Ne zaman Amasya hakkında bir şeyler
yazmaya kalksam sınırlarım bellidir.
En kestirme ifadeyle İstasyon ile Cülûs Tepe arasından öteye geçemem.
Elimde değil, hafızama İstasyon ile Kuş köprü arası nakşolmuştur.
Tabii tarihi Amasya deyince de ilk akla gelen coğrafya burasıdır.
Güneyde Kurşunlu, kuzeyde 55 Evler gençliğimde inşasına tanık olduğum mahallelerdir.
Ama Beyazıt Paşa, Ahır Önü kentin
eski yerleşim yerleridir.
Hatta şehrin ilk futbol sahası Lokman dağının eteklerinde bulunan kaya mezarının ön tarafındadır.
Elbette o devirlerde Çolağın Bağı da gerçek bir bağdı, her türlü meyve ağacını
toprağında barındıran.
Kentin merkezi kabul edilen Selağzı ise
o zamanlarda da popülerdi.
Sinan Hamamı ortada, çevresi işyerleriyle dolu.
Henüz Zafer Otel, Cafer Ağa'nın bulunduğu apartman inşa edilmemiş...
Kocacık çarşısı cıvıl cıvıl, gerçek anlamda
Amasya'nın Beyoğlu'su.
Hükümet köprü yeni açılmış, baş tarafını tutan Şehir Kulübü kent eşrafının
yegâne lokali.
Hele lokantasında, içki masalarında ne dedikodular yapılıyor; bir bilseniz...
Mahalle sokaklarında, kapı önlerinde teyzelerin muhabbetini edebi eser diye öpüp başınıza koyarsınız!
Yine de edep adap, yol yordam, hürmet
suhulet bakımından hasret kalınacak devirler.
Radyoda Müzeyyen Senar, Nesrin Sipahi...
İnce saz heyetinde Udi Hrant şef...
Kadroda Şükrü Tunar, Selahattin Pınar ve ölümsüz bestekâr Sadettin Kaynak...
Şevket Bey Sineması'nda dev afiş:
Baş rollerde Zeki Müren ile Cahide Sonku.
Film: ''BEKLENEN ŞARKI''
Sahi, o tarihlerde kimin aklına gelirdi büyük alt üstler yaşanacağını...
Menderes ve arkadaşlarının zalimce asılacağını, darbe üstüne darbe...
12 Eylül karanlığının ülke üzerine kara bulutlar gibi çökeceğini, Diyarbakır işkencehanesinde Kürt sorununun temellerinin atılacağını...
Hepsi oldu, ve tonton bir takunyalı halkın ezici çoğunluğunun oylarıyla başbakan seçildi.
12 Eylül faşizmini de arkasına alarak
hiç bir hazırlığı olmayan ülkeyi uluslar arası kapitalizme eklemledi.
Aman da aman, toplum bir mutlu oldu...
Zaten hazırmış, Mc Donald önlerinde kuyruklara girdi, AVM gezmeyi ibadetle
eş değer tuttu, daha düne kadar içmeye ayranı yoktu, tuvalete Mercedes'le gitmeye başladı.
Artık asr-ı saadet devri yaşanıyordu.
Hiç unutmam, Kütüphane Müdürü Dursun hocam ırmak kenarındaki güzelim evini satıp parasını baş pezevenk Kastelli'ye yatırdı...
Neymiş efendim; çok faiz veriyormuş!
Netice: Tabii ki hüsran, üç kulluvalla
bir Fatiha...
Sonra Tansulu, mafyalı, Susurluklu, faili meçhullü, vurgunlu, kapkaçlı YÜZSÜZLER DEVRİ başladı...
Hatta, bu dönemde eczacı Oğuz'un Yeniköy'de öğretmenlik yapan becerikli karısı Sıdıka tekstil işine gerdi, ihracat ithalat işlerinden kazandığı parayla beş yıldızlı Movenpick otelini kurdu.
Sonra mı?
Elbette battı, senaryonun final sahnesini de kocası Oğuz'u terk ederek eski sevgilisi Asil Nadir'in kollarında çekti.
Yaşıyorsa Allah selâmet versin; iyi bilirdik kendisini!
Derken efendim mevzu nereden nereye uzandı?
Daha Tayyip ustaya, AKP'li yıllara bile gelemedik.
Hâlbuki bugün Şehir Kulübü balkonunda iki tek atıp eski günleri yad edecektim...
Ancak her Amasyalıda olduğu kadar mebzul miktarda fesatlık, münafıklık bende de var...
Baksanıza meslektaşım Sıdıka'yı kıskanıp
hakkında neler yazdım...
Hiç yakışmadı bana...
Lütfen yazdıklarımı yok sayın...
Bir dahaki buluşmamızda daha mazbut yazılarımla karşınıza çıkacağım...
Şimdilik hoşça kalın.
Macit CÜNÜNOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder