bir şair vardı, öğretmen

11 Mayıs 2023

İSTANBUL'DAN BERLİN'E...


Siyasetin dipsiz kuyusunda gezinmektense müziğin
eşsiz dünyasına sığınmak evlâdır.
Tabii bu benim düşüncem,  ayrıca birilerine ayar vermek
ne haddime, kendi yolumda sessiz sedasız yürümeyi
tercih ederim.
Nitekim an itibariyle klarnet soloları dinliyorum.
Araya da kanun taksimleri koyuyorum.
Nedense bu tür enstrümanların tınısı ruhumun
derinliklerine işliyor.
Belki de bu sabah fazla duygusalım.
Bazen de romantik hâllerim tavan yapar, şikâyet de etmem.

İşte tam burada sizlerle Almanya seyahatimi paylaşayım.
Yıl: 1999, Berlin’deyim.
Otel rezervasyonum tamam, Karl Marx bulvarı
Rosa Luxemburg caddesi üzerinde.
Ne de olsa kan çekiyor.
Kentin tam ortasındayım, meşhur duvar yıkılalı on yıl olmuş.
Meraklı bakışlarla geziniyorum.
Eeee, kerahat vakti de gelmiş…
Gözüme çarpan ilk bara daldım.
Canlı müzik de var, piyano-kontrabas ve klarnet.
Ohhh, misss!
Barmenden bir duble rakı istedim, dedi ki “yok”…
Belli ki Türklerin uğrak yeri değil…
Anında viskiye çevirdim…
Ama orkestra o kadar güzel çalıyor ki…
Bir an için kendimi  New Orleans’ta sandım…
Resmen caz yapıyorlar,  tabii zevkten dört köşeyim.
Louis Armstrong’dan birkaç parça istedim, sağ olsun çaldılar.
Derken efendim artık ikinci uğrak yeri vakti geldi çattı.
Anında kendimi Türk mahallesine attım.
Kreuzberg, sanki İstanbul semti.
Bankalarımızdan tesettür giyim satan mağazalara kadar.
Bir farkla, İslami işyerlerinin pek çoğu sex shoplarla yan yana.
Ne güzel dünya, “işte laiklik işte seküler hayat” dedim.
Ve “Dostlar meyhanesi”ni  bulmam zor olmadı.
Bingöllü Haydar’ın yeri, ocak başı, raflar aslan sütü dolu.
Ailecek işletiyorlar, karı-koca ve çocuklar.
Bir de garson kız var, Rus göçmeni…
Ama bir içim su, sanki cennet hurileri kadrosundan.
Haydar’ın himayesine sığınmış gibi duruyor, hafif kuma pozisyonları.
Neyse, beni ilgilendirmez, Allah sahibine bağışlasın…
Bir kebap, mezeler ve bir de 35’lik söyledim, başladım muhabbete.
Aman da aman, ne de özlemişler memleket sohbetlerini…
Bende lâf çok, konuştukça konuştum ve gecenin ilerleyen
saatlerinde ant içip ayrıldık.

Geldim otelime, Alman vatandaşlığına geçmiş Kürtler işletiyor.
Aile şirketi, Vanlılar.
Eski bina, mükemmel restorasyonla beş yıldızlı hâle getirmişler.
Konfor, temizlik, teknoloji mükemmel.
Odalar harika, sanki evimdeyim.
Ancak sayılı günler çabuk biter.
Döndüm İstanbul’uma, aşkıma…
Aradan geçmiş on dört yıl, Almanya maceram hâlâ aklımda…
Hele de o klarnetin sesini asla unutamam…
Bu duygular içinde açtım YouTube, buldum Hüsnü’yü…
“Ah İstanbul” parçasını dinliyorum.

Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: