bir şair vardı, öğretmen

06 Kasım 2011

Bayramların Sessiz Hüznü!

.

Bayramlar uzun yıllardır mahzun ve sessiz…
Herkes kaçacak delik arıyor!
Akrabalık, ana-baba-kardeş-amca-hala-dayı-teyze-komşuluk-arkadaşlık ilişkileri golü yedi…
Sosyalleşmeyi servete dayalı ilişkiler yumağı belirliyor.
Toplumsal statü bambaşka bir anlam kazandı.
Bayramların heyecanı, sıcak ruhu, hasreti, dayanışması,

sevinci uçup gitti…
Bir daha geri dönmemecisine!


O nedenledir ki çoğu insanımız söze "nerede o eski bayramlar" diye başlar.
Heyhat, giden gitmiştir artık.
Geçmişte yaşanan duyguları para saçsanız, devrim yapsanız nafile…
Asla geri getiremezsiniz, tarih olmuştur bir kere.


Ne diyelim, kader utansın…
Oysa ne güzel alışmıştık her türlü melânetten sonra kapitalizmi suçlamaya.
Hiçte öyle değil, şu an (bayram günü) yaptığımız ufaktan özeleştiri, günâh çıkarma...
Bizde de varmış problem, bozukluk, ayarsızlık…
Demek ki üretim aşamasında malzemeden çalınmış…
Balıklama atlamışız yalnızlığa, egoizme, bencilliğe, kompleksler dünyasına!


Oh olsun diyeceğim ama yine de yorgun gönlüm el vermiyor…
Çünkü sevgiyle, gözyaşıyla, kavgayla, mücadeleyle yetişmiş bir kuşaktan geliyoruz.

Eşitlik, özgürlük, barış, demokrasi için isyan eden…
Yoksulun derdini dert edinen, işsiz için canını yok sayan bir kuşak.
Hapishanelerin vazgeçilmez çiçekleri, işkencehanelerin kınalı kuzuları…
Sürgüne giden, karakol zindanlarında asılan, camlardan atılan bir kuşak!


Bizimkide iş işte, her zamanki densizliğimiz…
Bayramın ilk günü yazılır mı bunlar?
Ama elimizde değil, en çok bizim kuşağın ihtiyacı var bayrama..

Neden mi?
Neden olacak, verilen büyük kavgada hiç olmadı bayramlar dünyamızda!

Şimdi şimdi fark ediyoruz değerlerimizi insanlığımızı, kırk yaşından sonra…
Bayramlar mühim ve manalı…
Dostlukların, arkadaşlıkların, yakınlaşmaların sıcaklığını hissetmek, yaşamak için.


Ne yazık ki toplumum doya doya yaşayamıyor bayramları…
Siyaseten bölündü, parçalandı…
Kürt-Türk oldu, derinden yarıldı…
Alevî-Sunnî olarak sessizce kamplaştı!
Zengin-fakiri bilmem söylemeye gerek var mı...
Ayrıca doğanın yüzyıllardır işleyen kuralı değil midir sınıfsal ayrılıklar?


Geriye de kaldı bayram…
İki mesaj bir telefon, tokalaşmayalı sarılmayalı yanaktan öpücük almayalı…
O kadar çok zaman oldu ki…
Allahtan ki kapıcımızın adı “Bayram”…
Bayram sabahları sarılıp ilk onun yanaklarından öpüyorum…
İşin kötü tarafı, Bayram efendi seneye emekli olup köyüne gidiyormuş…
İşte o zaman ayvayı yedik…
Ben kime sarılacağım, bayramı nasıl hissedeceğim yüreğimde…
Yoksa hayatımızdan fiilen çıkan bayramları tümden söküp atsak mı?
Ne dersiniz dostlar, yufka yüreklerimiz dayanır mı?

Ah, ahhh!.. Sustum ve kapattım bayramlık ağzımı...
“İyi bayramlar” değerli okurlar...
Kalın sevgiyle, sağlıcakla...
BARIŞ olsun dünyamızda.


.

Hiç yorum yok: