bir şair vardı, öğretmen

30 Kasım 2013

Tarih affetmez!

 
 

 

 
 
Kaçıncı gidişim bilmiyorum, ama her ziyaretimde ayrı bir zevk alıyorum.
Uluslararası şöhreti her geçen gün artan Kariye Müzesi’nden söz ediyorum.
Doğum tarihi VI. yüzyıla (536) uzanan manastır, Ayasofya gibi Bizans
İmparatoru I. Jüstinyen döneminde inşa edilmiş, orijinal adı: Chora (Kora).
En önemli özelliği de Türkiye’deki kiliselerin içinde en fazla mozaik ve
fresklere sahip olması.
Dikilen minaresiyle 1511 yılından 1948’e kadar cami olarak hizmet etmiş…
Ve müzeye dönüşmesiyle birlikte turizmin gözbebeği olmuş.
Ne mutluluk, inançlara gösterdiğimiz saygı sevgiden ötürü kadirşinas
milletizdir vesselâm!
Keşke bu özelliğimiz başta siyasete, hayatın diğer alanlarına yayılsa diyeceğim
ama görünen köy kılavuz istemez, işimiz gerçekten zor!

Sağlık olsun, büyük ideallerin peşinden koşan gönlümüzü minik heveslerle
hoşnut etmek de ayrıca bir keyif…
Hele bir de İstanbul gibi hazinenin kucağında yaşıyorsanız.

Hiç unutmam, genç bir mühendis arkadaşım sormuştu…
“Kariye diye duyarız da, bu mekân nerde?”
Kendisi uzun yıllardır bu kentte yaşayan entelektüel, hemen hemen her
alanda bilgili, donanımlı, bilhassa kadın-aşk-sanat ve spiritüel mevzularda.
Vazgeçtim gitmesinden, adresi dahi bilmeyişine gerçekten çok şaşırmıştım!

Kora Karagümrük/Edirnekapı Fatih ilçesi sınırları içinde, surlara çok yakın.
Fırsat bulursanız gidin görün, dokunun duvarlarına…
Bir de Hz. İsa ile göz göze gelirseniz, emin olun Nirvana’ya ulaşırsınız…
Tabii benim gibi inancınız itikatınız varsa!
Ayrıca Tekfur Sarayı’na da komşu, selâmlayacaktım ama orası bugünlerde
restore ediliyor, inşallah bir dahaki sefere.

Bu kadar antik paylaşım yeter, şimdi gelelim asıl meseleye…
Yoksulluk akıyor tarihî dokuda, sur içinde, gerçek İstanbul’da.
Balat’ta, Fener’de, Çarşamba’da, Zeyrek’te, Ayvansaray’da…
Onca kültürel zenginliğe karşın bölge teslim olmuş açlığa, çarşafa!
Hani büyük Usta sık sık diyor ya; ulusal gelirimiz 11 bin kûsur dolar…
Gel de inan, dünya mirası coğrafyada küçük hayatlar yaşanıyor gecekonduda…
Aslında görünen manzara ne kadar hazin, yürek parçalayıcı…
Üstelik burası Adıyaman, Hakkari değil…
Canım İstanbul’umun tam orta yeri, kâlbi, ruhu, omurgası!

Hadi, dikilen gökdelenlere verdiğiniz izinlerle (belki ortağısınız)
bu güzelim kentin siluetinin içine ettiniz…
Kara çarşafı gösterip türbanı benimsettiniz…
Eski eserlere saygı adına yaptığınız restorasyonlarla epey takdir topladınız…
Hepsine eyvallah!
Ya insan, insanımız?
Utanmadan, sıkılmadan makarnaya-kömüre mahkûm ettiniz ki…
Yüzde elli değil yüzde doksan oy verse bile…
Asla tarih affetmeyecektir, emin olun!

Macit CÜNÜNOĞLU

.

Hiç yorum yok: