bir şair vardı, öğretmen

13 Haziran 2023

GEZİNİN ARDINDAN

 Amasya’da doğup büyüyen herkesin bir camisi vardır.

Mahallesinde, evine yakın.
Yetişkinliğine kadar Berat kandilinden başlayıp teravih namazına
uzanan bir yığın anı biriktirmiştir.
Belki de Kuran kursuna bile gitmiştir.
Ben de gittim, o da babamın zoruyla.
Hatuniye camisinin bitişiğindeydi.
Süphaneke’ye kadar da geldim.
Ne zamanki İbrahim hafız bir öğrenciyi öyle bir tokatla yere serdi ki,
bu şiddet kurstan soğumama sebep oldu.
Ve o yaşlarda da karar verdim, bu işler bana göre değil.
Dolayısıyla protesto ederek tüydüm.
Bir daha da önünden bile geçmedim.
Bu ne be, evde sopa okulda sopa…
Bir de gönüllü gittiğin kursta sopa…
Demek ki anarşizmin tohumları o yaşta yüreğime serpildi…
Ve sonradan da epeyce gelişti, ta ki hapislere düşene kadar.
Vaziyet bu, gençler bilmez, böyle bir neslin ürünüyüz.
Bu arada günümüze, on yıl öncesine gidelim mi?
Mayıs ayında Gezi olayları başlamış, Haziran’da doruklara tırmanmış.
Sultanımız diyor ki, parktaki ağaçları keseceğim,
yerine de Topçu Kışlası yapacağım.
Oldu canım, başka bir arzunuz?
Elbette İstanbul halkı bu projeyi yemedi, isyan bayrağını açtı.
Ve binler on binler oldu, sonra yüz binler…
Nihayetinde de milyonlarca protestocu Taksim’e akmaya başladı.
O tarihlerde Fethullah hazretleri iktidar ortağı…
Eli kolu uzun, polis adliye hizmetinde.
Tomalarla, coplarla, biber gazıyla saldırdılar halkın üzerine…
Genç bedenler düştü meydanın orta yerine.
Gözyaşları sel olup aktı, ama saray kibirli ve mağrur…
Ve de zalim, gaddar…
Ben de kambersiz düğün olmaz hasebiyle her gün Taksim’deyim.
Ne de olsa anarşizmin şehvetini çocuk yaşta öğrenmişim.
Gece gündüz demeden ver elini Gezi parkı.
Bir de yeni fotoğraf makinesi almışım, Canon 550D…
Sirkeci’den, ilk taksitini de daha ödememişim.
Direnişçiler arasında gezinip duruyorum…
Amacım bol bol fotoğraf çekip sergi açmak.
Çarpıcı kareler de yakalıyorum, ancak gencin biri
“polis” deyip üzerime atlamaz mı?
Makinamı elimden aldığı gibi yere fırlattı…
Kalp damarıma stent takılalı bir hafta olmuş…
Kavgaya tutuşacak halim de yok, ve devrimci kardeşim
makinemi aldığı gibi kaçtı.
Yüzlerce gencin önünde.
Tabii tansiyonum tavan yapmış, park içindeki
seyyar revire kaldırıldım…
Sonra da kendimi tanıtma pozisyonuna geçtim…
Neyse, lütfedip ikna oldular da pohpohlama sürecine geçtiler.
Alın size yaşanmış bir gezi hikâyesi.
Elbette karakola gitmeyi düşünmedim…
Çünkü kol kırılır yen içinde kalır anlayışıyla yetiştik…
Ama içim sızlamadı dersem yalan olur…
Saldıran devrimci yoldaşım, giden ilk taksitini ödemediğim
fotoğraf makinam…
Hepsinden önemlisi de “polis” sanılmam…
Ne kadar dramatik bir durum…
Vallahi o gencin yaptığını Çorumlu yapmaz desem de
iş işten geçmişti…
Büyük bir acıyla vapura binerek evin yolunu tuttum...
Lakin içimden bir ses hâlâ haykırıyordu...
Diyordu ki:
“YAŞASIN GEZİ DİRENİŞİMİZ.”
Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: