bir şair vardı, öğretmen

08 Mayıs 2014

Ayasofya'dan çıktım yola...

Macit CÜNÜNOĞLU
08/05/2014 14:55

 
 
Kim ne derse desin Hürriyet’in emekli kaptanı Ertuğrul (Özkök) film adam…
Aslında emekli olduğuna da inanmıyorum ama öyle diyor.
Yine de basının armadasını arka plândan sinsice idare ettiği kesin…
Çünkü huy, yedisinde neyse yetmişinde de o’dur!

Dünkü yazısına göz attım, insanlığın ortak mirası Ayasofya’ya sahip çıkıyor.
Çünkü Hoca Efendi Hazretleri alttan alta müzenin cami olarak ibadete açılması
için çalışmalar yapıyormuş…
Bu yolla da dünyanın gözü önünde hükümeti köşeye sıkıştıracakmış…
Gördünüz mü Paralel odakların yeni tezgâhını?
Her iş bitti, sıra Ayasofya da!

Bu arada kıvrak kahramanımız Hoca’ya ayar çekmeyi de ihmal etmiyor ve övgüler kısmına geçiyor…
Utanmazlık parayla değil ya, “Hizmet” hareketi din, dil, ırk, mezhep farkı gözetmeden
dünyayı aydınlatıyormuş…
“Vakit” üslûbuyla mabetlere yaklaşmak doğru değilmiş…
Cart, curt!

Dönüyor hükümete, bir fetva da ona…
Diyor ki, “sakın ha tuzağa düşme!”…
“Memlekette 80 bin cami var, yüzde 99’u Müslüman ahaliye fazlasıyla yeter,
sen sen ol Hoca’ya kanma, Ayasofya’yı tapınak yapma!”
Özeti bu…

Lâkin Ertuğrul gibi çağdaş şempanze işi bu nokta da bırakır mı?
İktidarı da yağlayıp yıkamaktan geri durmuyor!
Yeryüzünün mutlak efendilerinden biri olan Dünya Bankası raporlarından alıntı yaparak
AKP’nin 12 yıllık ekonomik zaferlerini yere göğe sığdıramıyor.
Dilerseniz iddia edilen rakamlara birlikte göz atalım…
“İddia” diyorum, çünkü bana pek inandırıcı gelmedi…
Yok efendim,“kesin doğru” diyorsanız, demek ki ben uzayda yaşıyorum!

Güya “Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla” satın alma paritesine göre 1 trilyon 315 milyar dolara yükselmiş.
Cari kurla 771.7 milyar dolar olan millî gelir satın alma paritesi bakımından uçmuş…
Kişi başına satın alma paritesi de 18 bin dolar sınırına dayanmış…
Yerseniz vaziyet bu…
Ve bu göz kamaştıran başarının mutlak sahibi de iktidar!

İşte, kısaca paylaşmaya çalıştığım bu yazıdan sonra tansiyonum yükseldi…
Yıllık gelirime, giderime, pariteme, arkama, önüme, olmayan alacağıma, bir çuval borcuma baktım…
Dünya Bankası gerçekleriyle uzaktan yakından ilgisi yok.
Lâkin yapı taşlarım yerinden oynamıştı bir kez…
Çare olarak Sultanahmet meydanına kapağı attım…
Ne de olsa yıllardır tecrübe etmişimdir, sinir katsayım yükseldi mi Suriçi’ni, tarihî dokuyu
arşınlamak yorgun ruhuma iyi geliyor...
Hele hele de insanlığın yüreğinden kayıp giden Ayasofya’yı ziyaret etmek…
Üzerinde dolaşan karabulutlara rağmen bahçesinde abdestsiz iki rekât namaz kılmak…
Ahir hayatımda yaşadığım en büyük zevk!

Gel gör ki, At Meydan’ını Alman plakalı eski arabalar kaplamış…
Şaştım kaldım, ilk kez böyle bir manzarayla karşılaşıyordum.
Sordum, soruşturdum, işgâlin nedenlerini araştırdım…
Meğersem insanî bir organizasyon olup her yıl yapılıyormuş ve gördüğüm dokuzuncusuymuş.
Resmî adı da: Barış ve Dostluk Rallisi’ymiş.
Yüz civarında eski araç Almanya’dan yola çıkıp önceden tespit edilen güzergâh
üzerinden yoksul bir ülkeye (Bu yıl Ürdün seçilmiş) ulaşıyorlarmış…
Ve araçlar dâhil taşıdıkları tüm araç ve gereçleri o ülkede satıp elde edilen parayı
yardımsever kuruluşlara hayır işleri için bağışlıyorlarmış!
Ayrıca bu eyleme 20 civarında daha ülke iştirak ediyormuş.
Katılımcılardan bazılarıyla tanıştım, Münih’te yaşayan Turhallı Erol’le kaynaştım…
Bilgi alışverişinde bulunup fotoğraflar çektirdik, neskayfeler içtik…
Fakat bu organizasyon içime sinmedi, iyi mi?

Nedenine gelince; topu topu 500 milyon dolarlık yardım için Avrupa Birliği ülkelerinin
çöplüğü sayılabilecek trafik kaydı düşmüş araçları insanlık adına götür, yoksul bir ülkenin
vatandaşlarına sat…
Markaları da yetmişli, seksenli yılların Opelleri, Wolswagenleri, Mercedesleri vs…
Kısaca ahı gidip vahı kalmış araçlar…
Yalnız bir yaygara bir tantana, sanırsınız Afrika’nın kaderi değiştiriliyor.
Fırsat bu fırsat, Fatih Belediyesinin afişleri de her yerde…
Muhterem başkanları klasik araba rallisine merhaba diyor!

Neyse, bu hikâyeyi de geçtik…
Döndüm Ayasofya’ya, 65 yaş kontenjanından bir kez daha gezdim…
Okşadım bin beş yüzyıla yaklaşan freskleri…
“Dilek deliği”ne parmağı soktum, toplandı melekler…
Hep birlikte dua ettik: “Tanrım Ayasofya’yı her türlü belâdan koru”…
“Müze olarak kalsın ki, insanlığın hizmetinde olsun ve M.Kemal’in 1934 yılında
verdiği talimat bozulmasın.”…

Âmen!  

Hiç yorum yok: