keşke Ermeni vatandaşlarımızla bir arada yaşamayı becerebilseydik…
Şarapların en kralını içmek nasip olurdu.
Rahmetli annem elime 50 kuruş tutuşturup Garbis’lerin (Altınoğlu)
evine gönderirdi…
Mutfağımızın sirke ihtiyacını karşılamak için.
Hamit efendinin dükkânına köylerden küp küp yoğurtlar,
çökelekler ve peynirlerin en lezzetlisi gelirdi.
Daha katkı maddesi icat edilmemiş, tereyağı sapsarı,
manda sütünden yapılanı bembeyaz.
Az ilerde İsmet abinin fırını.
Tam da bu ayda, ramazanda, ailedeki iş bölümü gereği pide
kuyruğuna girmek benim görevimdi.
Ocakçı Zeki amca, tehcirde beş yaşında, Ermeni çocuğu,
sürgün sırasında babası tarafından zorunlu terk edilmiş,
trajik yaşam öyküsü, Müslüman bir aile yanında yetişmiş…
Ama nasıl?
Neyse, küçük yaşlardayım, fırından çıkan pidelerin bazıları yumurtalı,
bol susamlı…
Belli ki zenginlerin, çoğu da sıradan, onlarda dar gelirlilerin
Ta o zamanlar sınıf farkını yüreğimde hissetmeye başlamıştım.
Yoksul olmanın doğal sonuçları, DNA’larıma çocukluğumda işlemişti;
“Emek en yüce değer.”
Anarşist olmanın başlangıç noktası, kapitalizm ile sosyalizm
arasında orta yol yoktur…
Tercihimi ikincisinden yana kullandım, onca yaşadığım çileye
rağmen hiç pişman olmadım.

Evet, Amasya’nın güzel devirlerinde yaşadım, 15 bin nüfuslu,
herkes herkesi tanıyor.
Başı sonu 2 kilometre, bir başta istasyon, diğer tarafta Tatarlar mahallesi.
55 evler henüz inşa edilmemiş, bağlık bahçelik yerler.
Hacılar Meydanı panayır yeri, en popüler mekân Belediye Parkı.
Yaz aylarında doğal yüzme havuzumuz Yeşilırmak, girmediğim yeri kalmamıştır.
Hatta bazen Tersakan’a giderdik, hele de Ziyere köprüsünden atlamak,
aman tanrım, ne zevkti.
Sık sık dağlara çıkardım, en çok da dayımların mahallesi
Savadiye’nin yaslandığı tepelere.
Özellikle bu mevsimde, bahar aylarında, karga papucu, çiğdem toplardık.
Bir keresinde çağla toplarken Vermişli bekçiye yakalandım.
Elindeki sopayla avucuma öyle bir vurdu ki, acısını hâlâ hissederim.
Yine de doğduğum topraklar aklıma geldikçe (hiç çıkmıyor) duygulanırım…
Gönlüm uzanır dünyanın en güzel vadisine…
Selâm gönderirim dağlara, sesim yankılanır…
Ve beni unutmamışlardır…
Cevap verirler hoş geldin Amasya sevdalısı diyerek.
Aslında yazacak çok şey var ama bugünlük bu kadar dostlar…
Tekrar buluşmak umuduyla.

Hiç yorum yok: