bir şair vardı, öğretmen

25 Aralık 2014

Kalkedon'dan çıktım yola...

Eminönü vapuru...
Martılarla sarmaş dolaş...
Çay ve simit...
Aşını paylaşmak...
Her hafta yaptığım iş.
Sonra tramvay, ver elini Sultanahmet.
Mavi caminin eşsiz çinilerini seyre dalarak Osmanlı’ya ulaşmak...
Peşinden gelsin Bizans...
Karşımda muhteşem Ayasofya...
Bin beş yüz yıldır direnen katedral...
Aman tanrım, önünde ne uzun kuyruk var...
En az kırk milletten.

Hemen arkasında Soğukçeşme sokağı...
İmza; Çelik Gülersoy...
Ortalarda bir yerde Fahri Korutürk’ün doğduğu ev...
Sahi, adamcağız ne sessiz cumhurbaşkanıydı...
Şimdikilere hiç benzemiyor...
Milattan sonra (12 Eylül 1980) bir başka dünyaya evrildi güzel ülkem...
Hırsızı bol, konuşanı bol, kibir azamet ha keza...
Ayarı kaçtı...
Gelen çaldı, giden çaldı...
Küresel soygunlara yelken açtı!

Fakat Çelik Gülersoy’a bir parantez açmak lâzım.
Tam bir İstanbul beyefendisi...
Turing’in efsane başkanı...
Rahmetliyle tanışmıştım, uzunca sohbetlerimiz olmuştu...
Yer: Fenerbahçe Parkı...
O’nun eseri; Çamlıca, Yıldız, Emirgan gibi...
İstanbul’dan İzmit’e uzanan büyük projelerini heyecanla aktarırdı...
Hedefi dünyanın gözbebeği interlandı yaratmak...
Olmadı, hem ömrü hem konjonktür elvermedi.
Nurlar içinde yatsın, hâlâ özlerim...
Eksik kaldı yaptıkları...
Derken geldik bugünlere, çok tutan bir zihniyete.

Sürpriz!
Efendim, halkçılık işini AKP’liler iyi beceriyor.
İşte örnek...
İstanbul’un dört bir yanını saran Beltur’lar ile Büyükşehir Sosyal Tesisleri...
Buralarda hayat ucuz, âdeta bedava...
Sanırsınız ki orduevindesiniz...
Su elli kuruş, çay yetmiş beş...
Tost iki lira, karışığı iki buçuk, gözleme iki yirmi beş...
Ve hepsinden önemlisi çaka çaka dolu.
Ağırlıklı müşteri profili Beyaz Türkler...
Ellerinde Sözcü gazetesi, pastırma yazının keyfini çıkartıyorlar.
Ne güzel işte...
Gel de Kadir Abi’ye lâf söyle?

Ya bizimkiler...
Yarım yüzyıldır Kadıköy’de yaşıyorum...
Kaç seçim oy verdiğimi unuttum...
Ancak aslan sosyal demokratlar en az otuz yıldır iktidarlar...
Belediye de canım...
Memlekette nerdeee?
Daha bin yıl var!
Sağ olsunlar, üç mekân açtılar...
Üçünün de adı: Kalkedon...
İlki Kalamış’ta, ikincisi Fenrbahahçe’de, sonuncusu Moda’da...
Güzel mimariler, çalışanlar türbansız...
Yani bizden...
Ayrıca bar da var, enva-i çeşit içkinin sunulduğu...
Gel gör ki, fiyat politikaları elitist, düşmanca...
Aynen Turing kafası...
Çay üç buçuk, tost beş lira...
Müşteri derseniz, eh işte; boştan biraz çok, çoktan az...
Kısaca halksız mekânlar ve de ruhsuz...
Tüm bunları niye mi yazdım?
Biliyorsunuz altı ay sonra seçim var...
Bir de “testi” hikâyesi...
Açizane hatırlatayım istedim!

Macit CÜNÜNOĞLU


.

Hiç yorum yok: