bir şair vardı, öğretmen

07 Kasım 2011

Bayram ziyareti!



Değerli Eniştem Timuçin Alpay
Sevgili Dosyalarıyla!
Sigortacı bir yakınım ve dostum var.
Ömrünü dosyalar arasında geçirmiş.
Öyle sıradan biri değil, mesleğin-sektörün gerçek duayenlerinden.
Kartvizitinde epeyce unvan taşıyor.

Bu arada –nasıl zaman buluyor bilmem- İstanbul Üniversitesinde hocalıkta yapıyor.
Özel sektörde üst düzey yöneticilik filân derken…
Emekliliğinde “Bilirkişi-Danışman-Tahkim Kurulu hakemliği” görevlerini de eksiksiz ifa ediyor. Meslekî dergideki köşe yazarlığı da ekstra!

Fakat, nasıl oldu bilinmez yıllar önce genç sayılabilecek yaşta geçirdiği ağır bir kriz sonucu
by-pass olmaz mı? Neyse ki sağlığı eskisi kadar olmasa bile vaziyeti idare ediyor.

Gelelim “Düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öptü?” hikâyesine…
Üstelik bayram günü ve söz konusu dünya tatlısı şahsiyet benim eniştem!

Efendim, klasik bayram ziyaretimde gördüm ki; sevgili Eniştem yine dosyalarına gömülü hâlde. Mahkemelik olmuş davalara bilirkişilik yapıyor…

Kısaca mevzudan bahsetti; vatandaşımızın biri arabasını park için otoparka teslim etmiş…
Araç ne hikmettir yürümüş, yürütülmüş! Daha açıkçası çalınmış.
Olur ya, böylesi vakalar ne ilk ne sondur…
Lâkin işin orijinal yanı, bulunamayan kaskolu araca sigorta şirketi ödeme yapmam diyor!
Buyur burdan yak!

“Yahu kardeşim, nasıl ödemezsin?”,  “Poliçe primlerini tıkır tıkır ödemişim”…
Şirkette cevap hazır; “Sen derdini Marko Paşa’ya anlat, poliçeyi iyi okusaydın, yürü git!”

Enişte bey poliçeyi okudu, inceliklerinin altını çizdi ve on numara yakın gözlüklerine
ilâveten elinde tuttuğu pertavsız ile serpiştirilmiş tuzak maddeleri cımbızla topladı…
Ve dedi ki; işte ülkemizde “hukuk-adalet”…
Vatandaş ne yaparsa yapsın golü yiyecektir sigorta şirketinden!
Çünkü mevcut sistem tuzaklarla dolu, halkımız av…
Tecavüzcüyü aklayan Yargıtay, vatandaşı ofsayta düşürmekten müthiş haz alıyor haz!
Lâfı daha fazla uzatmadan tansiyon hapına uzandı!

Bayram günü bu konular gündemimize nerden mi girdi?
Terörle Mücadele Kanunu'ndan (TMK).

Hatırlar mısınız bilmem, eli yüzü düzgün yasa Fethullahçıyı, şeriatçıyı, Kürtçüyü
terörden yargılayabilmek için askerin baskısıyla ve siyasetin oybirliği desteğiyle
değiştirilmiş ve bugünkü hâlini almıştı.

Siz misiniz değiştiren? Bu yasaya dayandırılarak günümüzde içeri atılan kimler yok ki?
Ergenekon-Balyoz-KCK-Ayışığı-Yakamoz-Eldiven-Şık ve Şener…

Evet, Eniştemin sözünü ettiği hukuk-adalet sistemi böyle bir şey olsa gerek…
Kime niyet, kime kısmet!
“Zurnada peşrev olmaz…” derler ya...
Hele ülkemizde kime ne zaman ne çıkacağı hiç belli olmaz…
Bizim yasaların ipiyle de kuyuya inilmez!
İktidarın gücüne, dönemin rüzgârlarına yelken açar adalet…
Kimine kavun yedirir, kimine kelek!

Bu saatten sonra arabası buharlaşan vatandaşa mı...
Yoksa yıllardır içerde yatan paşalar, yazarlar, milletvekilliğiyle hayatları taçlanmış…
Bilcümle zevata mı üzülürsünüz?

Ah, canım memleketim sen nelere kadirsin!

  

Hiç yorum yok: