bir şair vardı, öğretmen

04 Mayıs 2020

Amasya yollarında...

Yeşilırmak Eczanesi-1961

















Bunalımın doğal refleksleri baş göstermeye başladı.
Dün Karadeniz’e uzanıp öğretmenlik yaptığım Zantara’ya uğradım.
Madem gönlümü gezdiriyorum, bugün de doğduğum toprakları,
Amasya’yı ziyaret edeyim dedim.
Ellili yıllar, çocukluk devirlerim, henüz babam sağ. (Vefatı: 1960)
Haftada bir Selağzı’ndaki Sinan Hamamı’na gidiyoruz.
Tabii abim Adnan da var.
Teravih namazlarını mahallemizin camisinde (Gümüşlü) kılıyoruz.
Şuayip ustanın tandırı o zaman da ünlü, babamın hâli vakti yerindeyken
tatmışlığım var.
Bir de içen adam, meyhanesiz akşamcı olur mu?
O mekânları da hayâl mayal hatırlıyorum.
Ancak her çocuk gibi Kocacık çarsında bulunan oyuncakçı dükkânının
vitrini hâlâ hafızalarımda.
Bir yığın oyuncak, sahip olamasam da hayâllerimin en değerli hazinesi.
Oturduğumuz ev Vakıf Han’ın hemen arkasındaydı, ata yadigârı.
Havuzlu bahçesi var ve bir yığın çiçek, güller hanımelleri.
Upuzun kiraz ağacımız da vardı, sapsarı meyveler veren.
Sokağımızın başında Kemal Petriç’in işyeri.
Janti esnaf, ne de olsa Avrupalı.
Sattığı ürünler de öyle, yabancı menşeili ne ararsan mevcut.
Ya taksiciler?
Erol abinin İmpala’sını, Kemal abinin Ford’unu,
Opel Mustafa’nın Packard’ını unutmak ne mümkün.
Sonra meydan yeniden düzenlendi, onca tarihi bina yıkıldı.
İki tane havuz yaptılar.
Bu arada adı da değişti, artık Yavuz Selim Meydanı’ydı.
Çevresine sinema afişlerini taşıyan panolar, başta Demirali olmak üzere
boyacı sandıklarını yerleştirdiler.
Çağlayan Restoran ile Apaydın’ların kahvesi vitrine çıkmıştı.
En iddialı yerinde de Yeşilırmak Eczanesi yer alıyordu.
Babamın ölümünden sonra iki yıl çıraklık yaptığım yer.
Patron Coşkun abi, baş kalfa Mardoros amca…
Sınıf arkadaşım Artin’in babası.
Ailemin yokluk yılları, 2,5 liralık haftalığa muhtacız.
Orta okula yeni başlamışım, yıl: 1961…

Neyse, bu ziyaret beni hüzünlendirdi.
Çok eskilere gittim, yine de buruk da olsa mutluyum.
Bugünlerde sıkça eski fotoğraflarıma bakıyorum, yazıyla da olsa
çocukluk anılarımı ifade etmenin hazzını yaşıyorum.
Mahalle kültürünü, küçük kentte yaşamanın samimiyetini,
komşuluk ilişkilerini bir kez daha yad ettim.
Bu arada ne yaptım biliyor musunuz?
Önce kaleye çıktım, Cilanbolu’ya indim.
Sonra İlâankaya’da bir güzel yüzdüm.
Daha kayalar yıkılıp yol açılmamış.
Karşı kıyıdaki halamın büyük torunu Vehbi’ye (Kiper)
el salladım, görmedi.
Oltasını sallamış, kararmış vaziyette balık peşinde.

Ah Amasyam ahhh!
Doğum yerim, ilk aşkım benim.
Yarım yüzyıl önce düştüm gurbet ellere…
Hâlâ seni hayâl eder rüyalarımı süslersin.
Ne zaman adını duysam heyecanlanırım, kalbim çarpar.
Yalnız bir şey dikkatimi çekti, çocuklarıma kim sorarsa sorsun
ikisi de Amasyalıyız diyor.
İşte senle başlayan gurur kaynağım…
Ne mutlu bana.
Son sözümü söylemeden de selâm söyle Yeşilırmağıma…
İstanbul’da yaşayan vefalı evlâdını unutmasın.

Macit Mustafa CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: