bir şair vardı, öğretmen

22 Mayıs 2023

DÜŞÜNCENİN IŞIĞINDA

 “Nokta” başlıklı yazım tahmin ettiğim gibi zamansız bulundu.

Olabilir, ancak oldu bitti testi kırılmadan fikir beyan etmeyi severim.
Bazen de kendimi kilisede nikah kıyan papaz gibi hissederim…
Ve çiftlere derim ki, “ya şimdi konuşun ya da ömür boyu susun.”
Dolayısıyla aklıma gelen ilk düşüncelerimi sizlerle paylaştım.
Bu arada ben de biliyorum ki görüş ve yorumlarımın etkileri
bu sayfa ile sınırlı.
Neticede YouTube üzerinden yayın yapmıyorum, milyonlarca
takipçim de yok…
Kanaat önderi de değilim, sadece okyanustaki bir damla gibi
tarihe not düşüyorum.
Nitekim Kemal bey ikinci tur söylemleriyle makas değiştirdi,
Kürt oylarını hesaba katmadan milliyetçilik kulvarına sürüklendi.
Yani Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma hali.
Tüm bu olumsuz gelişmeleri yazmayayım mı?
Veya susma hakkımı kullanıp goygoycu kervanına mı katılayım?

Yok arkadaş yok, bu işler beni bozar, ahlakıma ters düşer.
Ayrıca dokuz köyden kovulacağımı bilsem de doğruya doğru,
eğriye eğri deme gibi bir hasletim var….
O nedenle aklıma geleni, hissettiklerimi yazmak zorundayım.
Üstelik sade bir vatandaşım, ne politikacıyım ne de siyasetten
beklendim var…
Derdim hepimiz gibi ülkemizin geleceği, yarınları.
Ama söz hakkımdan da asla vaz geçmem.

Şimdi aklıma geldi, sene 1977…
Ankara’da DİSK’e bağlı bir sendikanın yöneticisiyim.
Daha doğrusu “Eğitim Basın-Yayın Dairesi” başkanıyım.
Doğal olarak çıkarttığımız gazetenin yazı işleri müdürüyüm.
Bir gün sendikaya Ağır Ceza Mahkemesi’nden tebligat geldi.
Hakkımda meşhur 141-142’den dava açılmış, duruşmaya
davet ediyorlar.
Suçum komünizm propagandası yapmak!
Kalktım gittim, bir savcı üç hakimin önündeyim.
Hepsi ağır abi, ben gencim.
Mahkeme heyeti başkanı sordu: “Suçunu biliyor musun?”
Tek bir yanıt verdim: “Evet, düşünmek.”
Derken duruşma ertelendi, bir yol sonra da beraatle sonuçlandı.

Demem o ki düşünceden korkmamak lazım…
Yeter ki medeni ve insani olsun.
Elbette eleştiri yapılacaktır, seviye düşmeden her türlü görüşe
sonuna kadar saygılıyım…
O da bir noktaya kadar, ne zamanki Tayyip güzellemesi üzerinden
hakarete varıyor, işte o zaman ben yokum.
Ve gereğini yapıp kırmızı kartı anında gösteriyorum.
Ayrıca seçim dönemlerinin gelip geçici olduğunu biliyorum.
Bu nedenle gönül kırmaya, dost kaybetmeye hiç gerek yok.
Sonuç itibariyle Tayyip de bizim, Kemal de…
Belki HÜDA-PAR’ı kucaklayamam ama ona da bir iyilik düşünürüm…
Ne de olsa Gonca Kuriş’i severdim…
Bir devrin televizyon gülüydü…
Feminist İslamcıydı, kadın haklarını nasıl da savunurdu?
Samimiydi, sahiciydi…
Ama karanlık ellerin domuz bağına kurban gitti…
Ve o eller şimdi parlamentoda…
Ülkenin kaderini belirleyecekler…
Yaşasın Türk tipi demokrasi, sen nelere kadirsin…
Ne öpmeye gelirsin ne de sevmeye!

Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: