bir şair vardı, öğretmen

26 Mayıs 2020

Kiliseden camiye...



Pammakaristos Manastırı

































İki cami, bir hikâye.
Ortak özellikleri ise aynı adı taşıması.
İlki Amasya’da, Ruhi Tingiz Devlet Hastanesi’nin komşusu.
12. Yüzyılda kilise, sonra cami.
İkincisi İstanbul Çarşamba’da, 13. Yüzyılda kilise, sonra cami.
İsimleri de Fethiye.
Tabii fetihten geliyor.
Ancak ikincisinin şöhreti bizimkine göre daha fazla.
İstanbul’un alınışından sonra Patrikhane görevini üstlenmiş.
O tarihlerdeki adı da Pammakaristos.
Bilâhare Gürcistan ile Azerbeycan’ın fethinden sonra camiye dönüştürülmüş.
Birkaç kez gezme fırsatı buldum.
Ayrı iki dinsel kültürün mirası koyun koyuna yaşıyor.
Ayrıca turistlerin çok ilgisini çekiyor.
Çünkü mozaikler, freskler dipdiri duruyor.
Özellikle başta İsa olmak üzere Hristiyanlığın kutsal figürleri korunmuş.
Ne güzel, tarihin değerlerine saygı duymak insanlığın kriterlerin biri ama
bizim topraklarda bu kural pek işlemiyor.
Yoksa Amasya mabetler cenneti olurdu.
Fena da olmazdı.
Düşünsenize camiler kiliselerle beraber kardeşçe yaşıyor…
İnanın kentimiz bir o kadar daha turist çekerdi.
Özellikle de çağımızda inanç turizminin popülerliği on kat arttı.
Kapitalizmin kuşatmasından bunalan Batı köklerini aramak gerekçesiyle
akın akın ülkemize geliyor.
Çünkü ilkler bu topraklarda.
Örneğin Kapadokya bölgesi bile tek başına merak edilen soruların cevabını
bulmaya yeterli olabiliyor.
Orada kiliseler, şapeller yer altına, dağlara, vadilere inşa edilmiş.
Ne de olsa Roma tarafından yasaklanan din.
Ama memleketimde çoğu caminin temelinde kilise mimarisinin
kalıntıları yatar.
İstanbul’daki ünlü Fatih camisinin kökleri gibi.
Keşke bizim oralarda da prototip örnekleri yaşayabilseydi ama
gelinen nokta ortada.
Bu saatten sonra da fazla lâfın lüzumu yok.
Olan olmuş, giden gitmiş, kalan sağlar bizimdir.

Ancak bugünden yarına yapılacak işler yine vardır.
Öncelikle Selçuklu ve Osmanlı eserleri camilerin soyağacı ciddi bir
arşiv çalışması sonucu gün ışığına çıkartılabilir.
Denilebilir ki kime ne faydası olacak?
Haklı olabilirsiniz, ancak geçmişi aydınlatmak geleceğin inşasına ışık tutar.
Zaten yeryüzünde bu gerçeğin bilincinde olan toplumlar ilerleme kaydetmiştir.
Örneğin Almanya’nın Nurnberg kentini gezdiğimde Ortaçağ’dan kalma şatoların
canlılığını görünce çok şaşırmış, hayranlığımı gizleyememişimdir.
Yine bir yığın Avrupa kenti II. Dünya Savaşı’nda yerle bir olmuş,
hemen hemen hepsi aslına uygun olarak tekrardan ayağa kaldırılmıştır.
İşte uygarlık, işte tarih bilinci.
Merak etmeyiniz, yazdıklarım bir gün gelir işinize yarar.
Yoksa mabet sanarak koşarsınız AVM’lere...
Doldurduğunuz market arabalarıyla kasaların başında yalnız cebinizi değil,
beyninizi de boşaltırsınız…
Ne mutlu size, o zaman iyi yolculuklar!

Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: