bir şair vardı, öğretmen

07 Temmuz 2023

SON FASIL

 Küçük kentlerde yaşamanın ciddi avantajları da vardır.

Başta ulaşım, genellikle gidilecek menziller ürkütücü
mesafede değil.
Bu da ciddi anlamda zaman kaybını önlüyor.
Ayrıca günlük programlar rahatlıkla yapılabiliyor.
Örneğin Hasbahçe’de kahvaltı, öğle yemeği
Anadolu Mutfağı’nda…
Akşam için ise seçenek çok, eğer hafta sonuysa
Emin Efendi Konağı’nda canlı müzik kafayı dağıtmak
için fena olmaz.
Tabii tüm bu keyfin bir bedeli var.
Asgari ücret eksenli bir vatandaş için hayâl dahi
edilemeyecek  projeler.
Yine de yazalım dedik, en azından yolumuz bir gün
Amasya’ya düşerse elimizi cüzdanımıza atar mevcut
birikimimize göre hareket ederiz.
Tabii benim yaptığım her zaman olduğu gibi
gönül gezdirmek.
Üstelik bedava, ayrıca kişinin düşler dünyasının zengin
olması ufkunu da açıyor.
Serseri mayın gibi kâh orada kâh burada dolaşıyorsunuz.
Bir de çevreye zarar vermeden, kimseye askıntı olmadan.

Geçenlerde Kadıköy’de eski bir dostumla buluştum.
Sokak kafelerinden birine oturup birer çay ve kahve içtik.
İnanmayacaksınız ama 150 TL. hesap ödedim.
Sakın lüks havalı bir ortam sanmayın, Diyarbakır usulü
taburelerin üzerinde sokak sohbeti yaptık.
İşte ülkenin geldiği nokta.
Bu arada çarşıda dolaşırken bir şey dikkatimi çekti.
Bilenler bilir, Çiçek Pasajı’nın, Nevizade’nin eski
popülerliği yok.
Oralar tamamen başta Suriyeliler olmak üzere yabancıların
egemenliğine geçmiş durumda.
Bu bağlamda Kadıköy kısmen de olsa kurtarılmış bölge.
Dolayısıyla İstanbul ölçeğinde çekim merkezi.
Meyhanelerin çoğu da camlarına “İçki sizden mezeler bizden”
yazısını asmışlar.
Olacak iş değil ama oluyor işte.
İşletmeciler müşteri çekebilmek için içki kârından vazgeçip
mezelere yüklenmişler.
Tabii evlerde yapılan rakılar masalardaki yerini almış.
Dolayısıyla alan razı satan razı, herkes memnun.

İşte böyle dostlar, dar bütçeli bir emekli olarak yine de
hayatın güzelliklerini ıskalamamaya çalışıyorum.
Şikâyet etme özelliğim yok, iyimserliğimi de hiç kaybetmedim…
Daima umutlu oldum…
Üstelik halk düşmanı iktidara rağmen.
Tek sığınağım da kitaplarım ile müziğim oldu.
Ne yapalım, ülkemiz Ortaçağ karanlığını yaşıyor.
Siyaset baştan aşağı çürümüş durumda,
hele ana muhalefet partisinin hâlleri…
Rezilliğin dibini bulmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Ben de muhayyer makamından “Çile bülbülüm çile…”
şarkısını dinliyorum.
İyi geliyor yorgun yüreğime…
Peşinden de Münir Nurettin’in son faslı geliyor…
“Ey ömrüm, nasıl geçersen geç…”

Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: