bir şair vardı, öğretmen

16 Aralık 2013

Siyasetin Dayanılmaz Tuhaflıkları!

Macit CÜNÜNOĞLU
Macit CÜNÜNOĞLU

 

Bir siyasinin geleceği en yüksek makam başbakanlıktır.
Cumhurbaşkanlığı da olabilir ama parlamento dışı seçeneklerde var.
Bilâhare bakanlık, milletvekilliği gelir.
Kısaca her ülkede olduğu gibi meclise kapağı atmak kaymaklı iştir.
Bir de emeklilik onuruna (24 ay) erişmişseniz, gelsin tatlı hayat…
Ancak 550 kişilik kontenjana dâhil olmak kolay iş değildir.

Öncelikle yüksek siyasete kıyısından, köşesinden bulaşacaksınız…
Gerisi sizin maharetinize, melekelerinize bağlı!
Bu arada oportünizm, nepotizm, kabarık banka hesap cüzdanı geçerlidir.
Yeter ki neyi ne zaman kullanacağınızı bilin.
Artık sizi kimse tutamaz, değerli olmasanız bile kesin meclisteniz.
Önemli şahsiyetler listesine (VIP) girdiğiniz için de her türlü kapı açılır.
Örneğin cennete transit vize alabilirsiniz, Tanrı vatana-millete hizmet edeni sever!

Daha alt kümede ise belediyecilik vardır, yerel yönetimler.
İstikbâlini sınırlayan siyasiler için ideal adres.
Hatta göze kestirilen belediye etli butluysa kaymaklı kadayıf…
Yeme de yanında yat!
Yine de parlamentonun lezzeti başkadır, ufukları geniş, dünyaya açılan pencere.
Fakat kapasitesi az, belediyeler öyle mi?
Herkesi mutlu edecek kadro, makam vardır.
Hele de imar işlerine bulaştıysanız, kim bakar zabıtanın yüzüne!

Gel gör ki son zamanlarda moda oldu…
Bakanlık koltuğunu boşaltıp (boşaltan da yok) belediye başkanlığına aday olmak!
Doğrusu ya, aklım almıyor.
Ülkenin koskoca bakanısın, başbakandan sonra anılıyorsun…
Sen kalk belediye başkanı ol.
Anlıyorum, şefin tavsiyesi (emri), direnmek mümkün değil.
Seçim hesapları falan filân, gene de olacak iş mi?
Veya -insanın aklına gelmiyor değil- belediye denilen şu netameli yerler
Ankara’dan daha mı ballı?

Kimbilir, cevaplaması zor sualler.
En iyisi mi “minareyi çalan kılıfını hazırlar” diyelim de yanlış anlaşılmasın…
Sonuçta hizmet aşkı, ha Ankara’da olmuş ha Hatay’da.
Büyüklerimiz ne demiş; “bir baş ol da istersen soğan başı ol”…
Ayrıca belediye başkanlığı da küçümsenecek mevkii değil…
Bizimki de lâf işte!

Öyleyse küçük bir anıyla bitirelim yazıyı…
Yaklaşık yirmi yıl önce, memleketteyim.
O günkü CHP il başkanı çocukluk arkadaşım…
Aynı mahallede büyümüşüz, aynı okullara gitmişiz.
Hilafsız tüm seçimlerde de adaylığı var…
Lâkin kasaba zihniyeti yok mu, bir türlü seçmediler dostumu…
Onlarca hödük parlamentonun yolunu tuttu, bir O…
N’olacak; CHP’li delegeler işte, bir hamam sefasına sattılar oyunu!

Neyse, gelelim aktarmak istediğim konuya…
Arkadaşımın ofisinde bir vatandaş, 12 Eylül’ün hışmına uğrayıp İstanbul’a yerleşmiş.
Benim gibi eski öğretmenlerden, iki taraflı hemşerim.
Meramını anlattı, market sahibi, işleri de oldukça iyiymiş…
Satmış!
Çünkü köyü beldeye terfii ederek belediye statüsüne kavuşmuş…
Gönlünde başkanlık yattığı için de onca yılın birikimini harcamaya hazırmış!
Dayanamayıp bir iki yoklama çektim…
Aldığım cevap ilginçti: “Adam olana beş yıl yeter!”…
“Hayırlı işler” dileyerek süratle ofisten ayrıldım.
.

Hiç yorum yok: