bir şair vardı, öğretmen

22 Nisan 2020

İki dünyam















İyimserlikle kötümserlik arasında gel-gitler yaşıyorum.
Aslında asık suratlı biri değilim, gülümseyerek hayata bakmayı çok severim.
Lâkin ülkemizin hızla uçuruma sürüklenmesi yüreğimi derinden yaralıyor.
Ne de olsa “sol” gelenekten gelmeyim.
Demokrasi inancım sonsuz, özgür, eşitlikçi, adil bir toplumdan yanayım.
Gel gör ki bu arzularımın Türkiye’de karşılığı yok.
Yıllardır fevkâlâde kötü idare ediliyoruz.
Zaten muhafazakâr bir iklimimiz var, dincilik milliyetçilik almış başını gitmiş.
Güzel insan olmak, hakikatin peşinden koşmak kimsenin umurunda değil.
Bir de dünyalı olmak, aman tanrım, ne zor iş.
Çünkü kültür ister, sanat zevki gelişkin olmalıdır, tabii merak duygusu da
daima canlı tutulmalıdır.
Tüm bu özellikler birleşince ortaya iyi insan modeli çıkar ki.
paylaşımcı, çevresine ve ülkesine faydalı…
Bakın bakalım etrafınıza, kaç kişi sayabilirsiniz?
Dolayısıyla bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!
İşsizlik tavan yapmış, ekmek kavgası temel sorun…
Marketlerin tuzu kuru, âdeta her gün yağmalanıyor.
Aç oturulmuyor, ya yoksulların hâli nicedir.
Burası gelişkin bir Avrupa ülkesi değil, bu gidişle de aday bile olamayacak.
İşte bu düşünceler kötümserliğimi besliyor.

Diğer taraftan dünyayı izliyorum.
Küresel kapitalizm ağır yaralar aldı, her derde deva olmadığı açık seçik anlaşıldı.
Sizce insanlık yaşadığı krizlerden ders çıkartır mı?
Veya yapılan içsel yolculukları neticesinde birey kendini sorgulamaya başlar mı?
Bu nokta da iyimserliğim ağır basıyor.
Yetmiş yaşımda olmama rağmen umutlarım tazeleniyor.
Özgüvenim sayesinde de yarınların daha aydınlık olacağını düşünüyorum.
Mesele siyaset değil, olmak veya olmamak meselesi.
RTE şunu dedi, bunu dedi, polemiklerle ilgilenmiyorum.
Günlük politika konusunda resmen beyinsel izolasyon yaşıyorum.
Ruhuma da iyi geliyor.
Bol bol kitap okuyorum.
Siyasi tarihten coğrafyaya kadar, fonda da Brahms’ın  piyano konçertosu çalıyor.
Tabii ev hapsinden sonra sevgili İstanbul’uma hasret kaldım.
Fotoğraf çektiğim günleri o kadar özledim ki, rüyalarıma giriyor.
Evet, günün birinde hayat yeniden normalleşir.
Coronalar gider, Ankara’daki virüslerle baş başa kalırız.
Halis yerli malı!
İçimizden birileri, demokrasiyi sandık zanneden muhteremler!
Çilemize kaldığımız yerden devam ederiz.
Sağlıkla kalın dostlar, gülümsemeniz eksik olmasın.

Macit CÜNÜNOĞLU

Hiç yorum yok: