bir şair vardı, öğretmen

25 Kasım 2011

"Özür"lü Siyaset!

.


"Özür dileriz!"
"Çoktan unuttuk seni"
İmza:T.C.
Hanım oturduğumuz fakirhanenin aylık faturalarını getirip önüme koydu…
Malûmu üzere herkesin başında olan dert; su’dan doğalgaza, elektrikten telefona…
Ve ilâve etti; “Bey bey, bırak şu yazı çizi işini, kaldır başını, ne olacak evin hâli?”
Hâsbinallah! Farkındayım desem nafile, git işine desem soru işareti?

Yalnız bizim köroğluna son zamanlarda bir hâller oldu da, ya sabır deyip
vaziyeti idare ediyoruz ama nereye kadar?

Bir taraftan düşünüyorum…
Haksız da sayılmaz, emekli maaşıyla memleket meseleleriyle uğraşılmaz.
Ayrıca neyimize bizim siyaset, parti üyesi apartman yöneticisi değiliz.
Bu yaştan sonra bizden olsa olsa muhtar seçimlerinde ihtiyar heyeti azalığı olur…
Ki günümüzde o bile çok zor, hele son seçimleri gördükten sonra!

Çünkü devir değişti, çağımız sibernitik dijital çağı…
Varlığı belli olmayan azalık için bile kampanya ister.
Eee, o işlerde öpücük selâm sabahla olmuyor, bir çuval para lâzım.
Öyle az buz da değil, fotoğraf çekimleri, dağıtılacak el ilânları, promosyon malzemeleri,
dört bir tarafa asılacak afişler, billboardlar, kiralayacağın minibüsün dış cephe kaplaması,
ses düzeni… Bu kadarla kalsa iyi, bir de Tv reklâmları, en mühimi de seçmen avı?


-Daha dün kavga ettiğin Dersimli kankandan özür...
-Yüzüne bakmadığın Ermeni komşunun önünde kırk takla...
-Hiç hazzetmediğin Rum arkadaşının ağız kokusu…
-Kavgalı ayrıldığın eski ortağın Mösyö Solomon’a yılışma…
-On üç kuşak önce Celâli isyanlarında dedelerini yitirmiş küsülün
Zeynel Abidin ile boğma rakı eşliğinde halvet olma…
-Sık sık Cem evine gidip Babalılar ayaklanmasının haklılığı üzerine nutuklar atma…
-Bayramdan bayrama göründüğün mahalle camisinde cuma namazlarına başlama…
-Tarikat cemaat toplantılarını, üç aylar orucunu ihmal etmeme…
-Çaktırmadan da olsa kiliseye, şapele, sinegoga, havraya gönül almaya uğrama…
-Kahveyi, meyhaneyi unutmama, emeklilerle bol bol taş oynama…
-Akşamları kör Agop’un yerinde eski solcu yoldaşlarla rakı eşliğinde
“n’olacak memleketin hâli” muhabbetine katılma…
-En son da hanımdan gizli gizli kötü niyetle bakılan Rus dilberlerden
“Si’pasiba” diyerek makas alma!


Saydığım aktivitiler az mı?
Üstelik saymadığım o kadar çok ki!
Peki, bulmaca çözmek, dizi izlemek, kahve falı, dedikodu varken…
Bütün bunlar azalık için değer mi?
Bence cevap belli; otur oturduğun yerde, bozma keyfini, kesinlikle değmez!
Fakat belediyelerin encümen veya meclis üyeliği olsa o zaman başka, akan sular durur.


En son basından okudum, milletvekilliği direkten dönen televizyon gülü
Enver Aysever’in gönlünden teselli ikramiyesi olarak belediye başkanlığı geçiyormuş.
Olsun valla, hatta imkânı varsa Büyükşehir belediye başkanı olsun.
Kendi adıma gönülden destekliyorum.

Ayrıca Alçı ile Nazlı’ya karşı verdiği tarihî ekran savaşlarını kim unutabilir ki?
Öyle demeyin, televizyonda lâf cambazlığı yapmak her babayiğidin harcı değil…
Uzmanlık birikim yetenek konuşma kabiliyeti teatral meleke ister.
Allaşkına çocukta hepsi var, lütfen kıskanmayalım.
Ne de olsa damardan CHP’li, belki Sarıgülcü…
Olsun, fark etmez!
Yeter ki sosyal demokrat, kıvrak olsun.
İnanın bu söylem bu tarif bile kulağa bi hoş geliyor ki!
Ne kadar da özlemişiz!


Bak gördünüz mü, basit bir muhtar azalığı mevzuyu nereye getirdi…
İster istemez balıklama daldık siyasetin tam göbeğine…
Lâkin içimde bir kıpırtı bir heyecan, aynen gençliğimdeki duygular gibi…
CHP’nin son performansını gördükten sonra belediyeler çantada keklik!
Yüzde doksan olmasa bile büyükşehirler dahil yüzde altmışı garanti…


“Amma da salladın” demeyin, elbet bizim de bir bildiğimiz onca tecrübemiz var…
Ayrıca hissiyatıma oldubitti güvenirim…
Bu Suriye işi, peşinden İran, Malatya’daki ABD’li “Kalkan” var ya…
Bir de ekonomik faktörler…
Emin olun Recep efendinin başını yiyecek…
Görün bakın, demedi demeyin!


.

Hiç yorum yok: