bir şair vardı, öğretmen

21 Mayıs 2014

Enerjinin trajik sefaleti!

Macit CÜNÜNOĞLU
21/05/2014 06:55

A+
A-
Uzun Mehmet bulmuş kömürü, Ereğli’de, yıl 1829…
İlk üretim de 1848’de…
Taşeron “Galata sarrafları”
Koşullar ilkel, başlangıçta 40-50 bin ton civarında kömür çıkartılmış.
Bilâhare “Kırım Harbi”,  İngiliz saltanatı devrede…
Asilzadeler üretime devam etmişler.
Nihayetinde devrin Kaptan-ı Deryası’na (ne âlâka?) devredilmiş
ve Maden Nazırlığı kurulmuş (1864).
Bu süreçte havzada büyük atılımlar gerçekleşmiş, üretim 1907 yılında 735.000 tona erişmiş…
I. Dünya Savaşı’nda ise faaliyet gerilemiş, bölge Fransızlar tarafından işgal edilmiş…

Bu arada Çinlilerin kömürü milattan önce bulduğunu hatırlatalım…
Avrupa’da kullanımı ise on sekizinci yüzyılda, sanayi devriminin hemen öncesinde.
Zaten bu bilgiler ışığında manzaraya baktığımızda geri kalmamızın başlıca
nedenlerinden birine şahit oluyoruz…
O da ENERJİ.
Enerji mühim mesele, endüstriyel devrimin katalizörü…
Karanlığı aydınlık yapan güç…
Toplumsal ilerlemenin temel unsuru…
Üretim ilişkilerinde sınıfsal ayrışmanın kalite belgesi…
Bağımsız ülkelerin vazgeçilmezi…
Onurlu dış politikanın teminatı…
Daha da ötesi; devrimlerin canı, kanı!

Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk elektrik santrali (kömürle çalışan) yirminci yüzyılın
başlarında açılmıştı. Silahtar’daki santralin işletme hakkı da Avrupalı şirketlere ihale edildi.
İlk elektrik de Dolmabahçe’ye verildi, Padişah Hazretleri cariyeleriyle kesintisiz oynaşsın diye!
Anadolu yakası 1926, Göztepe ise 30’lu yıllarda elektriğe kavuştu…
O tarihlerde gençlik çağını yaşayan üstat Çetin Altan dedesinin köşkünde Marx okuyor,
sosyalist Türkiye’nin hayâllerini kuruyordu!

Dedim ya, bir ülke için enerji önemli.
Bazı toplumlarda endüstriye dayanmayan devrimler bile benimsenip kökleşemiyor…
Örneğin yetmiş yıllık Sovyet deneyimi; geldiği nokta ortada…
Çin: Komünist parti eliyle kapitalizme tam teslimiyet…
Hindistan: Gandi’nin ruhuna rahmet okutan denemeler…
Küba: Liderin sağlığına endeksli, ondan sonrası allah kerim!
Kuzey Kore: Tahammülü zor manyak bir diktatörün zalim pençesinde…
Türk devrimi: O özel, sanki darbeler silsilesi, tarihin akışına inat geri viteste… 
Şu anda da sultanın “ustalık” döneminde!

Ne kaldı geriye?
Kömür karası vatan, Soma, yitip giden 301 can…
Yemişim demokrasiyi, yemişim cumhuriyeti…
Ne diyor diyalektik: “Her şey zıttıyla mevcuttur.”
Nerde adam gibi patron, nerde örgütlü işçi?
Böyle başa böyle tarak misali…
Tencere yuvarlanıp kapağını buluyor…
Sonra ikisi birden Tayyip’e koşuyor!
Söylesenize; “hak, hukuk, adalet, eşitlik, uygarlık” bu işin neresinde?
Yeter ki lastik patlamasın, kaza olmasın…
Alan razı veren razı…
Hele hele de SENDİKA
Sözün bittiği yer; ne kitaba sığar ne vicdana…
Yalnız kirli cüzdanlar, ahlâksız servetlerde yaşar ki…
İşte bütün mesele!

Hiç yorum yok: