bir şair vardı, öğretmen

31 Mayıs 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
31/05/2014 06:27

         Oktay Rifat'a saygıyla...

A+
A-
Sergiler eskiden pek bir şey ifade etmezdi…
Dostlar alışverişte görsün misali hızlı turlamalar…
Uzaktan göz ucuyla bir bakış, hepsi o kadar!
Yaşlar ilerleyince durum değişiyor…
En azından algılar, hissiyat…
Bir başka gözle bakıyor insan…
Anlamaya, içselleştirmeye çalışıyor.

Sergideyim, Yapı Kredi Kültür Merkezi, Galatasaray’da…
“elleri var özgürlüğün” diyor şair, henüz 100 yaşında!
Ve yüksek huzurlarınızda 1914 doğumlu Oktay Rifat.
Nazım’ın kuzeni, “Garip” akımının kurucularından…
“İkinci Yeni”nin yönlendiricisi…
Dolu dolu yaşanan bir ömür, 1988 yılında şairler cennetine göçen
ölümsüz insan!

Oğlu Samih Rifat mimardı…
Aynı zamanda çevirmen, romancı, şair…
Tesadüf bu ya, yetmişli yıllarda aynı işyerinde çalışmıştık…
Her zaman mesafeli, sürekli kitap okuyan biriydi.
2007 yılında kaybettik, maalesef genç ayrıldı aramızdan.

Hani “derya deniz” derler ya, “on parmağından on marifet”
Bu sözler sanki Oktay Rifat’ı tarif ediyor…
Avukat, devlet memurluğundan emekli, Vali çocuğu…
Ressam, babası gibi edebiyatçı, âdeta zirve...
Melih Cevdet, Orhan Veli dostluğuyla ölümsüzleşiyor…
Ve bu dünyadan Oktay Rifat geçiyor…
Geriye kalan yüzlerce eser…
Ne mutlu O’nu hatırlayanlara, sevip sayanlara.

Sergi sergi değil; edebiyatçılar, sanatçılar gösterisi…
Kimler yok ki, en güzel tablolarıyla Nazım’ın annesi Celile Hanım…
Fotoğraflarıyla Ara Güler…
İçki masasında Cevat Çapan, Oktay Akbal…
Ve ölüler kervanı…
Dünyayı erken terk edenlerden Orhan Burian, ilk fırsatta yazacağım…
Nevzat Üstün ve daha niceleri…

Nasırına inat gülümsüyor Orhan Veli…
Yine mütevazı, yine çapkın, çaktırmadan Mualla’ya bakıyor…
Ada vapuru şıngır mıngır, Melih Cevdet kahkahalarıyla Homeros’a takılıyor…
Tavla oynuyor dostlar, kahve fincanları fal peşinde!
Koskoca bir yüzyıl, yirminci yüzyıl; en yalın insanlarını kucaklıyor…
İçinden geçen, yaşayan, âşık olan, kavga veren, hapis yatan, sürgüne giden…
Sevdalı yürekleri bağrına basıyor.

Yolunuz düşerse Beyoğlu’na, Galatasaray’a…
Sizi bekliyor Oktay Rifat…
Bir köşede “Erica” marka daktilosu…
Bakarsınız içinde acı, öfke barındıran ağıt yazacağı tutar…
Berkinlere, yitip giden madenci evlâtlarımıza, 301’e…
Yağlı boya takımı da orda…
Boş bir tuval götürürseniz doğacak güneşleri ıskalamadan
kömür karası vicdanların resmini çizer…

Evet, akıp gidiyor nehirler, geçiyor zaman…
Ve şiirler yüreğimizde, öksüz satırlar ustamızın kaleminde…

Mahzun Tarafım

Benim mahzun bir tarafım vardır.
Bakmayın neşeli olduğuma;
Sanki bir başkası içimde;
Pişman dünyaya geldiğine.
Bağ, bahçe, deniz kenarı,
Güzel manzara faydasız;
Ben hazdan bitiyorum,
O daima neşesiz

Alışamadım yıllardır.
Bu ikinci varlığıma
Bakmayın neşeli olduğuma
Benim mahzun bir tarafım vardır.


Oktay Rifat

Not:

Değerli Oktay Amca,
Bugün 31 Mayıs 2014, bir yıl önce saldırdılar…
Genç fidanlara, ana kuzularına…
İstanbul’un tam orta yerinde!
O çocuklardan toprağa düşen oldu.
Şimdi yanındalar.

"Saldıran kimler?" mi
Can dostun Sabahattin Ali’ye sor söylesin…
Biliyorsun, sene 1948
Aylardan Nisan
Istıranca dağlarında sopalarla döverek katlettiler…
İşte aynı zihniyet Taksim’de işbaşında…
Uzun yıllardır da Türkiye’de…
Yine vuruyor, kırıyor, göz çıkartıyor, öldürüyor:
İyiyi, güzeli, doğruyu…
Bakalım nereye kadar?

Demem o ki, bugün de yanınıza gelenler olursa…
Bas onları bağrına, bağrınıza…
Bil ki gelenler insanın en hası, onurumuz, Gezi’nin çiçekleridir…
Daha öncekiler gibi…
Hepsi Berkindir; yaşları on beş, on altı, on sekiz…
Hazırlıklı ol, sakın şaşırma...
Canımız, umudumuz, yarınlarımız, göz yaşlarımızdır! 

Hiç yorum yok: