22 Aralık 2025

ANILARDA YOLCULUK

Bugün İstasyon köprüden Amasya'ya giriş yaptım.
Niyetim Üçler üzerinden Hacı İlyas Mahallesi'nin sokaklarında dolaşmak.
Mahalleye adını veren Hacı İlyas da ünlü bir hekim ailesine mensup olup, Çelebi Sultan Mehmed'in hekimbaşısı Sabuncuoğlu Mevlâna el-Hâc İlyas Çelebi Bey'in torunudur.
Fakat bu mahallenin çocukluk anılarımdaki yeri ayrıdır.
Çünkü rahmetli Muammer Palamut'un dedesi babamın dostuydu.
Hatta uzaktan olsa bile akraba olabiliriz.
Ancak doğrulama şansım yok, ben hariç herkes toprağın altında.
Palamut ailesi şekerciydi.
İmalathaneleri oturdukları evin arkasındaydı.
Ellili yıllarda babam bu eve beni sık sık götürürdü.
Aman tanrım, ne mutluluk.
Bütün ev akide şekeri kokuyor, mis gibi.
Arka tarafta ustalar mermer tezgâh üzerinde her türlü lokum ve şekerlemeyi üretiyorlar.
Bir çocuk için bundan daha keyifli ortam olabilir mi?
O nedenle Hacı İlyas Mahallesi denilince aklıma ilk gelen şekerci dededir, aile dostumuz.

Sonra da komşusu İmaret, orijinal adıyla Sultan Beyazıd Külliyesi.
Öncelikle caminin girizgâhında bulunan 
yeşil mermerden monte edilmiş deprem silindirlerine her dokunuşumda heyecanlanırdım.
Büyük bir ciddiyetle, hatta deprem mühendisi edasıyla her uğradığımda onları çevirir; bina da çökme var mı yok mu diye kontrol ederdim.
Oysa cami 39 Erzincan depreminde vurgunu yemiş, ağır hasarlı.
Bahçesi taşlarla dolu, ustalar restorasyon 
çalışmaları yapıyor.

Lâkin külliyenin en sevimli mekânı kütüphanesiydi.
Özellikle çocuk bölümünde okuma hevesimizden dolayı zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık.
Büyükler bölümüne geçerken de Müdür Muammer Ülker'i saygı ile selâmlar 
daima güler yüzlü Dursun amcamıza
(O tarihlerde Müdür Muavini) uğrar, 
ikram ettiği nane şekerlerini geri çevirmezdik.
Sonra da büyük salon, sanki Oxford'dayız...
Raflarda cilt cilt kitaplar, bazıları korunmaya alınmış, camekânların içine gizlenmiş...
Buna rağmen el yazması Kur'an bir tarihlerde kütüphaneden çalındı ya...
Üstelik kilitli odadan...
Hırsızlıkta Ayşegül Nadir'in parmağı olduğu söylendi...
Ama doğru ama yalan, neyse ki bulunduğunu duymuştum.
O nedenle bu tür yerlere personel alınırken geçmişi bir kere değil kırk kere incelenmeli...
Yoksa tarih kültür tanımayan açgözlü yamyamlar Topkapı Sarayı'ndan Kaşıkçı Elması'nı bile çalarlar...
75 kilo altını yurt dışına kaçıran Adliye personeli gibi!
Aman dikkat!
Zaten Berlin, İngiltere, Moskova, Paris, New York müzeleri Türkiye'den kaçırılan 
antik eserlerle dolu...
Hoş bazılarını da padişahlar hediye etmiş, iyi mi?
Hatta tonton cumhurbaşkanımızın da armağan ettiği vaki...
Neyse ki dönemin kültür bakanı rahmetli İsmail Cem binbir uğraş sonucu Amerika'dan Antik Lahit Mezarı getirmeyi başarmıştı. 
Şimdilerde Antalya Müzesi'nde sergileniyor.
Ayrıca hiç utanmadan da kaidenin altındaki plakada mermer mezarın yurt dışı serüveninin hikâyesini yazmışlar...
Gerçek arsızlık diye buna denir, ama dönemin ruhunu yansıtmak bakımından da faydalı bilgidir(!)
Ne dersiniz, haksız mıyım?

Neyse, bugünlük bu kadar diyelim...
Yazımın devamında kütüphanede bulunan mumyalar ile mücellithaneyi anlatacaktım...
Ancak sayfada yer kalmadı...
Öyleyse kaldığımız yerden yarın devam ederiz, oldu mu değerli hemşerilerim...
Yarın buluşmak umuduyla.
Saygıyla sevgiyle.

Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok:

AŞK ARIYORUM

  İstanbul'a kavuşmanın keyfini yaşıyorum.  Tabii aklıma ilk gelen ''aşk''. Haklı olarak diyeceksiniz ki bu yaşta '...