bir şair vardı, öğretmen

10 Kasım 2011

Yargılanan Tarih, Yargısız İnfaz!

.

Okul hayatım boyunca tarih öğretmenlerimden hiçbirini hatırlamıyorum…
Demek ki iz bırakmamışlar, hayâl meyal aklıma takılanlar olsa da…
Tarih dersi mi? Ben almayayım, hele hele de resmî üniformalısından.
Haksızlık etmeyelim…

Belki yürürlükteki mevzuat ezberci eğitimin doğal sonucudur.
Kim bilir, ideolojik de olabilir ama yine de sapmayalım münâfıklığa!


Halbuki şimdi öyle mi? Varsa yoksa tarih!
Televizyon programlarında bile en ilgi çekici olanlar geçmişe seyahat edenler.
Bardakçızadeyi bir kenara bırakıp, İlber Hoca’nın kibrini yok sayarsak…
Değme keyfimize, anlatıcıların ağzından bal damlıyor, biz de oluyoruz dört köşe.

Üstelik tarihin kutup yıldızı Halil İnalcık ile aynı çağı paylaşmak…
Aman da aman, kitaplarını okumak, "Devlet-î Alîyye"yi hatmetmek…
Hakikâten ayrıcalık, bulunmaz nimet.


Yeter ki merak edilsin dün ve geçmiş…
Takdîr edersiniz ki soyağacımızdan bahsetmiyoruz…
Meramımız gezegenimiz başta olmak üzere insanlığın serüvenini öğrenmek.


Sakın ha, “Ne işe yarar?” demeyiniz…
Tarihsiz bilinç köksüz ağaca benzer… İlk rüzgârda yerinde yeller eser.
Evet, tarih bilgisi başka, tarih kültürü bambaşka…
İlkinde Karlofça antlaşmasının 1699’da imzalandığını öğrenip geçersin sınıfı…
İkincisinde; XVII. yüzyılın başında Osmanlının neden geri vitese taktığını
şanzımandan idrâk edersin…
Ve Balkanlardaki toprak kayıpları üzerine derin derin düşüncelere dalıp yanıp tutuşursun!


Sonuç itibariyle tarih engindir, okyanustur…
Heves edip bir de kulaç atmayı, yüzmeyi öğrendin mi…
Alır götürür seni binlerce yıl öncesine…
Önce mağaraya sokar, sonra toprağa bağlar….
Ateş tekerlek derken çoktan başlamıştır köleci düzen!


M.Ö. XIII. yüzyılın başında imzalanır yazılı ilk antlaşma, adı Kadeş’tir...
Barış ise çağımızda, XXI. yüzyılda yaşadığımız coğrafyaya çok uzaktır!
Kan dökülür topraklarımızda, durmaz dinmez otuz yıl boyunca…


İşte böylesi zenginliklerle, acılarla doludur tarih dediğimiz hikâye…
Ciddiye alırsa toplumlar, aydınlık olur yarınlar…
Yok, bizim gibi medreseden beslenirse tarih kültürü, bir elde tespih, bir elde seccade…
Bilimden pusulan olmadığı sürece, dolaşıp durursun gündüz gece!
M. Kemal’i tanımadığın, ulemadan medet umduğun devirde…
Farkında bile olmazsın, rezil rûsva olursun cümle âleme, yedi düvele!


Gördünüz mü, bayram bitti açtık ağzımızı…
“Nerde kalmıştık” diyerek ufaktan ufaktan dokundurmaya başladık siyasete!


Yalnız tatil süresince okuduğum ve elimden düşürmediğim kitaplar
yakın tarihimizi silkeleyip itinayla temizleyenler oldu!

Anladığım kadarıyla bu tür eserler tek merkezden yayımlanıyormuş
Meğersem adı “Tarih Yargılama Merkezi” olup namı diğer “TYM” imiş…
Hem kitap-dergi-gazete çıkarıyorlar hem de televizyon oyuncusu imâl ediyorlar.
Dile kolay, ellerinin altında onlarca kanal…
Doğal olarak buralarda cazibeli, reytingi yüksek, ilgi odağı olabilecek,

sesi çok çıkan, ayarsız-düzeysiz özellikli elemanlara ihtiyaç var…

Dolayısıyla söz konusu kurum fabrikasyon maskotlar yetiştiriyor Tv'lere…
Nefis “Alçı” oymalı ürünler, soldan çarklı “Vassaf”lı, “Koçak”lı sanat eserleri,
II.Cumhuriyetimizin parlak mucidi Altanzadelerin kanatları altında halis Kütahyalı
kakmalar, çakmalar vs…vesaire!


Ellerinde iktidarın ampulü -çok pardon- tarihin feneri, necip halkımızı bir güzel aydınlatıyorlar!
Bayram süresince TYM yayınlarını okumak ayrı bir zevk, TYM mahsûlü çocukları
ekranlarda doya doya izlemek apayrı bir keyf!


Ben her ikisini de yaptım, kestiğim kurbanın yanı sıra Cumhuriyetin kurban ediliş
sahnelerini hayâlimde canlandırdım…


Darısı sizin başınıza, şefin tavsiyesidir efendim! Saygılarımla.

.

Hiç yorum yok: