bir şair vardı, öğretmen

22 Haziran 2023

SESSİZ HAYATLAR

 İnsanın yakınları ölünce üzülür.

Ya hastalıktan ya da yaşlılıktan kaybetmişsinizdir.
Bir de deprem, sel, çığ gibi doğal felaketler var.
Burada da yapacak bir şey yok sadece sorumluları suçlarsınız…
Ama giden gitmiştir.
Sonuncu olarak da trafik veya her türlü kaza akla gelir.
Bu da piyango işidir, herkesin başına gelebilir.
Netice itibariyle kara talih, kader deyip atlatmaya çalışırsınız.
Şimdi gelelim kentlere, özellikle Amasya’mıza.
Buralar da insan gibi yaşayan canlı organizmalar değil midir?
Tarihi dokusu, mimarisi, sokakları caddeleri…
En önemlisi de mahalleleri.
Öyleyse yakın geçmişimize bir uzanalım...
Örneğin Gümüşlü mahallesi çocuklarının oyun alanı
caminin avlusuydu.
Aynı şekilde Mehmet Paşalılar Çörekçilerin önündeki boşlukta
günlerini geçirirlerdi.
Herkisliler İlâankaya’nın yanı başındaki geniş arazide…
Çilehanelilerin zaten keyifli bir top sahası vardı.
Savadiyeliler kilisenin ören yerinde…
Afırönü, 55 evler tarafı Çolağın bağında…
Şamlar-Tatarlar Büyük Ağa medresesinin avlusunda…
Kuba-Dere mahallelileri ayrı tutmak lazım…
Onlar yüksekten uçar Çakallar’ı arka bahçeleri kabul ederek
Tarzan geleneğini özgürce sürdürürlerdi.
Beyazıd paşa, Hatuniyelilerin ise yeteri kadar boş arsaları vardı.
Gök medreselilerin Hacılar meydanı, İstasyonluların dalların
dibi zamanın en ünlü mekânlarıydı.
Peki, n’oldu buralara?
Deprem mi oldu, seller mi yıktı veya Vermiş’ten
çığ mı düştü?
Yoksa devletin kararıyla mı tarumar edildi?
Olacak iş değil ama cahil, Vandal ruhlu belediye başkanları mı
şirin şehrimizin idam fermanını imzaladı?
Evet, maalesef eski Amasya yok artık.
Evler, sokaklar, mahalleler tarihe karıştı…
Yalnız fotoğraflar da, bir de hafızalarımızda yaşıyor.
Ne yazık ki hayatımızın önemli bir bölümünün geçtiği
zaman dilimini çaldılar.
Çocuklarımızın, torunlarımızın dünyasını yıktılar…
Üstelik bu barbarlığı seçtiğimiz adamlar yaptı.
Utanmadan, sıkılmadan, yüzleri kızarmadan…
Ve hiçbir sorumluluk duygusu hissetmeden…
Ve yüksek tepelerden baktılar memleketimize…
Göğüslerini gere gere gurur duyduklarını ifade ederek!
Yeşilırmak utandı, camilerin bahçesindeki çınarlar
üzüntüden sessizliğe büründü…
Duyarlı yürekler kan ağladı, mezardaki ölüler şahit olduklarına
daha fazla dayanamayıp kent dışına, Tekir dedeye taşındılar…
Geride buz gibi soğuk gri apartmanlar kaldı…
Enkaz desem enkaz değil, çocuklar yine var…
Bu kez bahçelerde, ağaç tepelerinde, top peşinde değil…
Büyük bir yalnızlık duygusuyla beşinci katın penceresinden bakıyorlar…
Cam arkasından, sokaklar otoparklar araba dolu…
Büyük felaketten canını kurtaran dut ağacı onlara el sallıyor…
Ve sesleniyor:
“Gelsenize yanıma, çıksanıza dalıma, toplasanıza meyvelerimi,
karadutların en lezzetlisini…”
Ne yazık ki çocuklar duymuyor…
Dört duvar arasındaki yaşamlarına çoktan geri dönmüşler…
Ellerinde I-Pet’leri…
Çağın oyuncağı, sihirli dünyaları…
Sevgisiz, arkadaşsız hayata devam ediyorlar!
Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: