Bugün pazar, Pirler Parkı'ndayım.
Mevsim kış, aralık ayının başları.
Ama hava limonata gibi.
Tatlı bir serinlik var, anlayacağınız tam gezme havası.
Aslında niyetim Belediye Parkı'nda vakit geçirmekti.
Biliyorsunuz Taşovalı Başkan Amasya turizmine sınıf
atlatacağım diye güzelim parkı Hilton Grubu'na peşkeş çekti.
Ve inanır mısınız küçük bir azınlığın dışında kimsenin de
sesi çıkmadı.
Ve kent hafızası dediğimiz güzelim parkımız yok edildi.
İşin tuhafı Hilton da inşaatı tamamlamadan tüydü giti.
Neyse, aklımın ermeyeceği işler, alan razı veren razı...
Benimkisi kuru b.ka su serpmek!
Öyleyse dönelim Pirler'e,
Semaverimi söyledim.
Ayıptır söylemesi Galip ustadan birkaç çörek almıştım,
tesadüfen de Prinççi Caddesi'ndeki bakkalda halis köy
peyniri buldum.
Oh, daha ne isterim.
Demli çay eşliğinde kendime ziyafet çekmeye başladım..
Ki yan masada oturan esmer aile dikkatimi çekti.
Huyumdur, ya da faydasız merakımdan olsa gerek;
lâf atmakta gecikmedim;
-- Nerelisiniz, Amasyalı mısınız?
-- Hayır amca, Suriyeliyiz.
-- Yapma yav, Suriye'nin neresinden, bir de Amasya'ya
geleli çok oldu mu?
Evet, tahmin edeceğiniz gibi muhabbet derinleşmeye başladı.
--Yeni geldik, bizler Alevi Araplarız yani Nusayriyiz. Lazkiye'den gelip yerleştik bu topraklara.
Kurşunlu Mahallesi'nde oturuyoruz...
Dedikten sonra zurnanın zırt dediği yere geldik.
Bu aile de (anne-baba ve iki kız çocuğu) bizim terörist
dediğimiz Colani'nin (Şarık Tara) örgütünün kurbanı
olmuşlar, HTŞ militanları Lazkiye bölgesinde yüzlerce
Aleviyi katletmişler.
Bunlar da can korkusuyla Amasya'ya kadar uzanmışlar.
Daha önce gelen akrabaları da varmış.
Tabii, hiç beklemeden masaları birleştirdik.
Baba Emir, anne Ayşah, çocuklar Amira ile Alia...
Dünya tatlısı, zeytin gözlü şeker gibi çocuklar.
Baba Emir Lazkiye Üniversitesi işletme bölümü mezunu.
Amasya'ya hayran kalmış, özellikle tarihi dokusuna.
Pazarcılık yapıyormuş, işlerinden şikâyetçi değil, evde tencere kaynıyor diyor.
Gel de üzerinde düşünme?
Amasya küçük yer, 1200 civarında Suriyeli yerleşmiş.
Ama dikkat çekiyor.
Hele hele de ırmak boyunda geziniyorlarsa bazı vatandaşlar kent düşman işgalindeymiş hissine kapılıyor.
Tabii bu duygu farkında olmadan hemşerilerimi ırkçılık
tuzağına çekiyor.
Herkes bir anda Ümit Özdağ, Yılmaz Özdil oluyor.
Din kardeşliği falan rastgele, 'Ne mutlu Türküm diyene!'
sloganı eşliğinde Suriyeli mültecilere cihat açılıyor.
Ciddi anlamda iktidar partisinin göç politikası yerden yer
vurulmuyor, empati sıfır!
Sadece 'karşıyız' duygusu besleniyor.
Neyse, Suriyeli Emir'le epeyce sohbet ettik.
Daha doğrusau zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.
Fakat ben çok keyif aldım.
Şöyle ki insan tanımak, can cana muhabbet etme her daim
favori eylemdir.
Bir de hayata gülümseyerek bakabiliyorsan;
bir sitem yolla Allah'a, coğraflaryayı insan evladının kaderi yaptığı için.
İyi pazarlar efendim, kalın sağlıcakla.
Macit CÜNÜNOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder