bir şair vardı, öğretmen

13 Mayıs 2014

Macit CÜNÜNOĞLU
13/05/2014 06:00

İtirafname!

A+
A-
“Eceli gelen siyasî hukukun bahçesine pisler”(miş)…
Evelallah, bizimki de büyüklerimizin lâfını boşa çıkarmıyor…
Adalet mekanizmasının en önemli kuruluşunun tam orta yerine yapıyor.
Millî irade de izliyor…
Kimi keyifle, kimi şaşkınlıkla, kimi öfkeyle!
Baştan da dedim ya, sözüm meclisten dışarı…
“Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz!”

Peki, neye dayanarak bu iddiada bulunuyorum?
Cevaplayayım efendim, aceleye mahal yok.
Birincisi; gelinen noktadan Hoca Efendi hazretlerimiz fevkalade rahatsızlar…
İkincisi; 17 Aralık’tan sonra ülkemizdeki yapı taşları yerinden oynamış olup
olağanüstü bir sürece yelken açılmıştır.

Ayrıca bunlar daha başlangıç…
Hele seçim atmosferine bir giriş yapalım…
Görün bakalım piyasayı kapsayacak sinemaskop, belgesel tadındaki kayıtları…
Bir de Müslüman ahlakına uyumlu tapeleri…
Of ki of…
Ne şenlik biliyor musunuz?
Hoşgörü ve beddua şampiyonu Paralel kenarımız altın vuruş yaptığı için
dört köşe olacaktır!

Bu arada kendimle ilgili bir gerçeği de faş edeyim…
Biliyorsunuz, sol gelenekten gelmeyim.
Yalnızzz; kavga ettim, hiçbir kanlı olaya karışmadım.
En fazla kafa göz yarıp, sağlam coplar yedim.
Meraklısına not: O çağda ‘biber gazı’ icat edilmemişti.
Yaş evrelerine bağlı olarak radikal solun her türlü tarikatında fiilen görev yaptım…
Karakolu, emniyeti, sıkıyönetimi, işkenceyi, mahpusluğu az çok bilirim…
Savcıların huzurunda bulundum, dostlarımı arkadaşlarımı yoldaşlarımı satmadım.

Gelelim önemli ifşaata…
Nasıl söylesem bilmem ki, sakın kızmayın ha…
Zaten Ankara’daki mendebur Türkiye’nin canını okuyor…
Hatta hızını alamayıp Sisiciğime, Esedciğime sarkıyor…
Bir de siz?

Tamam, itiraf ediyorum işte:
Ben bu saatten sonra hidayete erip Paralelci oldum ve canım ülkemin kurtuluş
formülünün Pensilvanyalı efendimizin koynunda olduğuna inanıyorum!
Var mı itirazı olan?
Varsa bizden değildir!
O kadar!

Lütfen durun, kestirip attığımı zannedip köşemi terk etmeyin.
Öncelikle bu tarihî kararımın gerekçelerini sıralayayım…
Ondan sonra; ya hak verin, ya da sövüp sayın, ne bileyim işte…
Ne yaparsanız yapın, yalnız ölmüşlerime -ricam olur- rahmet okumayın.

Efendim, bir kere Hoca efendimiz iyi yolda…
Her ne kadar ben ve benim gibi düşünenler geçmişte yanlış anlayıp
veryansın ediyorsak da, bugün itibariyle aynı zihin yapısında değilim.
Kısaca çark ettim, moda deyimle “dönekler” katına terfii ettim.
Adam büyük oynuyor, onun içindir ki büyük ülkede yaşıyor…
Ve proje sahibi, bizim kılkuyruk partiye benzemiyor.

Her şeyden önemlisi de işinin takipçisi; çiftliği, tarlası,bağı bahçesi market gibi…
Ne ararsanız var…
Her partiden milletvekili, hakim, savcı, avukat, öğretmen, öğrenci, okul, dershane,
yurt, pansiyon, hastane, klinik, dispanser, doktor, AVM, bakkal, çakkal, sendika, oda,
dernek, vakıf, cami, bin bir çeşit kurs, iş merkezi, iş adamı, esnaf, fakir fukara guraba,
Bâb-ı Âli, Kapalı Çarşı, Sultanhamam, televizyon, dergi, gaste vesaire…
Daha sayayım mı?
Adamın hapishanesi bile var, NOKTA!

Daha bitmedi, öyle güzel örgütlenmişler ki…
Hem ulusal hem de uluslararası düzeyde.
Geçmişteki illegal örgütlerimize benzemiyor, hem varlar hem yoklar…
Üye formuymuş, aidatmış, hiyerarşiymiş; hepsi hikâye…
Yeter ki “Hizmet Hareketi”ne gönül verip hizmetkârı olun…
Hepsi bu kadar!
Birden bire cehennem dediğimiz yalancı dünya cennete dönüşüyor.
Zaten otomatikman sınıf atlıyorsunuz da…
Diyelim ki başınıza bir kaza geldi…
Polis el pençe divan, mahkeme mor sığınak, hapishane güller bahçesi…
Daha ne olsun?

Ayıptır söylemesi, geçenlerde rakıyı biraz fazla kaçırmışım…
Sakın ha, sarhoş olduğumu zannetmeyin, bünyem şerbetlidir.
Geçtim direksiyonun başına, baktım ki çevirme.
Adaletin karşısında boynumuz kıldan ince, üfledim…
131 promil çıktı.
Memur beyle göz göze geldik, çaktırmadan hareketin işaretini yaptım…
“Buyrun geçin, zemzem içerken dikkat edin” demez mi?
Ne buyurdunuz?
Bence yaşasın tatlı hayat…
Hocaya güven, gerisini merak etme sen…
Kim oluyor ki Sultan, tez zamanda nedamet getirip teslim olacaktır…
On dört sütuna yazacaktır ZAMAN!

Hiç yorum yok: