bir şair vardı, öğretmen

19 Haziran 2023

AMASYA GEZİNTİLERİ

Amasya muhabbetini o kadar çok abartmışım ki,
dün bir dostum telefonla aradı.
Beni kahve içmeye bağına davet ediyor.
Elbette İstanbul’da yaşadığımı hatırlattım ve
nazik davetine teşekkür ettim.
Evet, sık sık doğduğum topraklara seyahat ediyorum.
Elimde değil, bedenimden azade gönlüm müthiş bir heyecanla
Yeşilırmak vadisine koşarak gidiyor.
Bu durum hoşuma da gitmiyor değil.
Ne de olsa süresi kısa da olsa onca yaşanmışlık var.
Üstelik hafıza kayıtlarım öylesine dolu ki zaman zaman
yer açmak için resetliyorum.
Tabii ki hepsini değil, lüzumsuz olanları.
Ama beyinsel depomda demirbaşlar her daim mevcut.
Öncelikle Selağzı merkez olmak üzere tüm sokak ve mahalleler.
Sonra dağlar geliyor, elbette keşfettiklerim.
Ve giderek çevreye açılıyorum…
İlçelere, köylere, mezralara.
Fakat Akdağ’a bir türlü çıkmak nasip olmadı, hâlâ yanarım.
Lâkin çocuk yaşta yaşadığım arkadaşlıkları unutamıyorum.
Okul sıralarının yarattığı heyecanlar, mahalle aralarında
top koşturmalar…
Bir de Çolağın bağı efsanesi…
Bir yığın gence ev sahipliği yapmış toprak saha.
Bugünden bakınca hayâl gibi geliyor, sanki düşler dünyası.

Evet, Amasya gerçekten özellikli bir kent.
Yalnızca tarihi, bereketli topraklarıyla değil insan
malzemesiyle de zengin.
Hatırlıyorum da yaşadığım dönemde ne renkli kişilikler tanıdım.
Bir çoğunu hâlâ sevgiyle yad ederim.
Tabii göçüp gidenleri de saygıyla anarım.
Özellikle Beyazıd kütüphanesi bir devrin Oxford’u gibiydi.
İki işlevsel salonu vardı, biri gençlerin diğeri çocukların.
Mumyalar da henüz Müze’ye taşınmamıştı…
Komşumuzdu, hemen yanı başında mücellithane vardı.
Yakutiye mahalleli  Cudi abi eski kitapları yeniden ciltler,
hayata döndürürdü.
Sahi bir zamanla okullarda El-İşi dersi vardı.
Güzel yazı, cilt yapma, albüm üretme vb.
El becerisini pratik zekayı geliştirici eğitim sistemiydi ama
çabuk vazgeçildi.
Onun yerini robotik dersler aldı, ne demekse?
Kütüphanenin müdürü Muammer beydi (Ülker), daha sonra
Süleymaniye’nin genel müdürü oldu.
Rahmetli babamın sevdiği bir kişiydi, sık sık makamında ziyaret eder
tarihsel sohbetler yaparlardı, tabii ben de yanında.
Arapça, Farsçayı sular seller gibi bilirdi…
O da bu dünyadan göçtü, nurlar içinde yatsın.
Fakat külliyenin bahçesindeki asırlık iki çınar her zaman
ilgimi çekerdi.
Gövdenin içi çürümüş, çeperleriyle hayata tutunmaya çalışıyor.
Heybetli dallar budaklar, semaya el sallayan yeşil yapraklar.
Hele şadırvan, namaz vakitleri öncesi âdeta bekleme salonu.
Aman tanrım, çocukken orada büyüklerin anlattığı ne
hurafeler dinledim, cinli perili hikâyeler…
Ruh sağlığımı bozar rüyalarıma girerdi.
Neyse, hayat zaten masallar manzumesi değil mi?
Yarın kaldığım yerden devam ederim Amasya muhabbetine…
Şimdilik hoşça kalın değerli dostlar.

Macit CÜNÜNOĞLU


Hiç yorum yok: