09 Aralık 2025

MUHACIRLER

  Amasya'da, mahallemizde bazı komşularımıza

''muhacirler'' derlerdi.
Aslında anne tarafıma da ''muhacir'' denildiğini duyardım.
Evet, rahmetli annem Usturumca doğumlu.
O tarihlerde Selanik'e bağlı bir ilçe.
1912 yılında Balkan Savaşı başlayınca kırk günlükken
annesinin kucağında, kundakta Anadolu'ya ailecek göç etmişler.
Tabii buna ''göç'' denirse.
Aile savaşta ciddi kayıplar vermiş, yangın yerinden 
kaçış misâli binbir zorlukla gelip Amasya'ya yerleşmişler.
Bu tarihten on yıl sonra da Millî Mücadele sona ermiş,
Türkiye ile Yunanistan arasında ''Mübadele Anlaşması''
imzalanmıştı.
Sene 1923, ve büyük göç dalgası başlamış.
İki milyona yakın insan 1924 yılına kadar yer değiştirmişti.
Mübadele; toplumsal, ekonomik ve siyasal yanları olan bir olay.
Ama en önemlisi de bireylerin hayatında yarattığı etkiler. Parçalanan aileler, yitirilen eşler, çocuklar, kardeşler, geride bırakılan evler, bahçeler, iyi komşular…
Yorgi’ler Ahmet’ler, Nina’lar, Fatma’lar doğup büyüdükleri topraklardan başka yerlere göç ediyorlar.
Yüzlerce yıldır yaşadıkları, kaç kuşağın doğup büyüdüğü topraklarından bir gece içinde ayrılmak zorunda kalıyorlar. 

İsteyip istemedikleri sorulmadan.
Gemilere bindirilip memleketin hiç bilmedikleri, görmedikleri topraklarına taşınmışlardı.
Açlık, sıtma ve yabancıya karşı hoşgörüsüzlüğün bunaltıcı baskısı ile karşılaşmışlardı.
Peki ama onların memleketi neresi şimdi?
Selanik mi, Amasya mı, Yanya mı, Kayalar mı?
Yaşanabilir tek gezegenin çocuklarıyız.
Ancak sığamadık koca dünyaya.
Ne ülkeleri paylaşabildik, ne de şehirleri..
Dostluk ve kardeşlik duygularıyla yaşamak yerine, düşmanlık, kin ve nefreti egemen kılmaya çalışanların istedikleri oldu çoğunlukla. 

Göç, sürgün, tehcir ya da mübadele…
İnsanlığın en eski yarasıdır yerinden yurdundan edilmek. Farklı olanların, azınlık olanların yazgısı olmuştur sürülmek.
Sürgünün toplumun ve bireyin yaşamlarında bıraktığı izler, yüz yıllardır durmadan kanayan, bir türlü iyileşmeyen derin yaralar gibidir.
Onu konuşunca, anımsayınca sızlamaya devam eder. Unutursak, yokmuş gibi davranırsak iyileştiğini düşünürüz. Ama o sızlamaya devam eder. 

İnsanlık binlerce yıldır farklı dinlere, farklı siyasal sistemlere, farklı inançlara sahip oldu.
Ancak bunların hiç biri savaşları, yağmaları, sürgünleri önleyemedi. 
Birileri başka birilerini yerinden yurdundan etmeyi
bugün de sürdürüyor.
Bu anlamda Amasya, mazbut ve de vakur ahalisiyle ''muhacir'' dedikleri soydaşlarıyla zaman içerisinde 
kaynaşmasını bildi.
Onların elinden tandır kebaplarını, yemeklerin en lezzetlisini yediler.
Ve açtıkları lokantalarda içkilerini yudumlarken
mezelerin en kralını tattılar.
Öyleyse İstanbul'dan bir kez daha selâm olsun,
hem de binlercesine...
Kahraman'a Nurettin'e, Savadiyeli, Dere Mahalleli,
Kubalı kardeşlerime, can dostlarıma.

Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok:

AŞK ARIYORUM

  İstanbul'a kavuşmanın keyfini yaşıyorum.  Tabii aklıma ilk gelen ''aşk''. Haklı olarak diyeceksiniz ki bu yaşta '...