bir şair vardı, öğretmen

22 Kasım 2013

Heraklit'ten Gezi'ye...

Macit CÜNÜNOĞLU
22/11/2013 08:36

 

 
 
Nerden tanıştık, nerden okuduk?
Hadi okuduk diyelim, bir de benimsedik, yaşam felsefemiz yaptık.
Efesli Herakleitos’tan söz ediyorum ve bizden, bir kuşaktan.
Adam bu topraklarda, Ege’de 2500 yıl önce yaşamış filozof, MÖ. 535-476
Hayatın sırlarına ilişkin önemli tezler ortaya koymuş, hatta görüşleri Batı
felsefesinin dinamik yapısını ve sistematiğini oluşturmuş.

İzninizle bu düşüncelere kısaca göz atalım…
Başta evreni açıklıyor;

“Bütünün kendisi olan bu kozmosu ne bir tanrı, ne de bir insan meydana getirmiştir.
O, daima belli ölçülere göre yanan, belli ölçülere göre sönen ezeli ve ebedi ateştir.”
  

Buluğ çağının içinde debelenirken, bak şu beyefendinin söylediklerine?
Tüm değerlerimizi alt üst edip yaradılış teorisini yerle bir ederken
işin içine bir de ateşi sokuyor, herhalde Büyük Nova patlaması olsa gerek!
Kulakların çınlasın Stephen (Hawking), senden 25 yüzyıl önce sergilenen
gerçekleri “Zamanın kısa tarihi” kitabında yeniymiş gibi nasıl da pazarlamıştın?
Neyse, Heraklit (kısaca) dedemizin dünya görüşünden pek bir keyif aldık…
Ve biat ettik, artık çözülmüştü evrenin sırları, ondan sonra gelsin zıtların birliği,
evrim yasaları vesaire!
 
Bizler antik çağın düşünsel yapısını keşfetmeye çalışırken imdada
“Kızıl Kafalı Filozof” yetişti…
Adı Georges Politzer, Macar kökenli Fransız, Marksist yazar felsefeci.
Kitabının adı “Felsefenin Temel İlkeleri”, bir devrin kutsal kitabı!
Okumayanı insan yerine koymuyorlar, oku, beyinsel sınıf atla!

Neydi o devirler, hele Sokrates?
O da apayrı bir dünya, öğrencisi Platon, onun da öğrencisi Aristoteles
Büyük İskender’in hocası, şimdi aklıma geldi; günümüz siyasilerinin
felsefeci danışmanı var mıdır?
Hiç sanmam, olsa olsa onların iş adamı, müteahhitlerle dostluğu vardır…
Belki birkaç tane ulema, ne de olsa atalarımız “Dünyada mekân, ahirette iman” demişler!

Evet, bütün bu konulara neden değindim?
Açıklayayım efendim, daha dün bir gençle tanıştım, otuz yaşlarında…
Sırrı Süreyya’nın danışmanıymış, peşinen söyleyeyim; tek kelimeyle hayran kaldım.
Müthiş donanımlı, full aksesuar, anlamak için dinleyen, empati düzeyi yüksek…
İçimden yakışır dedim kamyoncuya, helâl olsun!

Ancak birazcık da kıskandım!
Her bir b.ka maydanoz olduk, dünyayı anlamaya çalıştık, Zimbabve’den Nikaragua’ya,
Kamboçya’dan Eskimo’lara kadar her türlü devrimci hareketle ilgilendik…
Yalnız çocuklarımızı, canlarımızı siyasetin dışında tuttuk.
Çünkü yenilmiştik, hem de ağır bir yenilgi, bedeller ödenmişti…
Yitirilen yoldaşlar, sakat kalmalar, alçak sürünmeler, sürgünler…
Bir de duvarlar yıkılınca, top yekûn altında kaldık!
Düştük gelecek derdine, muhannete muhtaç olmama kavgasına…
Biz çektik, bari onlar çekmesin…
Başlarım lan devrimci siyasete, oğlum kızım doktor, mühendis, bilim insanı olsun…
Bir kaçı da sanatçı, en başarısızı da devlet memuru!

İşte, bir kuşağın yaşanmış hazin hikâyesi…
Neyse ki “Gezi ruhu” çıktı piyasaya, üç beş ağacın, yılların birikimi sayesinde…
Derin bir nefes aldık, belki kazancımız teselli ikramiyesi…
Varsın olsun, en azından gözümüz arkada gitmeyeceğiz!

Hiç yorum yok: