bir şair vardı, öğretmen

17 Kasım 2011

Edebiyat Sohbetleri!



Uzun zamandır kafamı kurcalıyor…
“Edebiyat öldü mü?”.
Ben mi öyle hissediyorum yoksa hüsnü kuruntu mu?
Bu nazik soru ne hazindir ki anladığım, şıp diye cevaplayacağım türden değil.
Belki edebiyat yıllar önce ölmüştür de, benim haberim yoktur!
Neden olmasın?
Düştük geçim gailesine, kimin umurunda sanat?

Okul yıllarında ne kadar önemliydi kadın romancı Halide Edip ile kadrocu Yakup Kadri…
Ya Reşat Nuri, Hüseyin Rahmi ve de eşsiz Kemal Tahir.
Şair-î azam Yahya Kemal, evrenselimiz Nazım, taze mezar meftunu Necip Fazıl…  
Öykücümüz Sabahattin Ali ile Sait Faik… Mizahçımız Aziz Nesin!
Servet-î fûnuncuları, Garipçileri, Birinci-İkinci Yenicileri saymıyorum…
Çünkü –bağışlayınız, Orhan Veli hariç- hiç birini hatırlamıyorum!

Bakar mısınız, nereden nereye geldik?
Balzac, Hugo, Dostoyevski, Proust, Tolstoy, London, Steinberg, Wilde öleli yıllar oldu.
İyi ki Eco, Marguez, Grass, İnce Memed, Pamuk hayatta.
Lâkin Amerikan orijinli “Postmodernizm” belâsı yok mu?
Edebiyattan illâllah ettirdi, gına getirdi!

Hadi Pamuk Orhan’ı anladık, Nobel’i kaptı kör Kemal’den…
Eyvallah, netice itibariyle top kaldı sahamızda…
“Tutunamayanlar” la Oğuz Atay’ı henüz anlamaya çalışırken…
Ne gariptir; Şafaklar, Palalar, Ümitler, Kulinler hücum etti edebiyat dünyamıza!

Mevlânalar, Yunuslar, Saylanlar…
Sayamadıklarımız dahil alayı birden piyasada.
Gerçekten hepsi ayrı bir değer…
Ya edebiyat?

Dilerseniz girmeyelim böylesi derin mevzulara…
Ne de olsa haddini bilen, sınırlarını doğru tayin eden amatör bir edebiyatseverim...
Ayrıca üzerime vazife mi sanatın enginliğinde turlamak?
Romanmış, hikâyeymiş, şiirmiş, müzikmiş, resimmiş…
Hele hele de heykelmiş, ben ne anlarım?

O işleri, plastik sanatları dokuz yıl önce havale ettik Başbakanımız Erdoğan’a…
Alan o, satan o, anlayan o, ucube ilân eden o, yıkan o…
Dolayısıyla her konunun uzmanı…
Ne derse, ne buyurursa kabulümüzdür...
Her şeyi bilen o!

Durduk yere mi dediler; “Tanrının lûtfu” kelâmını…
İyi ki ülkemizde cumhuriyet, demokrasi var!
Her ne kadar çok seslilik olmasa da, kulağa hoş geliyor bu gibi kavramlar.
Ya Silivri?
Neyse, karıştırmayalım edebiyata toplama kampını, insan haklarını!  

Dönersek başa…
Hakikâten; “Edebiyat öldü mü?”…
Hiç sanmıyorum diyeceğim ama…
Kör olsun statükoculuk, yaşlılık, kocamışlık…
Galiba ben fazlasıyla çağ dışı kalmışım…
Ne olur, kitapsever bir gönül dostumuz hatırlatsa!


Not: Fuarda kulak misâfiri oldum, TTK ile TDK “Son Padişah” adlı on üç ciltlik
bir eser hazırlıyormuş. “37” numaranın doğum gününe yetişecekmiş.
Yaşayan Hünkârı şahsen tanıyoruz da, yazım kurulunda kimler yok ki?
Acele etmeyin canım, isimlerini açıklayacağım, söz…
İmza günleri nedeniyle şu ara kapalı gişeyim, fuardan sonra(!)

 .

Hiç yorum yok: